Türk Bitig: Eski Türkçe Sözlük



Eski Türkçe Sözlük

Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir eski Türkçe kelimeler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.


  1. KA: kap, akar konan kap, zarf — I, 407; III, 211 bkz. kaça, kakaça
  2. KA: kalın kelimelerde "de" anlamına zarfedatı — III, 211, 212
  3. KA: Arapça'daki "ilâ ve izafet l'ı" anlamlarına edat, III, 212
  4. KABAK(G): kabak, yaş iken yemeği yapılan bir sebze, I, 382
  5. KABAKLIK: kabak tarlası, kabak biten yer — I, 503, 505
  6. KABARGAN: vücutta kaşınmak ve sıcak yüzünden çıkan kabartı, sivilce — I, 516
  7. KABARMAK: kabarmak — II, 71
  8. KABARTGAN: kabartan, şişiren, obartan (kimse) — I, 516
  9. KABARTMAK: kabartmak, şişirmek, obartmak — III, 430
  10. KABIRÇAK: tabut, (çok kere) ölü tabutu — I, 501
  11. KAÇ: kaç, sayı soran bir edat — I, 321, 476, 498
  12. KAÇA: kap — III, 238 bkz. ka, kakaça
  13. KAÇAÇ: ipekli Çin kumaşı; cariye adı — II, 285
  14. KAÇAÇ: kir, II, 285 bkz. kakaç
  15. KAÇALAMAK: kaba koymak — III, 323
  16. KAÇAN: ne vakit, vaktaki, ne zaman — I, 352, 403, 467; II, 69; III, 207, 272
  17. KAÇAR: kaç kere — III, 247 bkz. kaçur
  18. KAÇGIN: kaçan — I, 21, 79
  19. KAÇIGAY: kaçan — III, 106 § kaçıgay er; kaçan adam, I, 106
  20. KAÇI1MAK: kaçılmak — II, 134
  21. KAÇINMAK: kaçar görünmek. II, 154, 155
  22. KAÇIŞ: halk arasındaki uyuşmazlık, döğüş, I, 369
  23. KAÇIŞMAK: kaçışmak — II, 92
  24. KAÇITMAK: kaçırtnnak — II, 300
  25. KAÇ: kaç cin çarpmasına karşı üzerlik ile yapılan tütsüde söylenen söz — III, 163
  26. KAÇMAK: kaçmak; gitmek, I, 12, 60, 142, 195, 235, 272, 386, 529; II, 5, 33, 87, 164, 225, 234, 335; III, 40, 178, 208
  27. KAÇRUMSINMAK: kaçırır görünmek, II, 261, 262
  28. KAÇRUŞMAK: birbirini kaçırmak, II, 218, 225
  29. KAÇTURMAK: kaçırtmak — II, 89 kaçur kaç kere — III, 247 bkz. kaçar
  30. KAÇURGAN: her zaman kaçıran — I, 516, 517
  31. KAÇURMAK: kaçırmak. I, 47; II, 75, 87, 164, 166, 225, 261, 262
  32. KAÇURTMAK: kaçırtmak — III, 431
  33. KAÇUT: savaş ve kavgada yiğitlerin blrblrleriyle çarpışmaları.I, 356
  34. KAÇUT: kısa mızrak — I, 12
  35. KADAŞ: kardeş, hısım, akraba, I, 86, 403. 407; II, 102; III, 62, 96, 143, 245, 382 bkz. kada ş
  36. KADAŞLIK: kardeşlik, hısımlık — I, 503
  37. KADGU: kaygı, III, 295, 309 bkz. kağgu kadılmak seyrekçe dikilmek — II, 134 bkz. kadumak kad ır güç, sarp, zor — I, 364; II, 54 § kad ır han; hakanlann sert ve çetin olan ı; "Hakanlı" ulusunun büyükleri — I, 364 § kadır
  38. KADIRMAK: döndürmek, reddetmek — I, 144, 508
  39. KADIŞMAK: seyrekçe (ikileme) dikiş dikmekte yardım ve yarış etmek — II, 93
  40. KADITMAK: inat etmek, dik ba; lı olmak, boyun egmemek, I, 513 bkz. kad ıtmak
  41. KADITMAK: geri dönmek, çekinmek; soğuktan ölmek.II, 301
  42. KADITMAK: seyrekçe diktirmek. II, 301
  43. KADRAK: dağ katları ve kıvnmları, yamaç, yan — I, 320, 471 § kat
  44. KADRAK: ; yan, yamaç I, 472
  45. KADRINMAK: huyunu çetinle; ir göstermek — II, 267 bkz. kad ırlanmak
  46. KADRUKLANMAK: dağın girintisi, çıkıntısı, sert yeri çok olmak — II, 275
  47. KAD: kar fırtınası, insan öldüren bora, tipl — II, 223; III, 147
  48. KADAG: kanal, ırmak — II, 190
  49. KADAŞ: kardeş glbi yakın olan hısım, akraba, I, 369; III, 23, 327 bkz. kada ş
  50. KADGU: kaygı, tasa, I, 106, 425, 486; III, 374 bkz. kadgu
  51. KADGULANMAK: kaygılanmak. III, 201
  52. KADGURMAK: kayırmak; kaygıya düşmek, kaygılanmak. II, 192, 193; III, 193. 194 bkz. kay-gurmak
  53. KADLLG: ikileme dikiş, çifte dikiş, I, 375
  54. KADIK: ağaçtan oyulmuş nesne — I, 382
  55. KADIN: kayın, dünür, hısım.I, 32, 403, 528; II, 110; III, 245 bkz. kay ın, kazın
  56. KADIN: kadnagun kayın ve kayınbabalar; "kayın mayın" gibi bir deyim — I, 523
  57. KADIÑ: kayın ağacı, I, 32, 356; III, 134, 151. 369bkz. kay ıñ
  58. KADIRGAK: çok çalışmak yüzünden elde peyda olan nas ır — I, 502
  59. KADIRGAN: daima egdiren, daima büktüren, I, 518; II, 74
