Türk Bitig: Eski Türkçe Sözlük



Eski Türkçe Sözlük

Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir kelimeler, sözcükler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.


  1. TABA: yan, taraf, cihet; ". . . e, . . . e dogru. . . . e yan ına" aniamlarına ve Arapça "ila" ve "rağmen" karşılığında bir edat ve kelime — I, 94, 214. 425, 445; II, 103, 312; lil, 23, 216, 235, 272
  2. TABALAMAK: kınamak, ayıplamak — III, 322, 327
  3. TABAN: taban; deve tabanı — I, 400, 405
  4. TABANLAMAK: (deve) tepmek, III, 342
  5. TABANLIG: tabanlı, I, 499
  6. TABARU: . . . ya dogru, ". ya karşı anlamına edat — I, 445; III, 69, 440 tabızmak bilmece söylemek ve sormak — II, 164 bkz. tabuzmak, tapuzmak
  7. TABLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. taplag
  8. TABUZGU(NEÑ): bilmece. l, 489 bkz. tabuzguk, tapzug, tapzuguk
  9. TABUZGUK: bilmece — I, 502; II, 164 bkz. tabuzgu, tapzug, tapzuguk
  10. TABUZMAK: bilmece söylemek veya sormak, I, 462; II, 86 bkz. tab ızmak, tapuzmak
  11. TADA: on adımdan görülebilen yer parçası — III, 220 bkz. tata
  12. TADGUN: Fırat ve ona benzer akan dere — I, 438
  13. TADU: insanın tab'ı ve tabiatı — III, 220
  14. TADUN: bir yaşındaki buzağı, III, 171
  15. TADUN: tosuñ, iki yaşında olan sığır I, 400
  16. TAFARÇI: yük taşıyan — III, 149
  17. TAFRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalı; kan — I, 468 bkz. tavrak, tofrak § tafrak i şçi; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
  18. TAG: dag, I, 89, 100, 148. 156, 160, 169, 173, 179. 185, 186, 190, 212, 224, 256, 277, 278, 292, 297, 312, 325, 398, 424, 451, 466, 494, 495, 498, 499; II, 43, 50, 61, 67, 68, 77, 103, 130, 157, 238, 275, 278, 283, 288, 294, 296, 355, 357; III, 18, 106, 124. 153, 195
  19. TAGAR: çuval, dağarcık, içerisine buğday ve başka şeyler konan nesne, harar — I, 17, 244, 411; II, 147, 306
  20. TAGAY: dayı — III, 238
  21. TAGIKMAK: dağa çıkmak, daga kaçmak, yozlaşmak — I, 192; II, 117
  22. TAGILMAK: (bıçak gibi keskin ; eyler) körle şmek — II, 129 bkz. tıgmak, tigmek
  23. TAGLAMAK: dağlamak — III, 294 taglatmak daglatmak — II, 344
  24. TAGNA: yava kasnı ağacı püsresi olup yogurtla kariştırılarak tutmaca katilan ve ona renk veren bir deva — I, 434
  25. TAGUZMAK: er etine dolgun, bodur ki; i — I, 504 bkz. takuzmak
  26. TAHÇEK: bir çeçit Çin ipeği. 'I, 476 bkz. taxtu
  27. TAH: tah salındıktan sonra doğanı veya ; ahini çagırmak için bir nida — I, 9; III, 117, 118
  28. TAXTU: eğrilmeıniş ham ipek, I, 416 bkz. tahçek
  29. TAKAGU: tavuk (cins adı) — I, 217, 447; III, II, 97 bkz. takuk § t ışı takagu; tavuk — I, 447
  30. TAKAGU: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri I, 346, 447
  31. TAKI: dahi. I, 73, 274, 412, 456, 468, 494; II, 110, 118, 177, 195, 263, 335, 356; III, 188, 226, 278, 378, 398 bkz. dakı
  32. TAKILMAK: takılmak, dizilmek — II, 129 takır takır ses blldiren bir kellme, I, 361 bkz. tikir tikir
  33. TAKMAK: takmak — II, 16, 17
  34. TAKTURMAK: taktırmak, dizdirmek — II, 174
  35. TAKUK: horoz, tavuk — II, 286; III, 114 bkz. takagu § takuk yal ıgı
  36. TAKUKLUG: tavuklu, I, 497
  37. TAKUZMAK: er etlne dolgun, bodur kişi — I, 504 bkz. taguzmak
  38. TAL: dal, yaş dal, I, 412; 11. 105; III. 156
  39. TALAGU: çabuk öldüren ağı; iç ağrısı — I, 447
  40. TALAK: dalak — I, 411 bkz. sulak
  41. TALAS: at yarı; ında, top ve çevgen oyununda çizilmi ş sınır ve gerilmiş ip — I, 366, 392 bkz. tasal
  42. TALBINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talpınmak, talpırmak, talpışmak
  43. TAL: bodlug boyu düzgünce kişi; (en çok) ince uzun cariyeler için kullan ılır — III, 156
  44. TALGAG: Insanı öldürecek derecede şiddetli tipi, II, 288
  45. TALGAN: ig sara, tutarık, I, 438
  46. TALGIRMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talgurmak
  47. TALGUÇ: hayvan sırtına yükletilen yükü sıkiştirmak için kullanılan agaç, I, 453
  48. TALGUK: baltanın sapını sıkıştırmak Içln çakılan çivi — I, 469
  49. TALGURMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talg ırmak
  50. TALGURMAK: (mide, iç) bulanmak, karışnrtak — II, 178, 179
  51. TALIG: tat, lezzet — I, 408
  52. TALKA: koruk — I, 179, 427 bkz. tarka
  53. TALKALANMAK: koruklanmak, salkım koruk olmak, III, 201 talkan kavut, kavrulmu; dövülmü ş arpa — I, 440; II, 89, 154, 189, 190
  54. TALKIG: dağların çatıçtığı yer — I, 463
  55. TALKIG: işleri sürüncemede bırakma — I, 463
  56. TALKILMAK: itilmek, kakılmak, defedilmek, savulmak — II, 230
  57. TALKIMAK: ayıp sayılnnak. II, 304
  58. TALKIŞMAK: dürmekte ve bükmekte yardım etmek, II, 207
  59. TALKITMAK: işi geciktirmek; yükü çarpıtmak, çarpık yapmak; yükle ip arasına bir ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için bük türmek, II, 339 bkz. t ılkatmak
  60. TALKMAK: (talkamak) zarar vermek — I, 506
  61. TALKU: eğrilmiş, bükülmü; nesne — I, 427 § talku y ışıg
  62. TALPINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talbınmak, talpırmak, talpışmak
  63. TALPIRMAK: kanat çırpmak, dalbınmak — II, 173 bkz. talbınmak, talpınmak, talpışmak
  64. TALPIŞMAK: kanat çırpışmak, dalpışmak, dalgalanmak. II, 204, 205 bkz. talb ınmak, talpınmak, talpırmak
  65. TALU: seçme — III, 232 talulamak seçmek — III, 326, 347
  66. TALVIR: keklik- II, 173 tam duvar, dam, kale — I, 153, 172, 176, 214, 270, 307, 348, 398; II, 13, 22, 44, 108, 146, 147, 152, 174, 177, 231, 232, 242. 325, 354; III, 32, 54, 57, 74, 81, 82, 89, 93, 111, 137, 157, 267, 306 § tam ul ı
  67. TAMAK: boğaz, I, 33 bkz. tamgak tamar damar — l"362; III, 201 bkz. tam ır, tamur
  68. TAMA: tama damlaya damlaya — III, 360
  69. TAMÇIRMAK: damlamak, serpilmek — II, 201 bkz. tamçurmak
  70. TAMÇURMAK: sepelemek — II, 175 bkz. tamçırmak
  71. TAMDU: kuvvetli, alevli ateş, tuturuk — I, 418 bkz. tamduk
  72. TAMDUK: kuvvetli, alevli ate; , tuturuk — I, 418 bkz. tamdu
  73. TAMDURMAK: yaktışmak. II, 176 bkz. tamturmak
  74. TAMGA: denize , göle veya dereye dökülen suyun bir kolu; gemilerin demlr att ıkları iskele veya liman — I, 424
  75. TAMGA: damga, hakanın ve başkalarının damgası, 1. 424
  76. TAMGAK: boğaz, damak — I, 33; 467, 469 bkz. tamak
  77. TAMGAKLAMAK: boğaza vurmak III, 351
  78. TAMGALAMAK: hakanın damgasını (turasını) vurmak, III, 353
  79. TAMGALIG: blr kişilik sofra; küçük ibrik; hakan ın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalık
  80. TAMGALIK: küçük ibrlk; bir kişilik sofra; hakanın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalıg
  81. TAMGIRMAK: dannlayayaznıak — II, 179 bkz. tamgurmak
  82. TAMGURMAK: damlayayazmak. II, 179 bkz. tamgırmak
  83. TAMINDI: sıv su damlası, I, 450
  84. TAMINMAK: yağ çıkarmak, taktir etmek — II, 149
  85. TAMIR: damar, sinir , I, 495 bkz. tamar, tamur
  86. TAMIRLIG: damarlı — I, 495
  87. TAMIŞMAK: damlaşmak — II, 110, 111
  88. TAMITMAK: damlatmak — II, 311
  89. TAMMAK: damlamak — I, 60, 376; II, 26. 87; III, 123, 360
  90. TAMTURMAK: damlattirmak, damzııtmak. II, 175
  91. TAMTURMAK: yaktırmak — II, 176 bkz. tamdurmak
  92. TAMU: cehennem — III, 234
  93. TAMU: hele, cümlenln anlamını pekitme için gelen bir edat — I, 420
  94. TAMULAMAK: sıkılamak, sıkıştırmak, pekitmek — III, 327
  95. TAMUR: damar — I, 362 bkz. tamar, tamır
  96. TAMURGAN: her zaman kanayan, damlayan — I, 518, 524 bkz. yamurgan
  97. TAMURMAK: (burun) kanamak, damlamak. II, 85 bkz. yamurmak
  98. TAMUZMAK: damlatmak, damzırmak — II, 86, 164
  99. TAN: sabah, ak; am esen serin esinti — III, 157
  100. TANÇAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak, tunçımak
  101. TANÇGAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
  102. TANÇIMAK: bozulmak, çürümekIII, 303 bkz. tançamak, tançgamak t ınçamak, tınçımak, tunçımak
  103. TANÇIŞMAK: bozulup kokuşmak II, 217
  104. TANÇU: lokma, tıkım, III, 392 bkz. tunçu
  105. TANÇULAMAK: (ağızda) çiğnemek, III, 352
  106. TANIŞMAK: birbirine karşı borçlarını inkâr etmek — II, 112
  107. TANMAK: inkâr etmek — III, 184
  108. TANTURMAK: inkâr ettirmek — II, 176
  109. TANUK: şahit, tanık, I, 18, 380; II, 37; III, 166
  110. TANUKLUK: şahitlik, tanıklık; tutak — I, 503
  111. TANULMAK: söz söylenmek, söz geçilmek; i şaret edilmek II, 130
  112. TANUMAK: danışmak; işaret etmek; söylemek, emretmek; tavsiye etmek — II, 112; III, 273 bkz. tanıışmak tanuşmak
  113. TANUTMAK: başkasına söz eriştirmeyi tavsiye ve emretmek — II, 312
  114. TAÑ: şaşacak, şaşılacak nesne, danılacak şey, acayip şey, I, 62; III, 355
  115. TAÑ: tan, sabah vakti. I, 170, 251; III, 355, 356 tañ eski zamanlardan kalm ış olan yapı — III, 356
  116. TAÑ: elek, III, 355
  117. TAÑ: atmak tan yeri ağarmak. III, 356
  118. TAÑILMAK: iple sarılmak. III, 395
  119. TAÑINMAK: bir sargı ile sarmak; bir işi başlı başına yapmak. III, 395
  120. TAÑIZMAK: şişmek. III, 392, 393
  121. TAÑLAMAK: danlamak, taaccüp etmek III, 403
  122. TAÑLAŞMAK: şaşmak, taaccüp etmek, I, 395; III, 398
  123. TAÑLATMAK: danlatmak, şaşırtmak — II, 350, 359
  124. TAÑMAK: bir şey ile sarmak, III, 390
  125. TAÑSUK: şaşılacak, acayip; nefis — III, 382
  126. TAÑ: tuñ etmek "tan tan" diye ses vermek — III, 357 bkz. dañ duñ etmek
  127. TAÑUK: hakanlara sefer ve benzeri zamanlarda yemek ve ipek kuma ş gibi şeylerden verilen armağan — III, 365
  128. TAÑUK: çevgen oyünunda topu gerilen ipten geçirebilene verilen ipek kuma ş — III, 365
  129. TAÑUK: savaşta mızrakların ve bayrakların uçlarına takılan ipek kuma; — III, 365 tap elverir, yeter, I, 318
  130. TAP: yaralama veya dövme izleri . III, 145
  131. TAP: bolmak elvermek, yetmek — I, 318
  132. TAPÇAN: erişilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayının üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — I, 435 bkz. tapçañ
  133. TAPÇAÑ: eri; ilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayanın üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — III, 385 bkz. tapçan
  134. TAPÇURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek — II, 175 bkz. tapşurmak
  135. TAPI: bir şeye razı olma — III, 216
  136. TAPI: ne uzun ne kısa, orta — III, 216
  137. TAPINDAÇI: tapan, tapınan — II, 168
  138. TAPINGAN: tapınan, daima tapan, II, 168
  139. TAPINGUÇI: tapan, tapınan, II, 168
  140. TAPINGULUK: tapınmaya hakkı olan — II, 169
  141. TAPINIGLI: tapan, tapınan. II, 169
  142. TAPINMAK: tapmak, tapınmak, hizmet etmek — II, 140, 160, 161, 167, 168
  143. TAPIŞ: iki kişinin işlerini birbirine tapşırması, vekilleşme, yekeleşme — I, 367
  144. TAPLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. tablag
  145. TAPLAMAK: kabul etmek, razı olmak — III, 293
  146. TAPLAŞMAK: bir işe razı olmak, uzlaşmak II, 206 bkz. tepleşmek
  147. TAPLATMAK: razı etmek — II, 341
  148. TAPLUK: yer yarıkları — I, 467
  149. TAPMAK: tapmak, hizmet etmek; bulmak, sezmek — I, 425; II, 3; III, 222
  150. TAPRAŞMAK: sıçraşmak (yalnız deve için ). II, 217
  151. TAPRIMAK: sıçramak (yalnız deve için)III, 277
  152. TAPŞURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek, II, 175 bkz. tapçurmak
  153. TAP: tap çabuk çabuk — III, 145
  154. TAPUG: hizmet, tapma, tapı — I, 373, 376; II, 168; III, 58, 251
  155. TAPUGÇI: hizmetçi — I, 376
  156. TAPUGLUG: devamlı hizmeti olan — I, 495
  157. TAPUGSAK: hizmet eden, hizmet etmeyl seven — II, 168; III, 377
  158. TAPULMAK: (kaybolan şey) bulunmak, II, 119
  159. TAPUZMAK: bilmece sormak ve seylemek — I, 462 bkz. tab ızmak, tabuzmak
  160. TAPZUG: bilmece — I, 462 bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzuguk
  161. TAPZUGUK: halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece — I, 462, bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzug
  162. TAR: dar — III, 97, 148. 259
  163. TAR: kelek, (ırmaklarda) sal, III, 148, 157
  164. TAR: yağ tortusu — III, 148
  165. TARALMAK: taranmak, II, 126
  166. TARAMAK: taramak, dağıtılmak, I, 14
  167. TARANMAK: taranmak, kendini yardımsız taramak. II, 145
  168. TARASLAMAK: bir şeyi kuvvet ile dağitmak — III, 332
  169. TARGAK: tarak, I, 14, 467
  170. TARGIL: (attan ba; ka her hayvan için) alaca — I, 15, 482 § targ ıl yılkı; alaca hayvan — I, 482
  171. TARHAN: islamlık'tan önce verilmi; olan bir addır, "bey" demektir. I, 436
  172. TANDAÇI: çiftçi — II, 51 bkz. tarıgçı
  173. TARIG: ekin, bitki, arpa, buğday, tane, tohum, zahire. I, 19, 140, 154, 165, 168, 187, 193. 194, 198, 203. 208, 212, 213, 223, 256, 293. 302, 320, 373, 499, 509, 514; II, 49, 74, 81, 82, 106, 124, 125. 126, 145, 159. 162, 204, 212, 219, 232, 238, 240, 259, 263, 307, 319,
  174. TARIG: biti tahıla düşen ufak hayvan — I, 320
  175. TARIGÇI: çiftçi, ekinci. II, 49. 51; III, 242 bkz. tar ıdaçı
  176. TARIGLAG: tohum ekilecek yer, tarla, ekerge — I, 496, 500
  177. TARIGLANMAK: ekin sahibi olmak — Il, 269
  178. TARIGLIG: ek!n bulunan yer, ambar — I, 496 § tar ıglıg ev; buğdaylı ev — I, 501
  179. TARIGLIG: yer ambar — I, 496, 501
  180. TARIGLIK: ambar — I, 503
  181. TARIKMAK: daralmak — II, 115
  182. TARILMAK: (bir nesne, ötekisi içine) da ğılmak, yayılmak; ayrtlmak — I, 15; II, 126. 209; III, 6
  183. TARILMAK: ekilmek — II, 126 tarım tekinlere ve Afrasyab soyundan olan hatunlara ve bunlar ın çocuklarına karşı söylenen bir kelime, Hakanlı hanları oğullarından başkasına söylenmez — I, 396 § altun ta rım; büyük kadınların ungunu — I, 396
  184. TARIM: göllere, kumluklara dökülen çay kollar ı — I, 396
  185. TARIMAK: (ekin) ekmek — III, 262
  186. TARIMLAMAK: ırmağı bir adadan öbür adaya atlamak suretiyle geçmek — III, 341
  187. TARIMSINMAK: ekin eker görünmek — II, 259
  188. TARINMAK: yalnız başına ekmek; ekin eker görünmek II, 145, 159
  189. TARIRKU: otları birbirine karışmamı; olan yer, otu az yer — I, 489
  190. TARITGAN: ekincilik eden — I, 514; II, 319
  191. TARITGU: (ekin) ekecek — II, 321
  192. TARITIGLI: çiftçllik etmek üzere olan — II, 320
  193. TARITIGLIK: çiftçllik yapmak hakkı olan — II, 320
  194. TARITIGSAK: çiftçiliğe düşkün olan — II, 319
  195. TARITMAK: eklncilik etmek, ektirmek — I, 514
  196. TARKA: koruk- I, 427 bkz. talka
  197. TARMAK: dağıtmak, yaymak, ayırmak — I, 399; III, 180, 260 bkz. taramak
  198. TARMAK: yırtıcı hayvanların pençesi. I, 467
  199. TARMAKLANMAK: kol kol kuş pençesi glbl akın etmek; pençe sahibi olmak (ku ş); kol kol olmak (su) — II, 274 bkz. tarmutlanmak
  200. TARMAMAK: tirmalamak — II, 364
  201. TARMAŞMAK: tirmalaşmak, birlikte kaşınmak — II, 207 bkz. tırmaşmak
  202. TARMATMAK: tırmalatmak — II, 349, 364
  203. TARMAZ: ; en hıyarı — I, 457 bkz. turmuz
  204. TARMUT: dağların tepelerl, derelerl, I, 451
  205. TARMUTLANMAK: (su) kollara ayrılmak — II, 270 bkz. tarmaklanmak
  206. TARTAR: kumruya benzer bir kuş — I, 485
  207. TARTIG: yük ipi, denk sargısı; blr iş çıkması üzerine hakanın adamlarını çağırması — I, 462
  208. TARTIGÇI: davetçi — I, 462
  209. TARTILMAK: tartılmak; gerllemek ve çekilmek — II. 229, 237
  210. TARTIN: ylyecek, başka bir yerden getirilen zahire — I, 435; III, 426
  211. TARTINMAK: 6zlemek; acınmak; götürür görünmek, II, 240
  212. TARTIŞMAK: tartışmak, taıtmada yardım etmek; germekte yardım etmek; birblrinl cezbetmekte ve çekmekte ve kurmakta yardımetmek; sızlamak, I, 230; II, 205; III, 255
  213. TARTMAK: tartmak; cezbetmek; çekmek, uzatmak, germek; getirmek, almak, ç ıkarmak, III, 426
  214. TARUMAK: daralmak — III, 261 262
  215. TARUNMAK: canı sıkılmak, usannnak, sıkılmak — II, 145
  216. TARUS: evin çatısı — I, 366; II, 105
  217. TARUSLAMAK: çatı yapmak, III, 332
  218. TARUTMAK: darla; tırmak — II, 302 —
  219. TAS: her nesnenin kötüsü, bayağısı, I, 329
  220. TASAL: çevgen oyununda çlzilmlş sınır — I, 392 bkz. talas
  221. TASGAMAK: tokatlamak — III, 287, 288
  222. TASGAŞMAK: tokatlaşmak; tokatlamakta yardım ve yarış etmek, II, 220 bkz. yasgaşmak
  223. TASGATMAK: tokatlatmak, II, 338
  224. TAŞ: taş, kaya, I, 135, 163, 254, 256, 276, 517; II, 7, 14, 23, 129, 133. 184, 234; III, 58, 152, 187, 280. 282 286, 372, 375. 426 435, 447, 448
  225. TAŞ: dış, taşra, gurbet; geniş açıklık; yazı; yabancı yer — I, 91, 435; II, 74; III, 152
  226. TAŞAK: erkeklik aygıtı. I, 380, 438; III, 267
  227. TAŞAKLIG: taşaklı — I, 497
  228. TAŞGURN: -ıak taşayazmak, II, 178, 201
  229. TAŞIKMAK: dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, tışıkmak
  230. TAŞIRKAN: közlüg patlak gözlü, lokma gözlü — I, 521
  231. TAŞIRMAK: tafirmak — I, 521
  232. TAŞITGAN: daima taşıtan, taşınan — I, 514
  233. TAŞITMAK: taşitmak — II, 307
  234. TAŞLAMAK: taşlamak; gurbete gitmek, dışarılıklı olmak, III, 294
  235. TAŞLATMAK: taşlatmak; taşraya yollamak. II, 343
  236. TAŞMAK: taşmak — II, 12
  237. TAŞRA: dışarı — I, 424
  238. TAŞUG: taşınabilen mal, eşya, menkul mal — I, 411
  239. TAŞUMAK: taşımak; çıkarıp atmak, kovmak — I, 102; III, 266
  240. TAŞURGAN: daima ta; ıran — I, 518
  241. TAŞURMAK: taşırmak, II, 78
  242. TAŞUTMAK: taşitmak — I, 210
  243. TAT: tat, yabancı; müslüman olmayan; üygur, Farslı, Acem, Farsça konuşan — I, 36, 349, 454, 483, 486; II, 3, 216, 280, 281, 294
  244. TAT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas — II, 281 bkz. tut
  245. TATA: on adımdan görülebilecek yer parças ı, III, 220 bkz. tada
  246. TATGANMAK: tatlı bulmak, tat almak — II, 241
  247. TATIG: tat, lezzet — I, 408
  248. TATIGLANMAK: tatlanmak — II, 265
  249. TATIGLIG: tatlı — I, 495, 496
  250. TATIGMAK: tat, lezzet — I, 408
  251. TATIGSAMAK: canı tatlı istemek, I, 279; III, 332, 333
  252. TATIG: talıg tat, lezzet, I, 408
  253. TATIKMAK: Tatlaşmak; Farslaşmak — II, 116, 281
  254. TATIKMAK: paslannnak — II, 281 bkz. tutukmak
  255. TATILMAK: tadılmak, tadına bakılmak, II, 120
  256. TATIMAK: tat vermek — III, 257
  257. TATINDI: süt bol süt — I, 449
  258. TATINMAK: tadar görünnnek — II, 158
  259. TATIRGA: tirşe denen sepilenmiş beyaz deri — I, 489
  260. TATIRLIG: yer toprağı düz ve sert olan yer, bozkır, I, 494
  261. TATIR: yer kıraç yer, I, 361 tatıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299
  262. TATLAMAK: Fars, ve Farslı saymak — III, 293
  263. TATLAŞMAK: Farsça veya üygurca konuşmak, II, 206, 207ı
  264. TATLIG: tatlı — I, 45, 529; III, 178, 194
  265. TATRUŞMAK: birbirine tattırmak — II, 217
  266. TAT: Tavgaç üygur ve Çinli; Farslı ve Türk — I, 454; II, 280
  267. TATURGAN: daima tattıran — I, 515, 516; II, 74
  268. TATURMAK: tattırmak — II, 73; III, 186
  269. TAVAR: mal, davar — I, 79, 234, 235, 238, 264, 265, 300. 303, 362; III, 310, 334, 338, 419, 420, 445, 447 bkz. tavar
  270. TAVUŞ: duygu ve kımıldanma — III, 165 bkz. tavış, tavuf
  271. TAVAR: mal, mülk, eşya — I, 22. 79, 86, 114, 189, 210, 238, 255, 261, 264, 284, 291, 295, 362, 411, 498, 514; II, 17, 19, 29, 50, 55. 58, 61, 81, 87, 89. 93, 101, 112, 113, 121, 125, 136, 153, 154, 155, 156, 158. 183 189, 224, 237, 249, 250, 253, 295, 296, 297, 3
  272. TAVARLIG: mallı, mal sahibi. I, 495
  273. TAVARLUK: mal konan yer, hazine. I, 503
  274. TAVARSAK: mal sever — II, 56
  275. TAVGAÇ: edi Araplar'ın "Âd ulusunun izeri" dedikleri büyük ve eski yap ılara verilen ad — I, 454
  276. TAVGAÇLARMAK: Maçinli saymak — III, 350
  277. TAVGAÇLANMAK: Maçin halkı kılığına girmek II, 271
  278. TAVGAÇ: yudası susam çiçeğinin (urfağının) yaprağına benzer yaprakları bulunup ilaç için kullan ılan bir
  279. AĞAÇ — : I, 454
  280. TAVILGUÇ: tabarhun; innap dediklerl meyve; k ızıl ağaç; bakam ağacı; tarhun denen sebze; kızıl söğüt, I, 488, 489 bkz. tavılku
  281. TAVILKU: tabarhun — I, 489 bkz. tavılguç
  282. TAVIŞ: duygu ve kımıldanma. III, 165 bkz. tavuş, tavuş
  283. TAVIŞGAN: tavşan — I, 513, 525
  284. TAVIŞGANLAŞMAK: öndül olarak tavşan koyup yarış (bahis) etmek — II, 226
  285. TAVIŞGAN: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 513
  286. TAVMAK: tasarruf etmek, I, 519
  287. TAVRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalışkan, çabukluk — I, 156, 468, 520; III, 46, 69, 258 bkz. tafrak
  288. TAVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvyetlenmek, I, 103; III, 41, 279 bkz. tuvramak
  289. TAVRAN: şalvar uçkuru ve sapan kolu yapmak için örülmü ş ip, I, 436
  290. TAVRANMAK: davranmak — II, 240
  291. TAVRATASI: davrandıracak — II, 362 § tavratası yer; davrandıracak yer — II, 362
  292. TAVRATGAN: daima acele ettiren, daima davrand ıran — II, 360
  293. TAVRATGU: davranılacak. II, 362 § tavratgu ogur; davran ılacak zaman — II, 362
  294. TAVRATGUÇI: acele ettiren, davrandıran. II, 360
  295. TAVRATIGLI: acele ettiren ve işe başlatmak üzere olan — II, 361
  296. TAVRATIGLIK: davrandırma, acele ettirme hakkı olan, II, 361
  297. TAVRATIGSAK: acele ettirmek, davrandırmak isteyen II, 360, 361
  298. TAVRATIGSI: davrandırına, acele ettirme hakkı olan. II, 361