  60. KADIRLANMAK: huyunu çetinleşir göstermek — II, 267 bkz. kadrınmak
  61. KADIRMAK: büktürmek, eğdirmek, burdurmak; reddetmek — I, 370; II, 76, 164
  62. KADIRTMAK: bıiktnrmek.III, 431
  63. KADIŞ: kayış.I, 369, 499; III, 10, 325
  64. KADIŞLAMAK: kayış yapınak. III, 335
  65. KADITGAN: kimseye boyun egmeyen, inatçı, dik başlı, I, 513
  66. KADITMAK: inat etmek, dik başlı olmak, kimseye boyun egmemek.I, 513 bkz. kad ıtmak
  67. KADIZ: ağaç kabuğu, I, 365
  68. KADIZLANMAK: kabuklanmak — II, 267
  69. KADMAK: tipiden ölmek — III, 440
  70. KADNAGUN: kadın ile birlikte kullanılır, "kayın mayın" gibi bir deyim. I, 528
  71. KADRANMAK: kızmak, köpnrmek. II, 249
  72. KADRILMAK: bükülmek, egilmek — II, 235
  73. KADRIŞMAK: bükmekte yarış etmek; karşılıklı olarak birbirinin sözlerini reddetmek, II, 218, 219
  74. KADUMAK: seyrekçe dikmek, III, 260 bkz. kad ılmak
  75. KAFÇITMAK: kızdırmak. II, 329 bkz. kavçımak
  76. KAFGAR: safran renginde ipek kumaş — III, 438
  77. KAFTAN: kaftan, elbise; kapama. I, 435; III, 109, 287, 298
  78. KAGIL: üzüm asmaları bağlanan yaş söğüt dalı, I, 409
  79. KAG: kug kazın çıkardığı ses — III, 128 bkz. kak kuk
  80. KAG: kug etmek kaz ses vermek, III, 128
  81. KAGRULMAK: kavrulmak.II, 144, 235 bkz. kagurmak, kavrulmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
  82. KAGRUŞMAK: kavruşmak — II, 219 220 bkz. kavruşmak
  83. KAGUN: kavun — I, 15, 88, 174, 214, 268, 269, 395, 410; II, 290; III, 107, 129, 146, 190, 435
  84. KAGUNLANMAK: kavun sahibi olmak, III, 206
  85. KAGUNLUG: kavunlu — I, 499
  86. KAGUNLUK: kavunluk, kavun tarlası — I, 504, 505
  87. KAGUNSAMAK: canı kavun ıstemek — I, 280
  88. KAGURMAK: kavurmak — II, 81 bkz.kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
  89. KAGUT: kavut, darıdan yapılan bir yemek, I, 406; III, 163 bkz. kavut
  90. KAH: kah köpeği çağırmak için kullanılan söz, III, 118
  91. KAK: erik, kaysı gibl meyvelerin kurusu, II, 282; III, 155
  92. KAK: kurutulmuş nesne — II, 282
  93. KAK: göl, kurumuş göl, su birikintisi.I, 179; II, 282. 283; III, 155
  94. KAKAÇ: kir, pas, bulaşık.I, 358; II, 285 bkz. kaçaç kakaça içine akarlar konan kap; kap kacak, III, 211, 238 bkz. ka, kaça
  95. KAKA: turmak kaka durmak, dürte durmak, döge durmak — I, 73
  96. KAKIG: kakıma, kızma, istemezlik, rağmen, I, 376
  97. KAKILGAN: her zaman itilip kakılan — I, 520, 525
  98. KAKILGAN: sokulgan itilip kakılan — I, 520. 525
  99. KAKILMAK: kakılmak.II, 135
  100. KAKILMAK: sokulmak itilip kakılmak — II, 135
  101. KAKIMAK: birine kızmak, danlmak. III, 269 bkz. kakumak
  102. KAKIŞMAK: birbirine kızışmak, birbirinln başına vuruşmak. II, 104, 105
  103. KAKITGAN: daima kızdıran, can sıkan — I, 514
  104. KAKITMAK: kızdırmak, canını sıktırmak — II, 308
  105. KAK: kuk kazın çıkardığı ses — III, 130 bkz. kag kug
  106. KAKKUK: yarma, kurutulmuş et veya meyve. III, 130 bkz. kakuk
  107. KAKLANMAK: kurutulmak, kakaç yapılmak, su toplanmak — II, 252
  108. KAKLATMAK: kurutturmak II, 348
  109. KAKMAK: kakmak, hafifçe vurmak, I, .102; II, 293, 356
  110. KAKRAŞMAK: su çekilmek, şiş ve ur inmek., II, 220
  111. KAKRATGU: kaçırmak için çalınan şey, II, 334
  112. KAKRATMAK: davul çalarak zararlı hayvanları, kuşları kaçırtmak — II, 334 bkz. kokratmak
  113. KAKSIMAK: kakaç olmak, kakaç olayazmak — III, 286
  114. KAKTURMAK: başına kaktırmak — II, 191
  115. KAKUK: yarma, kurutulmuş et veya meyve — III, 130 bkz. kakkuk
  116. KAKUMAK: birine kızmak, darılmak — III, 269 bkz. kakımak
  117. KAKURGAN: yağla yogrulan bir ekmek hamurudur, fırında veya tandırda pişirilir. I, 518
  118. KAL: yaşlı adam, I, 409
  119. KAL: aç kalın ve bekleyin anlamınadır — Halaç oymağının adı buradan gelmi; denir. III, 415
  120. KALAMAK: yığmak, sandığa koymak, III, 249 bkz. kamak
  121. KALATMAK: kaplatmak, kılıf geçirtmek, bir şeyi sargıya veya sandığa koydurmak.II, 310; 311; III, 311
  122. KALBUZ: lokma, yudum — I, 458
  123. KALBUZLAMAK: yutmak; tıkım veya lokma yapmak, I, 458'; III, 350