  299. TAVRATIŞMAK: ivmekte ve yürüyüşte yarış etmek, II, 363
  300. TAVRATMA: davrandırrria. II, 360
  301. TAVRATMAK: acele etmek, acele ettirmek, davrand ırmak; (ip) eğirmek — II, 330, 335, 336, 360 tavratmış kıvratılmış. II, 362 § tavratmış yıp; kıvratılmış ip, II, 362
  302. TAVRATTAÇI: acele ettiren, davrandıran — II, 360
  303. TAVUŞ: duygu ve kımıldanma — I, 367 bkz. tavuş, tavış
  304. TAVUŞLAMAK: kımıldanma, duyu ve hareket belirtmek III, 335
  305. TAY: tay, I, 206, 207, 313; III, 71, 158
  306. TAYAGU: taş ve tezek parçası — III, 174
  307. TAYAK: dayak, dayangaç — I, 417; III, 166
  308. TAYAKLANMAK: dayak, baston sahibi olan III, 197 , 198
  309. TAYAMAK: dayak koymak, dayak dikmek, dayamak, III, 274
  310. TAYANMAK: dayanmak, III, 161, 190, 191, 380
  311. TAYAÑU: mabeyinci, perdeci — III, 380
  312. TAYGAN: tazı, av köpeği. I, 421; II, 15, 343; III, 174, 175
  313. TAYIG: kaygın — III, 165
  314. TAYIŞMAK: kaymakta yarış etmek — III, 188
  315. TAYITMAK: kaydırmak — II, 325, 326 bkz. tayturmak
  316. TAYLAÑ: er ince, kibar, güzel, boylu boslu, rengi parlak, elbisesi temiz adam (en çok gençlerde kullanılır) — III, 386 bkz. tayuk § taylañ yigit; dalyan (daylan) gibi genç, III, 386
  317. TAYMAK: kaymak — III, 166, 243, 244
  318. TAYTURMAK: kaydırmak, 2iyındırmak — III, 192 bkz. tayıtmak
  319. TAYUK: er ince, kibar genç — III, 166 bkz. taylañ
  320. TAYUKLANMAK: dayılanmak, kibarlanmak. III, 197, 198
  321. TAZ: kel, daz, boynuzsuz, bitkisiz, çorak — I, 26, 313; II, 41, 52; III, 148, 149 § taz koy; kel koyun, boynuzsuz koyun, III, 148 § taz yer; bitkisi az olan çorak yer, kel toprak — III, 148
  322. TAZARMAK: kelle; mek — II, 77 bkz. tazgarmak, tazg ırmak
  323. TAZ: at alacalı at — III, 148
  324. TAZGARMAK: kelleşmek, dazlaşmak, II, 178 bkz. tazarmak, tazgırmak
  325. TAZGIRMAK: dazlaşmak, kelle; mek — II, 178 bkz. tazarmak, tazgarmak
  326. TAZLAMAK: birine kel demek, birini kel saymak. III, 293
  327. TEBIZ: çorak yer; haset eden — I, 19, 365; II, 208
  328. TEBIZLIK(G): çekememezlik, haset — I, 506
  329. TEF: dek, al, hile — I, 332 bkz. tev
  330. TEFÇITMEK: sıkıca geçmeli olarak diktlrmek — II, 329 bkz. tevçimek
  331. TEGDEG: sebep, I, 160 bkz. tıldag
  332. TEGDI: ziyaretçi. III, 230 bkz. teki
  333. TEGILMEK: şaşıla; mak, tek gözlü olmak, II, 130
  334. TEGIN: değin I, 349
  335. TEGINMEK: bir büyük adamın yanına gelmek veya oradan gitmek. II, 143
  336. TEGIÑ: tekin, samur — III, 370
  337. TEGIR: değer, kıymet — I, 352; II, 82
  338. TEGIRME: çörek, değirmen taşı, para gibi değirmi olan her nesne — I, 490
  339. TEGIRMEK: yaklaştırmak — II, 148
  340. TEGIRMEK: deve üzerine ikl taraflı atılarak içerisine binilen sepetle, sepete benzer nesne — I, 506 bkz. ügürmek
  341. TEGIRMEN: değirmen, değirmen taşı — I, 369; II, 128; III, 266. 267, 282, 355
  342. TEGIŞ: değişme. I, 368
  343. TEGIŞMEK: muhakeme olmak; (bir yere) değmek; dürüm dürüşmek. II, 105, 106
  344. TEGME: değme, her, her bir, türlü türlü — I, 157, 241, 296, 433, 434, 437, 523; II, 156, 285; III, 26 tegmek değmek, dokunmak, ermek, erişmek, varmak, yakalamak, dü; mek; hücum etmek — I, 48, 104, 167, 319, 363, 375, 410, 429, 471, 472, 522; II, 19, 20, 91 , 129; III, 44, 4
  345. TEGRE: etraf, çevre, daire, değre, I, 310, 421, 424; II, 13, 45, 137; III, 285, 401, 422
  346. TEGREK(G): herhangi bir şeyin halkası, değresi — I, 477
  347. TEGÜ: kadar, dek, III, 237
  348. TEGÜL: değil. I, 329, 393; II, 57, 68; III, 153 bkz. dag, dag ol, dag
  349. TEGÜRGEN: daima degiren, eriştiren . I, 522
  350. TEGÜRMEK: eriştirmek, dokundurmak, değirmek — I, 207, 335, 376; II, 84; III, 134, 158
  351. TEJIK: Tacık, Farslı — I, 387
  352. TEJIKLEMEK: Farslı saymak, Farslılığa nispet etmek, III, 340
  353. TEK: tek, sadece, bir şey dilemeyerek; gibi, benzetme edat ı, I, 334, 353, 354, 490, 497; III, 155
  354. TEKE: teke, boynuzundan yay yapılan' erkek geyik — III, 102, 228 § teke sakal; teke sakall ı, köse adam — III, 228
  355. TEKI: ziyaretçi — III, 230 bkz. tegdi
  356. TEKIŞ: her şeyin sonu, bitimi. I, 368
  357. TEKNE: tekne — I, 434
  358. TEKŞÜT: değişit, karşılık, bedel — I, 451
  359. TEK: turmak susmak — I, 334
  360. TEKÜZ: atın alnındaki akıtma, I, 507 bkz. tüküz
  361. TEKÜZLIG: akıtmalı. I, 507
  362. TELGEMEK: sıkmak, can sıkmak, III, 291
  363. TELGENMEK: kızmak, içlenmek — II, 242
  364. TELIK: delik — I, 388
  365. TELIM: çok, pek çok, bol, fazla, daima, hep, pek — I, 44, 73, 110, 132, 156, 157, 166, 167, 200, 235, 249, 255, 397, 427, 467, 514, 515, 520, 521, 522, 523; II, 38, 179, 241, 260, 315, 342; III, 20, 52, 159, 194, 297, 311, 323, 404
  366. TELINMEK: delinmek — II, 147, 148
  367. TELIŞMEK: delmekte yardırn ve yarış etmek, II, 108
  368. TELMEK: delmek; sıirüye katmak — II, 22
  369. TELMIRMEK: sağa sola bakınmak (bir şey istemek için). II, 179, 180
  370. TELTÜRMEK: deldirmek. II, 174, 175
  371. TELÜ: deli, çılgın III, 156, 232 bkz. telve
  372. TELVE: deli, I, 426 bkz. telü
  373. TEM: tırkaz — I, 337
  374. TEMEN: büyük iğne, çuvaldız, I, 402; III, 35, 367 bkz. tümen § temen yiñne; büyük i ğne, çuvaldız — I, 402 § temen yigne; büyük igne, çuvald ız, III, 35
  375. TEMLEMEK: tırkazlamak — I, 337
  376. TEMREGÜ: temregi — I, 491
  377. TEMÜR: demir. I, 42, 187, 361, 520; II, II, 21; III, 253
  378. TEMIIRÇI: demirci — III, 268
  379. TEMÜRGEN: ok temreni . I, 522 bkz. temürken
  380. TEMÜR: kazñuk kutup yıldızı; demir kazık — III, 383 bkz. temür kazuk (kazuñuk)
  381. TEMÜR: kazuk kutup yıldızı; demir kazık, III, 40 bkz. temür kazñuk
  382. TEMÜRKEN: ok tenıreni — I, 522 bkz. temürgen
  383. TEMÜRLÜG: demir sahibi — I, 506
  384. TEMÜRLÜK: demir eritllen ve süzülen yer — I, 506
  385. TEN: vücut — II, 307
  386. TENÇMEK: ısırmak, kötüleşmek, yoksullaşmak — II, 281; III, 303 bkz. yençimek, yunç ımak
  387. TENE: tane; susam, mışmiş gibi şeyler — III, 44, 236
  388. TENRIMEK: uyuyamamaktan baş dönmek, III, 282
  389. TEÑĞ: imkân, fırsat, sıra — II, 103; III, 355 terig göl, batakl ık — I, 528
  390. TEÑ: denk, ögür, akran — III, 355 § teñ
  391. TUŞ: denk, eş, küfüv — III, 355
  392. TEÑEK: hava — III, 366
  393. TEÑELGÜÇ: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. terigelgün
  394. TEÑELGÜN: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. teñelgüç
  395. TEÑERMEK: iki şeyi birbirine denklemek, denkle ştirmek — III, 398
  396. TEÑEŞMEK: denkleşmek, ikl şey birbirine denk olmak III, 393
  397. TEÑIL: ön ayakları çizgili — III, 366
  398. TEÑIRGEN: Tanrıya tapınan bilgin. III, 389 bkz. Teñrigen
  399. TEÑITMEK: havaya doğru yükseltmek — III, 396 bkz. tüñitmek
  400. TEÑIZ: deniz — I, 100; II, 45; III, 136, 363, 370
  401. TEÑLEMEK: Iki şeyi birblrine denklemek, denk etmek, denkle ştirmek. I, 427, III, 403
  402. TEÑLENMEK: işi düşünmek, çare düşünmek — III, 400
  403. TEÑLEŞMEK: iki şey birbirine denkle; mek, III, 398
  404. TEÑMEK: havalanmak, havaya yükşelmek, göz-den kaybolmak, III, 390
  405. TEÑRI: gök, sema — III, 377
  406. TEÑRI: büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen Her şey — III, 377
  407. TEÑRI: Tanrı. I, 53, 68, 150, 171, 206. 212, 225, 266, 280, 300, 301, 304, 373, 416, 461, 472, 475; II, 3, 77, 140, 152, 160, 161, 162, 167, 169, 173, 179, 185, 192, 200, 201, 288, 294, 303, 315, 316, 324, 325, 347, 356, III, 52, 53, 84, 95, 137, 271, 273, 290, 34
  408. TEÑRIGEN: Tanrı'ya tapınan bilgin, bilgin kimse — III, 377, 389 bkz. Teñirgen
  409. TEÑRIGERÜ: Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yönelerek, III, 251 bkz. Teñrikeri
  410. TEÑRIKERI: Tanrı'ya doğru, Tanrı'ya yônelerek. III, 251 bkz. Teñrigerü
  411. TEÑTÜRMEK: elindekini havaya doğru saldırmak, yükseltmek, III, 397
  412. TEÑÜÇ: saçayağı gibi yarım arşın yüksekliğinde olan her şey — III, 381
  413. TEÑÜRMEK: havaya doğru yükselip kaybolmak, yükselen bir ; eyl sal ıvermek. III, 392
  414. TEPIK: tepiş, tepme — I, 27, 386
  415. TEPILMEK: tepilmek — II, 119
  416. TEPINMEK: tepmek, bir şeyi ayakla kımıldatmak — II, 140
  417. TEPIŞMEK: tepişmek, II, 87, 113
  418. TEPLEŞMEK: bir işe razı olmak, uzlaşmak — II, 206 bkz. taplaşmak
  419. TEPMEK: dövmek, vurmak, tepmek, I, 27, 178, 386, 526; II, 3, 33, 113
  420. TEPREMEK: tepremek, kımıldamak III, 277
  421. TEPRENMEK: teprenmek, II, 240
  422. TEPREŞMEK: oynamak, tepreşmek, kaynaşmak — I, 88; II, 204
  423. TEPRETESI: tepretilecek. II, 362 § tepretesi yer; tepretilecek yer — II, 362
  424. TEPRETGEN: çok tepreten — II, 360
  425. TEPRETGÜ: tepretilecek, II, 362 § tepretgü ogur
  426. TEPRETGÜÇI: tepreten, II, 360
  427. TEPRETİGLIK: tepretme hakkı olan — II, 361
  428. TEPRETIGSEK: tepretmek dlleğinde olan — II, 360. 361
  429. TEPRETIGSI: tepretmek hakkı olan ve tepretmekte acele eden — II, 362
  430. TEPRETIŞMEK: tepretmekte yardım ve yarış etmek — II, 363
  431. TEPRETME: teprendirme. II, 360
  432. TEPRETMEK: tepretmek, teprendirmek, kımıldatmak, saldırmak; (yalnız deve için) sıçratmak, II, 329, 330, 360
  433. TEPRETMIŞ: tepretilmiş, II, 362 § tepretmiş neñ
  434. TEPRETTECI: tepreten — II, 360
  435. TEPSEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek — I, 463; III, 283 bkz. tepzemek
  436. TEPSETMEK: haset ettirmek — II, 336 bkz. tepzetmek
  437. TEPÜK: kurşun eritilerek iğ ağırşağı şeklinde dökülür, üzerine keçi kılı veya başka bir şey sarılır,
  438. ÇOCUKLAR: bunu teperek oynarlar — I, 386
  439. TEPZEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek, I, 19; III, 283 bkz. tepsemek
  440. TEPZEŞMEK: hasetleşmek — II, 206 tepzetmek haset ettirnşek, II, 335, 336, bkz. tepsetmek
  441. TER: ter, I, 181, 322, 466; 11. 96, 273, 279, 303, 336; III, 148, 196
  442. TER: ücret, çalışana verilen para — III, 148, 212
  443. TER: atmak beden teri dışarı atrnak — II, 303
  444. TERITMEK: teri ötmek
  445. TER: bolmak terlemek, utanmak, mahcup olmak — I, 322
  446. TERÇI: ücretle çalışan, ırgat — I, 417; III, 148
  447. TERGÜŞI: deren, toplayan — II, 51
  448. TERI: deri, I, 70, 165, 306; II, 149, 229, 231, 303, 354; III, 188, 190, 221, 244, 392
  449. TERIGSEK: dermeyi, toplamayı dileyen — II, 55
  450. TERINÇEK: iki parçadan yapılan kadın carı — I, 510
  451. TERIÑ: (yalnız su için) engin, geniş, derin, her derin ve çok şey — III, 370
  452. TERINGÜKLENMEK: (su) derlnlemek, ; oğalmak — III, 411
  453. TERI: ötmek ter derlden geçmek, II, 303 bkz. ter atmak, teritmek
  454. TERITMEK: terlemek — II, 303, 304 bkz. ter atmak, teri ötmek
  455. TERK: tez, çabuk, I, 350, 441 bkz. terkin
  456. TERKEN: egemen, hükümdar, mellk; vilâyet üzerine vali olan kimseye kar şı hakanlann aytası; "kendisine itaat edilen" anlam ına I, 376, 441, 442; 11. 209
  457. TERKIN: toplu olan, toplanmiş olan her şey — I. 442, 443; II, 209
  458. TERKIN: tez, çabuk, I, 441 bkz. terk
  459. TERK: kelmek tez gelmek — I, 350
  460. TERK: kılmak çabuk olmak — I, 350
  461. TERKLEMEK: ivmek, acele etmek — III, 445
  462. TERLEMEK: terlemek; kaşağılamak, gebrelemek, silmek — III, 293
  463. TERLENMEK: terlemek, II, 242, 254
  464. TERLETMEK: terletmek — II, 342
  465. TERLIK: teri çekmek için eğerln veya palanın altına konulan keçe — I, 476
  466. TERÑEK: su sızıntısı, su blrikintisi; kaynak, II, 291, 328 bkz. terñük
  467. TERÑÜK: kaynak — II, 6 bkz. terñek
  468. TERS: güç olan her nesne — I, 348
  469. TERSINMEK: terslemek, kızmak; (yara kapandıktan sonra) azmak — II, 240, 241
  470. TERS: ters urmak her yanından, her yanına vurmak — I, 348
  471. TES: obanma edatı — I, 328 § tesdegirme; des- değirmi — I, 328
  472. TEŞIK: obur, karnı dolduğu halde gözü dolmayan kişi — I, 387 bkz. teşüklemek
  473. TEŞILMEK: yarılmak, değilmek II, 127, 128
  474. TEŞRÜM: eğrilmiş ip yumağı — I, 485 bkz. tüşrüm
  475. TEŞÜK: taşagı yarık; deşik, yarık, I, 387
  476. TEŞÜKLEMEK: obur, aç gözlü saymak, III, 340 bkz. te şik
  477. TETIK: akıllL III, 33 bkz. teytik
  478. TETRÜ: her şeyin tersine dönüşü — I, 420
  479. TETRÜLMEK: çevrilmek, ters olmak, kötü olmak, kötüle şmek — II, 229, 230
  480. TEVE: deve — III, 139 bkz. deve, devey, tevey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
  481. TEVEY: deve — III, 314, 342, 447 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
  482. TEV: al, hile, aldatma, I, 332 bkz. tef
  483. TEVÇIMEK: oyulkamak, seyrekçe dikmek — III, 276 bkz. tefçitmek
  484. TEVE: deve — II, 181 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevey, tevl, tevi, tivi
  485. TEVEY: deve, I, 31; II, 84, 195, 206, 217, 255, 256, 329, 351; III, 49, 60, 67, 113, 136, 140, 168, 186, 200, 225, 309 bkz. deve, devey teve, tevey, teve, tevi, tevi, tivi
  486. TEVGEN: her zaman 0126^I, 401
  487. TEVI: deve — 1. 127, 385, 485; II, 21, 75, 246, 252, 338; III, 139, 277. 287 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  488. TEVINMEK: tasalanmak, utanmak, sıkılmak, II, 147
  489. TEVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tüvi; mek
  490. TEVLÜG: alcı, aldatıcı — I, 477; III, 33 bkz. tevlük
  491. TEVLÜGLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüklenmek
  492. TEVLÜK: alcı, hileci, aldatıcı, III, 33 bkz; tevlüg
  493. TEVLÜKLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüglenmek
  494. TEVMEK: eti şişe saplamak, dizmek. I, 401; II, 15
  495. TEVSI: tepsi, sofra — I, 423; III, 50
  496. TEVŞELMEK: ufalanmak; karışmak. II, 235, 236 bkz. tevşülmek
  497. TEVŞEMEK: karı; mak, dolaşmak (ip), III, 286
  498. TEVŞETMEK: karıştırmak, dolaştırmak (ip); birinin terini burçaklat ıncaya kadar yormak, II, 336
  499. TEVŞINMEK: çalışmak, çırpınmak. II, 241 bkz. tevşünmek
  500. TEVŞÜLMEK: karışmak — II, 236 bkz. tevşelmek
  501. TEVŞÜNMEK: çalışmak, çırpınmak — II, 241 bkz. tevşinmek
  502. TEVÜRGEN: her zaman çeviren — I, 521 § evürgen tevilrgen; her zaman evirlp çeviren — I, 521
  503. TEVÜRMEK: çevirmek — II, 82 § evürdi tevürdi; evirip çevirdi, alt üst etti; tasarruf etti — II, 81
  504. TEYITILMEK: akıllanmak, zekile; mek — II, 121
  505. TEYTIK: akıllı, zeki — III, 33 bkz. tetik
  506. TEZEK: tezek, at gübresi — I, 386
  507. TEZEKLEMEK: pislemek. III, 340
  508. TEZGEK: (er) işten ve işe benzer şeylerden kaçan, çekingen — II, 289 bkz. tezik
  509. TEZGI: düşman gelmesi yüzünden halk arasında olan ürkuntü, panik — I, 429 bkz. tezik
  510. TEZGI: bolmak düşman gelmesi yüzünden ürküntü meydana gelmek, I, 429
  511. TEZGINÇ: dağ dönemeci, dağ büklümü — III, 387 bkz. yörgenç
  512. TEZGINÇ: yol büküntülü, kıvrımlı yol- III, 387
  513. TEZGINMEK: dönmek, tavaf etmek; çevrilmek — II, 241, 255, 303, 312
  514. TEZIK: halk arasında ürküntü, panik, I, 387 bkz. tezgi
  515. TEZIK: (kişi) işten kaçan kimse — I, 387 bkz. tezgek
  516. TEZINMEK: kaçar görünmek. II, 146
  517. TEZIŞMEK: blrbirinden kaçışmak, II, 99
  518. TEZITMEK: kaçırmak, II, 305
  519. TEZMEK: kaçmak, tezlkrnek — II, 8
  520. TEGIN: aslında "köle" anlamına; sonraları hakan okullarına verilen ungun — I, 355, 357, 413; III, 368 bkz. tigin § kümüş tegin; rengi gümüş gibi saf köle — I, 413 § alp tegin; yi ğit köle I, 413 § kutlug tegin; uğurlu köle. I, 413
  521. TEGIT: tegin kelimesinin çoğul şekli. I, 355, 356
  522. TEMEK: demek, söylemek — I, 43, 74, 79, 87, 127, 178, 403; II, 287; III, 214, 215, 233. 245, 247, 259 bkz. timek
  523. TEMIN: demin — I, 409
  524. TERGELIR: dermek, toplamak üzere o1an — II, 67
  525. TERGEŞMEK: arka arkaya gelerek derleşmek — II, 206 bkz. tirkeşmek
  526. TERGI: sofra, I, 429; II, 54 bkz. tergü
  527. TERGÜ: sofra üzerindeki çeşitli yemek; s ıra, dizi — I, 428 bkz. tergi
  528. TERIG: derme, derl{; dernek, derge, I, 388; II, 41 bkz. tirik
  529. TERILGEN: her zaman derilen, toplanan — I, 521, 523
  530. TERILMEK: derilmek, toplanmak — II, 127; III, 6
  531. TERIMSINMEK: derer gibi görünmek — II, 261
  532. TERINMEK: kendisine dermek, II, 146
  533. TERIŞMEK: toplanmak, toplamakta ve dermekte yard ım ve yarış etmek — I, 107; II, 95, 96
  534. TERKEK: bohça — II, 21
  535. TERMEK: dermek, toplamak — II, 39, 44, 62, 66, 83; III, 181
  536. TERNEK: dernek, işlerini konuşmak için ulusun toplandığı yer — I, 477
  537. TETÜRMEK: söyletmek, dedirtmek. III, 186
  538. TEVI: deve — I, 389, 499 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  539. TIDIŞ: engellik, engel oluş — I, 407
  540. TIDIGLIG: neñ kendisine varılması yasak edilmiş nesne — I, 496
  541. TIDIGMAK: bir şeyden alıkoyma, engel o1ma — I, 373
  542. TIDILMAK: kaçınmak, çekinmek, alıkoymak, engel olmek — II, 126 bkz. t ıdınmak
  543. TIDIN: vakit bildiren bir kelime — III, 171
  544. TIDINDI: nerig esirgenen, yasak edilen şey — I, 449
  545. TIDINMAK: kaçınmak, esirgenmek, yasak edilmek I, 449; II, 144, 145 bkz. t ıdılmak
  546. TIDIŞMAK: engel olmakta, alıkoymakta yarış etmek — II, 93
  547. TIDLINMAK: kaçınmak, tıyınmak; söz söylerken duraklamak. II, 242
  548. TIDMAK: geri koymak, men etmek — II, 292; III, 244, 439 bkz. t ıtmak, tıymak
  549. TIG: al ile doru arası at rengi, konur al — III, 127
  550. TIGDAMAK: diğrek, sert, katı olmak III, 278 bkz. tıgramak, yavramak
  551. TIGMAK: eğmek; değmek; bir yere değerek keskinliği gitmek, körleşmek I, 307; II, 14, 83; III, 231 bkz. tagılmak, tigmek
  552. TIGRAK: yılmaz; yiğit, bahadır — I, 468; II, 212
  553. TIGRAK: elçi, haberci, postacı — III, 65
  554. TIGRAKLANMAK: yiğitlik göstermek, yiğitlenmek — II, 274
  555. TIGRAMAK: diğrek, katı, sert olmak — III, 277, 278 bkz. tıgdamak, yavramak
  556. TIGRAŞMAK: gürbüzleşnıek, bahadırlaşmak. II, 212
  557. TIGRATMAK: sıkıştırmak; becerikli, tıgrak yapmak, II, 330
  558. TIKILAMAK: tık diye ses vermek — III, 326 bkz. tiki, tikilemek
  559. TIKITMAK: tıkılmak, sıkışmak, II, 129
  560. TIKINMAK: teperek tıkmak, doldurmak, fazla yemek — II, 147
  561. TIKIŞMAK: tikılmak, sıkı; mak — II, 104
  562. TIKITMAK: tıktırmak, sıkı; tırmak — II, 308
  563. TIKMA: (üzüm) sıkışık, birbirine girmiş (üzürn) — II, 16
  564. TIKMAK: tıkmak, doldurmak — II, 16
  565. TIKTURMAK: tıktırmak, bastırmak — II, 174
  566. TIL: dil, söz, lûgat — I, 107, 335, 336, 429; II, 20; III, 43, 133, 134, 161
  567. TIL: durumunu öğrenmek için düşmandan yakalanan tutsak, çaşıt, casus — I, 336; III, 134
  568. TILAK: kadının kadınlık aygıtı, avret yeri, I, 335, 411
  569. TILDAG: bahane, I, 160, 462 bkz. tegdeg
  570. TILIKMAK: konuşmak, haber vermek; dile düşmek — II, 116, 117
  571. TILKATMAK: işi geciktirmek; yükü çarpitmak, çarp ık yapmak; yükle ip arasına ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için büktürmek. II, 339 bkz. talk ıtmak
  572. TILLIG: dilli — III, 313
  573. TIL: tegürmek dil uzatmak, söz dökundurmak, dille (sözle) incitmek. I, 336
  574. TIL: tutmak düşmanın durumunu öğrenmek üzere blr adam yakalamak — I, 336; III, 134
  575. TIN: ruh, nefes, soluk — I, 164, 177. 179 192, 249, 339; II, 118, 283 bkz. t ınıg
  576. TIN: dinmiş; haylaz, işslz; tembelleşmiş, harın- lafmış III, 138
  577. TINÇAMAK: bozulmak, çürümek, III, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
  578. TINÇIMAK: bozulmak, çürümek, III, 276, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tunçımak
  579. TINDURMAK: rahatettirmek, dinlendirmek, 11, 176
  580. TINIG: nefes alma, soluk alma — II, 40 bkz. t ın
  581. TINILMAK: dinlenilmek, rahat edilmek. II, 130, 131
  582. TINMA: susma — II, 28
  583. TINMAK: dinlenmek, solumak, nefes almak; dinmek, sonu gelmek, I, 206, 207, 529; II. 28, 40, 176, 204, 316; III, 158 tın
  584. TIIT: sus — II, 28
  585. TIÑILAMAK: agır bir şey yere düşerek ses vermek, III, 404 bkz. tiñilemek
  586. TIÑLAMAK: dinlemek — III, 403 bkz. tlñlemek
  587. TIÑLAŞMAK: dinlemekte yarış etmek — III, 398
  588. TIÑLATMAK: dinletmek-II, 359
  589. TIRMALMAK: tırmalamak II, 230
  590. TIRMAŞMAK: tırmaşmak, kaşınmak — II, 207 bkz. tarmaşmak
  591. TIRÑAK: tırnak. I, 134, 177; III, 382
  592. TIRT: tekrarlanarak "cart" diye ses vermek — I, 341
  593. TIŞ: diş, I, 464; II, 20, 97, 110, III, 209, 311, 334; III, 25, 73, 125, 216, 254, 270, 272, 280, 283, 297
  594. TIŞ: sapan demiri — III, 125
  595. TIŞ: alın akıntisı gözü önüne varıp kulaklarına çıkmayan ve burnuna inmeyen ikisi ortas ı kalan at — III, 125
  596. TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224, 229 bkz. ti şi tışıkmak dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, taşıkmak
  597. TIŞI: takagu tavuk — I, 447
  598. TIŞLATMAK: dişletmek. II, 343, 344
  599. TIT: dağda biten çam fıstığı ağacı, Pinuslarix. III, 120
  600. TITILMAK: didilmek II, 120
  601. TITIŞMAK: ditmekte yardım etmek, yırtılmak — II, 89 bkz. titişmek
  602. TITLANMAK: çamlanmak, çam sahibi olmak — III, 199
  603. TITMAK: geri koymak men etmek — II, 292 bkz. tıdmak, tıymak