  124. KALDRAMAK: hışırdamak III, 447
  125. KALDRUGA: hışırtı yapan her nesne için verilen s ıfat, III, 442
  126. KALI: eğer, hasıl, nice, artık, ne kadar, ise, olduğunda anlamlarında bir edat — I, 82, 93, 207, 274, 425; II, 234; III, 26, 137, 158, 233, 234, 239, 272, 288
  127. KALIK: hava, gök, sema, I, 354, 383; III, 46
  128. KALIMA: güne; lik, yüksek çardak, III, 174
  129. KALIMAK: sıçramak, çamiflanmak — III, 272
  130. KALIN: kalabalık, çok, sürü, kalın, kesif, yıgarlı olan her nesne — I, 149, 371, 404, 424, 487; III, 216
  131. KALIÑ: öncül mihir olarak kadına verilen çeyiz — III, 371, 372
  132. KALIÑUK: ba; taki kepekler, kürk ve deriye yap ışkan bir şey bulaşmasıyle olan kıvrıntı — III, 383 bkz. kalñuk
  133. KALIÑULAMAK: suyun yüzüne çıkmak, şudan başını yüksek tutmak. III, 410 bkz. kalugulamak
  134. KALIŞMAK: sıçraşmak; halkı terketmekte iki kişi yarış etmek, II, 109
  135. KALITGAN: her zaman kalkıtan, sıçratan — I, 515
  136. KALITMAK: kalkıtmak, sıçratmak — I, 515
  137. KALKAN: kalkan, I, 441; II, 356; III, 82, 221, 386 bkz. kalkañ
  138. KALKAÑ: kalkan, III, 386 bkz. kalkan
  139. KALMAK: kalmak, bırakmak — I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; II, 25, 250; III, 30, 49, 156, 221, 222, 258, 309, 367, 378, 384, 398
  140. KALNADMAK: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnatmak, kalnumak
  141. KALNATMAK: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnadmak, kalnumak
  142. KALÑU: suyun yüzünde durma, suyun yüzüne ç ıkma — III, 379
  143. KALÑUK: başta hasıl olan kepekler; kürk ve deri gibi şeylere yapışkan bir şey bulaşmaşsıyle olan
  144. KIVRINTI — : III, 383 bkz. kalıñuk
  145. KALÑULAMAK: suyun yüzüne çıkmak, sudan başını yüksek tutmak — III, 379 bkz. kal ıñulamak kalnumak kalınlaşmak, III, 302 bkz. kalnadmak, kalnatmak
  146. KALTUK: yaban sığırı boynuzu — I, 475
  147. KALTURMAK: geçmek, arkada bı^akmak. II, 191
  148. KALVA: öğrence oku, üzerinde temreni bulunmayan, yuvarlak bir tahta parças ı bulunan ok — I, 426, 528
  149. KAM: kam, şaman, kâhin. I, 236, 283; III, 157, 443
  150. KAMAK: kılmak, III, 231 bkz. kılmak
  151. KAMAK: yığmak; sandıga koynnak — III, 249 bkz. kalamak
  152. KAMAMAK: kamaşmak — I, 340; II, 311; III, 272
  153. KAMAŞMAK: ekşi yemeden diş kamaşmak — II, 110, 111
  154. KAMATGAN: çok kamaştıran — I, 515
  155. KAMATMAK: kamaştı^mak. II, 311 kamçı kamçı — I, 417 § kılıç kamçı; içinde kılıç olan kamçı — I, 417
  156. KAMÇI: at, deve ve sığırın erkekllk aygıtı — I, 417
  157. KAMÇIGU: ağızda ve parmaklarda ; iddetli ağrı ve sıcaklık yüzünden çıkan bir sivilce.I, 491 kamçılamak kamçılamak, kamçı ile vurmak — III, 352
  158. KAMDU: dört arşın boyunda, bir karış eninde bir bez parçasıdır, üzerlne üygur Hanı'nın mührü basılıp alış verişte para yerine kullanılır I, 418
  159. KAMGAK: eylerin açık yerlerine ertülür, kamış gibi yüksekçe bir ot, semer otu — I, 475
  160. KAMGI: eğri büğrü, çarpık — I, 426 § kamgı yüzlüg; çarpık yüzlü — I, 426
  161. KAMGIRMAK: çarpılayazmak, eğrlleyazmak — II, 194
  162. KAMIÇ: kepçe, kaşık, I, 52, 359; II. 75
  163. KAMIÇAK: kurbağa yavrusu da denen su böce ği.I, 487
  164. KAMIÇLAMAK: kepçelemek, kepçeyi daldırmak, III, 331
  165. KAMIŞ: kamış, kamışlık.I, 369, 439; III, 193, 391
  166. KAMIŞLANMAK: kamışlık olmak, II, 268
  167. KAMIŞLIG: kamışlı — I, 495
  168. KAMMAK: çok (dövüleni öldüresiye, kuvveti kesilesiye) dövmek — II, 27
  169. KAMTURMAK: bayıltmak, sesl kısılayazmak — II, 191
  170. KAMUG: bütün, hep, kamu, hepsi — I, 44, 103, 179, 183, 186, 190, 191, 235, 236, 239, 241, 274, 359, 376; II, 17, 45, 92. 98, 101, 104, 110, 128, 204, 205, 206, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, 220 , 221, 222, 245, 274, 283, 350; III, 6, 65, 74, 88, 102, 105, 131, 1
  171. KAMULMAK: söykenmek, yana yatmak — II, 135, 136
  172. KAN: kan — I, 192, 272, 498; II, 115, 128, 141, 171, 184, 188, 264; III, 53, 66, 70, 77, 79, 157, 196, 270, 325, 356
  173. KANAK: kaymak — I, 383 bkz. kayak, kıyak, konak
  174. KANAMAK: kanamak, kan gelmek, kan almak — II, 323; III, 263, 273 bkz. kan ımak
  175. KANAT: kanat — I, 34, 357; II, 4, 183
  176. KANATGAN: daima kanatan — I, 515
  177. KANATLANMAK: binek sahibi olmak; uçmak, kanatlanmak, kanad ı çıkmak, bitmek, II, 267
  178. KANATMAK: kanatmak. II, 313, 323
  179. KANÇA: nereye, I, 74, 354; III, 40
  180. KANÇIK: dişi köpek; bir kadına sögülürken de böyle denir.I, 188, 475
  181. KANÇUK: nereye?, nasılş — I, 195
  182. KANDA: nerede? I, 46, 418; III, 69, 173, 218bkz. handa, kayda, kayuda
  183. KANDIR: sepilenmeye yarayan deri yüzüldükten sonra etin üzerinde kalan ince zar, I, 457
  184. KANDURMAK: su ve başka şeylere kandırmak — II, 192 bkz. kanturmak
  185. KANGU: nişter, kan alacak aygıt — I, 477
  186. KANI: nere? III, 237, 238
  187. KANIG: sevinç — I, 376, 377 bkz. kan ık
  188. KANIK: kanmış, kanık; sevinç — I, 46 bkz. kahıg
  189. KANIMAK: kanamak — III, 274 bkz. kanamak
  190. KANITGAN: her zaman şevke getiren, I, 515
  191. KANITMAK: şevke getirmek, I, 515
  192. KANMAK: su ve başka şeylere kanmak, I, 377; III, 184, 261
  193. KANTURMAK: su ve ba; ka şeylere kandırmak. II, 192 bkz. kandurmak
  194. KANU: hangi, hangi şey, I, 31; III, 237 bkz. hayu, kayu
  195. KAÑ: kazın çıkardığı ses — III, 358
  196. KAÑDAŞ: babaları bir olan — III, 382 bkz. kañsık
  197. KAÑ: etmek kaz ses vermek, III, 358
  198. KAÑLI: kagnı arabası (yük 1^).III, 379
  199. KAÑRAK: damak-III, 383
  200. KAÑRAK: çan, III, 383
  201. KAÑSIK: üvey — III, 383 bkz.
  202. KARIGDAŞ: kap kap, tulum, çuval, dağarcık; zarf; anası karnında, çocuğun bulunduğu torba — I, 195, 268; II, 122, 127, 128, 164, 170, 189, 218, 229; III, 15, 16, 77, 81, 146, 174
  203. KAP: egreti hısım — III, 146
  204. KAPA: kaba ve yüksek olan her nesne, III, 217
  205. KAPAK: göz kapağı, I, 382
  206. KAPAK: kızın kızlığı, bekâret. I, 382
  207. KAPAKLAMAK: kız bozmak, III, 338
  208. KAPAKLIG: kız kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapıglıg
  209. KAPÇAK: su kollarının birbirine kavuştuğu yer, I, 471
  210. KAPGA: büyük kapı, kale kapısı — I, 425
  211. KAPGAK: kapak, sadağın kapağı — I, 471
  212. KAPGAKLANMAK: kapaklanmak — II, 275
  213. KAPGUÇI: kapıcı, kapan, çalan vb — II, 50
  214. KAPIGLIG: kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapaklıg kız
  215. KAPILMAK: kapanmak, hapsedilmek; kapılmak — II, 120
  216. KAPINMAK: yağma eder görünmek; hastalığa kapılmak, yakalanmak — II, 154
  217. KAPIŞ: kapış, kapıp alma, yağma etme, çalma — I, 369
  218. KAPIŞMAK: kapışmak — II, 88 bkz. kapuşmak
  219. KAPLANMAK: kap sahibi olmak, III, 199
  220. KAPLIG: ogul anne karnından torbası ile doğan çocuktur ki uğurlu olur — III, 146
  221. KAPMAK: kapmak, çalmak; dokunnnak, çarpmak, uçurmak; hücum ve defi etmek — II, 4, 90, 113; III, 33, 80, 422
  222. KAPSAMAK: kaplamak, kaplamak istemek; etrafını kaplamak, sarmak; kapmak istemek — I, 155, 463; III, 285
  223. KAPTURMAK: kaptırmak, çaldırmak. II, 189
  224. KAPUG: kapı — I, 48, 64, 94, 150, 163, 180, 218, 239, 256, 276, 337, 375, 478, 506. 511, 520; II, 11, 27, 108. 135, 203, 308; III, 49, 57, 76, 83, 94, 167, 234, 262, 268. 280, 292, 330, 345. 348, 376 § kapug sedrekmek; parmaklıklı kapı
  225. KAPUGLUG: kapılı — I, 495
  226. KAPULGAN: daima sıkı; an — I, 520
  227. KAPULMAK: sıkş; mak — I, 520
  228. KAPUŞMAK: kapışmak — II, 113 bkz. kapışmak
  229. KAR: kar — 1. 7, 186, 326, 386; II, 99, 134.193, 204, 211. 305, 347; III, 39, 148, 263, 319, 324
  230. KARA: kara; karanlık, I, 7, 60, 338, 354, 382; II, 163, 223
  231. KARABaş: gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın; köle ve cariyelere verilen adlardandır — "kara baş" anlamınadır.I, 150; III, 222
  232. KARAÇI: kapıları dolaşan dilenci — I, 445
  233. KARA: ermek kararmak, II, 163 bkz. kararmak
  234. KARA: erük erik I, 69
  235. KARA: etmek bir çeşit ekmek — III, 222
  236. KARAGU: zaç denilen kara boya, I, 446
  237. KARAGU: kör — I, 446
  238. KARAGUNI: akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyun.III, 243
  239. KARAK: göz bebeği, gözün renkli yeri; göz — I, 382; II, 116; III, 29 § kara karak; göz karas ı, I, 382 § ürüng karak
  240. KARAKAN: dağ ağaçlarından bir çeşit ağaç — I, 448
  241. KARA: karak göz karası — I, 382
  242. KARAKLAMAK: yol kesip mal almak — III, 338
  243. KARAKLIG: gözlü, gözü olan her hayvan, I, 497
  244. KARAKSIZ: gözsüz. I, 497
  245. KARA: kura yan yana söylenen iki kelime — III, 222
  246. KARAKUŞ: Müşteri, (jüpiter), Mizan yıldızı, (Libra), I, 331, 332 III, 40, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş, yulduz
  247. KARAKUŞ: kara kuş, tavşancıl — I, 331; III, 221
  248. KARAKUŞ: deve tabanının uçları.I, 332; III, 221
  249. KARA: Kuş Yulduz Müşteri gezegeni, Jüpiter. III, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş
  250. KARALAMAK: karalamak; pislemek. III, 324, 329
  251. KARAMUK: karamuk — I, 487
  252. KARAMUÑ: karakun, kara belâ — III, 33
  253. KARAÑGU: karanı, karanlık — III, 388 bkz. karañku