  604. TITMAK: ditmek, ziyadesiyle parçalanmak, II, 292
  605. TIYMAK: men etmek — III, 244 bkz. tıdmak, tıtmak
  606. TIGIN: aslında "köle" anlamına iken sonra hakan oğullarına verilen ungun — I, 355 , 357, 413; III, 368 bkz. tegin
  607. TIGMEK: egmek, III, 231 bkz. tagılmak, tıgmak
  608. TIGRETMEK: ses çıkartarak, hışıldatarak yürütmek, II, 330, 331 bkz. tikretmek
  609. TIKEMEK: dikmege gücü yetmek — I, 117
  610. TIKEN: diken — I, 204, 400; II, 215, 280; III, 44 bkz. tikken
  611. TIKI: geceleri işitilen ses, III, 230 bkz. tıkılamak, tikilemek
  612. TIKIGLIG: dikilmiş (elbise), I, 509 bkz. tikiklig
  613. TIKIKLIG: dikilmiş. I, 509 bkz. tikiglig
  614. TIKILEMEK: ses, hışırtı çıkarmak, III, 326 bkz. tıkılamak, tiki
  615. TIKILMEK: dikilmek, (ağaç) dikilmek, bir şeyi dikine koymak, II, 130
  616. TIKIM: parça, I, 396 bkz. tikkü, tikü tikir
  617. TIKIR: at nalının çıkardığı sesi bildiren bir kelime. I, 361 bkz. tak ır takır
  618. TIKIŞMEK: (agaç, elbise) dikmekte yardım etmek, II, 106, 113
  619. TIKKEN: diken, I, 401 bkz. tiken
  620. TIKKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tlkim, tikü
  621. TIKLINMEK: (ağaç ve benzeri) dikilmek. II, 244
  622. TIKLIŞMEK: (ağaç ve benzeri) dikilrnek. II, 207
  623. TIKME: (neıiğ) dikilmiş (nesne), I, 433
  624. TIKMEK: bir şeyi delmek, dürtmek, sokmak, (ağaç) dikmek, bir şeyi dikey hale getirmek; (diki ş) dikmek. I, 195, 201; II, 20; III, 25, 367 § tikmeginçe; dikilmedikçe — II, 21
  625. TIKREMEK: ses vermek; gelişmek, yeti; mek. II, 280
  626. TIKREŞMEK: ses vermek; büyüyüp serpilmek. II, 209
  627. TIKRETMEK: ses çıkartmak, hışıldatarak yürümek — II, 330, 331 bkz. tigretmek
  628. TIKTÜRMEK: (dikiş) diktirmek — II, 174
  629. TIKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tikim, tikkü
  630. TIKÜÇ: ekmekçilerin ekmek üzerine nak ış yapmak için kullandıkları nesne, kuş yeleği — I, 358
  631. TIKÜLEMEK: lokma lokma vermek; rüşvet vermek — III, 326
  632. TILDÜRMEK: dildirmek — 11. 176 bkz. tiltürmek
  633. TILEK: dilek, I, 412; II, 148; III, 90
  634. TILEMEK: dilemek, istemek; beklemek, aramak — I, 21, 36, 51, 126, 252, 459; II, 8, 112, 260, 262; III, 87, 90, 143, 271
  635. TILEMSINMEK: diler, ister gibi görünmek — II, 259, 261
  636. TILENMEK: aranmak, dilenmek — I, 407; III, 43
  637. TILEŞMEK: dilemekte yanş etmek — II, 108
  638. TILETMEK: istetmek, diletmek. II, 310
  639. TILGE: dilim, uzunlamasına kesilen her şey — I, 429 bkz. tilim
  640. TILI: ok temreni üzerine sarılan sırım, III, 233
  641. TILIM: dilim. I, 397 bkz. tilge
  642. TILIMSINMEK: dilim yapar görünmek — II, 262
  643. TILINMEK: uzunlamasına dilinmek — II, 149
  644. TILLŞMEK: dilmekte yardım ve yarış etmek — II, 108
  645. TILKI: tilki — II, 343 bkz. tilkü
  646. TILKÜ: tilki. I, 54, 421, 429; II, 15; III, 5, 175, 244 bkz. tilki
  647. TILKÜLENMEK: tilkilik etmek, yaltaklanmak — III, 202
  648. TILMEK: dilmek, uzunluğuna yarmak veya kesmek, II, 23
  649. TILTÜRMEK: dildirmek. II, 175 bkz. tildürmek
  650. TIM: şarap dolu tulum; şarap satan, III, 136
  651. TIMCI: şarap satan, meyhaneci — III, 136
  652. TIMEK: demek — III, 231 bkz. temek
  653. TIN: yular I, 339; III, 138 § tin tizgin; yular dizgin — I, 339
  654. TIÑ: dik- III, 356
  655. TIÑILEMEK: ağır bir şey yere düşerek ses vermek — III, 404 bkz. tıñılamak ,
  656. TIÑLEMEK: dinlemek . I, 96 bkz. tıñlamak
  657. TIÑ: turmak dik durmak — I, 356
  658. TIREGÜ: direk, kendisine bir ; ey dayan ılan ve kendisiyle bir şey durdurulan her nesne, direcen ve buna benzer şeyler, I, 447
  659. TIREK: direk; kavak — I, 387, 412
  660. TIREKLIG: direk sahibi. I, 509
  661. TIREKLIK: direklik ağaç yetişen yer, kavaklık; direklik — I, 509, 511
  662. TIREMEK: dayak veya direk dikmek — III, 262
  663. TIRENMEK: dayanmak; direnmek, çekinmek — II, 14S, 146; III, 233
  664. TIREŞMEK: direşmek, çekinmek, diremek, şıkıntidan yürümez olmak (hayvan); çeki şmek — I, 414; II, 95, 96
  665. TIRGÜRMEK: diriltmek II, 179, 200, 324; III, 424
  666. TIRIG: diri, canlı, yaşayan — I, 14, 62, 386; III, 333 § tirigle; diri iken, hayatta iken. III, 257
  667. TIRIK: derme, deriş; dernek, derge — I, 388 bkz. terig
  668. TIRILGEN: her zaman yaşayan — I, 523, 524
  669. TIRILMEK: dirilmek, yaşamak — I, 14; II, 127, 139, 200, 324; III, 6, 65
  670. TIRIÑ: kulağın tınlamasına benzer sesi bildiren kelime. III, 370
  671. TIRIÑ: etmek tın etmek — III, 370
  672. TIRIÑ: ettürmek tın etmek III, 370
  673. TIRKEŞ: yığlışma; kalabalık yüzünden yürümekte güçlük — I, 460 § suv tirke şi; dere kollarının suyunun toplandığı yer — I, 460
  674. TIRKEŞMEK: toplanmak, toplaşmak, derleşmek — I, 149, 459; III, 65 bkz. tergeşmek
  675. TIRSGEK: göz kapaklarında çıkan sivilce, it dirseği, arpacı — k. III, 424
  676. TIRSGEK: dirsek — III, 424
  677. TIŞEK: şişek, iki yaşını bitirerek üçüne basmış olan koyun — I, 387
  678. TIŞELMEK: bilenmek, di; enmek — II, 128
  679. TIŞEMEK: dişemek — III, 266, 267
  680. TIŞETMEK: dişetnnek, II, 307
  681. TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224. 229 bkz. t ışı
  682. TIŞLEMEK: dişlemek, dişle ısırmak — III, 294
  683. TIŞLENMEK: dişlenmek; dişenmek, bilenmek II, 244
  684. TITIG: (yara, ağrı) acıma, acıyı; — I, 386
  685. TITIK: çamur — I, 386, 506; III, 297 § oçakl ık
  686. TITIK: çamur ve çamura benzer ocak yapılacak her nesne — I, 150
  687. TITINMEK: dayanmak, direnmek, dik bakmak — II, 144
  688. TİTINÜ: bakmak dik, keskin bakmak, II, 144
  689. TITIR: dişi deve — I, 361; III, 291
  690. TITIŞMEK: ditmekte yardım ve yarış etmek; yırtılmak. II, 89 bkz. tıtışmak
  691. TITIZ: tadı hel; le glbi kekremsi olan — I, 365
  692. TITIZLIK: kek^elik. I, 506
  693. TITMEK: (yara) acımak — I, 386
  694. TITMEK: direnmek, karşı koymak; dik bakmak — II, 292
  695. TITREŞMEK: titreşmek II, 217, 218
  696. TITRÜ: bakmak dik bakmak, keskin gözle bakmak, II, 292; III, 272
  697. TIVI: deve, III, 139 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tevi
  698. TIZ: yüksek yer — II, 344; III, 123 § tar ıg art tiz; Kaşgar'a yakın bir yayla — III, 123
  699. TİZ: diz, III, 123
  700. TIZGIN: dizgin, I, 339, 424
  701. TIZIG: (tizik) sıra, saf, dizi. I, 214, 387
  702. TIZILDÜRÜK: çedik ve mest gibi çeylerin ucuna tak ılan pullar — I, 529
  703. TIZILMEK: dizilmek — I, 233, 331; II, 127; III, 131
  704. TIZIM: dizi — I, 396
  705. TIZINMEK: dizinmek. II, 146
  706. TIZIŞMEK: dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
  707. TIZLEMEK: dizle ezmek, çiğnemek III, 293, 294
  708. TIZLETMEK: dizletmek, dizle teptirmek — II, 342
  709. TIZLINMEK: dizilmek — II, 243
  710. TIZME: alvarın uçkurluğu, torbanın bağı ve buna benzer nesneler — I, 433
  711. TIZMEK: dizmek — II, 9, 31
  712. TO: bulamaç gibi pişirllen blr un — III, 207
  713. TODUNMAK: doyar gibi görünmek — II, 144 tod toy ku şu — III, 142 bkz. toh, toy
  714. TODGURDAÇI: doyuran, doyurucu — II, 256
  715. TODGURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todurgan
  716. TODGURÇI: doyuran — II, 256 todgurguluk doyurmak hakk ı olan, II, 256
  717. TODGURMAK: doyurmak, bıktırmak — I, 261; II, 76, 176, 177, 255, 324; III, 424 bkz. to ğurmak
  718. TODGURMIŞ: doyurulmu; — II, 257
  719. TODGURTMAK: doyurtmak. II, 256
  720. TODGURUGLI: doyuran — II, 257
  721. TODGURUMSINMAK: doyurur görünmek — II, 263 bkz. todgurunmak
  722. TODGURUNMAK: doyurur görünmek. II, 202 bkz. todgurums ınmak
  723. TODGURUŞMAK: doyurmada yarış etmek — II, 201
  724. TODMAK: doymak. I, 32; II, 324; III, 244, 439 bkz. toymak
  725. TODURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todgurgan
  726. TODURMAK: doyurmak — II, 76; III, 68 bkz. todgurmak
  727. TOG: at ayaklarının kazdıgı çukurlardan çıkan toz, toz, III, 127
  728. TOGA: hastalık, iç ağırlIğı. III, 224
  729. TOGMAK: doğmak, meydana çıkmak, belirmek; yükselmek, havalanmak, gö ğe ağmak — I, 65, 96, 301, 332, 340, 429, 456; II, 14, 80, 128; III, 183, 194, 247, 282, 333, 378 § kün togs ıg dogu — I, 463
  730. TOGRADAÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. tograguçı
  731. TOGRAGAN: daima dograyan — III, 314
  732. TOGRAGI: doğrama — III, 317
  733. TOGRAGLI: doğramayı düşünen. III, 315
  734. TOGRAGLIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz; tograksık
  735. TOGRAGSAK: dogramak isteyen, III, 314
  736. TOGRAGSIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz. tograglık
  737. TOGRAGU: doğranacak — III, 317
  738. TOGRAGUÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. togradaçı
  739. TOGRAK: kavak agacı — I, 468
  740. TOGRALMAK: doğranmak, parçalanmak, (ayakta ve dokumada) yar ıklar peyda olmak — II, 230
  741. TOGRAMA: dograına. III, 311
  742. TOGRAMADAÇI: doğramayıcı. III, 316
  743. TOGRAMAGLI: dograyan. III, 316
  744. TOGRAMAK: dogramak — I, 125; II, 278; III, 277, 278, 311, 312, 313, 316
  745. TOGRAMIŞ: doğranmış, III, 316
  746. TOGRANMAK: dograr görünmek. II, 240
  747. TOGRAŞMAK: doğramakta yardım etmek, parçalanmak ve yarılmak. II, 211, 212
  748. TOGRATMAK: dogratmak, II, 330
  749. TOGRIL: yırtıcı ku; lardan bir kuş, bin kaz öldürür, bir tanesini yer; erkek ad ı da olur — I, 482; III, 381
  750. TOGRIL: et ve baharatla doldurulan ba ğırsak, bumbar dolması, I, 482
  751. TOGRUMAK: doğrulmak, yönelmek. II, 80
  752. TOGRUŞMAK: yola duruşmak, yürümekte yariş etmek, II, 212
  753. TOGTURMAK: dogurtmak — II, 173 bkz. togurtturmak
  754. TOGURMAK: doğurmak — II, 80
  755. TOGURTTURMAK: doğurtmak — II, 173 bkz. togturmak
  756. TOH: toy kuşu, III, 142 bkz. tod, toy
  757. TOK: tok, aç olmayan; saçsız insan; boynuzsuz hayvan, I, 79, 332, 358, 387; III, 239 § tok er; başında Türkler gibi saçı olmayan, Türkler gibi saç bırakmayan — I, 332, 358 § tok yılkı; boynuzsuz hayvan — I, 332
  758. TOKILMAK: dövülmek, dokunmak, adam dövülmek I, 21; II, 129 bkz. tokulmak
  759. TOKIMAK: (insan) dövmek, (demir) dövmek, vurmak, çarpmak; dokumak; dokunmak; götürmek ve batirmak — I, 12. 21; III, 268
  760. TOKIMAK: tokmak, çamaşır tokmaêı — III, 177
  761. TOKINMAK: (insan) dövülmek; çarpmak; dövülerek sertle ştirmek; dokunmak — II, 147; III, 12
  762. TOKIŞ: savaş, cenk — I, 367; III, 172 bkz. toku ş
  763. TOKIŞMAK: çarpışmak, harp etmek, I, 359; II, 103; III, 183 bkz. toku şmak
  764. TOKITMAK: vurdurmak, dövdürmek; dokutmak, II, 308
  765. TOKLI: toklu, altı aylık kuzu — I, 106, 431
  766. TOKLUK: tokluk; insanın ba; ı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması — I, 469
  767. TOKSUN: sayıda doksan — I, 437 bkz. tokuz on
  768. TOK: tok bolmak arada geçimsizlik olmak — I, 333
  769. TOK: tok etmek taşın taşa vurmasından çıkan ses gibl ses çıkarmak — I, 332
  770. TOKU: toka, kemer tokası, III, 226
  771. TOKUÇ: çörek — I, 358
  772. TOKULAMAK: toka yapmak, III, 325, 326
  773. TOKULMAK: dövülmek, dokunmak; adam dövülmek, II, 129 bkz. tok ılmak
  774. TOKUM: boğazlanacak, kesilecek hayvan; bo ğazlanan, kesilen hayvanın derisi. I, 396, 472; II, 147 bkz. tugum
  775. TOKUNMAK: hayvan kesmek, boğazlanmak — II, 147
  776. TOKURKA: ibrik ve benzeri şeylerin emzigi — I, 489 bkz. tütek
  777. TOKUŞ: savaş, II, 83 bkz. tokış
  778. TOKUŞGAN: her zaman çarpışan, kavgacı — I, 519
  779. TOKUŞMAK: vuruşmak, ; arpı; mak, harp etmek — I, 170, 183; 11. 103 bkz. tok ışmak
  780. TOKUŞMAK: yayılmak, bulaşmak — III, 74 bkz. yukuşmak
  781. TOKUZ: sayıda dokuz — III, 127
  782. TOKUZ: on sayıda doksan — I, 437 bkz. toksun
  783. TOLARSUK: ayak ökçesi I, 502
  784. TOLGAG: kadın küpesi — II, 288
  785. TOLGAG: sıkıntı, kulunç ve iç ağrısı — II, 288
  786. TOLGAMAK: takınmak, dolamak; ağrı tutmak, iç bulanmak, burulmak. II, 288; III, 289
  787. TOLGANMAK: dolanmak, kendine dolamak, içi bulan ıp kusma gelmek — II, 241
  788. TOLGAŞMAK: dolaşmak, dolamakta ve bükmek-te yanş etmek, burulmak — II, 220, 221
  789. TOLI: gökten yağan dolu — I, 139, 354; III, 233
  790. TOLMAK: 811-010^I, 431
  791. TOLTURMAK: 00^1-1113^II, 175
  792. TOLU: dolu, boş olmayan — I, 100; III, 232, 357
  793. TOLUM: silah — I, 183, 215, 359, 397; II, 30
  794. TOLUMLANMAK: silahlanmak II, 266
  795. TOLUMLUG: silahlı I, 498
  796. TOLUN: ayın on dördü, dolun — I, 82, 288, 402; III, 33 § tolun ay; ay ın on dördü. I, 402
  797. TOMRUM: yıgaç ağaçtonnruğu üzerinde pabuçla-rın sahtiyan ve gön gibi şeyleri kesilen ağaç kütük — I, 485
  798. TOMRUŞMAK: tomruk yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 213
  799. TOMŞUK: kuş gagası — I, 469
  800. TOMURMAK: tomruk yapmak, kesmek — II, 85; III, 69 bkz. yamurmak, yemilrmek
  801. TON: elbise — I, 19, 37, 41, 45, 48, 118, 129, 152, 181, 204, 213, 228 , 231, 261, 268, 271, 273, 294, 305, 320, 323, 338, 341, 358, 383, 449, 495, 509, 524; 11. 4, 20, 23, 24, 76, 77, 88, 89, 93, 96, 106, 107, 113, 117, 119, 120, 122, 125, 134, 136, 138, 154, 161, 163, 165, 171, 17
  802. TONATMAK: giydirmek, donatmak, II, 312 bkz. ton ıdmak
  803. TONIĞMAK: elbise göndermek, donatmak, II, 312 bkz. tonatmak
  804. TONLUK: elbiselik — II, 11
  805. TOÑ: içi boş olmayan, sonn olan, III, 356
  806. TOÑ: (soğuktan) donmuş, don — III, 356
  807. TOÑA: bebür, kaplan cinsinden bir hayvan; ki şi adı — III, 368
  808. TOÑALAMAK: yiğit ve kuvvetlilerin yaptığı işi yapmak — III, 405
  809. TOÑ: kamış halfa, kandıra otu — III, 356
  810. TOÑMAK: soğuktan donmak — III, 390, 391
  811. TOÑ: tuñ etmek katı blr şey sert blr şey üzerine düşerek ses vermek — — III, 353
  812. TOÑUŞMAK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; bir işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerlni dikerek, iğrenerek, bakmak — III, 394 bkz. töñü şmek
  813. TOÑUZ: domuz — I, 304, 346; II, 343; III, 363, 394 § toñuz merdegi; domuz yavrusu — I, 480
  814. TOÑUZ: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346; 363
  815. TOP: buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçeye sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir. I, 318
  816. TOP: top — I, 318; III, 119 bkz. topık
  817. TOPIK: topuk; top, çevgenle vurulan top, topaç — I, 190, 318, 380; 11. 22, 88, 113; III, 61, 74, 80, 96, 112, 119, 306 bkz. top
  818. TOPIK: süñük topuk kemiğinden yapılan yemek, paça — I, 380
  819. TOPRAK: toprak, I, 15, 185, 198, 267, 278, 467, 514; II, 305; III, 19, 22, 80, 183, 434 §ag ız toprak
  820. TOPRAMAK: kurumak- III, 277
  821. TOPRAŞMAK: kuruyup tozlaşmık, toz olayazmak — II, 206
  822. TOPRATMAK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek — II, 330 bkz. töpretmek
  823. TOPULGAK: kulunç — I, 502
  824. TOPULGAK: yaraya konulan bir ot, topalak otu, Cyperus — I, 502
  825. TOPURGAN: ayak basıldıgında tozıyan yumuşak toprak — I, 516 § topurgan yer; ayak bas ıldığında tozıyan yumuşak toprak — I, 516
  826. TOPUZ: yük üzerinde durulamayan, üstüne binilemeyen hayvan yükü — I, 365
  827. TOR: tuzak, ağ — III, 39, 57, 121
  828. TORIG: at doru renkli at — I, 374 bkz. torug
  829. TORKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. turku
  830. TORUG: at rengi, doru renk — I, 373 bkz. tor ıg § tüm torug at; düz, tamamlyle doru at — I, 338
  831. TORUM: torum, deve yavrusu, I, 396 § tışı torum; dişi torum — I, 396
  832. TORUMLUG: torumlu, I, 498
  833. TOSUN: haşarı (atlar içın), tosun tay — II, 30; III, 429
  834. TOŞGURMAK: taşarak doldurmak — II, 178; III, 32
  835. TOVIL: davul, avda doğan kuşu için çalınan davul, III, 165
  836. TOY: ordu kuragı, I, 522; III, 141
  837. TOY: ilâç yapılan bir ot — III, 141
  838. TOY: çanak yapılan çamur. III, 141 § toy eşiç; toprak tencere — III, 142
  839. TOY: toy kuşu, III, 142 bkz. tod , toh
  840. TOYIN: toyın, (islâm olmayan Türkler'de) Buda dininin, din ulusu — I, 274; III, 84, 169, 377
  841. TOYMAK: doymak, III, 244 bkz. todmak
  842. TOZ: toz — I, 296; III, 123, 186 bkz. tör
  843. TOZ: yaylara sarıtan sırım. III, 123
  844. TOZARMAK: tozacmak, toz yükselmek. III, 186 bkz. tozmak
  845. TOZGIRMAK: tozarmak, toz kalkar gibi olmak — II, 178
  846. TOZITGAN: çok tozutan, I, 514
  847. TOZITMAK: tozutmak — II, 305
  848. TOZLUG: tozlu, III, 16
  849. TOZMAK: tozarmak, toz ynkselmek. III, 186 bkz. tozarmak
  850. TÖGI: darının kabuğu çıkarıldıktan sonra kalan oz, III, 229
  851. TÖGMEK: döğmek, dövmek, inceltmek III, 184
  852. TÖGÜN: dağ, dağlama, dögün. I, 414 bkz. tükün
  853. TÖGÜŞMEK: döğmekte yardım ve yarış etmek — II, 106 bkz. töküşmek
  854. TÖKLEŞMEK: dökülüp akmak, II, 207
  855. TÖKLÜNMEK: dökülmek, II, 244
  856. TÖKMEK: dökmek — II, 19
  857. TÖKTÜRMEK: döktürmek, II, 174
  858. TÖKÜGLÜG: dökölmüş. I, 509 bkz. töküklüg
  859. TÖKÜKLÜG: dökülmüş. I, 509 bkz. töküglüg
  860. TÖKÜLMEK: dökülmek. II, 129
  861. TÖKÜŞMEK: döğmekte ve dökmekte yardım ve yarış etmek, II, 106, 107 bkz. tögüşmek
  862. TÖL: yavrulama zamanı, yavru, döl. III, 133
  863. TÖLEK: dölek, gönlıi sakin kişi — I, 387
  864. TÖLEMEK: döllenmek, kuzulamak, III, 271 bkz. tülemek
  865. TÖNMEK: dönmek. III, 184
  866. TÖÑDERMEK: döndermek, altını üstüne getirmek, III, 397
  867. TÖÑÜLMEK: ümidini kesmek, vaz geçmek, I, 74; III, 395
  868. TÖÑÜŞMEK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerini dikerek, igrenerek bakmak, III, 394 bkz. toñu şmak
  869. TÖPRETMEK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek, II, 330 bkz. topratmak
  870. TÖR: evin veya odanın en lyi, en önemli yeri, sediri — III, 121 bkz. töre
  871. TÖR: toz — I, 301, 456 bkz. toz
  872. TÖRE: evin önemli yeri ve sediri III, 221 bkz. tör
  873. TÖRPIG: törpü, keser — I, 476 bkz. törplgü
  874. TÖRPIGÜ: agaç yontacak keser, I, 476, 491 bkz. törpig
  875. TÖRPIMEK: yontmak, törpülemek — III, 275
  876. TÖRPITMEK: törpülettirmek. II, 327
  877. TÖRPÜLMEK: yontulmak, törpülenmek — II, 229
  878. TÖRPÜŞMEK: törpülemekte yardım ve yarış etmek — II, 204
  879. TÖRT: sayıda döıt — I, 132, 341; III, 449
  880. TÖRTGÜL: (törtgil) dört köşeli, murabba — III, 417
  881. TÖRTÜNÇ: sayıda dördüncü — I, 132; III, 449
  882. TÖRÜ: düzen, nizam, görenek, âdet — I, 106; II, 18, 25; III, 120, 121
  883. TÖRÜMEK: yaratılmak — III, 262
  884. TÖRÜTMEK: yaratmak; bir şey takdlr veya ıslah edilmek — II, 303 bkz. türütmek
  885. TÖŞ: döş, göğsün başı, III, 125, 346
  886. TÖŞEK: döşek. I, 387, 511; II, 128, 147, 162, 307; III, 49, 50, 70, 93, 266, 305
  887. TÖŞEKLIG: döşeli, döşennıi; — I, 511
  888. TÖŞEKLIG: döşekli, döşek sahibi. I, 509
  889. TÖŞEKLIK: döşeklik, döşek ve benzeri şeyleri yapmak üzere hazırlanıp ayrılmış olan — I, 509, 511 § töşeklik barçın
  890. TÖŞELMEK:
  891. TÖŞEMEK: döşemek — III, 266
  892. TÖŞENMEK: döşenmek, kendi kendine döşemek. II, 147
  893. TÖŞETMEK: döşetmek — II, 307
  894. TÖŞLEMEK: döşe, göğse vurmak. III, 346
  895. TÖŞLETMEK: döşüne vurdurmak, II, 342
  896. TÖZMEK: soğuktan acıkmak — III, 182
  897. TUBLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tuplu
  898. TUBULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök tubulgan; bir ku ş adı, I, 519
  899. TUBULMAK:
  900. TUBUN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; bugday kesmigi. I, 400, 405 bkz. tupun, tübün tubunlug
  901. TARIG: kesmikli buğday, 1. 499 bkz. tupunlug tarıg
  902. TUÇ: tunç — II, 353; III, 120
  903. TUDRIÇ: fışkı — I, 453
  904. TUDUN: köyün büyüğü, tanınmışı, köylülere kaynaktan Içme su/u da ğıtan adam, su beyi — I. 400; III, 171
  905. TUG: hakan yanında çalınan kös ve davul, nöbet davulu; tu ğ; bayrak, sancak — I, 194; III, 127 tug herhangi bir nesnenin tıkacı, kapağı; su bendi, büvet, germeç III, 127
  906. TUGAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç — I, 503 bkz. tukaklık
  907. TUGLAMAK: suyun gedigini, yarığını kapatmak, III, 294
  908. TUGLUG: bayraklı, sancaklı — III, 127
  909. TUGRAG: tuğra — I, 462
  910. TUGRAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş zamanında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugzag
  911. TUGRAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra alınmak üzere at verilmek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek II, 272, 273 bkz. tugzaglanmak
  912. TUGRU: parazvana, kılıç, bıçak, hançer gibi şeylerin saplarının içlerlne geçirilen ince demir — I, 421
  913. TUGSAK: dul kadın, I, 468 bkz. tul
  914. TUGUM: kesilecek hayvan — III, 59 bkz. tokum
  915. TUGZAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş za-manında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugrag
  916. TUGZAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra geri alınmak üzere at veril-mek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek — II, 272, 273 bkz. tugraglanmak
  917. TUKAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç, süzeklik — I, 505 bkz. tugakl ık§ tukaklık yıgaç; süzek yapmak içln ayrılmış ağaç — I, 505