  254. KARAÑKU: karanlık — III, 217, 290 bkz. karañgu
  255. KARA: orun sin, mezar — III, 221, 222
  256. KARA: ot Hindistan'dan gelen ağılı bir bitki; baldıran otu, Aconitum — III, 222
  257. KARARMAK: kararmak — II, 77, 163 bkz. kara ermek
  258. KARARTMAK: kaı'artmak, III, 431
  259. KARA: yag neft — III, 222
  260. KARÇAMAK: katılaşmak — III, 276
  261. KARÇ: kurç "hatır hutur" gibi bir ses bildirir I, 343
  262. KARÇ: kurç yemek hatır hutur yemek — I, 343
  263. KARDU: zemheri sıralarında su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları, I, 419
  264. KARGA: karga, I, 254, 425; II, 26
  265. KARGAK: lânet, kargış, II, 288 bkz. kargış
  266. KARGAK: tarmak bir çeşit bitki I, 467
  267. KARGALMAK: lânetlenmek — II, 236
  268. KARGAMAK: lânet etmek, beddua etmek; lânetlemek — I, 284; III, 290 bkz. alkamak, kargamak arkamak, kırgamak, kızgamak kargamak
  269. KARKAMAK: lânet etmek, kötülüğü sayıp dökmek — t, 284 bkz. alkamak, kargamak, k ırgamak, kızgamak
  270. KARGANAMAK: kendine lânet etmek II, 249
  271. KARGAŞMAK: birbirine lânet etmek, II, 220
  272. KARGATMAK: lânetletmek, II, 338
  273. KARGILAÇ: kırlangıç kuşu — I, 526, 529; III, 178 bkz. karlıgaç
  274. KARGIŞ: lânet, beddua, 1161^0.I, 274, 461 bkz. kargak § karg ış kişi; lânetlenmii adam — I, 461
  275. KARGU: dağ tepelerine minare biçlminde yapılan yapı olup düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır — I, 426 bkz. karguy
  276. KARGUY: atmaca — III, 241 bkz. karkuy, kırguy, kırkuy § çibek karguy; atmacaya benzer bir ku ş, III, 241
  277. KARGUY: dağ doruklarında düşmanı ihbar için yapılan kuleler — III, 241 bkz. kargu
  278. KARI: yaşlı, ihtiyar; yaşlı olan herhangl bir şey — I, 425; II, 30; III, 128, 222, 223, 421
  279. KARI: karış, ölçü, bez ölçülen arşin — I, 117; III, 223 bkz. karış
  280. KARIKMAK: kardan göz kamaşmak. II, 115, 116
  281. KARI: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu sözlerle çağrılır. III, 223 bkz. kurıh kurıh, kurı kurı, kurrıh kurrıh
  282. KARILAMAK: yaşlı saymak, ihtiyarlığa nispet etmek — III, 324, 329
  283. KARILAMAK: boylamak, karışlamak, arşınlamak, ölçmek — I, 309; III, 324, 329
  284. KARILAMAK: karlamak, ses çıkararak kar getirmek, III, 324
  285. KARILMAK: karışmak, karılmak — II, 134 bkz. katılmak, katılmak karılmak
  286. KARIMAK: kocalmak, yaşlanmak, kocamak, I, 147; III, 263
  287. KARIMSINMAK: boğulur gibi olmak II, 260
  288. KARIN: karın.I, 32, 171, 226, 324, 403, 486, 514; II. 201, 202, 288, 315, 337; III, 222, 244, 286. 289, 439
  289. KARIN: atmak hayvan boğazlandıktan sonra, işkembe nişan alınarak ok atılır, Vuran adam etinden bir parça alarak götürür.I, 403
  290. KARINÇA: karınca.I, 501; III, 375 bkz. karınçak
  291. KARINÇAK: karınca — I, 501 bkz. karınça
  292. KARINDAŞ: kardeş — I, 407
  293. KARINLAMAK: karına vurmak — III, 345
  294. KARINLIG: karınlı — I, 499, 500
  295. KARIŞ: karış, I, 369; II, 365 bkz. karı
  296. KARIŞ: yünlü kumaş, III, 28
  297. KARIŞLAMAK: karışlamak — III, 335
  298. KARIŞMAK: karışmak; kamaşmak; karşılanmak; karşı koymak I, 367; II, 95, 97, 98; III, 11
  299. KARIT: söğme, kufür — I, 356
  300. KARITMAK: kocatmak — II, 304
  301. KARIZAN: çok kocamış k.iy, I, 448
  302. KARKAG: çöl, suyu ve bitkisi bulunmayan k ırlar, I, 465
  303. KAR: kur ses anlatan bir kelime — I, 324
  304. KAR: kur etmek guruldamak.I, 324
  305. KARKUY: atmaca kuşu — III, 241 bkz. karguy, kırguy, kırkuy
  306. KARLAMAK: karlamak. I, 463; III, 298, 319
  307. KARLANMAK: karlanmak, kar yağmak — III, 197
  308. KARLATMAK: kar yağdırmak — II, 347
  309. KARLIGAÇ: kırlangıç — I, 527 bkz. kargılaç
  310. KARLUKLAMAK: Karluk boyundan saymak, Karluk boyuna nispet etmek — III, 351
  311. KARLUKLANMAK: Karluk kılığına girmek — II, 275, 276
  312. KARMA: yağma. I, 410, 433
  313. KARMAK: bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taimak — I, 432; 'II, 187; III, 182
  314. KARMALAMAK: yağma etmek, kapmak, yağmalamak.I, 433; III, 354
  315. KARMALAŞMAK: yağmalamakta yarış ve yardım etmek II, 221 bkz. karmaşmak
  316. KARMAŞMAK: yağmalamakta yarış ve yardım etmek, II, 221 bkz. karmalaşmak
  317. KARNAGU: er koca karınlı adam — I, 491 bkz. karnak er
  318. KARNAK: er koca karınlı adam — I, 473 bkz. karnagu er
  319. KARS: deve veya koyun tüyünden yap ılan elbise — I, 348
  320. KARSAK: derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi.I, 473
  321. KARS: kars el çırpmaktan çıkan ses — I, 348
  322. KARS: kars aya yapmak el ayalarını birbirine vurarak ses çıkarmak — I, 348
  323. KARŞAG: elbisenin bir karış kadar olan parçası I, 464
  324. KARŞAMAK: karışlamak, ölçmek III, 286, 287
  325. KARŞATMAK: ölçtürmek, karışlatmak — II, 337, 365
  326. KARŞI: hakan sarayı, köşk, I, 255, 423; III, 374
  327. KARŞI: karşı, zıt, I, 423 bkz. karşu
  328. KARŞI: iki bey arasındaki uyu; mazlık — I, 424
  329. KARŞU: karşı — III, 272 bkz. karşı
  330. KARŞUT: zıt — I, 451
  331. KART: yara — I, 342; II, 234, 248, 255
  332. KARTAL: et parçalanmış et, I, 483
  333. KARTAL: koy aklı karalı, alaca koyun — I, 483
  334. KARTALMAK: azmak, yaranın başı koparılmak — II, 234
  335. KARTAMAK: tırmalamak; sağaltmak — I, 245, 272; II, 255 bkz. kartanmak, k ırtlamak
  336. KARTANMAK: sağaltmak.II, 248, 455 bkz. kartamak, k ırtlamak
  337. KART: er huysuz adam — I, 342
  338. KART: kurt ses bildiren bir kellme.I, 342
  339. KART: kurt etmak çitlamak — I, 342
  340. KARTURMAK: tıkamak; kardırmak, karıştırmak — II, 190. 197
  341. KARU: ..karşı ..dogru anlamına edat — II, 83 bkz. kerü
  342. KARVAMAK: ararken bir şeye dokunmak, III, 290 bkz. karvamak
  343. KARVI: ince, yayımsı — III, 239 § karvı kaşlı kişi; yay gibi ince kaşlı adam — III, 239
  344. KARVAMAK: ararken bir şeye dokunmak — III, 290 bkz. karvamak
  345. KARVANMAK: aramak, II, 250
  346. KARVAŞMAK: aramakta yardım etmek; karanlıkta el ile bir şey aramak, II, 221
  347. KARVATMAK: gözü ile görmeden eliyle dokunarak aratmak — II, 339
  348. KAS: kabuk, her ağacın kabuğu; sertllk, katilık, I, 356, 382; III, 134, 151, 369 bkz. kasuk, kaz
  349. KASI: hayvanlara ağaçtan yapılan ağıl — III, 224
  350. KASIG: ağzın içi, sag ve sol yanları, avurt — I, 375; III, 345
  351. KASIGLAMAK: iteklemek, itmek; avurda vurmak, III, 336, 345 bkz. k ısıglamak
  352. KASIRKU: kasırga — I, 489
  353. KASNAMAK: zırıncımak, çeneleri birbirlne vurmak; titre şmek II, 223; III, 147, 302 bkz. kasnatmak, kıstaşmak
  354. KASNATMAK: titretmek — II, 350 bkz. kasnamak, kıstaşmak
  355. KASUK: ağaç kabuğu — I, 382 bkz. kas, kaz
  356. KASUK: at derisinden yapılan tulum — I, 382
  357. KASUKLUG: er kendisinde kımız tulumu bulunan adam.I, 497
  358. KAŞ: kaş, lekesiz beyaz veya kara ta; — I, 330; III, 22, 152
  359. KA: herhangi bir şeyin kıyısı — III, 152
  360. KAŞ: göz üstündeki kaş — I, 424, 524; II, 328; III, 152
  361. KAŞAK: kındıra otu, halfa — I, 383; II, 328
  362. KAŞAÑ: köleye söğmekte kullanılan bir kelime, "alçak" anlamınadır.III, 370
  363. KAŞANMAK: (hayvan, at) i; emek — II, 155
  364. KAŞGA: at yüzü ak, gözlerinin çevresi kara olan at, peçeli at — I, 426 § ka şga koy; başı ak, başka yerleri kara olan koyun — I, 426
  365. KAŞGALAK: ördekten küçük blr su kuşu — I, 528
  366. KAŞIK: kaşık — I, 504 bkz. kaşuk
  367. KAŞIKLAMAK: kaşıklamak, III, 338 bkz. kaşuklamak
  368. KAŞIKLIK: müñüz kaşık yapmak içtn hazırlanan boynuz, I, 504
  369. KAŞIMAK: kaşımak — I, 438; III, 267
  370. KAŞINMAK: I, 261 kaşıtgan çok kaşitan, I, 514
  371. KAŞITMAK: kaşıtmak, II, 307
  372. KAŞLAMAK: kaş, germeç yapmak; kaşa vurmak — III, 299
  373. KAŞLIG: kaşlı — III, 239
  374. KAŞUK: kaşık — I, 383; III, 347 bkz. kaşık
  375. KAŞUKLAMAK: kaşıklamak. III, 338, 347 bkz. kaşıklamak
  376. KAŞUKLANMAK: kaşık sahibi olmak — II, 268, 269
  377. KAŞUKLUG: kaşıklı. I, 497
  378. KAT: kat — I, 320; III, 27
  379. KAT: nezd, yan — I, 64, 320; III, 240
  380. KAT: mugaylan dikeni meyvesi; dikenli ; eylerin meyvesl; her bir a ğacın meyvesi — II, 146, 147
  381. KATA: kere, defa, kez, I, 321, 498; III, 218
  382. KATARGAN: her zaman geri döndüren — II, 74
  383. KATARMAK: geri döndürmek, yöneltisinden döndürmek, çevirmek.II, 74; III, 193 bkz. kaytarmak
  384. KATGI: katı, sert — I, 441 bkz. katkı
  385. KATGURMAK: gülerek katilmak — II, 188, 192, 201
  386. KATIG: katı, sert, sıkı, kuvvetli, I, 110, 375, 472; II, 338, 354; III, 44, 219, 287, 373
  387. KATIGLANMAK: çabalamak, uğra; mak — II, 268, 270; III, 159
  388. KATIGLIG: soysuz, katiklı — I, 496
  389. KATIGLIK: felâket — III, 233
  390. KATIK: katgı, herhangi bir nesneye katılan; sirke, yoğurt gibi tutmaç yemejine katılan nesne — I, 382
  391. KATILGAN: karılgan her işe her zaman katılan, karışan — I, 520
  392. KATILMAK: karıştırılmak; erkek kadın çiftleşmek, II, 121 bkz. karılmak, katılmak karılmak katılmak karılmak
  393. KATINMAK: sertelmek — I, 498
  394. KATINMAK: katar görünmek — II, 154
  395. KATIR: katır, I, 364, 495; III, 302
  396. KATIRTMAK: döndürmek; reddetmekle emretmek — III, 430, 431
  397. KATIŞMAK: katmakta yardım ve yan; etmek, II, 89
  398. KAT: kadrak yan, yamaç — I, 472
  399. KATKI: katı, I, 427 bkz. katgı § katkı kişi; kimseye boyun eğmeyen adam — I, 427
  400. KATKI: (a?) ç çıyana benzer bir böcek — I, 455
  401. KATLANMAK: meyvelenmek; dikenll ağaçlar meyvelenmek .III, 196, 197
  402. KATLIŞ: katlış; su kollarının kavşıtında olan su birikintisi — I, 460
  403. KATLIŞMAK: su kolları kavu; mak — I, 460
  404. KATMAK: katmak, karıştırmak; katılaşmak, sert olmak; mihnete ve sıkıntıya düşmek, yorulmak — I, 205, 432, 440, 467; II, 295
  405. KATMAK: karmak katmak, karıştırmak.I, 432
  406. KATNATMAK: tekrar ettirmek — II, 349
  407. KATRUNMAK: duraklamak, çekinmek, II, 249
  408. KATTURMAK: büktürmek, katlatmak, kattırmak — II, 189, 190
  409. KATUN: kadın, hatun, Afrasyab kızlarından olanların adı — I, 138, 376 , 410; III, 240
  410. KATUNLANMAK: hanımlanmak, han karısı şekline girmek — III, 206
  411. KATURGAN: çok sevlnen, çok öğünen, çok gülen — I, 516
  412. KATURLUG: ok temreni ağıya bulaştırılmiş ok, II, 284