  918. TUL: dul, III, 133 bkz. tugsak § tul tugsak; dul kad ın — I, 468
  919. TULDRAMAK: herhangi bir şey her yanından dağılmak — III, 447
  920. TULDURMAK: çarpmak, II, 175
  921. TULKUK: tulum, örülmüş ve şişirilmiş tuluk — II, 289
  922. TULKUKLANMAK: tulum gibi şişmek, II, 351
  923. TULMAK: topa vurmak, II, 22, 23
  924. TULUN: kulakla ağız arasındaki kemlk; gemin iki yanında bulunan parçalar, I, 401 bkz.
  925. TULUÑ: tuluñ dulun, kulak altı; gemde kulak altında bulunan bir halka — III, 371 bkz. tulun tuluñlamak duluna, kulak altına vurmak — III, 409
  926. TUM: soğuk — I, 338, 463 bkz. tumlıg, tumlug
  927. TUMA: buhsun küpte bulunan darı şarabının köpüren, fışkıran kısmı — III, 234
  928. TUMAGU: nezle, ingi, dumağı — I, 447
  929. TUMAK: kapatmak, tıkamak — III, 247
  930. TUMAN: duman, sis — I, 139, 236, 414; II, 6
  931. TUMLIG: soğuk — I, 463; II, 8, 217, 221 bkz. tum, tumlug
  932. TUMLIMAK: soğumak. III, 294, 295
  933. TUMLITMAK: akarları soğutmak — II, 344 bkz. tumlutmak;
  934. TUMLUG: soğuk, soğuk nesne — I, 119, 211, 338, 463; II, 54, 301, 302, 305, 350; III, 107, 182, 302, 400, 439 bkz. tum, tumlıg
  935. TUMLUGLANMAK: soğuk bulmak; soğuk davranmak, surat asnnak — II, 273
  936. TUMLUTMAK: sogutmak, II, 344 bkz. tumlıtmak
  937. TUN: dinlenme, dölenme — III, 137
  938. TUN: kadının ilk çocuğu; kadının ilk kocası — III, 137
  939. TUNÇIMAK: kokmak, bozulmak. II, 281 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak
  940. TUNÇU: tıkım, lokma . I, 417 bkz. tançu
  941. TUNÇUKMAK: kaygıdan soluyamaz olmak; hayvan kış için inlne girip bahara dek ç ıkamamak. II, 227, 228
  942. TUNMAK: kapanmak, tıkanmak; bulutlanmak. II, 27
  943. TUNTURMAK: kapatmak, örtmek — II, 176
  944. TUNGRA: bedendeki kir — III, 378
  945. TUÑRA: tüşmek yüz üstü düşmek, III, 378 bkz. uñra yatmak tuñu sa ğır — III, 368
  946. TUPLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tublu
  947. TUPLUNMAK: delinmek. II, 242 bkz. tubulmak, tupulmak
  948. TUPULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök
  949. TUPULGAN: blr kuş adı — I, 519
  950. TUPULMAK: delinmek — I, 520 bkz. tubulmak, tuplunmak
  951. TUPUN: buğday kesmiği. I, 499 bkz. tubun, tübün
  952. TUPUNLUG: tarıg buğdaylı — I, 499 bkz. tubunlug tarıg
  953. TURA: kalkan, siper; düşmandan gizlenmek için kullanılan şey — II, 356; III, 106, 221
  954. TURAG: sığnak — II, 152
  955. TURASI: duracak — I, 33; II, 68 § turası yer; duracak yer, I, 33
  956. TURBI: yardımcı, yaver, uyuntu; tosun — I, 415
  957. TURBINLAMAK: araştirmak, kıyas etmek, ölçümlemek — I, 435 bkz. turbunlanmak
  958. TURBUN: araştırma, ölçme, kıyas etme — I, 435
  959. TURBUNLANMAK: bir şeş hakkında araştirmalarda bulunmak — II, 278 bkz. turbınlamak
  960. TURDAÇI: durucu, duran — II, 32, 48, 49 bkz. turguç ı
  961. TURDUKI: durduğu, kalktıgı — Jl, 42 § turdukı turmadukı bir; kalktığı, kalkmadıgı bir — II, 42
  962. TURGU: duracak — I, 16. 33, 420; II, 68; III, 211 § turgu ogur; duracak zaman — II, 33
  963. TURGUÇI: durucu, duran — II, 49 bkz. turdaç ı
  964. TURGULUK: durmak hakkı olan, durmayı dileyen — II, 56 bkz. turıgsak
  965. TURGURMAK: durdurmak; kaldırmak, dikmek, yapmak, inşa etmek; zayıflatmak, yordurmak, durgunlaştırmak — I, 486; II, 177, 178, 198; III, 295, 355
  966. TURIGA: turga kuşu, bir çeşit serçe — III, 174
  967. TURIGSAK: durmayı seven, durınak dileğinde olan, II, 55 bkz. turguluk
  968. TURK: bir cismin uzunluğu, boyu, I, 349
  969. TURKIGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek — II, 272 bkz. turkuglanmak
  970. TURKINMAK: utanmak, sıkılmak, çekinnıek — II, 241 bkz. turkunmak
  971. TURKLAMAK: ölçmek III, 445
  972. TURKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. torku
  973. TURKUG: hayâ, utatnma. I, 462
  974. TURKUG: bolmak utanır olmak, I, 462
  975. TURKUGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek. II, 272 bkz. turkıglanmak
  976. TURKUN: durgun, I, 440
  977. TURKUNMAK: utanmak; duraklamak — II, 255 bkz. turk ınmak
  978. TURLAK: zayıf, her hayvanın arığı, insanın ihtiyarlayışında zayıflıgı — I, 467
  979. TURMA: turp, I, 366, 431
  980. TURMAK: toplanmak — I, 139 bkz. türümek
  981. TURMAK: durmak; çıkmak, yükselmek; ayakta durmak, kalkmak, kalk ımak; zayıflamak — I, 20, 73, 139, 149, 214, 236, 334, 335, 361, 455, 494; II, 6, 7, 31, 32, 35, 36, 38, 42, 43, , 49, 55, 58, 61, 64, 65, 67, 170, 198, 206, 297; III, 26, 180, 181, 219, 230, 231, 233, 25
  982. TURMUZ: bir çeşit hıyar — I, 343 bkz. tarmaz
  983. TURNA: durna, turna kuşu — III, 239
  984. TURPLAMAK: örnegini yapmak, ölçümlemek III, 443
  985. TURŞU: turşu eşegi durdurınak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tu şu tuşu
  986. TURUÇI: durucu, durmayı iş edlnen, II, 52
  987. TURUGI: durıuşu, II, 52
  988. TURUG: dağlarda sığınılacak yer — I, 373
  989. TURUGLAG: durulan, durulacak yer — I, 496, 500
  990. TURUGLI: durmayı düşünen, tasarlayan — II, 57
  991. TURUGSAK: durmayı seven, durmak dileğinde olan — II, 57
  992. TURUGSAMAK: durmak istemek — III, 333, 334
  993. TURUK: zayıf, I, 380
  994. TURUKLAMAK: durgunlaştırmak, arık saymak — III, 337
  995. TURUKLANMAK: durgun, argın saymak. II, 265, 266
  996. TURUKLUK: durgunluk, cılızlık I, 503, 505
  997. TURIIKMAK: durmak; toplanmak — I, 192; II, 115
  998. TURULMAK: usanmak, bıkmak — II, 126
  999. TURUM: durum, birinin boyu kadarınca olan uzunluk — I, 396
  1000. TURUMLAMAK: suyun derinliğini boyu lle ölçmek — III, 341
  1001. TURUMSINMAK: kalkar görünmek — II, 260
  1002. TURUMTAY: yırtıcı bir ku; ; erkek adı — II, 110; III, 243
  1003. TURUNMAK: dayatmak, durup direnmek; arıklaşmak; duruklamak. II, 145, 146
  1004. TURUR: -dır, mazisi ve mastarı olmayan bir fiil. III, 180, 181, 316
  1005. TURUŞGAN: daima karşı koyan — I, 182, 518; II, 95 turuşmak ayaga kalkışmak, duru; mak, karşı durmak, I, 20; II, 95
  1006. TUS: tus keçe ve elbise gibi her yumu; ak şeye vurmaktan çıkan ses — I, 329; III, 124
  1007. TUS: tus urmak tıp tıp vurmak. I, 329
  1008. TUSU: menfaat; ; ifa — III, 224
  1009. TUSU: bolmak yaramak, fayda vermek — II, 127 bkz. tusulmak
  1010. TUSUKMAK: iyi gelmek, faydası olmak, yaraşmak, II, 116
  1011. TUSULMAK: yaramak, fayda Yermek — II, 127 bkz. tusu bolmak
  1012. TUŞ: denk, öğür, benzer — III, 125
  1013. TUŞ: karşı, bir şeyin kar; ısı, III, 125
  1014. TUŞ: kemer kayışları ucuna takılan altın veya gümüş toka, III, 125
  1015. TUŞAG: köstek, at ayagına vurulan bukagı — I, 411 bkz. tuşagu
  1016. TUŞAGU: köstek — I, 446 bkz. tuşag
  1017. TUŞALMAK: dolaşmak, , kösteklenmek — II, 146 bkz. tu şanmak
  1018. TUŞANMAK: dolaşmak, kösteklenmek — II, 146, 147 bkz. tu şalmak
  1019. TUŞGURMAK: kavuşturmak — II, 178 bkz. tuşmak, tuşurmak
  1020. TUŞGUTLANMAK: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. bu şgutlanmak
  1021. TUŞIAMAK: hizasına, karşısına durmak
  1022. TUŞ: kılmak kavuşmak, inmek — III, 17 bkz. tüş kılmak, tüşlenmek
  1023. TUŞLANMAK: yönelmek, karşılaşmak — II, 243, 344
  1024. TUŞLATMAK: karşısına gelecek surette durdurmak, II, 342, 343
  1025. TUŞMAK: kavuşmak, rastlamak, yetişmek — I, 26; II, 12, 13 bkz. tuşgurmak, tuşurmak
  1026. TUŞNAMAK: karşılaşmak, harekete geçmek, I, 236
  1027. TUŞURMAK: kavuşturmak — II, 78, 178 bkz. tuşgurmak, tuşmak
  1028. TUŞU: tuşu eşeği durdurmak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tur şu turşu
  1029. TUT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas, II, 281 bkz. tat
  1030. TUTAŞI: yakın, komşu; her zaman, daima, muttasıl, I, 423 bkz. tutçı, tutşı
  1031. TUTÇI: daima, her vakit, durmadan; komşu, yakın — I, 159, 376, 423, 515, 518, 520, 521, 523, 524; III, 53, 54, 55, 378 bkz. tutaşı, tutşı
  1032. TUTGAK: geceleyin düşmanın gözcülerini ve ileri karakollar ını yakalamak için çıkanlan atlı bölük — I, 467
  1033. TUTGAN: daima tııtan — II, 296
  1034. TUTGUÇ: kahvaltı, bir parça yemek — I, 453
  1035. TUTGUÇI: tutucu, II, 296 bkz. tuttacı
  1036. TUTGULUK: tutmak hakkı, isteği olan — II, 297
  1037. TUTGUN: tutgun, yakalanan, esir, tutsak — I, 194, 205, 438; II, 219
  1038. TUTMA: aç tutmaç I, 453 bkz. tutmaç
  1039. TUTMAÇ: herkesçe bilinen bir Türk yeme ği. I, 452; II, 233, 349; III, 119, 289 bkz. tutma aç
  1040. TUTMAK: tutmak, yakalamak — I, 37, 45, 63, 68, 81, 93, 125, 133, 195, 230, 325, 333, 336, 341, 372, 376, 399, 421, 428, 452, 504; II, 12, 24, 28. 33, 68, 74, 97, 118, 172, 289, 291, 292, 296; III, 11, 12, 15, 39, 71, 118, 133, 134, 156, 359, 412, 429
  1041. TUTRUG: vasiyet — I, 79 bkz. tutsug
  1042. TUTSUG: vasiyet — I, 462 bkz. tutrug
  1043. TUTSUKMAK: tutulmak, yakalanmak — II, 227
  1044. TUTŞI: yakın, komşu — I, 423 bkz. tutaşı, tutçı
  1045. TUTTACI: tutucu — II, 296 bkz. tutguçı
  1046. TUTTURMAK: tutturmak, yakalatmak — II, 174
  1047. TUTUG: efsun, büyü tutması — I, 373
  1048. TUTUG: rehin, tutu — I, 373; III, 63
  1049. TUTUGLI: tutmaya azmeden — II, 297
  1050. TUTUGLUG: yer tekln olmayan yer, cin çarpan yer, I, 496
  1051. TUTUGSAK: tutmak isteyen — II, 296, 297
  1052. TUTUK: enenmlş, iğdi; edllmiş — I, 380
  1053. TUTUKLAMAK: enemek, enenmişliğe nispet etmek, III, 337
  1054. TUTUKLANMAK: hadım köle sahibi olmak — II, 265
  1055. TUTUKMAK: paslanmak, II, 116, 281 bkz. tatıkmak
  1056. TUTULMAK: tutulmak, yakalanma'< — II, 120
  1057. TUTUNÇU: ogul evlâtlığa alınmış çocuk — III, 375
  1058. TUTUNMAK: tutulmak, edinmek, tutmak, yalnız başına tutmak, tutuşniak — II, 23, 143, , 144 bkz. tütünmek
  1059. TUTURGU: buyrulması ve tutulması haklı olan şey, I, 489
  1060. TUTURKAN: pirinç, döğü — I, 521
  1061. TUTUŞ: çıkışma, çekişme — I, 367
  1062. TUTUŞMAK: tutuşmak — I, 170; II, 88 bkz. tütüşmek
  1063. TUTUZMAK: emretmek — I, 462; II, 86
  1064. TUVIRMAK: kulak dikmek, kulak kabartmak — II, 73 bkz. tuvurmak
  1065. TUVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvvetlenmek I, 103; III, 279 bkz. tavramak
  1066. TUVURMAK: kulak dlkmek, kulak kabartmnak. II, 73, 162 bkz. tuv ırmak
  1067. TUVUZ: büyük, iri III, 279
  1068. TUY: halk — III, 447
  1069. TUYAG: at tırnağı, hayvan tırnagı, tuynak — II, 96; III, 165
  1070. TUYAGLI: tırnaklı III, 178
  1071. TUYIN: pinti; sıkıntılı III, 169
  1072. TUYMAK: duymak. I, 44; III, 244
  1073. TUYSUKMAK: duyar gibi olmak — III, 195
  1074. TUYTURMAK: duyurmak; anlatmak, III, 192
  1075. TUYUK: sisli, puslu, kapalı; canı sıkılmış III, 166, 167
  1076. TUZ: tuz — II, 18, 104, 106. 299; III, 31, 123, 184. 359
  1077. TUZ: güzellik. I, 296
  1078. TUZAK: tuzak — I, 380
  1079. TUZAK: sevgili, sevgi için söylenen sö ı — I, 380 bkz. tuzakı
  1080. TUZAKI: sevgili. I, 380 bkz. tuzak
  1081. TUZAMAK: tuzlamak, I, 206, 358, 380, 425; II, 234; III, 304 bkz. tuzlamak
  1082. TUZGU: yoldan geçen hısımlara veya tanıdıklara armağan olarak çıkarılan yemek — I, 424
  1083. TUZGULANMAK: yemek hediye etmek — III, 201
  1084. TUZGUN: armağan — I, 419
  1085. TUZKIYA: sevgili, güzel III, 359
  1086. TUZLAMAK: tuzlamak — III, 263, 293 bkz. tuzamak
  1087. TUZLANMAK: tuzlanmak — II, 243
  1088. TUZLATMAK: tuzlatmak. II, 342
  1089. TUZLUG: tuzlu — I, 209
  1090. : tüy, kıl, saç; renk, at tonu — I, 406; II, 24; III, 207
  1091. TÜB: dip, asıl, kök — I, 52, 73 bkz. tüp
  1092. TÜBLÜG: asaletli III, 40
  1093. TÜBILN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; buğday kesmiği — I, 400, 405 bkz. tubun, tupun
  1094. TÜBÜTLEMEK: Tibet'li saymak, Tibet'e nispet etmek, III, 330
  1095. TÜBÜTLENMEK: Tibet'li kılığına girmek, II, 265
  1096. TÜDEŞ: birbirine benzeyen, aynı renkte olan, I, 406, 407; III, 207
  1097. TÜGE: düğe, iki yaşına girmiş olan buzağı, III, 229
  1098. TÜGLÜNMEK: düğümlenmek, düğülmek II, 244
  1099. TÜGLÜŞMEK: birbiriyle düğümlenmek II, 207
  1100. TÜGME: düğme . I, 433
  1101. TÜGMEK: düğmek, düğümlemek, bağlamak — I, 472; II, 20, 243
  1102. TÜGMELENMEK: düğmelenmek, ilikleri ilikle mek — III, 202, 203
  1103. TÜGSIN: dört köşeli düğümlenen bir çeşit düğüm . I, 436, 437; II, 285
  1104. TÜĞÜLGEN: her zaman duğülen, her zaman can sıkıntısından kaşıgözü düğülen, çatılan — I, 524
  1105. TÜGÜLMEK: düğülmek, dügümlenmek; yemek boğazda kalmak. I, 198, 437; II, 130, 162, 285; III, 215
  1106. TÜGÜN: düğüm — I, 400, 437, 524, 525; II, 20, 106, 124, 130, 134, 142, 143, 162, 180, 184, 187, 210, 285, 293, 307; III, 59, 73, 78, 95, 105, 110, III, 112, 266, 267, 270
  1107. TÜGÜNMEK: kendi başına düğüm yapmak, II, 143
  1108. TÜGÜŞMEK: düğüm düğmekte yardım ve yanş etmek — II, 106
  1109. TÜKEK: halka, yük yükletilirken yükü s ıkıştırmaya yarayan ve Ipe takılan halka — II, 287
  1110. TÜKEL: tamamen, büsbütün — I, 60, 214, 456; II, 24, 223, 228; III, 147
  1111. TÜKEMEK: tükenmek, bitmek; yetmek, kifâyet etmek, III, 270
  1112. TÜKETMEK: tüketmek, bitirmek II, 309
  1113. TÜKLÜG: kör — I, 477
  1114. TÜKNEMEK: yara dağlamak — III, 301
  1115. TÜKSIN: halktan olup handan üç kat a şağı bulunan kişi, I, 437
  1116. TÜKÜN: dağlama, dağ döğün — I, 414 bkz. tögün
  1117. TÜKÜ: tükü köpek enlğlni çağırmak için kullanılan kelime, III, 229
  1118. TÜKÜZ: atın alnındaki akıtma — I, 367 bkz. teküz § tilküz at; aln ında bir parça beyaz olan at — I, 365
  1119. TÜLEK(G): dört ayaklı hayvanların tüylerlnl atıp döktükleri sıra, koyun kırkımı I, 387 § tülek yılkı; tüliyen, kış tüyünü döken hayvan, I, 412
  1120. TÜLEMEK: tüyünü dökmek — III, 270, 271
  1121. TÜLEMEK: döllemek, kuzulamak — III, 271 bkz. tölemek
  1122. TÜLETMEK: kuzulatmak, doğurtmak — II, 310
  1123. TÜLFIR: kumaştan ve ipekten yapılan örtü ve perde, I, 457 bkz. tülvir
  1124. TÜLÜG: tüylü — I, 406; III, 207 § tülüg yad ım; tüylü yaygı, halı — III, 19
  1125. TÜLÜG: erük feftali — I, 69, 318; II, 282
  1126. TÜLÜG: yadım tüylü yaygı, halı, III, 19
  1127. TÜLVIR: gelin odası tülleri . III, 100 bkz. tülfir
  1128. TÜM: at tonlannda düz renk — I, 338
  1129. TÜMEN: tümen tümen, pek çok — I, 233, 402 § tilmen mi ıig; bin kere bin, I, 402
  1130. TÜMEN: büyük iğne — III, 367 bkz. temen
  1131. TÜMILEMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 326, 327, 330 bkz. tümilenmek
  1132. TÜMILENMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 327 bkz. tümilemek
  1133. TÜMRÜK: dümrük, def, I, 478
  1134. TÜMSE: minber — I, 423
  1135. TÜN: gece — I, 82, 100, 245, 331, 339, 423; 11. 77, 97, 232, 303; III, 247, 258, 288, 377
  1136. TÜNEK: hapishane, zından, I, 408
  1137. TÜNEMEK: gecelemek. III, 273
  1138. TÜNERMEK: karanlık olmak, kararmak, gece olmak-II, 86
  1139. TÜNERIK: karanlık; mezar, I, 488
  1140. TÜNETMEK: geceletmek — II, 312
  1141. TÜNLE: geceleyin. I, 251, 339, 434; II, 5; 111. 87
  1142. TÜÑITMEK: eğmek — II, 326 bkz. tüñütmek,
  1143. TÜÑITMEK: yukarıya doğru yükseltmek — II, 326 bkz; teñitmek
  1144. TÜÑLÜK: pencere, ocak, baca gibi evdekl delikler, II, 18; III, 120, 127, 383
  1145. TÜÑŞÜ: şamdan. III, 378
  1146. TÜÑÜR: dünür, karının hısımları — II, 110; III, 362, 372
  1147. TÜÑÜRLEMEK: birinl — kendlne dünür saymak, dünürlü ğe nispet etmek, III, 408
  1148. TÜÑÜRLENMEK: kendini birine dünür salmak — III, 407
  1149. TÜÑÜŞMEK: baş eğmek-III, 393, 394 bkz. tüñütmek, tüñütmek
  1150. TÜÑÜTMEK: eğmek-III, 396 bkz. tüñitmek, tüñüşmek
  1151. TÜP: asıl, kök, dip, temel, herhangi bir şeyin aslı, kökü, insanın aslı — I, 52, 73; II, 280; III, 119, 123 bkz. tüb
  1152. TÜPÇIL: tipisi çok olan yer, III, 56
  1153. TÜPI: tipi — I, 219; II, 4, 71; III, 57, 97, 216, 217, 324
  1154. TÜPIRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtnnak — II, 71 bkz. tüpürmek
  1155. TÜPKERMEK: araştırmak, izine düşmek. II, 179
  1156. TÜPLEMEK: diplemek, kökten aramak, III, 293
  1157. TÜPLENMEK: kökleşmek; zenginle; mek — II, 242
  1158. TÜPLEŞMEK: aslını araştırmak — II, 206
  1159. TÜPLETMEK: aratmak, II, 342
  1160. TÜPLÜG: asaletli III, 40, 119 § tüplüg y ıldızlıg; asaletli, köklü — III, 40
  1161. TÜPÜ: tepe, insanın başının üst tarafı — I, 309; II, 79; III, 216
  1162. TÜPÜLEMEK: tepelemek, tepesine vurmak — III, 322, 323, 327
  1163. TÜPÜRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtmak. II, 71 bkz. tüpirmek
  1164. TÜRÇIMEK: başlamak. III, 275, 276
  1165. TÜRÇITMEK: başlatmak. II, 329
  1166. TÜRGEK: bohça- II, 289 bkz. türkek
  1167. TÜRI: tadı kekre olan; huyu sert olan — I, 47; III, 220 bkz. türü
  1168. TÜRK: vakit anlamına gelen bir kelime — I, 353 § türk kuya ş ödi; gün ortası — I, 353 § türk üzüm ödi; üzümün olgunluk vakti — I, 353 § türk yigit; gençlik ça ğının ortasında olan genç — I, 353
  1169. TÜRKEK: türkeklenmek dürülmek, bohçaya sarılmak — II, 351
  1170. TÜRKLEMEK: Türkler'den saymak (Araplar'a gôre) Acem, yani Arap'tan ba şka, saymak — III, 446 türkün oymakların, hısımlann toplandığı yer; ana baba evi — I, 441, 442; II, 209
  1171. TÜRKÜNLENMEK: kendini bir yerden saymak ve o yeri kendinin say ıp oturmak — II, 278
  1172. TÜRLÜG: türlü. I, 119, 296, 402, 476, 477; II, 122
  1173. TÜRLÜNMEK: dürülmek, bükülmek — II, 243
  1174. TÜRMEK: dürmek — II, 7, 39
  1175. TÜRMEK: kadınbudu denllen yemek, dürüm. I, 396, 477; II, 106
  1176. TÜRMEKLENMEK: dürüm yapılmak — II, 276
  1177. TÜRTMEK: sürtmek, sıvamak, çalmak — III, 425, 426
  1178. TÜRTÜLMEK: sürulmek — I, 486; II, 229
  1179. TÜRTÜNMEK: (yag) sürünrnek, sürünür görünmek, II, 240
  1180. TÜRTÜŞMEK: (yağ) sürmekte yanş etmek — II, 205
  1181. TÜRÜ: tadı kekre olan, buruşturan — I, 47 bkz. türi
  1182. TÜRÜLMEK: dürülmek. II, 127
  1183. TÜRÜMEK: toplanmak — I, 139 bkz. turmak
  1184. TÜRÜNMEK: kendi başına dürmek. II, 145
  1185. TÜRÜŞMEK: dürmekte yardım ve yarış etmek, II, 95
  1186. TÜRÜTMEK: yaratmak; blr ; ey takdir veya ıslah edilmek, II, 303 bkz. törütmek
  1187. TÜŞ: eğlek, durak, yolculukta dinlenilecek yer ve konulacak zaman, I, 330
  1188. TÜŞ: düş, rüya, düş azması, ihtilam, III, 18, 125, 266
  1189. TÜŞEMEK: düş görmek, ihtilam olmak, düşü azmak- III, 266
  1190. TÜŞ: kılmak inmek, toplanmak . III, 17 bkz. tuş kılmak, tilşlenmek
  1191. TÜŞKÜN: dikenli kitre ağaçcığı — I, 443 bkz. tüşürkün
  1192. TÜŞKÜNLENMEK: dağda kitre ağacı çoğalmakII, 278
  1193. TÜŞLENMEK: inmek, toplanmak, I, 222; II, 242 bkz. tu ş kılmak, tüş kılmak
  1194. TÜŞLÜK: konulacak yer — I, 477
  1195. TÜŞLÜK: ödi dinlenmek için yolcuların gece yarısından sonraki konak vakltleri — I, 477
  1196. TÜŞMEK: düşmek; inmek I, 320, 456; II, 13, 81, 137; III, 5, 14, 65, 122, 129, 132, 378, 439
  1197. TÜŞ: ödi konulacak zaman, kuşluk vakti — I, 330; III, 125
  1198. TÜŞRÜM: eğrilmlş ip yumağı — I, 485 bkz. teşrüm
  1199. TÜŞÜK: işten güçten kalan, haylaz, dü şkün. I, 387
  1200. TÜŞÜRGÜ: çayın ırmağa karışan agzı, degirmenin blr ırmağa olan savağı — I, 490
  1201. TÜŞÜRKÜN: kitre ağaçcığı — I, 522 bkz. tüşkün
  1202. TÜŞÜRMEK: düşürmek, indirmek — II, 78, 79, 316
  1203. TÜTEK: ibrik ve benzeri şeylerin emziği I, 386 bkz. tokurga
  1204. TÜTETMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütitmek
  1205. TÜTITMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütetmek
  1206. TÜTKÜRMEK: saldııtmak, kışkırtmak — II, 73 bkz. tütürmek
  1207. TÜTSÜK: kinci . I, 476 § tütsük kişi; kinci adam, yaman düşman — I, 476
  1208. TÜTÜ: türlü — I, 179; II, 283
  1209. TÜTÜN: duman I, 400; II, 72, 299; III. 16
  1210. TÜT(Ü)NMEK: duman tütmek, II, 23 bkz. tutunmak
  1211. TÜTÜRMEK: saldırtmak, kışkırtmak II, 73 bkz. tütkürmek
  1212. TÜTÜŞMEK: kavga etmek, tutuşmak, çekişmek, avı yakalamağa yardım ve yarış etmek, II, 71, 88, 89 bkz. tutuşmak
  1213. TÜVEK: patlangıç — I, 388
  1214. TÜVEKLIK: patlangıç için oyulan ağaç dalı — I, 508
  1215. TÜVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tevişmek
  1216. TÜVŞEMEK: ter, tane tane olmal< — III, 286
  1217. TÜZ: halk, reayâ — III, 123
  1218. TÜZ: asıl, kök, soy sop, III, 123
  1219. TÜZ: düz — I, 60, 121, 325, 376, 433; III, 123
  1220. TÜZERMEK: düzelmek — II, 77
  1221. TÜZEŞMEK: düzlemekte yardım ve yariş etmek — II, 99, 100 bkz. tüzüşmek
  1222. TÜZGERMEK: armağan vermek, II, 179 bkz. tüzgürmek
  1223. TÜZGÜRMEK: amnağan vermek — II, 179 bkz. tilzgermek
  1224. TÜZLINMEK: düzelmek, rnüsavileşmek — I, 349 bkz. tüzlünmek, tüzülmek
  1225. TÜZLÜNMEK: düzeltmek — II, 243 bkz. tüzlinmek, tüzülmek
  1226. TÜZMEK: düzmek, düzeltmek — II, 9
  1227. TÜZÜLMEK: düzelmek, tertip ve tanzim edilmek. II, 71, 127, 243; III, 131 bkz. tüzlinmek, tüzlünmek
  1228. TILZÜN: yumuşak huylu — I, 221, 414
  1229. TÜZÜNLÜG: yumuşaklık. III, 188 bkz. tüzünlük
  1230. TÜZÜNLÜK: yumuşaklık II, 250 bkz. tüzünlüg
  1231. TÜZÜŞMEK: düzlemekte yardım ve yarış etmek — II, 99 bkz. tüzeşmek
  1232. U: uyku — III, 247 bkz. ud, udu
  1233. UBANMAK: gizlenmek — I, 198
  1234. : Türkler'in kalem yaptıkları bir ağaç — I, 35
  1235. : bir nesnenin tükenmesi, bitmesi; uç, kenar — I, 44, 319; III, 426 § uç el; s ınır, sınırdaki il — I, 44
  1236. UÇA: sırt, arka, uca — I, 87
  1237. UÇAN: iki yelkenli gemi — I, 122
  1238. UÇGUK: uçuk, ingi, dumagu — I, 98
  1239. UÇLANMAK: uç peyda etmek, I, 257
  1240. UÇMAK: uçmak, cennet — I, 118, 119; III, 374
  1241. UÇMAK: uçmak — I, 163, 164, 483; II, 45, 324; III, 240
  1242. UÇRUŞMAK: uçurmakta yardım ve yarış etmek I, 233, 529; III, 178
  1243. UÇUKMAK: sonuna varmak — I, 191
  1244. UÇUN: sebep bildiren bir edat, için — I, 76, 86; II, 290; III, 358
  1245. UÇURGAN: çok uçuran — I, 156
  1246. UÇURMAK: uçurmak; düşürmek I, 176; II, 199, 324
  1247. UÇURSAMAK: uçurmak istemek — I, 280; III, 247
  1248. UÇUZ: ucuz, hor ve alçak, değersiz — I, 54
  1249. UÇUZLAMAK: hor ve alçak görmek, hakaret etmek — I, 54, 301
  1250. UÇUZLANMAK: ucuz bulmak, ucuz saymak — I, 292
  1251. UÇUZLUK: değersizlik, küçüklük, ucuzluk — I, 149
  1252. UD: sığır, öküz — I, 45, 346 bkz. öd, ud
  1253. UDUKLUK: insanın bir ; eyden gafleti ve dalg ınlığı, I, 149 bkz. udugluk
  1254. UD: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 45, 346
  1255. UD: uyku, I, 46, 200 bkz. u, udu
  1256. UD: sığır, öküz — II, 358
  1257. UDGARMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46 bkz. udgurmak, uygurmak
  1258. UDGIRMI: uyanmış — II, 257
  1259. UDGURGAN: daima uyandıran — II, 256
  1260. UDGURGUÇI: uyandıran — II, 50
  1261. UDGURMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46, 225, 260; II, 44, 193, 255 bkz. udgarmak, uygurmak
  1262. UDIK: er uyuklayan kişi — I, 65
  1263. UDIKLAMAK: uyuklamak — III, 349 bkz. uduklamak
  1264. UDIM: arkası sıra, ard, arka, müteaklp — III, 401 bkz. udu
  1265. UDIMAK: uyumak I, 39; III, 259, 260 bkz. udumak
  1266. UDINMAK: sönmek, III, 26 bkz. odunmak, udunmak
  1267. UDIŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaşmak, -pıhtılaşmak. I, 181, 182 bkz. uduşmak
  1268. UDITGAN: çok uyutan, hep uyutan — I, 154
  1269. UDITMA: yaş peynir, taze peynir, I, 143
  1270. UDITMAK: uyutmak; katilaştirmak, peynlr yapmak; söndürmnek. I, 207, 208
  1271. UDLAŞMAK: birbiri ardınca yürümek — I, 239 bkz. üdleşmek
  1272. UDLATMAK: uydurmak, arkasına düşürmek I, 264, 265
  1273. UDLUK: sığır glbl hayvanların ahırda yattığı yer, I, 98
  1274. UDMAK: uyan, çırak, şâkirt; uşak, ırgat — I, 99
  1275. UDMAKLANMAK: uşak ve ırgat sahlbl olmak — I, 313
  1276. UDU: uyku — I, 39; II, 193; III, 247 bkz. u, ud
  1277. UDU: art, arka, arkası sıra, müteaklp, arkasında; yüzünden, dolayı — I, 87, 110, 167, 272, 399; II, 17, 303; III, 80, 231, 309. 401 bkz. ud ım
  1278. UDU: tepe, I, 87 § kum
  1279. UDU: kum yığını — I, 87
  1280. UDUG: uyanık, I, 63 § udug köñüllilg er; uyan ık gönüllü, anlayışlı adam — I, 63
  1281. UDUGLUK: işlere karşı (^111^1^I, 149 bkz. udukluk
  1282. UDUKLAMAK: uyuklamak, III, 339 bkz. udıklamak
  1283. UDUKMAK: ardına dü; mek, kovalatmak — III, 231
  1284. UDULAMAK: uymak — I, 308
  1285. UDUMAK: uyumak — I, 39 bkz. udımak
  1286. UDUNMAK: uyanmak. I, 200; III, 194
  1287. UDUNMAK: uyanmak I, 200 bkz. odunmak, udınmak
  1288. UDURMAK: seçip ayırmak — I, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, üdürmek
  1289. UDUŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaçmak, pıhtila; mak — I, 181 bkz. udışmak
  1290. UDUZ: uyuş I, 54, 55; II, 300; 111. 5, 63, 74
  1291. UDUZLAMAK: uyuzuna ilâç yapmak — I, 301
  1292. UDUZLUG: uyuzlu — I, 146
  1293. UFUT: hayâ, utanma, ut — I, 309 bkz. uvut, uvut
  1294. UFUT: bolmak utanmak, I, 309; III, 208 , 231
  1295. UG: çadırın üst yanındaki köşelerden her biri I, 48
  1296. UGAN: her şeye gıicü yeten, kadir, I, 77 § ugan Teñri; gücü yeten Tanr ı — I, 77
  1297. UGANÇA: gücü yetinceye kadar — I, 44
  1298. UGARAT: alnındaakı olanat — I, 53
  1299. UGLI: Kaşgar'da yetişen ve yenen beyaz ve tatlı bir havuç — I, 129
  1300. UGRAKLANMAK: Ograk kılığına girmek, I, 313 bkz. Ograklanmak
  1301. UGUT: içki yapılan bir çeşit hamur — I, 50
  1302. UXAK: kaysı, erik gibi meyvelarin sıkılmış suyu — I, 122
  1303. UJLAÑ: kaya keleri, I, 116
  1304. UKIMAK: kusmak, III, 254
  1305. UKMAK: anlamak . I, 168; II, 228; III, 20, 46
  1306. UKRUK: kement — I, 100; III, 215
  1307. UKSAMAK: anlamak istemek — I, 277
  1308. UKTURMAK: anlatmak I, 223
  1309. UKULMAK: bilinmek, anlaşılmak , I, 197
  1310. UKU: anlayı; — I, 62
  1311. UKUŞLUG: anlayı; lı — I, 62, 147
  1312. UKUŞMAK: anlamak — I, 186 ul duvar temeli — I, 48
  1313. ULA: kırda belge, alâmet — I, 92
  1314. ULAG: ulak, beyin emriyle koşa koşa giden postacının başka bir ata erişip bininceye değin bindiği at — I, 122
  1315. ULAG: yama, elbise yaması — I, 122
  1316. ULAGA: savaş atı, III, 172
  1317. ULAGU: neriğ kendisiyle bir şey ulanan nesne — I, 136