  413. KATURMAK: katılaştırmak.II, 74
  414. KATURMAK: sevinmek, öğünmek, gülmek.I, 516
  415. KATUT: katık, II, 284
  416. KATUT: kak, yarma — II, 284
  417. KATUT: pabuçcu çirişi — II, 284
  418. KAVIK: kepek, darı kepeği, III, 165 bkz. kavık
  419. KAVUK: mesane, sidiklik; kavuk, III, 165 bkz. kavuk
  420. KAVUT: kavut — III, 163 bkz. kagut
  421. KAVUZ: şaraptaki çör çöp, tortu — III, 164
  422. KAV: kav-III, 155
  423. KAVÇIMAK: saldırmak, üstüne du; mek — III, 276 bkz. kafç ıtmak
  424. KAVDINMAK: acınmak, şefkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdunmak
  425. KAVDUNMAK: acınmak, ; efkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdınmak
  426. KAVIK: kepek, darı kepeğl; kavuz — I, 221, 383; III, 165 bkz. kav ık
  427. KAV: kuv dikişin büzülmesi, çekllmesi, elblsenin dikilirken k ırışıp büzülmesl — III, 129, 155
  428. KAV: kuv bolmak diklllrken büzülmek, çekilınek, kötü dikilmekten kıvrışmak.III, 129
  429. KAVRAMAK: sıkmak, kavramak — II, 82 bkz.kavurmak
  430. KAVRULMAK: kavrulmak, II, 235 bkz. kagrulmak, kagurmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
  431. KAVRUŞMAK: kavurmakta yardım etmek — II, 219, 220 bkz; kagruşmak
  432. KAVŞI: ince, çatık — I, 424
  433. KAVŞUT: iki hanın, ülkelerinin baysallıği için, buluşarak barışmaları. I, 451; II, 102
  434. KAVUK: sidiklik, mesane; kavuk, I, 383; III, 165 bkz. kavuk
  435. KAVURMAÇ: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kogurmaç, kovurmaç
  436. KAVURMAK: kavramak, sıkmak, I, 518; II, 82 bkz. kavramak
  437. KAVUŞMAK: kavuşmak, yaklaşmak.II, 102, 103; III, 153, 188
  438. KAYA: kaya — I, 73; II, 7, 19, 20, 170 § yal ım kaya; sarp dağın eteği — III, 19, 20
  439. KAYAÇUK: güzel kokulu bir dağ otu — ("Safran"denen bitki olmak ihtimali vard ır).III, 177
  440. KAYAK: kaymak (yenecek) — III, 167 bkz. kanak, k ıyak, konak
  441. KAYA: körmek uzaktan görmek — III, 219 bkz. kıya körmek — kura körmek, kuya körmek kayda nerede — I, 52, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayuda
  442. KAYGIK: kayık, I, 100; III, 175 bkz. kayguk
  443. KAYGUK: kayık — I, 186 bkz. kaygık
  444. KAYGURMAK: kayırmak, kaygılanmak — II, 193; III, 193, 194 bkz. kadgurmak
  445. KAYIG: yer yoldan sapa olan yer — III, 166
  446. KAYIN: kardeş, hısım ve akraba — I, 32 bkz. kadın, kazın
  447. KAYINMAK: kaynamak. III, 191 bkz. kaynamak
  448. KAYIÑ: kayın ağacı — I, 32 bkz. kağıñ
  449. KAYIR: kum, kaba topraklı yer — I, 158, 166; III, 165
  450. KAYIRLIG: düz ve kaba topraklı — III, 178
  451. KAYIŞMAK: birbirine acımak, birbirini kayırmak — III, 188 bkz. kaymak, kışmak
  452. KAYMAK: meyletmek, kaymak; caymak; acımak, kayırmak, tınmak, iltifat etmek — I, 403; II, 45; III, 182, 245, 246 bkz. kayışmak, kışmak
  453. KAYNAMAK: kaynamak; karşı gelmek, kabulden çekinmek, sözünü reddetmek — I, 166, 225, 248, 390, 441; III, 191, 280, 302 bkz. kay ınamak
  454. KAYNATMAK: kaynatmak — II, 357
  455. KAYRIŞMAK: bükmekte yarış etmek — III, 194, 195
  456. KAYTARGAN: daima geri döndüren, kaçıran.I, 516, 517
  457. KAYTARMAK: yöneltisinde döndürmek, çevirmek, III, 193 bkz. katarmak
  458. KAYTARMAK: saldırtmak, III, 429
  459. KAYTIŞMAK: birbiri ardına gitmek, III, 195
  460. KAYTURMAK: kayırttirmak, yardım ettirmek — III, 193
  461. KAYU: hangi, hani, nice — I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. hayu, kanu
  462. KAYUDA: nerede, I, 99, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayda
  463. KAYUKLANMAK: kaymaklanmak.III, 197, 198
  464. KAZ: kaz — I, 100, 104, 254, 256, 487; II, 177, 181, 359; III, 128, 130. 149, 332, 358, 384
  465. KAZ: her ağacın kabugu — III, 151 bkz. kas, kasuk
  466. KAZAÑKU: karma karışık, dolaşık (ip), III, 388
  467. KAZGAN: sel sularının yardığı yer — I, 18 § kazgan yer; içerisinde yarlar, batakl ıklar, çatlaklıklar bulunan yer — I, 439
  468. KAZGANÇ: kazanç — III, 386
  469. KAZGANMAK: kazanmak — II, 249, 250
  470. KAZI: etlilikten insan karnındaki girlnti ve çıkıntılar, at karnı içinden çıkan yağ — III, 223
  471. KAZILMAK: kazılmak — II, 135
  472. KAZIMAK: kazmak ve eşmek, deşmek, kazımak — III, 264
  473. KAZIN: kayın, dünür, hısım — I, 403 bkz. kadın, kayın
  474. KAZINDI: toprak kazılmış toprak — I, 449
  475. KAZINMAK: kazılmak, kazmayı iş edinmek, kazar görünmek — II, 155
  476. KAZIŞMAK: kazmakta yardım ve yarı; etmek, II, 100
  477. KAZLINMAK: kazılmak, çukurlar yapılmak, II, 251
  478. KAZMAK: kazmak, at hafarılanarak ve çamışlanarak ayağıyle yerl kazmak, kazılmak — II, 10, 59
  479. KAZÑUK: kazık, III, 383 bkz. kazuñuk
  480. KAZTURMAK: kazdırmak — II, 190
  481. KAZUK: kazılmış — I, 382 § kazuk arık; kazılmış ark — I, 382
  482. KAZUÑUK: kazık — III, 383 bkz. kazñuk
  483. KEBELI: ışık etrafında geceleri uçan kelebek, pervane, evelek — I, 448
  484. KEBEZ: pamuk, I, 293, 303, 510 bkz. kepez
  485. KEBEZLIG: pamuklu, pamuk sahibi — I, 507
  486. KEBEZLIK: pamukluk, pamuk biten yer — I, 507
  487. KEBIMEK: bazı yerleri kurumak — III, 257 bkz. kepimek
  488. KEBIT: dükkân, magaza, içkl içllen yer, meyhane, I, 357 bkz. kepit