  1318. ULAMAK: ulamak, eklemek; ulaşmak ve buluşmak III, 255
  1319. ULANMAK: ulanmak, vasıta olmak, I, 64, 204
  1320. ULAR: erkek keklik — I, 122; II, 213
  1321. ULARLIG: kekliği çok olan — I, 148
  1322. ULAS: köz süzgün ve yakışıklı göz — I, 59, 60
  1323. ULAŞMAK: ulaşmak, bitişmek — I, 189
  1324. ULATMAK: ulatmak — I, 213
  1325. ULATU: burun temizlemek için koyunda ta şınan ipek kumaş parçası — I, 136
  1326. ULDAÑ: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı, I, 116 bkz. oldañ
  1327. ULDIMAK: yalın ayak, nalsız kalmak; ayağı ya-ralanmak, ayağı aşınmak — I, 104, 273
  1328. ULDUK: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. olduk
  1329. ULGADMAK: büyümek, ulu olmak, I, 263, 505; II, 268; III, 87 bkz. ulgatmak
  1330. ULGATMAK: büyümek — I, 263; II, 366 bkz. ulgadmak
  1331. ULIÇ: erkek çocuklara sevgi bildirmek içln söylenen bir kelime I, 52; II, 250
  1332. ULIGU: uluyacak zaman — I, 136
  1333. ULIMAK: ulumak — III, 255
  1334. ULINÇ: yol kıvrımlı yol, iğri, büğrü, büküntülü yol, düz olmayan yol — I, 133; III, 450
  1335. ULINMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak, I, 204, 205; II, 241 bkz. ulunmak
  1336. ULIŞMAK: ulaşmak I, 189
  1337. ULITGAN: çok ulutan — I, 156
  1338. ULITMAK: ulutmak — I, 213
  1339. ULITMAK: eğdirmek, büktürmek — I, 213
  1340. ULMA: testi, çanak çömlek — I, 130, 371; II, 234; III, 182 bkz. olma
  1341. ULMAK: erpimek, eriyecek ve dağılacak halegelmek, eskiyerek y ıpranıp yırtılmak. I, 169
  1342. ULNATMAK: altını üstüne getirerek düzelttirmek, çevirtmek. I, 267
  1343. ULTURMAK: erpitmek, yıpratmak — I, 223, 224
  1344. ULUG: ulu, büyük, yüce, büyüklük, ululuk — I, 51, 64, 301, 304, 324, 347, 348, 367; 11. 19, 28, 40. 54 95, 328; III, 69, 70, 175
  1345. ULUG: ay senenin "ulug oglak ay"dan sonra gelen parças ı, yaz ortası — I, 348
  1346. ULUGLAMAK: yüceltmek — I, 304
  1347. ULUGLUK: büyükluk, ululuk, Irilik; ya şça kocalık — I, 64, 150, 352, 505; II, 91
  1348. ULUG: oglak ay senenin "oglak ay"dan sonra gelen ve o ğlakların büyüduğü parçası — I, 347 bkz. oglak ay
  1349. ULUGSAMAK: bir şeyin büyüğünü istemek, I, 302, 303
  1350. ULUK: atın onnuzbaşı — I, 68
  1351. ULUK: (ton) eskimiş, yıpranmış (elblse) — I, 67 ulun temrensiz ok, I, 78 ulunlug (er) temrensiz, yeleksiz okları bulunan (kişi) — I, 148
  1352. ULUNMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak — I, 204 bkz. ulınmak
  1353. ULUŞ: köy, şehir, I, 62
  1354. ULYAN: kokulu bir bitklnin köküdür ki yenllir — I, 121
  1355. UM: karın şişkinliği, kursak bozukluğu, I, 49
  1356. UMA: ana — I, 92
  1357. UMA: eve gelen konuk — I, 92, 93, 106; II, 316
  1358. UMAK: geciktirmek, I, 93
  1359. UMAK: kudreti olmak, gücü yetmek — I, 44, 77
  1360. UMAY: son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan sonu — I, 123
  1361. UM: bolmak kursak bozulmak, çok yemekten kursak bozulmak, bulanmak — I, 49
  1362. UMDU: istek, dilek; tamah — I, 125
  1363. UMDUÇI: dilençi. I, 125, 141
  1364. UMDURMAK: umdurmak — II, 54
  1365. UMMAK: ummak — I, 169
  1366. UMUNÇ: umma, umut etme — I, 133; III, 450
  1367. UMUNÇLUG: umulan, umutlu — I, 155
  1368. UMUNMAK: umunmak, umutlanmak, unnmak — I, 206; III, 429
  1369. UN: un, I, 49, 174, 238, 250, 255, 264, 268, 269, 284, 286; II, 15, 16, 71, 81, 102, 129, 174; III, 40, 102, 107, 340, 436
  1370. UNAMAK: razı olmak, kabul etmek, I, 215; III, 256
  1371. UNAŞMAK: uyuşmak, kabullenmek — I, 190 bkz. onaşmak
  1372. UNATMAK: razı etmek, I, 125
  1373. UNITGAN: çok unutan — I, 156, 525
  1374. UNITMAK: unutmak, I, 215; II, 325 bkz. unutmak
  1375. UNUTMAK: unutmak — I, 215 bkz. unıtmak
  1376. UNUTMIŞ: unutulmuş — I, 228
  1377. UÑAMUK: (er) solak (adam) — I, 162
  1378. UÑRA: yatmak sırt üstü yatmak — III, 378 bkz. tuñra tü şmek
  1379. URAGAN: daima uran — I, 33 bkz. uran
  1380. URAGUN: Hindistan'dan gelir bir ilaç — I, 138
  1381. URAGUT: kadın, avrat — I, 138, 153, 178, 180, 201, 250, 253, 255, 257, 259, 275, 302, 306, 308, 311, 314, 401, 509; II, 9, 22, 56, 80, 107, 121, 126, 141, 142, 146, 151, 153, 155, 156, 233, 239, 254, 265, 278, 302, 304, 307, 309, 317, 330, 355; III, 36, 50, 58, 64, 85,
  1382. URAN: daima uran — I, 33 bkz. uragan
  1383. URDI: tokıdı vurdu, dövdü — III, 268
  1384. URDUTAL: hamamotu — I, 124 bkz. ardutal, ordutal
  1385. URGA: büyük ağaç — I, 128
  1386. URGU: kendisiyle bir şeye vurulacak nesne veya ayg ıt. I, 13; II, 69
  1387. URI: ses, gürültü — I, 87, 88
  1388. URI: erkek evlât — I, 88, 251 § urı oglan; erkek çocuk — I, 88
  1389. URI: dere, yol, III, 370 § teriñ urı; geniş dere ve yol — III, 370
  1390. URI: kıkı gürültü, haykırı; — III, 227 bkz. kıkı
  1391. URILAMAK: bağırmak, sesini ynkseltmek. I, 309 bkz. or ılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1392. URILAMAK: kendini övmek, kendini övmekte ileri gitmek I, 309
  1393. URILAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak
  1394. URIŞMAK: vuruşmak — I, 367 bkz. uruşmak
  1395. URK: ip, urgan, I, 42, 258 bkz. uruk
  1396. URLAMAK: bağırmak, ulumak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak urlaşmak bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1397. URMAK: urmak, vurmak, dövmek; koymak, yapmak; takmak, I, 12, 13. 20, 27, 93, 164, 165, 177, 213. 242, 320, 329, 333, 334, 348, 386, 407, 483; II, 54, 61, 138, 152, 174, 191, 358; III, 120, 124, 127, 145, 260 bkz. ürimek
  1398. URRA: erkeklerde olan kasık yarıklığı, kavlıç — I, 39
  1399. URSAMAK: vurmak istemek, I, 276
  1400. URSUKMAK: dövmede, dövüşte yenilmek, dövülmek. I, 242, 243
  1401. URT: iğne deüği, iğne yurdu — I, 42
  1402. URUG: tane, tohum, evin — I, 53, 64, 449
  1403. URUG: dövüş, vuruş — I, 27, 386
  1404. URUGLAMAK: çekirdeğini çıkarmak, çekirdekten ayırmak — I, 303, 304; III, 346
  1405. URUGLANMAK: tane tutmak — I, 293
  1406. URUGLUG: (altun) para olarak kesilmiş, urulmuş (altın) — I, 147
  1407. URUGLUK: (buğday) tohumluk için saklanmış (buğday) — I, 146
  1408. URUG: turıg hısımlar — I, 64
  1409. URUK: ip, urgan — I, 42, 66, 209, 221; II, 136, 205; III, 110, 330 bkz. urk
  1410. URUKLUG: (kova) ipli (kova) — I, 147
  1411. URUKLUK: (yüñ) ip yapmak için hazırlanmış(yün) — I, 150
  1412. URULMAK: vurulmak, dövülmek; kurulmak — I, 194, 195; II, 138
  1413. URULMAK: (ip ve benzeri) örülmek I, 195
  1414. URUMDAY: kendisiyle ağının zararı giderilen bir taş — I, 159
  1415. URUNÇ: rüşvet, gevik, I, 132, 354; III, 217, 449 bkz. orunç
  1416. URUNMAK: pişman olup vurunmak, dövünmek; sarınmak, örtünmek I, 201
  1417. URUNMAK: dikilmek, kalkmak — I, 201
  1418. URUŞ: urma, sava; , vuruş, vuruşma — I, 61, 221, 414; II, 83
  1419. URUŞMAK: vuru; mak — I, 20, 182; II, 89 bkz. uruşmak
  1420. URUŞ: tokuş uğraşma ve savaşma — I, 12
  1421. URUT: kuru (geçen yıldan kalma ot için). II, 79 bkz. ar ııt
  1422. URU: yazmak vurayazmak, döveyazmak — III, 59
  1423. US: hayır ve şerri ayırt ediş, I, 36
  1424. US: kerkes kuşu, I, 36, 228; III, 46
  1425. USAL: kişi gafil, iş bilmeyen — I, 122
  1426. USAYUK: (er) gafil (adam) — I, 160
  1427. USITGAN: çok susatan, I, 155
  1428. USITMAK: susatmak — I, 209
  1429. USLAMAK: anlamak, hayrı şerden ayırt etmek — I, 286
  1430. USLAYU: kerkes kuşu gibi, II, 17
  1431. USMAK: susamak; sanmak — I, 166; II, 165
  1432. USNATMAK: benzetmek, I, 267 bkz. üsnemek
  1433. USRIK: uyuklayan adam. I, 99
  1434. USUKMAK: susamak — I, 191; II, 165
  1435. USUZ: uykusuz, I, 122
  1436. : şimdi, işte, §161. I, 36; II, 45, 128
  1437. : agaç, dal, boynuz gibi şeylerin özü — I, 36 §müñüz uşı; boynuz özü — I, 36
  1438. UŞAK: küçük, ufak, I, 67; III, 279 § u şak oglan; küçük çocuk — I, 67 § u şak otuñ
  1439. UŞAK: koğuculuk, koğu, dedikodu, kogucu — I, 122; II, 20 § u şak söz; kogu olarak söylenen söz — I, 122
  1440. UŞAKLAMAK: koğlamak — I, 305
  1441. UŞAKLIK: işte gösterilen çocukluk — I, 150
  1442. UŞALMAK: ufalanmak — I, 197 bkz. uşatmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
  1443. UŞATMAK: ufalatmak — I, 211, 262 bkz. uşalmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
  1444. UŞGUN: ekşi bir çeşit ot, poy otu — I, 440 bkz. kuşgun
  1445. UŞUN: omuz başı, çigin başı — I, 77
  1446. : uş öküzü suvarmak için söylenen 502. I, 36
  1447. UTAMAK: yapraklarını, başağını kesrnek, ekin biçilmek, budamak — III, 250, 251
  1448. UTANÇ: (ış) utanılacak (1; ). III, 448 bkz. utunç
  1449. UTANMAK: utanmak, I, 199, 291 bkz. uvutlanmak
  1450. UTMAK: oyunda yutmak, oyunda ütmek I, 170, 200; II, 103
  1451. UTRU: önce; karşı, orta I, 68, 494; II, 145; III, 40 bkz. ortu, otra, otru
  1452. UTRULANMAK: yüz ytize gelmek — I, 296, 297 bkz. otrulanmak
  1453. UTRULMAK: kesilmek, kırkılmak, kısaltılmak. I, 246, 247
  1454. UTRUNMAK: dayatmak ve karşı koymak istemek; yönelmek. I, 251 bkz. otrunmak
  1455. UTRUŞMAK: karşı koymak, kaı — şi gelmek, karşılaşmak. I, 232 bkz. otruşmak
  1456. UTRUŞMAK: makasla kesmekte yardım etmek — I, 233
  1457. UTSUKMAK: oyunda yutulmak — I, 242
  1458. UTULMAK: (ekini bozan bitkiler) kesilmek, ba şı vurulmak I, 193 bkz. otulmak
  1459. UTUN: degersiz, alçak, küstah — I, 123, 414
  1460. UTUNÇ: (ış) utanılacak (iş) — I, 131; III, 448 bkz. utanç
  1461. UTURMAK: (saç ve elbise) kesmek — I, 176
  1462. UTUŞMAK: oyunda yutu; mak — I, 180
  1463. UVA: çagıran kişiye cevap için "ne buyuruyorsun?" anlam ında bir edat — I, 40
  1464. UVA: içine şeker ufalanan bir çeşit yemek — I, II bkz. uva
  1465. UVMAK: ufalamak, I, 11 bkz. övmek, uvmak
  1466. UVUT: ut, hayâ, ar — I, 83 bkz. ufut, uvut
  1467. UVA: soğukluk olarak yenen bir çeşit şekerli pirinç yem'egi — I, 90 bkz. uva
  1468. UVMAK: ufalamak — I, 166 bkz. övmek, uvmak
  1469. UVŞATMAK: ufalatmak — I, 262 bkz. uşalmak, uşatmak, üşelmek, üşetmek
  1470. UVULMAK: ufalanmak, ezilmek — I, 197; II, 6
  1471. UVUNMAK: kendi kendine ufalamak, I, 202
  1472. UVUNMAK: ovuşturmak. I, 202; II, 147 bkz. ovunmak
  1473. UVURGARMAK: utandırmak — I, 290
  1474. UVUŞ: ufalanmış nesne — I, 61
  1475. UVUŞ: etmek ufalanmış ekmek — I, 61
  1476. UVUŞMAK: ufalamakta yardım ve yariş etmek, I, 185
  1477. UVUT: utanma, hayâ, ut, ar — I, 51, 83, 116, 131, 469 bkz. ufut, uvut
  1478. UVUT: yemege veya beyin yanına çağırma, davet — I, 51
  1479. UVUTLANMAK: utahmak — I, 291 bkz. utanmak
  1480. UVUTLUG: utanan, utangaç — I, 146
  1481. UYA: kuş yuvası, I, 85
  1482. UYA: hısım, kardeş, I, 85, 86
  1483. UYADSILIK: utanan, utangaç — I, 160
  1484. UYADMAK: utanmak — I, 55, 216 bkz. uyatmak
  1485. UYALAMAK: yuva yapmak, III, 328
  1486. UYALMAK: çekinmek, utanmak — I, 269
  1487. UYATMAK: utanmak — I, 216 bkz. uyadmak
  1488. UYGURMAK: uyarmak, I, 269, 270 bkz. udgarmak, udgurmak
  1489. UYMAK: uymak, birine bağlı olmak — III, 146
  1490. UYUGLUG: kemerli. III, 50
  1491. UZ: usta, mahir — I, 46 § uz kişi; eli uz, eli işe yaraşıklı, udumlu kişi I, 46
  1492. UZA: geçmiş zaman, I, 88, 89, 385
  1493. UZAK: uzun; eski, uzak — I, 66, 380 § uzak ış; uzayan bitmeyen iş — I, 66
  1494. UZAKLIK: işte ağırlık. I, 150
  1495. UZATMAK: uzatmak; geciktirmek I, 209; II, 234 bkz. uzutmak
  1496. UZLANMAK: ustalaşmak — I, 297
  1497. UZLUK: sanat — I, 253
  1498. UZMAK: başkasından ileri geçmek — I, 88 bkz. ozmak
  1499. UZSAMAK: koparmak istemek, I, 276, 277 bkz. üzsemek
  1500. UZUN: uzun, I, 77, 448; II, '11, 78; III, 36, 89, 121
  1501. UZUTGAN: her zaman uzatan — I, 155
  1502. UZUTMAK: uzatmak — I, 155 bkz. uzatmak
  1503. ÜBGÜK: ibibik kuşu — I, 78, 110 bkz. übüp
  1504. ÜBÜP: ibibik kuşu, I, 78 bkz. übgük ,
  1505. ÜÇ: sayıda üç — I, 35; II, 283
  1506. ÜÇGIL: müselles, üçgen, üç köşeli şe/ — I, 105
  1507. ÜÇGÜL: müselles, üçgen, üç köşeli şey, I, 105
  1508. ÜÇLENMEK: üç olmak, üçlenmek — I, 256
  1509. ÜÇLÜÇ: başları bir demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı — I, 95
  1510. ÜÇÜKMEK: sesi, soluğu, nefesi kesilmek — I, 192; II, 118
  1511. ÜÇÜNÇ: sayıda üçüncü — I, 131; III, 448
  1512. ÜÇÜRGEN: çok söndüren, I, 522
  1513. ÜÇÜRMEK: söndürmek — I, 176, 177 bkz. öçürmek
  1514. ÜDÜRMEK: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz. a ğırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak
  1515. ÜDERMEK: uymak, izince gitmek — I, 178
  1516. ÜDIK: aşk ve sevgi coşması, sevda, hasret — I, 69, 212; II, 144, 188, 311; III, 258 bkz. ödik
  1517. ÜDLENMEK: kösnemek, erkek istemek — I, 257
  1518. ÜDLEŞMEK: birbiri ardınca yürü; mek — I, 239 bkz. udlaşmek
  1519. ÜDREK: artan, az iken artan şey, I, 103
  1520. ÜDREMEK: üremek, çoğalmak , I, 273
  1521. ÜDREŞMEK: artmak — I, 232
  1522. ÜDRETMEK: üretmek, çoğaltmak — I, 261
  1523. ÜGI: baykuş — I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ühi, yabakülak
  1524. ÜGIMEK: öğütmek — III, 254
  1525. ÜGIT: buğday ve benzeri şeyleri öğütme. I, 51
  1526. ÜGITÇI: un öğüten kimse — I, 51
  1527. ÜGITMEK: öğüttürmek — I, 213
  1528. ÜGITSEMEK: öğütmek istemek — I, 302
  1529. ÜGRE: tutmaca benzer ve ondan daha sulu şehriye çorbası, erişte. I, 127; III, 173
  1530. ÜGRILMEK: sallanmak — I, 248
  1531. ÜGRIMEK: sallanmak, kımıldatmak; birisine karşı yaltaklanarak hilesini saklamak, I, 275, 354
  1532. ÜGRIŞMEK: sallamakta yardınn etmek, I, 236
  1533. ÜGRITMEK: sallatmak, I, 261
  1534. ÜGRÜK: çocugun beşigini sallama — I, 105
  1535. ÜGÜR: darı. I, 54; II, 121; III, 9 bkz. yügür § yag ügüri; susam — I, 54
  1536. ÜGÜRLÜG: darı sahibi olan — I, 152
  1537. ÜGÜRLÜK: dan konulan yer — I, 152
  1538. ÜGÜRMEK: deve üzerine iki taraflı yükletilerek içerisine binilen sepet ve benzeri ; ey — I, 507 bkz. tegirmek
  1539. ÜGÜŞMEK: öğütmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1540. ÜHI: baykuş , I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ügi, yabakulak
  1541. ÜJME: dut ağacı — I, 130
  1542. ÜJÜK: hece, harf, I, 71, 72
  1543. ÜJÜKLEMEK: hecelemek, I, 71
  1544. ÜJÜMLENMEK: dutlanmak, dut vermek, I, 297
  1545. ÜKEK: tabut, sandık — I, 78
  1546. ÜKEK: şehrin etrafında savaş için hazırlanmış olan burç — I, 78
  1547. ÜKEKLEMEK: burç yapmak; sandık yapmak — I, 307
  1548. ÜKEKLIG: tam burçları bulunan kale — I, 153
  1549. ÜKEKLIK: sandık yapmak için ayrılan ağaç — I, 153
  1550. ÜLEMEK: dağıtmak, yaymak, üleştirmek — I, 51; III, 255
  1551. ÜLEŞMEK: paylaşmak, üleşmek I, 189
  1552. ÜLETMEK: paylaştırmak, dagıtmak, I, 214
  1553. ÜLIKE: ökse otu — I, 137
  1554. ÜLKER: Ülker yıldızı, Süreyya yıldızı. I, 95; III, 40
  1555. ÜLKER: çerig harp usulünde bir hile tarzı — I, 95 ,
  1556. ÜLKÜ: ahit, peyman. I, 129
  1557. ÜLÜG: pay, nasip, hlsse, I, 62, 72 bkz. ülük, ülü ş
  1558. ÜLÜGLÜG: üleştirilmiş, pay edilmiş, dağıtılmı; — I, 511
  1559. ÜLÜK: pay, naslp, hisse — I, 62, 72 bkz. ülüg, ülü ş
  1560. ÜLÜ: pay, halk arasında taksim, hisse — I, 62 bkz. ülüg, ülük
  1561. ÜM: şalvar, don — I, 38, 117, 203
  1562. ÜMGLIK: imik, çocukların tepesinde bulunan yumuşak yer I, 110
  1563. ÜMLEŞMEK: şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak — I, 242
  1564. ÜNLÜG: şalvarlı, I, 224
  1565. ÜN: ses; ün, san — I, 38, 49. 219; II, 294; III, 194, 240, 402
  1566. ÜNDEMEK: ünlemek, çagırmak. I, 273; III, 69
  1567. ÜNDEŞMEK: çağırı; mak — I, 231
  1568. ÜÑMEK: delmek — I, 174 bkz. öñmek
  1569. ÜÑTÜRMEK: deldirmek I, 290
  1570. ÜÑÜJIN: çölde insanı öidüren umacı, gulyabani — I, 145
  1571. ÜÑÜLMEK: oyulmak III, 395
  1572. ÜÑÜR: in, mağara — I, 94
  1573. ÜP: renkte pekitme edatı — I, 34 § üpürüng; apak — I, 34
  1574. ÜPLELMEK: yağma edilmek — I, 295
  1575. ÜPLEMEK: yağma etmek — I, 284
  1576. ÜPLENMEK: yağmalanmak — I, 255; III, 90
  1577. ÜPLEŞMEK: yağma edişmek, yağmalaşmak. I, 238
  1578. ÜPLETMEK: yağma edilmek I, 264
  1579. ÜRIMEK: takmak, urmak, III, 120 bkz. urmak
  1580. ÜRIMEK: içten çürümek III, 252, 253 bkz. örimek
  1581. ÜRKMEK: ürkmek, III, 420
  1582. ÜRKÜLMEK: ürkülmek — I, 250
  1583. ÜRKÜNÇ: ürküntü, kargaşalık, I, 250 bkz. ürkünmek
  1584. ÜRKÜNÇE: üfleyeceğine, I, 337
  1585. ÜRKÜNMEK: düşman yüzünden ulus arasına düşen ürküntü, telâşla kalelere ve sığınaklara kaşışma — I, 108 bkz. ürkünç
  1586. ÜRKÜŞMEK: ürküşmek, I, 155
  1587. ÜRKÜTMEK: ürkütmek I, 263, 264
  1588. ÜRMEK: üflemek; ürmek, 'havlamak — I, 55, 164, 337; III, 5
  1589. ÜRÑEK: kireç — I, 121
  1590. ÜRÑERMEK: ağarmak — I, 289
  1591. ÜRPEK: tüyleri ürpermiş insan ve hayvan — I, 103
  1592. ÜRPEKMEK: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpermek, ürpeşmek ürpermek (tüy) ürpermek I, 217 bkz. orpatmak, örpeşmek, ürpekmek, ürpeşmek ürpeşmek birbirine karşı kabarmak, I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpekmek, ürpermek
  1593. ÜRÜLGEN: her zaman şişen, kabaran — I, 158
  1594. ÜRÜLMEK: şişmek, kabarmak, üflenmek, şişirilmek I, 195
  1595. ÜRÜÑ: ak olan nesne, ak, beyaz, gençlerin t ırnakları üzerinde bulunan aklık — I, 134, 330, 382; II, 12 bkz. ak, örüñ § tırñgak ürüñ; tırnak beyazlığı. I, 134
  1596. ÜRÜÑ: karak göz akı, I, 382
  1597. ÜRÜÑ: kuş akdoğan — I, 331
  1598. ÜRÜŞMEK: üflemekte yardım ve yarış etmek I, 183
  1599. ÜSKE(N-T)EÇ: kuru üzüm — I, 159
  1600. ÜSNEMEK: benzemek — I, 288; II, 223; III, 147 bkz. usnatmak
  1601. ÜSTEK: üstelik, ziyadelik. I, 120
  1602. ÜSTELMEK: artmak, çoğalmak, artırılmak. I, 246
  1603. ÜSTEM: eğerlere, kemerin başına, tokalara işlenen altın ve gümüş — I, 107 bkz. saxt
  1604. ÜSTERMEK: üstün gelmek için yarış etmek; inkâr etmek I, 221
  1605. ÜSTÜN: üstün — I, 108 § andan üstün; ondan üstün — I, 108
  1606. ÜSÜGLEMEK: hile ile kilit açmak. I, 306 bkz. osuglamak
  1607. ÜŞELMEK: aranniak — I, 197
  1608. ÜŞELMEK: ufalanmak, II, 235 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşetmek
  1609. ÜŞEMEK: yer ve benzeri şeyleri aramak üzere eşmek III, 253
  1610. ÜŞERIG: (taş) düz (kaya), I, 135 bkz. yüşeırg
  1611. ÜŞETMEK: araştırmak. I, 211 bkz. eşltmek
  1612. ÜŞETMEK: ufalatmak — I, 211 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşelmek
  1613. ÜŞGÜRMEK: üşürmek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşkürmek
  1614. ÜŞIK: yemişleri kavurarak büyümekten alıkoyan soğuk — I, 72
  1615. ÜŞIKLEMEK: üşümüşken yakalamak — I, 306, 307
  1616. ÜŞIMEK: soğuktan üşümek II, 137; III, 254 bkz. üşümek
  1617. ÜŞKÜRMEK: üşürnnek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşgürmek
  1618. ÜŞKÜRMEK: hatırlamak — I, 228, 229
  1619. ÜŞKÜRTMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtürmek
  1620. ÜŞKÜRTÜRMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtmek
  1621. ÜŞMEK: üşmek, üşüşmek, toplanmak; delgiç ile delmek, I, 166
  1622. ÜŞTÜRMEK: deldirmek, delik delmeyi emretmek, dar deli ği genişletmek — I, 222
  1623. ÜŞÜMEK: üşümek, I, 463 bkz. üşimek
  1624. ÜŞÜTMEK: üşütmek, soğutmak için soğuğa koymak — I, 211
  1625. ÜTIMEK: (kıl) ütülemek — III, 252
  1626. ÜTMEK: (kıl) yakmak, ütmek — I, 171
  1627. ÜTRÜK: hileci, ütücü adam, I, 101
  1628. ÜTÜG: kusma, I, 68 bkz. ütük
  1629. ÜTÜK: ütü, I, 68
  1630. ÜTÜK: kusma — I, 68 bkz. ütüg
  1631. ÜTÜLMEK: yanmak, (kıl) ütülenmek, I, 193
  1632. ÜTÜŞ: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda utme, yutma — I, 60, 61 bkz. ötü ş
  1633. ÜY: ev, I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
  1634. ÜV: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
  1635. ÜYÜK: tepe gibi yüksek olan yerler — I, 85
  1636. ÜYÜK: (yer) sulu ve buna benzer yerlerde ayak bas ıldığı zaman kaybolan ve ayağı çıkarması güç olan kumluk (yer) — I, 85
  1637. ÜYÜKMEK: (ayak) gömülmek, incinmek, burkulmak — I, 268
  1638. ÜZ: sağır — I, 45 bkz. öz § üz kişi; sağır adam — I, 45
  1639. ÜZE: üstünde, üzerinde, üzere, üzerine, üzerindeki . I, 44, 66, 149, 197, 219, 237, 241, 244, 258, 331, 343. 456, 461, 468, 469; II, 23, 72, 192, 249, 288, 303, 328, 331, 356; III, 131, 161 üzelmek yorulmak, sıkılmak, ögüç işe düşmek — I, 196, 233
  1640. ÜZITMEK: çok söylemekten kulak sa ğır (ağır) olmak; sirke küpten ekşiliğinden dolayı sızmak — I, 209
  1641. ÜZLENMEK: yemekte yağ üste çıkmak, kabarmak — I, 258
  1642. ÜZLÜNMEK: (ip) üzülmek, kopmak — I, 258
  1643. ÜZLÜŞMEK: üzüşmek, kopmak; (kan, koca) ayrılmak; alacaklı borçludan ilişilgi kesmek, I, 240 üzmek (ip ve benzeri şeyleri) kesmek — I, 165, 522
  1644. ÜZNEMEK: kar; ı koymak, söz dinlememek — I, 288
  1645. ÜZSEMEK: koparmak 1510^6^I, 276, 277 bkz. uzsamak
  1646. ÜZTÜRMEK: üzdürmek, kopartmak — I, 220
  1647. ÜZÜKLÜK: kesilme — I, 152
  1648. ÜZÜLGEN: daima üzülen — I, 158
  1649. ÜZÜLMEK: üzülmek, kesilmek — I, 196
  1650. ÜZÜM: üzüm. I, 75, 88, 180, 184, 282, 289. 353. 360, 514; II, 16, 18, 104, 125. 186, 265; III, 8, 119, 201, 265, 331, 410
  1651. ÜZÜMLENMEK: üzümlenmek. I, 295
  1652. ÜZÜŞMEK: üzüm toplamakta yardım ve yarı; etmek; ip ve beñzeri şeyleri kesmekte ve üzmekte yardım ve yarış etmek — I, 184
  1653. ÜZÜTLEMEK: birini pinti görnıek — I, 299
  1654. ÜZÜTLÜK: bir şeyde pintilik — I, 150
  1655. VA: vay anlamına söz söyleyen veya emreden kimsenin emrini inkâr yerine bir söz, III, 215 bkz. ya
  1656. YA: va edatı gibi "vay" anlamına inkâr edatı III, 215 bkz. va
  1657. YA: ok, yay — I, 280, 496, 500, 501; II, 7, 37, 5059, 61, 65, 66, 67, 68, 97, 98, 114, 134, 138, 190, 198, 205; III, 16, 50, 59, 73, 78, 215, 219, 239, 318, 331, 370, 407, 409 § ya bagr ı; yayın orta yeri — I, 360,
  1658. YABA: yaş ve ıslak olan herhangi bir ; ey — III, 24
  1659. YABAKU: yün ve yapağı yoluntusu — III, 36
  1660. YABAKU: bolmak baştaki saç keçelenmek — III, 36
  1661. YABAKULAK: baykuş — III, 56 bkz. ügi, ühi
  1662. YABI: eğerin üstüne ve altına konan keçe, eğer yastığı — III, 24
  1663. YABITAK: çıplak, egersiz — III, 48, 177 bkz. yap ıtak
  1664. YAÇANMAK: utanmak, ocunmak, sıkılmak — III, 83
  1665. YADAG: yayan, yaya — III, 28 bkz. yadag
  1666. YADIÑ: yere yayılmış olan az şey — III, 372
  1667. YADAG: yaya, yayan — I, 381 bkz. yadag
  1668. YADAGLIK: yayalık, yaya yürüyüş — III, 51
  1669. YADIGLIG: yayılı, yayılmış — III, 49, 50
  1670. YADILMAK: yayılmak, dağılmak, ayrılmak — I, 442; III, 77, 148, 159, 192 bkz. yay ılmak
  1671. YADIM: döşek, yaygı, sergi. I, 15, 119; III, 19
  1672. YADINMAK: yayılmak. III, 83
  1673. YADIŞMAK: yaymakta yardım ve yarı; etmek — III, 70
  1674. YADLIŞMAK: dağılışmak, yayılı; mak — III, 104, 105
  1675. YADMAK: döşemek, yaymak, sermek — I, 15, 45; II, 313, 314; III, 434 bkz. yatmak
  1676. YADSAMAK: yaymak ve dağıtmak istemek — III, 305
  1677. YADTURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yaturmak
  1678. YADTURMAK: bir şeyi bohça veya benzeri içinde saklatmak — III, 94 bkz. yatturmak, yittürmek
  1679. YAFA: kolgan dikeni — III, 24 bkz. yava, yava
  1680. YAFA: sıcak, kuytu (yer) — III, 24, 27 bkz. yava, yava
  1681. YAFAŞ: yavaş, yumuşak huylu — III, 12 bkz. yavaş
  1682. YAFGU: halktan olup hakandan iki derece a şağı bulunan kişiye verilen ungun — III, 32
  1683. YAFIŞGU: kızılcık veya "güren" denen dağ yemi; l — III, 48 bkz. yumuşga
  1684. YAFUZ: her şeyin kötüsü, fenası — III, 10 bkz. yavuz
  1685. YAG: yağ, iç yagı — I, 182, 208, 227, 326; II, 9, 89. 123, 149, 154. 188, 189. 190, 197, 198, 205. 210, 229, 231, 240, 245. 293, 305, 354; III, 63, 77, 119, 157, 182. 223, 252, 307, 319, 392, 425, 426, 435 § kara yag
  1686. YAGAK: ceviz. I, 90, 267, 417; III, 8, 29
  1687. YAGAKLIG: cevizli — III, 50
  1688. YAGAKLIK: cevizlik, ceviz biten yer — III, 51
  1689. YAGAN: fil — III, 29 bkz. yañan, § Yagan Tegin
  1690. YAGANLIK: filli olan, filci — III, 50
  1691. YAGI: düşmün I, 41, 88. 168, 205, 206, 215, 234, 251, 273, 305. 336 397, 441, 456, 496, 516, 517, 520, 522; II, 6, 10, 29, 74. 83, 116, 165, 204, 227, 228, 329; III, 24, 44, 134, 237, 271, 272. 301 322, 328, 339, 395, 400, 420
  1692. YAGIKMAK: düşmanlaşmak — III, 76
  1693. YAGILAMAK: düşmanlık etmek, düşmanla savaşmak, çarpişmak — III, 325, 328 bkz'
  1694. YAGILMAK: yağdırılmak. III, 79
  1695. YAG(I)R: at, katır ve eçek gibi hayvanların sır-tında semer, eger ve yük vurmasından meydana gelen yara, yagır — I, 58, 370; III, 9
  1696. YAGIRLAMAK: yağırı sağaltmak, iyi etmek — III, 342
  1697. YAGIRLANMAK: yağırlanmak, yağırı çoğalmak, yağırdan kaşınmak — III, 113, 114
  1698. YAGIRLIG: yağırlı, sırtı yaralı — II, 9; III, 9, 49
  1699. YAGIŞ: putlara kesilen kurban — III, 10
  1700. YAGITGAN: her zaıpan yağdıran — III, 53
  1701. YAGITGAN: her zaman dü; manlık eden — III, 53
  1702. YAGITMAK: yağdırmak — II, 316
  1703. YAGITMAK: düşmanlık etmek, III, 53 bkz. yagılamak, yaguşmak
  1704. YAGIZ: yağız, kızıl ile kara arası renk — III, 10
  1705. YAGKU: yağmurluk — III, 25, 227 bkz. yaku
  1706. YAGLAMAK: yağlamak — III, 308, 319
  1707. YAGLANMAK: yağlanmak — III, 111
  1708. YAGLATMAK: yağlatmak — II, 355
  1709. YAGLIG: yağlı — I, 70; II, 309; III, 121, 156, 306. 392
  1710. YAGMAK: yağmak, I, 139, 376, 457, 494; II, 122; III, 60, 61
  1711. YAGMALANMAK: Yağma kılığına girmek, onların huyu ile huylanmak — III, 203
  1712. YAGMUR: yağmur. I, 16, 272, 354; Il, 28, 122, 175, 316, 352; III, 38, 39, 53, 79, 93, 95, 380, 436 bkz. yamgur
  1713. YAGMURÇIL: yağmuru çok olan (yer) — III, 56
  1714. YAGRIMAK: yağır olmak, I, 104 yagrınlamak yarnına, sırta, vurmak — III, 343 bkz. yarınlamak yagrıtmak
  1715. YAGRU: çevre, yakı^lık. III, 13 bkz. yakru
  1716. YAGSAMAK: yağ istemek. III, 305, 306 bkz. yags ımak
  1717. YAGSIMAK: yağ tadını almak, III, 305, 306 bkz. yagsamak
  1718. YAGTURMAK: yağdırmak — III, 95
  1719. YAGUK: yakın, 1113101. I, 433; III, 23, 29, 76, 255 § yak yaguk; (115101^1-. III, 29 § yaguk yer; yak ın yer — III, 29
  1720. YAGUMAK: yaklaşmak — II, 148; III, 89 bkz. yaguşmak
  1721. YAGUŞMAK: düşmanlık etmek — II, 90 bkz. yagılamak, yagıtmak
  1722. YAGUŞMAK: birbirine yakla; mak — III, 73 bkz. yagumak
  1723. YAGUTGAN: daima yaklaştıran — III, 52
  1724. YAGUTMAK: yaklaştırn-ıak. II, 316
  1725. YAG: ügüri susam — I, 54
  1726. YAH: evet, peki anlamına bir kelime — III, 118 bkz. yeh
  1727. YAXSINMAK: kollarını yenlerine sokmadan, belini iliklemeden, elbiseyi e ğinine (sırtına) almak, III, 109
  1728. YAHŞI: iyi; güzel, her şeyin güzeli I, 64; III, 32
  1729. YAK: çanak ve kap bulaşığı — III, 4 bkz. yak yuk, yok, yok yak, yuk, yuk yak
  1730. YAKA: yaka, elbise yakası — I, 189, 253; III, 24, 307
  1731. YAKIG: (şişkinlik ve benzeri şeylere yakılan) yakı — I, 407; III, 13, 62, 74, 96
  1732. YAKILMAK: dokunulmak, yaklaşılmak — III, 81
  1733. YAKIN: yakın. III, 22, 23
  1734. YAKIŞMAK: yaklaşmak, dokunmak, yakına gelmek; yakı yakmakta yardım etmek I, 170, 383; II, 103; III, 74
  1735. YAKI: yukı (er) alçak gönüllü ve yaltaklan ıcı (adam) — III, 25
  1736. YAKMAK: yaklaşmak, dokunmak; yakmak — I, 456; II, 69; III, 22, 62, 63
  1737. YAKRI: yağ, iç yağı, yağlı — 11. 105; III, 31, 32, 204; 306
  1738. YAKRIKAN: fındık büyüklüğünde kırmızı meyvesi olan bir bitki — III, 56
  1739. YAKRIKAN: buz yağı — III, 56
  1740. YAKRILANMAK: yağlanmak — III, 203, 204
  1741. YAKRU: çevre, yakınltk. III, 31 bkz. yagru
  1742. YAKTURMAK: dokundurmak; (yakı) yaktırmak; (ateş) yaktırmak — İII, 96
  1743. YAKU: yağmurluk. III, 25, 226 bkz. yagku
  1744. YAKURMAK: yaklaştirmak — III, 68
  1745. YAKURMAK: sık sık solumak, yüksek bir solumaya tutulmak, III, 68
  1746. YAK: yuk kaptaki 611^. III, 143, 160 bkz. yak, yok, yok yak, yuk, yuk yok
  1747. YAL: at yelesi — III, 13, 160 bkz. yal ıg, yıl
  1748. YALA: töhmet, itham, birl hakkında kötü sanıda bulunma. III, 25, 82
  1749. YALAÇI: insanı her şeyde çarçabuk suçlu gibi gören, itham eden, III, 36
  1750. YALAÇI: (yuga) bir çeşit ince katmerli (ekmek, yufka) — III, 25, 35
  1751. YALAFAR: insanlar arasında elçi, hakanın gönderdiği elçi II, 288; III. 47
  1752. YALALMAK: töhmetlenmek, itham edilmek, III, 82
  1753. YALAMAK: töhmetlennek — III, 89
  1754. YALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 66, 83, 97; III, 47, 266, 438 bkz. yalavaç
  1755. YALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 83; III, 47 bkz. yalavaç
  1756. YALBI: yassı, enli, derinliğl olmayan — III, 30
  1757. YALDRAMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldrımak
  1758. YALDRIMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldramak
  1759. YALDR(I-U)K: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yoldruk, yuldruk
  1760. YALFATMAK: yalatmak — II, 354 bkz. yalgatmak
  1761. YALGAMAK: yalamak. I, 253; III, 306, 307 bkz. yalvamak
  1762. YALGAN: yalan — III, 37
  1763. YALGANDURMAK: yalanlamak — III, 116
  1764. YALGANMAK: yalanmak — III, 109, 110
  1765. YALGAŞMAK: yalaşmak — III, 103
  1766. YALGATMAK: yalatmak ve yutturmak. II, 354 bkz. yalfatmak
  1767. YALGIL: yelesi ak, ak yeleli — III, 228
  1768. YALGU: ahmak, beyinslz adam — III, 33
  1769. YALIG: at yelesi; ibik; eğer kaşı, II, 327; III, 13, 14 bkz. yal, y ıl
  1770. YALIGLANMAK: horoz ıbiklenmek; at yelelenmek — III, 114
  1771. YALIM: sarp, dik, yalçın, III, 19, 20
  1772. YALIMAN: dağınık şekilde yapılan çapul — III, 38 bkz. yelimen
  1773. YALIN: alev — III, 23
  1774. YALINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yılınçga
  1775. YALINDAK: çıplak, III, 51
  1776. YALINMAK: soyunmak III, 85
  1777. YALIÑ: çıplak, kından çıkmış veya kınından çıkarılmış III, 373
  1778. YALIÑUK: insan I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yalñuk
  1779. YALIÑULAMAK: iple, salıncakla, oynamak, III, 411 bkz. yalñu
  1780. YALIŞMAK: töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yılışmak
  1781. YALKMAK: kanmak, bıkmak, yağlı yemekten bıkmak — III, 435, 447
  1782. YALMA: kaftan, kalın kaftan, yağmurluk. III, 34
  1783. YALMAK: yalınmak, alevlenmek; (yara) iltihaplanmak; güne ş yüzü yalıyarak çalıp karartmak- III, 63
  1784. YALMAK: yanmak — III, 65 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak, yunmak
  1785. YALÑU: cariyelerin oynadığı bir oyun, salıncak oyunu — III, 380 bkz. yalñulamak
  1786. YALÑUK: insan kişi, insanlara verilen genel ad, âdem; Âdem atam ız — I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yal ıñuk
  1787. YALÑUK: cariye — III, 385
  1788. YALÑUS: yalnız, kimsesiz. I, 333; II, 133, 384
  1789. YALPATMAK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yelpetmek, yelpetmek
  1790. YALRATMAK: parlatmak, yalabıtmak. II, 353 bkz. yalrıtmak, yolratmak, yolrıtmak
  1791. YALRITMAK: parlatmak, yalabıtmak — II, 353 bkz. yalratmak, yolratmak, yolr ıtmak
  1792. YALT: yalçın, sert — III, 7
  1793. YALTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yoltga, yultga
  1794. YALTGA: kılmak alay etmek, maskanaya almak, III, 432
  1795. YALTURMAK: ateşi alevlendirmek — III, 97
  1796. YALU: tayları bağlamak için kullanılan ip, örk, III, 26
  1797. YALVAMAK: yalamak, III, 307 bkz. yalgamak
  1798. YALVANMAK: dilini çıkarmak, dili ağız içinde dolaştırmak. III, 110
  1799. YALVARMAK: yalvarmak, dileğinin yapılmasını istemek I. 494, 498; III, 99, 100
  1800. YALVI: büyü, sihir. III, 33, 359 bkz. yelvi
  1801. YALVIÇI: büyücü, sihirbaz — III, 33
  1802. YALVIRMAK: yelpimek, III, 100 bkz. yelvirmek
  1803. YAM: çör çöp, pislik, çapak, göze ve ba; ka yere kaçan çör çöp — III, 5, 160
  1804. YAMAG: yama — II, 21; III, 28
  1805. YAMAGLIG: yamalı, yaması olan — III, 49
  1806. YAMAGLIK: yamalık, yama olmak üzere hazılanmış . III, 51
  1807. YAMAGU: yamanması gerekli — III, 36
  1808. YAMALMAK: yamanmak. III, 82
  1809. YAMAMAK: yanıannak — III, 91
  1810. YAMAN: kötü, her şeyin kötüsü — III, 30 § yamanig; yaman hastallk, miskinlik hastal ığı — III, 30
  1811. YAMANMAK: kendi kendine yamamak — III, 85
  1812. YAMAŞMAK: yamamakta yardım ve yarış etmek, III, 75
  1813. YAMAŞMAK: tembelliğinden yere yapı; ıp kalmak, buyurulan işi yapmaktan çekinmek — III, 189 bkz. mayışmak
  1814. YAMATA: yağlı tavuk veya yağlı et kızartılacağı zaman yağın dışarı sızmaması içln içine sarılan kadayıf hamuru gibi ince bir hamur — I, 445
  1815. YAMDU: kasık — III, 31
  1816. YAMGUR: yağmur, III, 38 bkz. yagmur
  1817. YAMIZ: kasığın iki tarafı, kalçanın ıç yandan uçları. III, 10
  1818. YAMLAMAK: silmek, süpürmek — III, 84, 310
  1819. YAMLAN: bir çeşit sıçan, geme, III, 37
  1820. YAMLAŞMAK: süpürmekte yardım etmek, III, 105
  1821. YAMLATMAK: sıipürtmek. II, 356
  1822. YAMLIG: ( — köz) içerisine çör çöp kaçmış olan (göz) — III, 42
  1823. YAMRAŞMAK: kuzular anaları ile karışmak. III, 102, 103
  1824. YAMU: fiilin anlamında pekitme yapan bir edat, III, 236 bkz. yanu
  1825. YAMURGAN: her zaman damlayan, kanayan — I, 524 bkz. tamurgan
  1826. YAMURMAK: damlamak; kanamak. II, 85 bkz. tamurmak
  1827. YAMURMAK: tomruk yapmak, kesrnek, III, 69 bkz. tomurmak, yemürmek
  1828. YAN: yan — II, 19
  1829. YAN: uca kemiği, uca kemlğinin başı — III, 160
  1830. YANA: gene, yine, tekrar, ikinci defa olarak; geri dönme bildiren edat — I, 60, 119, 144, 441, 472, 508; II, 285; III, 6, 26, 170
  1831. YANÇIK: torba, kese, II, 250 bkz. yançuk
  1832. YANÇILMAK: incinmek, ezilmek — I, 188; II, 287; III, 107
  1833. YANÇUK: torba, kese (para-tütün). II, 6; III, 45 bkz. yanç ık
  1834. YANDAK: çeker havadan çiğ gibi yagan kudret helvası — III, 44
  1835. YANDAK: tiken geven dikeni — III, 44
  1836. YANDIK: soysuz, III, 44
  1837. YANDRU: tekrar, III, 406
  1838. YANDRUMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yanmak, yundurmak, yunmak
  1839. YANIG: kusma; korkutma, tehdit — III, 14
  1840. YANLIK: çoban çantası — III, 45
  1841. YANMAK: dönmek, döndürmek; korkutmak, tehdit etmek; kusmak; yanrnak — III, 14, 64, 65, 98 bkz. yalmak, yandurmak, yundurmak, yunmak
  1842. YANU: fiilin sonuna gelip anlamında pekitme yapan bir edat — III, 236 bkz. yamu
  1843. YANULMAK: ele sürtülerek bilenmek — III, 82
  1844. YANUMAK: bilemek, el üzerlnde kılağılamak — III, 91
  1845. YANUT: karşılık, bedel, ıvaz, cevap — III, 8, 28
  1846. YANUTMAK: biIetmek, bilemeği veya el üzerlnde kılağılamayı emretmek, II, 317 bkz. yıtıtmak
  1847. YAÑ: bir şeyin merkezi; kalıbı. III, 361
  1848. YAÑA: herhangi bir ırmağın, bir yanı, geçesi. III, 369
  1849. YAÑAK: yan, taraf — I, 241, 434
  1850. YAÑAK: ağzın iki yanında dişlerin oturduğu kemik; kapı söğesi; her şeyin yanı, III, 376
  1851. YAÑALDURUK: kukuleta, başlık, kepenek arkasına dikilen blr keçe parças ı, III, 389
  1852. YAÑAN: alaca karga, yalnız başı ak olan karga — III, 240, 376
  1853. YAÑAN: fiL II, 210; III, 295, 376 bkz. yagan,
  1854. YAÑI: yeni — I, 376; III, 369 bkz. yengi
  1855. YAÑILA: yeniden, tekrar, ikinci defa — III, 381
  1856. YAÑILAMAK: yenilemek. III, 407
  1857. YAÑILGAN: her zaman yanılan, unutan — III, 388
  1858. YAÑILMAK: yanılmak — III, 59, 380
  1859. YAÑKU: sesin geri gelmesi, yankı, aksi savt, aksi seda — III, 379, 380
  1860. YAÑKULAMAK: ses vermek, yankılamak, ses gelmek, III, 410, 411
  1861. YAÑKURMAK: ses duymuş gibi sağına soluna bakmak, III, 400
  1862. YAÑLUK: işte, sözde ve benzeri şeylerde ve yerlerde yapılan yanlışlık — III, 385
  1863. YAÑRAK: dağ kıvrımı ve büküntüsü — III, 384
  1864. YAÑRAMAK: saklanması gerekenl açığa vurmak, söylemek — III, 404 bkz. yañzatmak
  1865. YAÑŞAK: yanşak, geveze — I, 467; III, 384
  1866. YAÑŞATMAK: bir klmsenin ba; ını çok sözle, yanşaklıkla ağrıtmak — II, 359
  1867. YAÑZATMAK: saklanması gerekeni söyletmek, ikrar ettirmek — II, 359 bkz. yañramak
  1868. YAP: değirmi olan herhangi bir şey — III, 3 § yap yarmak; değirmi para, sağ para, III, 3
  1869. YAP: yapağı — III, 3 § yung yap; yün yapağı — III, 3
  1870. YAP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yup
  1871. YAPÇAN: yavşan otu — III, 37 bkz. yavçan
  1872. YAPÇINMAK: yapıştırılmak — III, 108 bkz. yapçunmak, yapçurmak, yap şunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1873. YAPÇUNMAK: yapı; tırılmak, III, 108 bkz. yapçınmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1874. YAPÇURMAK: yapıştırmak — III, 97, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1875. YAPGAK: kuş avlanan blr çeşit tuzak — III, 42
  1876. YAPGUÇ: eşek ve benzeri hayvanları sürmekte kullanılan değnek, III, 39
  1877. YAPGUT: yün veya kıl d!dintilerl doldurulmuş minder ve benzerl şeyler — III, 38
  1878. YAPIGLIK: kapalı, kapanmı; — III, 49
  1879. YAPINMAK: örtünmek, kendl başına kapamak — III, 82, 83
  1880. YAPIŞMAK: yapişmak — IH, 70 bkz. yapuşmak
  1881. YAPITAK: çıplak, eğersiz — III, 177 bkz. yabıtak
  1882. YAPMAK: örtmek, kapamak; kurmak, yapmak, I, 348, 374; III, 33, 57
  1883. YAPRATMAK: at, blr ; eyden korktuğu veya bir çeye tekme atacağı zaman kulağını dikmek — II, 352
  1884. YAPRI: düz ve enli (yer); sarkık (kulak), III, 31
  1885. YAPRULMAK: yapışmak; yıpranmak — III, 107
  1886. YAPRUŞMAK: yer düzlennekte yardım etmek, III, 101
  1887. YAPSAMAK: (örtmek, kapamak, yapmak) istemek — I, 463; II, 172; III, 304
  1888. YAPŞUNMAK: yapı; tirılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1889. YAPŞURMAK: yapıştırmak — III, 99 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yavçunmak, yavçurmak
  1890. YAPTAÇ: yağmur ve karda çobanların giydiği küçük bir kepenek, kebe — III, 38 yapturmak kapatmak; yaptırmak — III, 93 yapulmak kapanmak, örtulmek — III, 76
  1891. YAPURGAK: yaprak (agaç, bjtki, kltap) — III, 51
  1892. YAPURGAN: daima gizleyen, saklayan — III, 53 yapurmak parlatmak, süpürtmek; gizlemek — III, 67 yapurtmak
  1893. YAPUŞGAK: dikenli bir ot, pitrak; her söylenen i şe karışan kimse — 1)1, 51 bkz. koru
  1894. YAPUŞGAN: daima yapışan, yapışkan — III, 53
  1895. YAPUŞMAK: yapışmak — III, 53 bkz. yapışmak
  1896. YAP: yup hile, al ("yup" kelimesi yaln ız kullanılmaz, her zaman "yap" ile birlikte gelir) — III, 142, 159, 328
  1897. YAP: yup kılmak hile kılmak, al etmek — III, 159 bkz. yubılamak, yuplamak
  1898. YAR: yar, suların açtığı uçurum — I, 375; III, 34, 142, 152, 355
  1899. YAR: salya — II, 81; III, 3
  1900. YARAG: yarık, gedik — III, 294
  1901. YARAG: fırsat, imkân, tav — I, 300; II, 90, 234; III, 13, 28, 355
  1902. YARAGLIG: mümkün . III, 49
  1903. YARAGLIG: zırhlı, cebeli — III, 49
  1904. YARAMAK: yaramak, uygun gelmek, yaraşmak — III, 38, 87 § yol yarasın
  1905. YARAMAK: yarmak — II, 356
  1906. YARAMAK: karşı koymak, uzaklaşmak — III, 422 bkz. yıramak
  1907. YARAMSINMAK: dalkavukluk etmek, II, 263
  1908. YARANMAK: yaranmak, yaltaklık etmek; koşakta koşturularak alıştırılmak, I, 394; III, 20, 83
  1909. YARAŞMAK: uyuşmak, anlaşmak, yaraşmak — II, 105; III, 11. 71, 72
  1910. YARATGAN: yaratan — III, 52
  1911. YARATMAK: yaratmak, oranlamak, oranlayıp yapmak, kendinden uydurmak — I, 330; II, 315
  1912. YARIGSAMAK: yarlıganmak istemek — III, 333
  1913. YARIK: oylukların çenetlere bitiştiği yer, oyluk kemikleri başı — III, 15
  1914. YARIK: zırh, zırh ve kalkana verilen genel ad, III, 15, 158, 217 § say yar ık; demirgögüslük. III, 15, 158
  1915. YARIKLANMAK: zırhlanmak — III, 114, 115
  1916. YARIKLAŞMAK: zırh öndül koyarak bahse girmek, II, 258
  1917. YARILMAK: yarılmak, yirilmek, açılmak — I, 119; III, 15, 77, 78
  1918. YARIM: yarım, bir şeyin yarısı, herhangi bir şeyin ikiye ayrılmış olan parçalardan her birisi III, 19
  1919. YARIMLAMAK: yarılamak — III, 343
  1920. YARIMLANMAK: yarımlanmak. III, 115
  1921. YARIN: yarın — II, 250
  1922. YARIN: kürek kemigi, çigin kemlğl — III, 21
  1923. YARINDAK: kayı; , sırım, Türk sırımı — II, 23, 108, 175, 262; III, 51
  1924. YARINLAMAK: yarnına, sırta vurmak — III, 343 bkz. yagrınlamak
  1925. YARINMAK: kendi kendine yarmak, yarınmak — III, 83, 84
  1926. YARISA: yarasa — III, 433 bkz. aya yersgil
  1927. YARIŞ: yarı; , at yarişi — II, 191; III, 10
  1928. YARIŞ: iki adam arasında mal üleşme — III, 10
  1929. YARIŞMAK: yarışmak, yariş etmek, at yarişi yapmak; yarı yarıya üleşmek I, 367, 474; II, 226; III, 10, 72
  1930. YARLAMAK: tükürmek III, 308 bkz. yarsıtmak, yarsudmak
  1931. YARLIG: emir, hakanın mektubu, fermanı, buyruğu — I, 87; III, 42
  1932. YARLIG: fakir, yoksul, acınan, yarlıganmış. I, 93; III, 42
  1933. YARMA: uzunlamasına yarılan herhangi bir ; ey — III, 34
  1934. YARMAK: yarmak, bir şeyl keserek zorla yarmak, parçalamak; yere s ınır çizmek, I, 399, 437; III, 33, 57. 58
  1935. YARMAK: para — I, 20. 22 35, 75, 130, 131, 142, 143, 168, 175, 180, 214, 219, 223, 242, 281, 297, 298, 303, 321, 322, 334. 341 377 397, 398, 402; II, 22, 39, 41, 44, 51, 62, 66, 67, 78, 92. 122, 127, 131, 103, 229, 237. 249, 250, 260; III, 3. 43 67 80, 84. 94, 121
  1936. YARMAKAN: armağan — I, 140 bkz. amuç, armagan
  1937. YARMAKLANMAK: para sahibi olmak — II, 279; III, 116
  1938. YARMANMAK: tırmanmak. III, 111
  1939. YARMAŞ: iri ögüdülmüş bulgur ve buna benzer şeyler — III, 40 § yarmaş un; ince un, III, 40
  1940. YARMA: (yuga) blr çeşit katmer — III, 34
  1941. YARP: sağlam — III, 6
  1942. YARP: insan sevinince yüzüne gelen parlakl ık, yalabıklık — III, 6
  1943. YARPADMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak, serpilip büyümek — II, 351 bkz. yarpatmak
  1944. YARPATMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak; serpilip büyümek, II, 351 bkz. yarpadmak
  1945. YARPUZ: güzel kokulu b!r ot, kır nanesl, Majoran, III, 39
  1946. YARPUZ: yılan yiyen bir hayvan, firavun s ıçanı, ichneumon — III, 39, 40
  1947. YARSGAG: dagda ve başka yerde ayağın kayabilecegl yer — III, 433
  1948. YARSIKMAK: birbirinden ayrı dü; mek, III, 105. 106
  1949. YARSIMAK: murdar bulmak ve iğrenmek, III, 305
  1950. YARSINÇIG: murdar, pis iğrenç — III, 56
  1951. YARSITMAK: tiksindirmek II, 353 bkz. yorlamak, yars ğumak
  1952. YARSUDMAK: tiksindiği şey yüzünden tükürmek — II, 353 bkz. yarlamak, yars ıtmak
  1953. YARŞI: bir şeyi yarıya bölen kimse; bir ; eyin yar ısı, yarı yarıya ortak — III, 32
  1954. YARŞIM: bir yarışlık yer — III, 47
  1955. YART: su içilen bardak, I, 341 bkz. bart
  1956. YARTIM: ayrılmiş — III, 46
  1957. YARTMAK: para — III, 432 bkz. yarmak
  1958. YARTU: yonga, talaş, III, 30
  1959. YARTU: üzerine bir şey yazılan levha, tahta — III, 30
  1960. YARTURMAK: yardırmak — III, 94, 95
  1961. YART: yurt tutmak ansızın her yandan yakalanmak — I, 341 bkz. bart burt tutmak
  1962. YARUK: yerde, duvarda, dağda, sırçada ve benzer şeylerde yarık — III, 15
  1963. YARUK: ışık, aydınlık, parlak — I, 46, 96; III, 15, 194 § yapyaruk; çok ayd ınlık. III, 15
  1964. YARUKLUK: nur, ışık, aydınlık; rahatlık — II, 316; III, 51. 194
  1965. YARUK: yelim balık tutkalı — III, 20 bkz. yaru yelim
  1966. YARUK: yulduzı tan yıldızı — I, 96
  1967. YARUMAK: ışımak — I, 96; III, 86, 87, 89
  1968. YARUMAK: yaşumak keyiflenmek. sevinmek — III, 89
  1969. YARUTGAN: her zaman aydınlatan — III, 52
  1970. YARUTMAK: aydınlatmak — III, 52
  1971. YARU: yelim balık tutkalı — III, 24 bkz. yaruk yelim
  1972. YAS: zarar, 2iyan — III, 159
  1973. YAS: ölüm, helâk — III, 159
  1974. YASGAÇ: yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yası yıgaç
  1975. YASGAŞMAK: tokatlaşmak ve bunda yardım ve yarış etmek — II, 220 bkz. tasgamak, tasga şmak
  1976. YASI: yassı, enli — III, 24 bkz. yasul
  1977. YASIÇ: yassı ve uzun temren, III, 8
  1978. YASIGLIG: gedeleçli — III, 50
  1979. YASIK: gedeleç — III, 16 bkz. kurman
  1980. YASILAMAK: yassılamak, yaymak; sözü açık, geniş ve kinayesiz söylemek — III, 328
  1981. YASILMAK: dağılmak; terk olunmak, bırakılmak — III, 78, 79
  1982. YASIMAN: su boşaltilırken boğazı "gır gır" eden testi, III, 38
  1983. YASI: yıgaç yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yasgaş
  1984. YASMAK: dağıtıp yaymak, çözmek — III, 59, 60
  1985. YASTALMAK: dayanmış olmak; amacın bir yanına ilmek — III, 107
  1986. YASTAMAK: yastık dayamak, yaslanmak; söz dokundurmak — III, 302, 303, 320
  1987. YASTUK: yastık, III, 43, 107, 302, 320
  1988. YASUL: yassı, yayvan, yassı ve engln olan her yer — III, 18, 19 bkz. yas ı
  1989. YAŞ: yaş, taze nesne, zerzevat, sebze, ye şillik; yaş (gözden gelen); yaş (insanın yaşadığı). I, 316; II, 109, 172. 228, 232; III, 4, 47, 83, 84, 159, 433 §ya şot
  1990. YAŞAGU: yaşamağa haklı — III, 36
  1991. YAŞAMAK: yaşamak — III, 89
  1992. YAŞAÑURMAK: (göz) yaşarmak, yaşlı olmak — III, 407
  1993. YAŞARMAK: yeşermek — II, 79; III, 18, 68
  1994. YAŞARTMAK: ye; ertmek — III, 436
  1995. YAŞIKMAK: (göz) yaçlanmak, kamaşmak — III, 76
  1996. YAŞIL: yeşil. I, 41, 330, 394, 395; III, 19. 20, 143, 162 § yapya şıl
  1997. YAŞIL: yuşul yeşil meşil — III, 19
  1998. YAŞIN: şimşek, I, 236; II, 356; III, 22, 310, 319
  1999. YAŞINLIG: şimşekli — III, 50
  2000. YAŞLAMAK: yaş ot yemek — III, 308
  2001. YAŞLIG: yaşlı, genç olmayan — III, 42
  2002. YAŞLIG: yaşlı, yaşı olan (göz) — III, 42
  2003. YAŞMAK: gizlemek, saklamak — I, 425; III, 60, 208
  2004. YAŞNAMAK: şimşek çakmak, parlamak — I, 236; III, 310, 319
  2005. YAŞNATMAK: şimçek çaktırmak, parlatmak — II, 356
  2006. YAŞRU: gizli — III, 31
  2007. YAŞRUŞMAK: gizlemekte birlefmek — III, 101
  2008. YAŞSAMAK: gizlemek istemek — III, 305
  2009. YAŞUK: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. aşuk, yışıklıg
  2010. YAŞUMAK: keylflenmek, sevinmek, III, 89
  2011. YAŞURGAN: her zaman gizleyen — III, 53
  2012. YAŞURMAK: örtmek, örtülmek, gizIemek. II, 79; III, 68
  2013. YAŞUT: gizli — II, 228; III, 8 bkz. beküt
  2014. YAT: yabancı-I, 433; III, 43, 148, 159 bkz. baz
  2015. YAT: taşlarla yagmur ve rüzgâr için yapılan kamlık, yadataşı ile yapılan bir türlü kamlık, kâhinlik. III, 3, 159
  2016. YAT: baz yabancı — III, 148, 159
  2017. YATÇI: ; aman — III, 307
  2018. YATGAK: hakanın ve ülkenin koruyucusu, muhaf ızı — III, 42
  2019. YATGAŞMAK: yatışmak, birlikte yatmak. III, 103
  2020. YATGAŞUK: bir yerde başkası ile yatan — III, 55
  2021. YATGAŞUK: ogrı yatsı, yatma 2amanı. III, 55
  2022. YATGURMAK: yatırmak, uyutmak — III, 99
  2023. YATIG: uyku; yatılacak yer — III, 12 bkz. yatık
  2024. YATIK: uyku; yatacak yer — III, 15 bkz. yat ıg
  2025. YATIKMAK: yabancılaşmak, yadlaşmak — III, 76
  2026. YATLAMAK: yada taşı ile afsun yapmak; yabancı saymak — III, 307, 308
  2027. YATLATMAK: yada taşı ile okutmak — II, 355
  2028. YATMAK: yatmak — I, 36, 233, 243, 386; II, 313; III, 42, 378
  2029. YATMAK: yaymak, sermek, II, 313 bkz. yadmak
  2030. YATSAMAK: yatmak veye uyumak istemek III, 304
  2031. YATTURMAK: yaydırmak — III, 93, 94 bkz. yadturmak, yittürmek
  2032. YATUK: atılan, unutulan her şey; tembel; şehirlerden — çıkmayan bir kısım Oğuzlar — III, 14
  2033. YATUK: iki cins iplikten (erişi yünden, argacı pamuktan) dokunan bir dokuma — III, 14
  2034. YATURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yadturmak
  2035. YAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 26 bkz. yafa, yava
  2036. YAVA: sıcak, kuytu (yer) — III, 27 bkz. yafa, yava
  2037. YAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 27 bkz. yafa, yava
  2038. YAVA: sıcak, kuytu (yer), III, 27 bkz. yafa, yava
  2039. YAVALMAK: yavaşlamak, I, 397
  2040. YAVA: ; yavaş, yumuşak huylu — III, 10, 11 bkz. yafa ş
  2041. YAVAŞLANMAK: yavaşlanmak, dölekleşmek, yumuşak huylu olmak — III, 114
  2042. YAVÇAN: yavşan 0111. III, 37 bkz. yapçan
  2043. YAVÇUNMAK: yapıştırılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçurmak
  2044. YAVÇURMAK: yapıştımak. III, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşıırmak, yavçurmak
  2045. YAVGAN: yavan. III, 37
  2046. YAVGANLANMAK: yavan bulmak — III, 116, 117
  2047. YAVLAK: kötü, fena, değersiz, yavuz, dü; kün, her şeyin kötüsü — I, 177, 432, 516, 519; II, 74, 204; III, 43, 44, 133 § yavlak kişi
  2048. YAVRAMAK: digrek, sert, kati olmak, III, 278 bkz. t ıgdamak, tıgramak
  2049. YAVRIMAK: hali kötüleşmek, yoksulluk veya hastal ık yüzünden arıklamak — III, 304
  2050. YAVRITMAK: kötületmek, zayıflatmak, arıklatmak, I, 139; II, 352, 353
  2051. YAVSAMAK: gönül almak istemek, III, 306 bkz. yüvsemek
  2052. YAVUG: sel suyunun yüksekten yuvarlad ığı kaya parçası — III, 13
  2053. YAVUZ: kötü, fena — I, 84, 85, 103, 227, 248. 439, 483 bkz. yafuz
  2054. YAVUZLAMAK: kötü bulmak — III, 342
  2055. YAVUZLANMAK: kötü bulmak — III, 114
  2056. YAY: ilkbahar, yaz, I, 13. 82, 96, 170, 463; II, 97; III, 160, 161, 188
  2057. YAYA: insanın kuyruk sokumu bölgesl, kıçı (yalnız insanlarda) — III, 26, 170
  2058. YAYGARU: yaza doğru, III, 278
  2059. YAYGUK: kısrağın meme uçları, III, 27 bkz. yazguk
  2060. YAYIG: huyu dönek — III, 23 bkz. yayık
  2061. YAYIK: huyu dönek — III, 23 bkz. yayıg
  2062. YAYIKMAK: yaz olmak, baharla; mak — III, 191
  2063. YAYILGAN: yayılan, durmayan — III, 55 § yayılgan kişi; bir kararda durmayan, bir işte sebat etmeyen kimse — III, 55
  2064. YAYILMAK: ırgalanmak, yayılmak, salınmak — I, 412; III, 108, 191, 192bkz. yad ılmak, yazılmak
  2065. YAYINMAK: kendi kendıne yaymak — III, 86
  2066. YAYKALMAK: çalkanrnak; her ; eye gönlü meyil göstermek — III, 108
  2067. YAYLAG: yayla, yaylak, yazlanan yer, I, 13, 214; II, 355; III, 47, 265
  2068. YAYLAMAK: yaylamak — III, 311
  2069. YAYLATMAK: yaylatmak. II, 357
  2070. YAYMAK: çalkamak, kımıldatmak, sallamak, meyletmek, meylettirmek III, 245, 246, 247
  2071. YAYSAMAK: haset etmek, çekememek, I, 155
  2072. YAYTURMAK: çırptırmak, kımıldatmak. III, 100
  2073. YAZ: ilk yaz, yaz — II, 172, 285; III, 159, 285
  2074. YAZAK: otlak, III, 16
  2075. YAZAMAK: yazlamak, yazı geçirmek — III, 88
  2076. YAZGUK: kısrağın meme uçlan — III, 28 bkz. yayguk
  2077. YAZI: kır, ova, yazı, boş ve açık yer, boşluk, açıklık, alan — I, 94, 135, 329, 447; III, II, 24, 255 yaz ıkçı yazıcı, hısımlar arasında mektup getirip götüren elçi — III, 55
  2078. YAZIGLIG: çözülmüş, bağından çözülmüş — III, 49, 50 bkz. yazuk
  2079. YAZIKMAK: yaz olmak III, 76 bkz. yayıkmak
  2080. YAZILMAK: açılmak, yayılmak; yalabımak, güzelleşmek; çözülmek — I, 195, 233, 409; II, 285; III, 6, 78, 112 bkz. yadılmak, yayılmak
  2081. YAZINMAK: kendi kendine çözmek, çözünmek, çözülmek III. 84, 112
  2082. YAZIŞMAK: (çözmekte ve yaydan kirlşi çıkarmakta) yardım ve yarış etmek, III, 73
  2083. YAZLATMAK: yazlatmak, yazı geçirtmek, yaylatmak — II, 355
  2084. YAZLINMAK: çôzülmek — III, 110, 112, 228
  2085. YAZLIŞMAK: çözülmek III, 105
  2086. YAZMAK: şaşmak, yanılmak; çözmek; yazmak — I, 92; II, 20; IIl, 59, 111
  2087. YAZMAS: şaşmayan, yanılmayan — III, 59, 379
  2088. YAZOK: et pastırma — III, 16,
  2089. YAZSAMAK: çözmek istemek, III, 305
  2090. YAZTURMAK: çözdürmek; yanıltmak — III, 95
  2091. YAZUK: boşanmış, bağından çözülmü; — III, 16bkz. yazıglıg
  2092. YAZUK: günah, suç — I, 16, 203, 220, 521; II, 75, 135, 143, 169, 222, 261; III, 16
  2093. YAZUKLAMAK: suçu yüzünden yakalamak — III, 342, 343
  2094. YAZUKLUG: günahlı, III, 50
  2095. YAZUKSUZ: günahsız — I, 400; III, 16
  2096. YEBEÑ: kumlu, batak — III, 372
  2097. YEH: evet — III, 26, 118 bkz. yah
  2098. YEH: mü "tamam mı" anlamına bir kelime — III, 26 bkz. ye mü?
  2099. YEK: şeytan — I, 267; II, 236, 338; III, 156, 160
  2100. YEL: cin; cin çarpması — III, 144, 163
  2101. YELIM: tutkal, kendisiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapıştırılan tutkal — III, 20, 70, 99, 108bkz. yelim,
  2102. YILIM: yelimlenmek tutkallanmak — III, 115 bkz. yelimlenmek
  2103. YELKIN: yelici, koşucu; misafir, yolcu, konuk — I — 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yelkin
  2104. YELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
  2105. YELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
  2106. YELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
  2107. YELPIRMEK: rüzgâr esmek, cin tutmuş gibi sağa sola sallanmak; nemlenmek, yeri ıslatmak — III, 93
  2108. YELVI: büyü, sihir, III, 33, 359 bkz. yalv ı
  2109. YELVLÇI: büyücü, sihirbaz III, 33
  2110. YEM: baharat — Itl, 5 ("yem" kellmesl yaln ız kullanılmaz, "ot" ile birlikte gelir) —
  2111. YEME: hep, bütün, tamamiyle; yine, dahi, I, 47, 106, 144, 459; II, 75, 118; III, 41, 278. 366 435 yemeçük buğday taşınan küçük çuval — III, 48
  2112. YEMEK: yemek, yeylp telef etmek, I, 55, 66, 79, 88, 116, 318, 323, 342, 343, 504; II, 69, 70. 311; III, 9, 16, 31, 67, 146, 159, 220, 222, 249
  2113. YEMET: evet — I, 51; III, 8 bkz. emet, evet, evet
  2114. YEMIŞ: meyve, I, 251, 263 bkz. yemiş
  2115. YEMRÜ: ; mek ağaç sökmekte yardım etmek — III, 103
  2116. YE: mü "bu sôzü kabul ettin mi? söyledi ğimi yapmak için kafana koydun mu?" anlam ına bir kelime. III, 26 bkz. yehmü?
  2117. YEMÜRGEN: dalma söken, koparan, III, 54
  2118. YEMÜRMEK: kesmek — III, 54 bkz. tomurmak,
  2119. YAMURMAK: yençimek ısırmak, kötüleşmek — III, 303 bkz. tençmek, yençmek, yunç ımak
  2120. YENÇMEK: ısırmak, yere vurup ayağıyle ezmek, dişle ısırarak parçaları birbirine katmak, kötüleşmek — III, 303. 435 bkz. tençmek, yençimek, yunç ımak
  2121. YENIG: yeğni, hafif — III, 92 bkz. yenik
  2122. YENIGÜ: doğurmak üzere olan, III, 36
  2123. YENIMEK: doğurmak (yalnız kadın için), III, 91, 92
  2124. YENITMEK: doğurtrnak — II, 317
  2125. YEÑEÇ: yengeç — III, 384
  2126. YEÑEK: heybe, bohça — III, 70 bkz. yetgek
  2127. YEÑGE: yenge, büyük kardeşin karısı — III, 380
  2128. YEÑI: yenl — I, 376; III, 369 bkz. yangi
  2129. YEÑMEK: yenmek, alt etmek — III, 391
  2130. YEÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tirarak ılıştırmak, III, 400 bkz. yiñşürmek
  2131. YERÇÜ: sın, mezar — III, 30
  2132. YERDE: hemşeri. I, 407; III, 40
  2133. YER: kırtışı yeryüzü — I, 461
  2134. YERKÜÇ: tahtadan yapılmış kılıç gibi uzunca, enli bir ağaç parçasıdır, fırındaki ekmeği çevirmek için kullanılır — I, 452
  2135. YERMEK: yirmek, yaf bir şeyi demirle kesmeksizin uzunlamas ına yirmek, kolayca yarmak — III, 58 bkz. yırmak, yirmek
  2136. YER: sagrısı yeryüzü; yer yaygısı — I, 422
  2137. YERTÜRMEK: yirdirmek. III, 95
  2138. YERÜK: yirilmiş, uzunlamasına yirilmiş ve güzelligi gitmiş olan her şey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yirük
  2139. YETEN: ok atılan tahta yay; atımcı yayı, hallaç yayı — III, 21 bkz. yeteñ
  2140. YETEÑ: yün atılıp kabartılan atımcı yayı — III, 372 bkz. yeten
  2141. YETGEK: heybe, bohça — III, 70, 77, 344 bkz. yerigek
  2142. YETIGEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 37, 40, 247 bkz. yetiken
  2143. YETIKEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 247 bkz. yetigen
  2144. YETILMEK: güdülmek, yedilmek. I, 106 bkz. yetilmek
  2145. YET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek. III, 183 bkz —
  2146. YETIZ: enli, enine geniş şey — III, 10
  2147. YETIZLIK: genişlik, bir şeyin eni — III, 52
  2148. YETMEK: yetişmek, erişmek II, 314 bkz. çetmek, yetmek
  2149. YETMEK: yetmek, yedeğinde götürmek — II, 314
  2150. YETMIŞ: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. bütmiş
  2151. YETRÜLMEK: eriştirilmek; ilhak edilmek. III, 107 bkz. yetrülmek
  2152. YETRÜM: bırakılmış, salınmış — III, 47
  2153. YETRÜM: saç bırakılmış, salınmış saç — III, 47 bkz. yetüt saç
  2154. YETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
  2155. YETTI: sayıda yedi — III, 27 bkz. yeti
  2156. YETÜT: askere imdat . II, 287
  2157. YETÜT: saç sonradan bırakılan saç, II, 287 bkz. yetrüm saç
  2158. YEVTILMEK: erişmek; olgı^nlaşmak. III, 81, 356 bkz. yıgılmak, yuvulmak
  2159. YEZEK: asker öncüsü, III, 88 bkz. yizek
  2160. YEZEMEK: aramak üzere dolaşmak, III, 88, 89
  2161. YEZNE: büyük kız kardeşin kocası — III, 35
  2162. YEDIŞMEK: kenar dikmekte yardım etmek — III, 70, 71 bkz. yedilmek, yedmek, yidmek
  2163. YEDILMEK: dikilmek ve içine eşya konulmak — III, 77 bkz. yedişmek, yedmek, yidmek
  2164. YEDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 434 bkz. yedişmek, yedilmek, yidmek
  2165. YEG: yeğ, üst, üstün, daha lyl, lyl, hay ırlı — I, 59, 337, 384; III, 43, 133, 144, 160
  2166. YEL: yel, rüzgâr, esinti — I, 95, 251. 319, 354; II, 4, 154. 192, 229, 298; III, 93, 98, 108, 144, 161, 226, 247. 268, 360
  2167. YELDIRMEK: estirmek, ësmek — III, 98
  2168. YELIM: tutkal, kendlsiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapı; tırılan tutkal, ökse — III, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yilim
  2169. YELIMEN: dağınık şeklide yapılan çapul — III, 38 bkz. yalıman
  2170. YELIMLEMEK: yelek yapıştırmak; yolu araştırmak III, 343
  2171. YELIMLENMEK: tutkallanmak, III, 115 bkz. yelimlenmek
  2172. YELIN: kısrak memesi, tırnaklı hayvan memesi — III, 23
  2173. YELIÑ: yeli çok olan, III, 373
  2174. YELKIN: yelic!, ko; ucu; müafir, 'yolcu, konuk — I, 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yikin
  2175. YELMEK: koşmak, III, 64
  2176. YELMEK: (aş, yemek) yenmek, yenilmek — III, 64, 185
  2177. YELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
  2178. YELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
  2179. YELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
  2180. YELPIK: cin ve yel çarpması — III, 46
  2181. YELPINMEK: yele, cine çarpılmak, yel çarpmak, cin çarpmak; yelpazelenmek — III, 108, 144
  2182. YELPIŞMEK: nem çekmek, nem almak, taneler yaşlıktan yapışmak; yelpazelemekte yardım etmek — III, 100, 101
  2183. YELVIRMEK: yelpimek — III, 100 bkz. yalvırmak
  2184. YEM: azık, yemek, taam — I, 468, 480; III, 144
  2185. YEMIŞ: meyve — I, 251, 263; II, 12, 95, 146, 254; III, 12 bkz. yemi ş
  2186. YEMIŞLENMEK: yemi; lenmek, yemiş, meyve vermek, meyvelenmek. II, 269; III, 114, 197
  2187. YEMSINMEK: yenneksizin yer gibl göriınınek. III, 109
  2188. YEMŞEN: Kıpçak ülkeslnde blten blr k ır yemişi — III, 37
  2189. YENIK: yeğni, hafif — III, 18 bkz. yenig
  2190. YEN: giyen, elbise; yeni. II, 109, 187, 233; III, 362
  2191. YER: yer, yeryüzü, toprak — I, 15, 16, 33, 75, 97, 107, 119, 139, 146, 147, 150, 164, 219. 234, 247, 265, 268, 287. 288, 292, 296. 301, 309, 313, 325. 361, 364. 416 422, 423, 429, 438, 439, 461, 465, 466, 468. 469, 488. 489, 494, 495, 496, 498, 509, 510, 517. 523, 525; I
  2192. YER: kumaşın veya ağacın bir yüzü. III, 142
  2193. YERE: yöre, çevre — III, 24 bkz. yöre, yüre
  2194. YERETMEK: yerinmek, tembellik etmek — II, 315, 316
  2195. YERGÜ: hakir, yerilmiş. II, 29
  2196. YERMEK: yermek, beğenmemek, iğrenmek, zemmetmek, hakir görmek — I, 149, 419; III, 185
  2197. YERSINMEK: bir yeri yurt 001111110^III, 109
  2198. YETI: sayıda yedi — III, 227 bkz. yetti
  2199. YETIK: işlerinde becerikII, güç işleri başaran — III, 18
  2200. YETILMEK: erişilmek, yetişilmek III, 77
  2201. YETILMEK: güdülmek, yedilmek — I, 106 bkz. yetilmek
  2202. YET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek . III, 183 bkz. yet(i)şmek
  2203. YETMEK: yetişmek, erişmek — I, 192, 421, 424; II, 274, 314; III, 406 bkz. çetmek, yetmek
  2204. YETRÜLMEK: eriştirilmek; ihkak edilmek III, 107 bkz. yetrülmek
  2205. YETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
  2206. YETSEMEK: yetişeyazmak — III, 304
  2207. YETSIKMEK: erişilmek; ya; lanmak, kocalıp düşkünle; mek — I, 21; III, 106
  2208. YEYSEMEK: yemek istemek — I, 20; III, 304
  2209. YIDIŞMAK: bir şeyin parçaları birbiri içinde çürüşmek, yıpraşmak. III, 70
  2210. YID: koku — III, 48 bkz. yid
  2211. YIDIG: kötü kokan her şey, III, 12
  2212. YIDIGLIK: kokmuşluk, yıpranmışlık — III, 51
  2213. YIDIG: ot üzerlik otu, III, 12 bkz. eldrük, ilrük, yüzerük
  2214. YIDIMAK: kötü, fena kokmak, bozulmak — III, 86, 260
  2215. YIDLAMAK: koklamak, III, 308
  2216. YIDLANMAK: kokmak, bozulmak — III, 110
  2217. YIDLAŞMAK: koklaşmak — III, 104
  2218. YIGAÇ: ağaç, ağaç parçası; erkegin erkeklik aygıtı; fersah (eskl bir yer ölçüsü) — I, 14, 18, 152, 174, 198, 219, 244, 249, 251, 254, 260, 263, 271, 283, 290, 294, 297, 312, 319, 439, 485, 502, 503, 505, 511; 11. II, 20, 24, 29, 37, 69, 70, 80, 85, 91, 101, 122, 1
  2219. YIGAÇLANMAK: ağaçlanmak — III, 113
  2220. YIGAÇLIK: ağaçlık, ağaçlı olan yer, kereste bulunan yer, III, 51
  2221. YIGDAÇI: yığan, toplayan; engel — olan, al ıkoyan — III, 106
  2222. YIGILGAN: daima yığılan — III, 54
  2223. YIGILMAK: toplanmak; çeklnmek, kaçınniak — III, 79, 80
  2224. YIGILMAK: erişmek, olgunlaşmak — III, 81 bkz. yevülmek, yuvulmak
  2225. YIGIM: yığılmı; — III, 19 bkz. yıgın
  2226. YIGIN: yığın, küme, yığılmış — I, 15; III, 19, 22 bkz. yıgım
  2227. YIGINMAK: kendi kendine yığınmak — III, 84
  2228. YIGIŞMAK: yığışmak, yığmakta yardım ve yarış etmek — III, 73
  2229. YIGLAMAK: ağlamak I, 272, 504; II, 232; III, 258, 309, 321 bkz. ıglamak
  2230. YIGLAŞMAK: ağlaşmak — III, 322 bkz. ıglaşmak
  2231. YIGLATMAK: ağlatmak — II, 355
  2232. YIGLIŞMAK: toplaşmak — III, 105
  2233. YIGMAK: yığmak, toplamak; bir şeye engel olmak, alıkoymak. I, 15, 399, 504; III, 61
  2234. YIGRILMAK: kötüleşmek, büzülmek, titremek I, 248; III, 107, 108
  2235. YIGTURMAK: yıgdırmak; bir şeyden alıkoydurmak — III, 95, 96
  2236. YIKILGAN: daima yıkılan, yıkılgan — III, 54
  2237. YIKILMAK: yıkılmak — I, 348; III, 81, 82
  2238. YIKIŞMAK: yıkmakta yardım etmek — III, 74
  2239. YIKMAK: yıkmak, yıkılmak — I, 85, 343, 384; III, 20, 63
  2240. YIKSAMAK: yıkmak istennek — III, 306
  2241. YIKTURMAK: yıktırmak — III, 97
  2242. YIL: yıl, sene — I, 345, 346, 349, 447, 513; II, 118, 331; III, 5, 7, 69, 76, 131, 162
  2243. YIL: at yelesi — III, 13 bkz. yal, yal ıg
  2244. YILAN: yılan — I. 17, 228; II, 18; 20, 275, 279; III, 29, 39, 367 § nek y ılan; ejderha — III, 155 § ok yılan; kendini insan ve başka şeyler üzerine atan bir yılan — I, 37; III, 29 § sogan yılan; tulum gibi iri bir yılan — I, 409
  2245. YILAN: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri , I, 346; III, 30
  2246. YILDIZ: ağacın kökü, damarı, III, 40
  2247. YILDIZLANMAK: köklenmek, bir yere yerleşmek, soylanmak — III, 116
  2248. YILDIZLIG: köklü — III, 40 § tüplilg
  2249. YILDIZLIG: asaletli, köklü, III, 40
  2250. YILGIN: ılgın, ılgın ağacı, Tamariska — III, 37
  2251. YILGINLANMAK: ılgın ağacına sahip olmak, III, 117
  2252. YILIG: ılık, sıcakla soğuk arası, I, 31, 64; III, 14, 51 bkz. ılıg
  2253. YILIMAK: ılımak — III, 91
  2254. YILINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yalınçga
  2255. YILIRMAK: ılımak, az ışınmak — I, 179; II, 283
  2256. YILIŞMAK: ılıçmak, ılıklaşmak — III, 74, 75
  2257. YILIŞMAK: birbirini töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yal ışmak
  2258. YILITMAK: sıtma tutmak, sıtınadan vücudu ısınmak; ılıtmak, II, 316, 317
  2259. YILKI: hayvan, yılkı, hayvan sürüsü, dört ayakl ı hayvanlara verilen genel ad — I, 21, 91, 241, 257, 285, 330, 332, 412, 461, 481, 482; II, 96; III, 34, 76, 90, 104, 131, 178, 292, 300
  2260. YIMIRTGA: damarsız olan her türlü yeşillik; hıyar gibi gevşek olan her nesne — III, 433
  2261. YIN: in — III, 6 bkz. in, yin
  2262. YINÇGE: ince — III, 380 bkz. yinçge
  2263. YIP: ip, tel kendisiyle at bağlanan uzun örk — I, 158, 165, 178, 185, 213, 220, 236, 253, 302, 414, 523, 524; II, 8, 9, 98, 120, 132, 180, 189, 194, 207, 227, 236, 244, 330, 334, 354, 362; III, 3, 104, 255, 286, 388, 426, 428, 444
  2264. YIPAR: misk I, 327; II, 4, 6, 122; III, 7, 28, 48, 96. 180, 308 bkz. yipar
  2265. YIPARLIG: misk kokan, miski, anberi olan — III, 48, 50
  2266. YIPLAMAK: ip üzerinde oynamak, cambazlık etmek, III, 308
  2267. YIPLAMAK: iple kıl aldırmak — III, 307
  2268. YIPLAŞMAK: iple birbirinden kıl yolu; mak — III, 104
  2269. YIPLATMAK: ipletmek, iple kıl yoldurmak — II, 355
  2270. YIR: koşma, türkü, hava, ır, musikide ırlama, gazel — II, 14, 135; III, 3, 131, 143
  2271. YIRAGU: çalgıcı, şarkıcı, çağırıcı — III, 36
  2272. YIRAK: uzak, ırak — I, 97, 309, 456; III, 28, 29
  2273. YIRAKLANMAK: uzak bulmak — III, 115
  2274. YIRAKLIK: uzaklık, ıraklık — III, 51
  2275. YIRAMAK: uzakla; mak, ırak olnnak — III, 88, 366, 422 bkz. yaramak
  2276. YIRATMAK: uzaklaştirmak — II, 315
  2277. YIRLAMAK: şarkı, gazel söylemek, ırlamak III, 3, 308
  2278. YIRMAK: yirmek — III, 58 bkz. yermek, yirmek
  2279. YIRTILMAK: yırtılmak. I, 41; III, 106, 107
  2280. YIRTINMAK: yırtar görünmek. III, 108
  2281. YIRTIŞMAK: yırtmakta yardım etmek, III, 101
  2282. YIRTMAK: yırtmak — I, 323, 341; III, 435
  2283. YIŞ: sıkışma — III, 4 bkz. yuş
  2284. YIŞ: iniş, yokuş — III, 4, 143 § art
  2285. YIŞ: yokuş iniş — III, 4
  2286. YIŞ: bolmak sıkı; mak — III, 4
  2287. YIŞIG: ip; kayıştan örülmüş bağ; boyundurukkayışı — I, 126, 158, 165, 183, 196, 209, 276, 427; II, 123, 216, 349; III. 13
  2288. YIŞIGLIG: ipli, ipi olan — III, 49
  2289. YIŞIKLIG: tulgalı, tulga giymi; — III, 50 bkz. aşuk, yaşuk
  2290. YITITMAK: biletmek — II, 317 bkz. yanutmak
  2291. YI: sık ve birbirine girmiş; elbisenin yivi, dikişi, dikiş, pabuç diki; l; dağ yivi; diş ve ağaçların birbirine girınesi. III, 25, 216, 229, 283 bkz. cigi, yigi
  2292. YIÇI: terziII, 3; III, 216
  2293. YID: koku, III, 48 bkz. yıd
  2294. YIDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 443 bkz. yedişmek, yedilmek, yedmek
  2295. YIG: iğ, I, 48, 85 bkz. ig, ik, yik
  2296. YIG: gemin damağa gelen parçası — III, 144
  2297. YIG: çiğ, pişmemiş. I, 338; III, 144 bkz. yik
  2298. YIGDE: iğde — I, 31; III, 31, 147 bkz. yikte
  2299. YIGI: sık, birbirine girmiş, sıralanrnış, (dikişte)sağlam. III, 25, 216, 229 bkz. cigi, yi
  2300. YIGIRME: sayıda yirmi. III, 48 bkz. yigirmi
  2301. YIGIRMI: sayıda yirmi — III, 48 bkz. yigirme
  2302. YIGIRMINÇ: sayıda yirminci. I, 132; III, 449
  2303. YIGIT: yiğit, genç, her şeyln genci — I, 25, 263, 400; II, 113; III, 8, 16, 917, 356, 386. 420
  2304. YIGITLIK: yiğitlik, gençlik, I, 143, 511; III, 51
  2305. YIGNE: igne, II, 3, 120, 150; III, 35
  2306. YIGRENMEK: tüyü ürperrnek, iğrenmek III, 109
  2307. YIGTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek, III, 96 bkz. yiktürmek, yüftürmek, yüvmek
  2308. YIGTÜRMEK: incitmek III, 97
  2309. YIK: iğ — III, 144 bkz. ig, ik, yig
  2310. YIK: çiğ, pişmemiş — I, 338 bkz. yig
  2311. YIKEN: hasır yapılan kovalak otu — III, 23
  2312. YIKLEMEK: çiğnemek — III, 309, 310 bkz. egleşmek, iklemek, ikleşmek
  2313. YIKTE: iğde, I, 31 bkz. yigde
  2314. YIKTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek — III, 96 bkz. yigtürmek, yüftürmek, yüvmek
  2315. YILIK: ilik — I, 72, 119 bkz. ilik
  2316. YILIKLIG: ilikli, iliği olan, III, 52
  2317. YILIM: tutkal II, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yelim
  2318. YILMIRMEK: ılımak, ılır gibi olmak — III, 100
  2319. YIMLEMEK: gözle işaret etmek, III, 310 bkz. imlemek
  2320. YIN: beden, vücut, insan bedeni — I, 179, 261, 275; II, 151; III, 92, 145, 154, 278
  2321. YIN: tüy, £101-1. I, 167, 217, 315; III, 109
  2322. YIN: koyun pisliği, davar tersi, hayvan pisli ği — I, 49; III, 5 bkz. in § koy yini; koyun 101-51. III, 5
  2323. YIN: in, hayvan ini — I, 49; III, 5 bkz. in, y ın
  2324. YINCÜ: inci — I, 31 bkz. cinçü, yinçü, yünçü
  2325. YINÇGE: ince — III, 380 bkz. yınçge § yinçge turku; ince ipek kunia ş — III, 380
  2326. YINÇGE: kız odalık kız — III, 380 bkz. yinçke kız
  2327. YINÇGE: kişi Tanrı'ya ibadet eden, tapan — III, 380
  2328. YINÇGELEMEK: ince saymak, inceltilek III, 411
  2329. YINÇGELENMEK: alçak gönüllülük etmek; odal ık edinmek; Tanrı'ya karşı küçüklük göstermek, tapmak, ibadet etmek — III, 450
  2330. YINÇKE: kız yatağa alınacak, yetişkin cariye ve kız, kız oğlan kız — I, 326 bkz. yinçge kız
  2331. YINÇÜ: inci; cariye — I, 31, 273, 387, 390. 396, 419; II, 9, 31, 79, 100, 122, 127, 146, 154, 243, 288; III, 30, 229, 289 bkz. cincü, yincü, yünçü
  2332. YINDMEK: aramak, sormak — III, 66 — bkz. yinmek
  2333. YINDÜRMEK: kayıbı arattırmak. III, 99
  2334. YINEDMEK: sağalmak; yeğnilmek — II, 317 bkz. yinetmek
  2335. YINETMEK: sağalmak; yeğnilınek — II, 317 bkz. yinedmek
  2336. YINMEK: arannak, sormak- III, 66 bkz. yindmek
  2337. YIÑ: sümük — II, 326; III, 362
  2338. YIÑ: atmak sümkürmek — II, 326 bkz. yiñitmek
  2339. YIÑDEGÜ: sümüklü (çocuklara bununla sövülür) — III, 387
  2340. YIÑITMEK: sümkürmek II, 326 bkz. yiñ atmak
  2341. YIÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tırarak ıliştırmak, III, 400 bkz. yeñşürmek
  2342. YIPAR: misk — I, 327; 11; 4. 6, 122; III, 7, 28. 48, 96, 180, 308 bkz. y ıpar
  2343. YIPIN: koyu kırmızı, kızıl — III, 21 bkz. bayın, yipkil, yipkin
  2344. YIPKIL: erguvan renginde olan — III, 46, 47 bkz. bay ın, yipin, yipkln,
  2345. YIPKIN: menekşe rengi, erguvan renginde olan, konur, koyu k ırmızı — I, 395; III, 37, 47 bkz. bayın, yipln, yipkil
  2346. YIRILGEN: daima çatlayan, yarılan, yirilen. III, 55
  2347. YIRIŞMEK: yirişmek, ylrilmek, ayrılmak; gülümsemek; kuvvetsizleşmek — III, 72, 73
  2348. YIRMEK: yirmek, III, 58 bkz. yermek, yırmak
  2349. YIRÜK: yirilmiş, uzunlamasına ylrilmiş ve güzelliği gitmiş olan her ; ey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yerük
  2350. YIŞILMEK: eli işe yatışmak, udumlaşmak — III 79 bkz. işilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2351. YIŞIM: soğukta dizlere giyilen nesne, bir çe şit çakşır — III, 19
  2352. YIŞIMLENMEK: yişim giynnek, tozluk giymek — III, 115
  2353. YITIK: keskin, bilenmiş — I, 384; III, 18
  2354. YITIK: yitik şey, kaybolan şey, II, 182 bkz. tiyül, yitük
  2355. YİTIKLEMEK: kaybolanı aramak, III, 343
  2356. YITIM: keten tohumıı — III, 24
  2357. YITMEK: kaybolmak, yitmek. I, 467; II, 314
  2358. YITTILRMEK: kaybettirmek, ' bir şeyi bohça ve bohçaya benzer şeylerde saklatmak — III, 94 bkz. yağturmak, yatturmak ;
  2359. YITÜK: kaybolan şey, yıtik. II, 115, 182; III, 18, 181 bkz. yitik
  2360. YITÜKLIG: bir şey yitiren, kaybeden, III, 18
  2361. YITÜRMEK: kaybetmek, yitirmek. III, 67
  2362. YIZ: sele otu, çiğ otu, sele sazı, Artemlsia abrotonon (kamı; tan daha ince ve yumuşak olup göçebelerce çadır örtüsü yapılır) — III, 135, 143
  2363. YIZEK: askerin önde giden bölüğü, öncül — III, 18 bkz. yezek
  2364. YODLUŞMAK: silinmek III, 105
  2365. YOĞMAK: silmek, bozmak, mahvetnnek — III, 434
  2366. YOĞSAMAK: silmek Istemek — III, 305
  2367. YODTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yutturmak
  2368. YODULMAK: silinmek, yok edilmek — III, 77
  2369. YODUNMAK: sllinmek — III, 83
  2370. YODUŞMAK: (leke, kitapta yanlı; vb. ) silmek ve gidermek işinde yardım etmek, III, 70
  2371. YOG: matem, yas, ölü gömülmesinden sonra üç veya yedi güne kadar verilen yemek. III, 143
  2372. YOG: basan ölü gömüldükten sonra verilen yemek — I, 399
  2373. YOGDU: devenin çenesi altındaki uzun tüyler III, 30 bkz. cugdu, yogru, yogruy, yugdu
  2374. YOGLAMAK: ölü için yemek vermek. III, 309
  2375. YOGRI: çanak, III, 31, 32
  2376. YOGRU: deve tüyünün uzunları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogruy, yugdu
  2377. YOGRULMAK: yogrulmak. I, 248; III, 107
  2378. YOGRUM: bir defada yoğrulacak kadar olan — III, 47
  2379. YOGRUŞMAK: yogruşmak, yoğrulmak, yoğurmakta yardım etmek — II, 122; III, 102
  2380. YOGRUY: deve tüyünün uzun olanları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yugdu
  2381. YOGUN: yogun, şişkin, kalın — III, 29
  2382. YOGURGUÇ: şehriye ve benzeri şeylerin açılmasında kullanılan oklağı — I, 493
  2383. YOGURKAN: yorgan — I, 197, 210; II, 137, 141; III, 54, 110, 253
  2384. YOGURMAK: yogurmak — II, 102
  2385. YOGURT: yogurt, I, 182, 208; II, 189, 295; III, 164, 190
  2386. YOGURTMAK: yogurtmak — III, 436
  2387. YOK: çanak bulaşıgı, III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok yak, yuk, yuk yak
  2388. YOK: yok — I, 68, 70, 323, 360, 368, 420; II, 28; III, 3, 143, 147, 151, 154, 239
  2389. YOKADMAK: yok olmak, III, 384
  2390. YOKAR: yukarı — I, 142, 320 bkz. yokaru, yukaru
  2391. YOKARU: yukarı — II, 4, 6, 35, 81, 198, 260; III, 285 bkz. yokar, yukaru
  2392. YOKLAMAK: yükselmek, çıkmak — III, 212, 221
  2393. YOKLATMAK: yükseltmek, dağa çıkartmak — II, 355
  2394. YOK: yak çanak bulaşıgı — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yuk, yuk yak
  2395. YOK: yer yokuş yer — III, 4
  2396. YOL: yol, sefer, ani yola çıkma — I, 53, 63, 66, 92, 155, 173, 196, 204, 208. 247, 292, 332, 342, 458; II, 8, 29, 98, 176, 197, 212, 214, 232; III, 64, 87, 144, 187, 288, 292, 343, 387, 423, 450
  2397. YOLAK: çay — I, 222; III, 17 bkz. yul, yulak
  2398. YOLAK: çıgır, çılga, kırlardaki küçük yol; yol yol çizgili olan her ; ey — III, 17 § yolak barç ın; yol yol çizgileri bulunan ipek kumaş — III, 17
  2399. YOLDRAMAK: (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yoldr ımak yoldrımak (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yöldramak
  2400. YOLDRUGA: kılıç gibi uzunca bir bitki, III, 433 bkz. yoldurga
  2401. YOLDRUK: cilâlı, parlak, süslü, III, 432 bkz. yaldruk, yuldruk
  2402. YOLDURGA: kılıç glbi uzunca blr bltki — III, 433 bkz. yoldruga
  2403. YOLGIRMAK: yolda rastlamak — II, 193
  2404. YOLIÇ: keçi kıllarrnın diplerinde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yovl ıç, yulıç
  2405. YOLITMAK: yagma ettirmek — II, 316 bkz. yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak yolkaşmak
  2406. YOLKMAK: sıyırmak; çatlatmak; yolmak, bir şeyden herhangi bir şeyi çıkarmak, soymak; faydalanmak, elde etmek, III, 435, 436
  2407. YOLKUNMAK: sıyrılmak, III, 110
  2408. YOLKUŞMAK: birbirinden kâr veya fayda elde etmek, III, 103, 10
  2409. YOLMAK: yolmak, yolmak için kaynar suya b ırakmak; kurtarmak, bırakmak, salıvermek; istinsah etmek, II, 24; III, 63, 64
  2410. YOLRATMAK: parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolrıtmak
  2411. YOLRITMAK: alevlernek, parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolratmak
  2412. YOLSUZ: yolunu azıtan kimse — III, 40
  2413. YOLTGA: bir ; eyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yultga
  2414. YOLTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak — III, 432
  2415. YOLTURMAK: para verdirerek köleyi azat ettirmek; yoldurmak. III, 97
  2416. YOLUG: fidye, feda, kurban — I, 210, 243, 399; III, 13, 333
  2417. YOLUGLUG: fidyeli, fidyesi verilmiş olan — III, 49
  2418. YOLUNMAK: yolunmak; azat edllmek, bırakılmak, bo; anmak — III, 85
  2419. YOLUŞMAK: yağnıala{mak — III, 75 bkz. yolıtmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak yuluşmak, yulutmak
  2420. YOLUTMAK: yağma ettirrnek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2421. YONAK: hayvanların sennerleri altına konan şey, çul çuval parçası III, 29
  2422. YONINDI: yonuntu, talaş, III, 30
  2423. YONINMAK: yonar göstermek, III, 86 bkz. yo-nunmak
  2424. YONULMAK: yonulmak, III, 82
  2425. YONUMAK: yonmak I, 384
  2426. YONUNMAK: yonar göstermek — III, 86 bkz. yonınmak
  2427. YONUŞ: yontmakta yardım ve yarış etmek — III, 75
  2428. YOÑAG: beye birini geçme, gammazlık etme — III, 376
  2429. YOÑAMAK: beye birini geçmek, gammazlık etmek, yanılmak, şikâyet etmek III, 397
  2430. YOÑATMAK: koğulamak, II, 326, 327
  2431. YORÇI: usta kılavuz, III, 30
  2432. YORIDAÇI: hısımlar, dünürler arasında gelip giden adam — II, 51
  2433. YORIGA: yorga yürüyen (at için) — III, 174
  2434. YORIGÇI: hısımlar, dunürler arasında gelip giden adam — II, 51
  2435. YORIGLI: yürümeyi düşünen — I, 326
  2436. YORIGU: yürünecek yer ve zarnan — III, 36
  2437. YORIK: akma, yürüme, gidiş, huy — I, 378; II, 40; III, 15 bkz. bor ık, yoruk
  2438. YORIK: tabir (rüya vb. ) sözün gidişi, anlaşılışı III, 18 bkz. yormak, yörük
  2439. YORIK: uz dilli — III, 15
  2440. YORIK: tıl fasih dil III, 15
  2441. YORIMAK: yürümek, gitmek, varmak; ismi varıp yayılmak; yürüyüp yorulmak — I, 167; II, 41; III, 31, 87, 219, 375 bkz. yormak
  2442. YORINÇA: yonca — III, 375 bkz. yorınçga
  2443. YORINÇGA: yonca — I, 431; III, 433 bkz. yorınça
  2444. YORIŞMAK: yürüşmek; yol yol olmak, yıpramak — III, 72
  2445. YORITMAK: yürütmek, (ilâç) içini sürdürmek I, 115; III, 315
  2446. YORMAK: tabir etmek, yorrnak — III, 125 bkz. yor ık, yör(ik
  2447. YORMAK: yürümek. I, 456; III, 87 bkz. yorımak
  2448. YORTMAK: dört nala koşturmak, bir işe başlamak üzere yürümek, III, 356, 435
  2449. YORTUG: savaş gününde veya bir yere giderken hakan ın yanında bulunan kimseler — III, 42
  2450. YORTUŞMAK: at yürütmekte yarış etmek — III, 101
  2451. YORUK: gidiş, huy, I, 27 bkz. borık, yorık
  2452. YORULMAK: çözülmek. III, 78 bkz. yörmek
  2453. YORUTGAN: çok osuran, osurgan — III, 52
  2454. YORUTMAK: osurmak, III, 52
  2455. YOTTURMAK: sildirmek — III, 94 bkz. yoddurmak
  2456. YOVLIÇ: keçl kıllarının diplerindeki yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yulıç
  2457. YOZAMAK: (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. kısır bolmak
  2458. YOZMAK: çok aknnak — I, 192 bkz. yilzmek
  2459. YÖK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yelegi. 111 143 bkz. yüg, yük, yüñ
  2460. YÖKLETMEK: oka yelek taktırmak. II, 356 bkz. yükletmek
  2461. YÖRE: yöre, çevre, bir ; eyin etrafı — III, 24 bkz. yere, yüre
  2462. YÖRGEK: örtü — II, 289
  2463. YÖRGEK: bolmak örtülmek, gök kara dumanla örtülmek II, 289
  2464. YÖRGEMEÇ: işkembe ve bağırsağın incecik kıyılarak bağırsak içinde kızartılması veya pişirilmesi suretiyle yapılan yemek — III, 55
  2465. YÖRGEMEK: sarmak, III, 307
  2466. YÖRGENÇ: dağ dönemed, dağ büklümü, buküntülü, kıvrık — III, 387 bkz. tezginç
  2467. YÖRGENÇ: ağaçlara sarılıp onları kurutan bir çeşit bitki, sarmaşık — III, 387
  2468. YÖRGENÇÜ: sargı, dolak — II, 346; 111. 296
  2469. YÖRGENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörkenmek, yürgenmek
  2470. YÖRGEŞMEK: sarılmak, birbirlne girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörke şmek, yürgeşmek ;
  2471. YÖRGETMEK: sardırmak — II, 354
  2472. YÖRGEYEK: ulanmış, I, 135
  2473. YÖRKENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yürgenmek
  2474. YÖRKEŞMEK: sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörge şmek, yürgeşmek ;
  2475. YÖRMEK: çözmek III, 58, 185 bkz. yorulmak
  2476. YÖRÜK: tabir (rüya vb. ) sözün gıdişi, anlaşılışı — III, 18 bkz. yorık, yormak
  2477. YU: kadınların bir şeyden utandıkları zaman söyledikleri bir kelime — III, 215
  2478. YUBAGU: üzerinde durulmayan, yapılmaması gereken, III, 36
  2479. YUBAKULAK: sıtmadan titreme — III, 56
  2480. YUBALMAK: ihmal edilmek, yüzüstü bırakılmak, üzerinde durulnnamak — III, 76
  2481. YUBALMAK: karışmak — III, 76 bkz. burbaşmak, yubanmak
  2482. YUBAMAK: ihmal etmek, yüzüstü bırakmak, üstüne düşmemek. III, 86 bkz. burbamak, buybamak
  2483. YUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
  2484. YUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83
  2485. YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
  2486. YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
  2487. YUDKI: karanlık, ekşi — II, 250
  2488. YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116
  2489. YUDRUK: yumruk. III, 42, 43
  2490. YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
  2491. YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
  2492. YUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
  2493. YUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
  2494. YUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
  2495. YUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
  2496. YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
  2497. YUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
  2498. YUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
  2499. YUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
  2500. YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
  2501. YUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
  2502. YUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
  2503. YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
  2504. YUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17
  2505. YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171
  2506. YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
  2507. YUGRUŞ: Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41
  2508. YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
  2509. YUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
  2510. YUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
  2511. YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
  2512. YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81
  2513. YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
  2514. YUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
  2515. YUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
  2516. YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26
  2517. YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
  2518. YULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
  2519. YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
  2520. YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114
  2521. YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49
  2522. YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
  2523. YULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
  2524. YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
  2525. YULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2526. YULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
  2527. YULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
  2528. YULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
  2529. YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
  2530. YULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23
  2531. YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
  2532. YULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
  2533. YUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
  2534. YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
  2535. YUMDARMAK: toplamak — III, 98
  2536. YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
  2537. YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
  2538. YUMGI: toplu, çok, III, 35
  2539. YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
  2540. YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
  2541. YUMITGAN: daima toplanan — III, 53
  2542. YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
  2543. YUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
  2544. YUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105
  2545. YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmek
  2546. YUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
  2547. YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
  2548. YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
  2549. YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
  2550. YUMULGAN: daima yumulan, III, 55
  2551. YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
  2552. YUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
  2553. YUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9
  2554. YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
  2555. YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114
  2556. YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
  2557. YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
  2558. YUMUŞÇI: melek, III, 12
  2559. YUMUŞGA: kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
  2560. YUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
  2561. YUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
  2562. YUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
  2563. YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
  2564. YUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98
  2565. YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
  2566. YUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
  2567. YUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
  2568. YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
  2569. YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
  2570. YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
  2571. YUND: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
  2572. YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
  2573. YUN: kuş tavus kuşu — III, 144
  2574. YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
  2575. YUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
  2576. YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404
  2577. YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
  2578. YUÑ: yap yün yapağı, III, 3
  2579. YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
  2580. YUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
  2581. YUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
  2582. YURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
  2583. YURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
  2584. YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
  2585. YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
  2586. YURT: delik — I, 93
  2587. YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
  2588. YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
  2589. YUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22
  2590. YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50
  2591. YUŞ: yeşillik, III, 4, 143
  2592. YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yış
  2593. YUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4
  2594. YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2595. YUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
  2596. YUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
  2597. YUŞULGAN: daima akan — III, 53
  2598. YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53
  2599. YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
  2600. YUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
  2601. YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
  2602. YUTMAK: yutmak. II, 313
  2603. YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
  2604. YUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
  2605. YUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
  2606. YUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
  2607. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
  2608. YUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
  2609. YUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
  2610. YUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
  2611. YUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
  2612. YUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33
  2613. YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
  2614. YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
  2615. YUVMAK: koşmak — III, 62
  2616. YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
  2617. YUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306
  2618. YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96
  2619. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
  2620. YUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
  2621. YUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
  2622. YUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74
  2623. YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
  2624. YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüz
  2625. YÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
  2626. YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
  2627. YÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
  2628. YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
  2629. YÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
  2630. YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12
  2631. YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
  2632. YÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
  2633. YUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
  2634. YUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83
  2635. YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
  2636. YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
  2637. YUDKI: karanlık, ekşi — II, 250
  2638. YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116
  2639. YUDRUK: yumruk. III, 42, 43
  2640. YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
  2641. YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
  2642. YUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
  2643. YUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
  2644. YUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
  2645. YUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
  2646. YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
  2647. YUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
  2648. YUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
  2649. YUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
  2650. YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
  2651. YUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
  2652. YUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
  2653. YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
  2654. YUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17
  2655. YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171
  2656. YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
  2657. YUGRUŞ: Türkler'ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler'e özgedir — III, 41
  2658. YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
  2659. YUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
  2660. YUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
  2661. YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
  2662. YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81
  2663. YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
  2664. YUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
  2665. YUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
  2666. YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26
  2667. YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
  2668. YULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
  2669. YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
  2670. YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114
  2671. YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49
  2672. YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
  2673. YULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
  2674. YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
  2675. YULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2676. YULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
  2677. YULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
  2678. YULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
  2679. YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
  2680. YULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23
  2681. YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
  2682. YULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
  2683. YUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
  2684. YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
  2685. YUMDARMAK: toplamak — III, 98
  2686. YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
  2687. YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
  2688. YUMGI: toplu, çok, III, 35
  2689. YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
  2690. YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
  2691. YUMITGAN: daima toplanan — III, 53
  2692. YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
  2693. YUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
  2694. YUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105
  2695. YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmek
  2696. YUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
  2697. YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
  2698. YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
  2699. YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
  2700. YUMULGAN: daima yumulan, III, 55
  2701. YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
  2702. YUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
  2703. YUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9
  2704. YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
  2705. YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114
  2706. YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
  2707. YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
  2708. YUMUŞÇI: melek, III, 12
  2709. YUMUŞGA: kızılcık veya "güren" denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
  2710. YUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
  2711. YUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
  2712. YUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
  2713. YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
  2714. YUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98
  2715. YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
  2716. YUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
  2717. YUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
  2718. YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
  2719. YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
  2720. YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
  2721. YUND: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
  2722. YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
  2723. YUN: kuş tavus kuşu — III, 144
  2724. YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
  2725. YUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
  2726. YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404
  2727. YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
  2728. YUÑ: yap yün yapağı, III, 3
  2729. YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
  2730. YUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
  2731. YUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
  2732. YURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
  2733. YURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
  2734. YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
  2735. YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
  2736. YURT: delik — I, 93
  2737. YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
  2738. YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
  2739. YUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22
  2740. YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50
  2741. YUŞ: yeşillik, III, 4, 143
  2742. YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yış
  2743. YUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4
  2744. YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2745. YUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
  2746. YUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
  2747. YUŞULGAN: daima akan — III, 53
  2748. YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53
  2749. YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
  2750. YUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
  2751. YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
  2752. YUTMAK: yutmak. II, 313
  2753. YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
  2754. YUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
  2755. YUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
  2756. YUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
  2757. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
  2758. YUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
  2759. YUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
  2760. YUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
  2761. YUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
  2762. YUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33
  2763. YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
  2764. YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
  2765. YUVMAK: koşmak — III, 62
  2766. YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
  2767. YUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306
  2768. YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96
  2769. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
  2770. YUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
  2771. YUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
  2772. YUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74
  2773. YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
  2774. YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüz
  2775. YÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
  2776. YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
  2777. YÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
  2778. YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
  2779. YÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
  2780. YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12
  2781. YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
  2782. YÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
  2783. YÜGLÜG: ok yelekli ok, III, 217
  2784. YÜGMEK: toplamk — II, 243
  2785. YÜGRÜK: koşucu, geçici, yüğrük — I, 110; III, 45, 175
  2786. YÜGRÜK: bilge bilgin akıllı, erdemIi, udumlu kişi . III, 45
  2787. YÜGRÜM: bir koşuluk yer — III, 47
  2788. YÜGRÜŞMEK: koşuşmak — III. 102, 367
  2789. YÜGÜN: gem, III, 144, 366. 371 § küvüç yügün; küçük yular, çilbir — III, 163
  2790. YÜGÜR: darı, III, 9 bkz. ügür
  2791. YÜGÜRGEN: Çin'den İslam diyarin — gelen kervanın müjdecisi; her zaman koşan, koşucu — II, 15; III, 54
  2792. YÜGÜRGEN: (at) koşucu yüğrük at — III, 54
  2793. YÜGÜRGÜN: darı gibi kırmızı taneli bir bitki — III, 54
  2794. YÜG(Ü)RMEK: (at) koşmak, yüğrükçe koşmak, geçmek, seğirtmek; beze erlş yïpmak. I, 360; II, 13, 133, 137; III, 68. 69
  2795. YÜGÜRTMEK: koşturmak, II, 274; III, 437
  2796. YÜK: yük bohça — I, 75, 138. 210, 237, 247, 280, 365, 521; II, 44, 75, 149, 166, 180, 222, 225, 230, 246. 339, 355; III, 4. 67, 309. 314, 316, 322, 434
  2797. YÜK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yeleğl, III, 45, 70, 97. 143 bkz. yük, yüg, yürig
  2798. YÜKLEGSEK: yüklemek isteyen — III, 314
  2799. YÜKLEMEDEÇI: yüklemeyici, yüklemeyen — III, 316
  2800. YÜKLEMEGLI: yüklemek dileğinde, azminde olan — III, 316
  2801. YÜKLEMEK: yüklemek, III, 309
  2802. YÜKLEMSINMEK: yükler görünmek — III, 322
  2803. YÜKLETMEK: yükletmek, yüklettirmek — II, 355, 356
  2804. YÜKLETMEK: oka yelek taktırmak — II, 356 bkz. yökletmek
  2805. YÜKLÜG: ok yelekli ok — III, 217
  2806. YÜKSEK: yüksek — II, 294; III, 45, 46
  2807. YÜKSEK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksük
  2808. YÜKSEMEK: yükselmek, uzamak, I, 320; III, 306
  2809. YÜKSETMEK: yükseltmek — II, 354
  2810. YÜKSÜK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksek
  2811. YÜKÜNÇ: namaz, ibadet; baş eğme — I, 171; II, 25; III, 375
  2812. YÜKÜNDEÇI: ibadet eden, baş eğen, II, 168
  2813. YÜKÜNGEN: her zaman yükünen — II, 168
  2814. YÜKÜNGÜÇI: ibadet eden, baş eğen — II, 168
  2815. YÜKÜNMEK: secde etmek, ibadet etmek, namaz kılmak, büyük önünde eğilmek, ba; eğmek — II, 167; III, 84, 167, 375
  2816. YÜLEGÜ: destek, dayak, III, 36
  2817. YÜLEKLIG: dayanmış, söykenmiş . III, 52
  2818. YÜLELMEK: direk dikilmek, III, 82
  2819. YÜLEMEK: desteklemek, destek vurmak; güvenmek — III, 89, 90
  2820. YILLIGÜ: saç tıraş eden ustura — III, 174 bkz. kerey
  2821. YÜLILMEK: yolunmak — III, 82
  2822. YÜLIMEK: yülümek, tıraş etmek — III, 90
  2823. YÜLITMEK: yülütmek, tıraş ettirmek — II, 316bkz. yülütmek
  2824. YÜLILTMEK: yülütmek, tıraş ettirmek II, 316 bkz. yülitmek
  2825. YÜMMEK: (göz) yummak — III, 64 bkz. yummak
  2826. YÜMTILRMEK: yumdurmak — III, 97
  2827. YÜMÜLGEN: dalma yumulan — III, 55
  2828. YÜMÜLMEK: yumulmak — III, 55 bkz. yumulmak
  2829. YÜNÇITMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçütmek
  2830. YÜNÇÜ: inci III, 279 bkz. cincü, yincü, yinçü
  2831. YÜNÇÜTMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçitmek
  2832. YÜÑ: yün, yün sümeği; pamuk — I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220, 221, 236, 241; III, 248, 289, 361, 362 bkz. yurig yüñ kuş yeleği, III, 97 bkz. yök, yüg, yük
  2833. YÜRE: çevre, muhit — II, 45 bkz. yere, yöre
  2834. YÜREK(G): yürek, I, 41, 325; II, 144; III, 18, 33
  2835. YÜREKLENMEK: cesaret göstermek, yiğitlenmek- III, 115
  2836. YÜREKLIG: yüreği pek, yiğit, cesur, yıirekll. III, 18, 51
  2837. YÜRGENMEK: örtülmek, sarılmak — I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yörkenmek yürge şmek sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; 11. 285; III 104 bkz. yörgeşmek, yörkeşmek
  2838. YÜRGEYEK: ulaşmış — I, 135
  2839. YÜŞEÑ: (taş) düz cilalı. I, 135; III, 372 bkz. üşeng
  2840. YÜŞILMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; em zikten akıtılmak. 111 79 bkz. işilmek, yişilmek, yu; ılmak, yuşulmak, yüşülmek
  2841. YÜŞMEK: akitmak, III, 60 bkz. yuşmak
  2842. YÜŞÜLMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; emzikten akıtılmak. III, 79 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek
  2843. YÜVMEK: blr şeyle yardım etmek — III, 172 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüftürmek
  2844. YÜVSEMEK: gönül almak istemek — III, 306 bkz. yavsamak
  2845. YÜZ: yüz, çehre, veçhe — I, 47, 60, 69, 102, 150, 173, 216, 226, 243, 250, 256, 366, 422, 463, 486; II, 8, 81, 96, 144. 171. 183 , 188, 194, 230, 253, 295, 304, 339. 349, 353, 355, 363; III, 33. 43, 63, 104, 132, 143, 307, 308, 327. 394, 434, 439 bkz. yü ğ
  2846. YÜZ: sayıda yüz — I, 80
  2847. YÜZER1IK: üzerlik otu, Peganum harnnala — III, 12 bkz. eldrük, ilrük, y ıdıg ot
  2848. YÜZKEŞMEK: yüze çıkmak, I, 395
  2849. YÜZLENMEK: yüzünü dönmek; saygı sahlbi olmak; halktan hizmet istemek III, 110, 111
  2850. YÜZLÜG: yüzlü, I, 426; III, 45
  2851. YÜZMEK: yüzmek, soymak; yayılmak ve dağılmak, çok akmak — I, 472; III, 59 bkz. yozmak
  2852. YÜZTÜRMEK: yüzdürmek, III, 95
  2853. YÜZÜK: yüzük (parmağa takılan) — III, 18
  2854. ZAK: zak koçları tos yapmağa kışkırtmak Için kullanılan bir söz — I, 333
  2855. ZANBI: gece öten çekirgeye benzer bir böcek, orak ku şu — III, 441
  2856. ZAP: zap çabuk çabuk yürümede çıkan ses — I, 319
  2857. ZAP: zap barmak zıp zıp koşmak, çabuk gitmek — I, 319-
  2858. ZARGUNÇMUD: bir çeşit güzel kokulu ot, fesleğen — I, 17, 530
  2859. ZERENZE: yaban mersini veya "durdabak" denilen bir ot — I, 449 §
  2860. ZERENZE: urugı bu bitkinin tohumu — I, 449
  2861. ZÜNKÜM: bir çeşit Çin ipekllisi — I, 485