  489. KEBITMEK: kurutmak — II, 298 bkz. kepitmek
  490. KEÇE: keçe, III, 219
  491. KEÇE: karpuz ve hıyara ben2er şeylerin taşındığı sele ve sepet — III, 220
  492. KEÇI: keçi, III, 219 bkz. eçkü
  493. KEÇIK: köprü, geçit, I, 390; III, 191 bkz. keçi ş
  494. KEÇILMEK: geçilmek — II, 136
  495. KEÇIŞ: geçit, ırmağın, derenin geçidi, I, 369 bkz. keçik
  496. KEÇIŞMEK: geçmekte yardım ve yarış etmek, II, 93
  497. KEÇITMEK: geçirtnnek — II, 300
  498. KEÇMEK: geçmek, ölmek — I, 44, 79, 80, 82, 94, 245, 451; II, 5, 6, 87, 164, 225; III, 5, 9, 33, 85, 121, 288
  499. KEÇRÜMSINMEK: geçer görünmek — II, 261
  500. KEÇRÜŞMEK: birbirini geçmek, geçirmekte yard ım etmek — II, 222, 225, 257
  501. KEÇSEMEK: geçmek istemek — I, 155
  502. KEÇSETMEK: geçmek umudunda bulundurmak — II, 336
  503. KEÇTÜRMEK: geçtirmek II, 194
  504. KEÇÜNMEK: geçer görünmek — II, 156
  505. KEÇÜRGEN: her zaman başaran — II, 521, 522
  506. KEŞÜRGEN: çok bağışlayan — I, 521
  507. KEÇÜRMEK: evirip çevirmek, başarmak; bağı; lamak, I, 47
  508. KEÇÜRSEMEK: geçirmek istemek — III, 247
  509. KEÇÜRTMEK: geçirtmek.III, 431, 432
  510. KED: bir şeyi anlatmakta obartma ve pekitme istenirse kullan ılan edat — I, 321 bkz. ked, key
  511. KEDKIRMEK: hayvan çamışlık etmek, üstüne yük vurdurmaz olmak — II, 196
  512. KEDRIM: et derisi yüzülmüş et — I, 485
  513. KEDÜK: tulganın altına giyilen tüyden yapı1mış takke — I, 390
  514. KEDÜK: yağmurluk-I, 508 bkz. kedük
  515. KEDÜKLÜG: yağmurluk sahibi — I, 509
  516. KEDÜKLÜK: kidiz yağmurluk yapmak için ayrılmış, hazırlanmış keçe — I, 508
  517. KED: obartma, pekitme bildiren blr edat — I, 322 bkz. ked, key
  518. KEDGÜ: giyilecek nesne, I, 430
  519. KEDILMEK: giyilnıek — II, 136
  520. KEDINDI: ton çok giyilen elbise I, 449
  521. KEDIRMEK: hayvan derisi yüzmek, bir hayvan ı kakaç (pastırma) yapmak — II, 76
  522. KEDLEMEK: çabalamak. III, 299, 300
  523. KEDMEK: giymek — I, 12, 394; II, 296; III, 20, 156, 441 bkz. ketmek
  524. KEDRILMEK: et soyulup kurutulmak, kakaç (past ırma) yapılmak — II, 237
  525. KEDRIŞMEK: et soyup kurutmakta yardım etmek, II, 222
  526. KEDRÜLMEK: giyilmek — II, 237
  527. KEDRÜŞMEK: birbirine giydirmek, II. 222
  528. KEDÜK: kepenek, yağmurluk; elbise, giyecek, I, 390; III, 38 bkz. kedük
  529. KEDÜKLÜG: kepeneği olan kimse — III, 256
  530. KEDÜRMEK: giydirmek.II, 76, 161
  531. KEDÜRSEMEK: giydirmek istemek III, 332
  532. KEDÜT: çamaçır, giyecek, gelin ve güveyin h ısımlarına armağan olarak giydlrdlkleri elbise — I, 12, 357
  533. KEFEÑ: zahire armağanı — III, 385 bkz. kefşeng
  534. KEFGEK: peltek, kekeme kimse — II, 289
  535. KEFREMEK: gevşemek, I, 103 bkz. kevremek, kövremek, küfremek
  536. KEFŞEÑ: harman temizlendikten sbnra gelen kimseye verilen zahire armagan ı. III, 385 bkz. kefeñ
  537. KEGIRMEK: geğirmek — II, 84
  538. KEK: kin, hınç, öç; sıkıntı, zahmet, mihnet I, 44, 230, 479; II, 283 bkz. kekmek, kekmen
  539. KEKLIG: kinli, hınçlı — II, 283
  540. KEKLIK: keklik — I, 479
  541. KEKMEK: er tecrübeli adam — I, 479 bkz. kek, kekmen
  542. KEKMEN: başından geçen sıkıntı ve zahmetlerle pişmiş, pekleşmiş adam.I, 480 bkz. kek, kekmek
  543. KEKRE: develerin yediği acı bir ot — I, 422
  544. KEKTEŞMEK: hınçlaşmak, kin bağlaşmak — II, 222
  545. KEKÜK: seksek kuşu; kemiği büyü ve tılsım için kullanılır — II. 287
  546. KEKÜŞ: ; işlik iç!n sürülen blr ilâç, aks ırgan otu; "Saponaria" veya "Veratrum album" — I, 407
  547. KELDEÇI: gelici, gelen — I, 24
  548. KELDÜGI: geli; i.I, 36; II, 42
  549. KELDÜRMEK: getirmek.I, 20, 71, 93, 94. 97, 251, 340; II, 195; III, 144 bkz. keltürmek
  550. KELEÇÜ: söz — I, 445
  551. KELEGEN: gelen — I, 24
  552. KELEGÜ: tarla sıçanı soyundan bir hayvancık, geleni- I, 448
  553. KELEP: Türk yaylalarında biten bir ot; davarı çabuk semirtir.I, 353
  554. KELEPLENMEK: bir yer "kelep" otuna sahip olmak — 11. 269
  555. KELER: keler, kertenkeleler!n genel ad ı — I, 364
  556. KELESI: gelme zamanı — II, 69
  557. KELGELIMET: gelmek için — I, 144, 325
  558. KELGIN: büyük ırmaklann veya denizlerin taşar gibi kabarması, med — I, 443
  559. KELGIRMEK: gele yazmak, gelmek istemek, II, 196
  560. KELGÜ: gelme zamanı, geliş, gelecek — I, 119; II, 68
  561. KELGÜÇI: gelici, gelen — II, 54
  562. KELGÜLÜK: gelmeye hak kazanmış (kimse).I, 25
  563. KELIG: gelecek, gelecegi.I, 26; II, 41, 52, 58, 172; III, 160
  564. KELIGLI: gelmek üzere olan — I, 25; II, 58
  565. KELIGSEK: gelmeye istekli olan; II, 55
  566. KELIGSEMEK: gelmek istemek — III, 285, 335 bkz. kelsemek
  567. KELIMSENMEK: gelir görünmek.II, 259
  568. KELIN: gelin — I, 404; III, 12, 242
  569. KELIŞ: geliş.I, 370
  570. KELIŞ: barış geliş gidiş.I, 370
  571. KELIŞLIG: barışlıg ev konuk odası, I, 370
  572. KELIŞMEK: gelişmek.II, 110
  573. KELIŞMEK: barışmak birbirine gelip gitmek — II, 110
  574. KELMEK: gelmek, I, 20, 24, 26, 35, 36, 37, 53, 76, 77, 82, 87, 88. 93, 97, 108, 125, 126, 129, 130, 132, 136, 165, 212, 219, 226, 315, 319, 323, 325, 328, 334, 339, 350, 387, 391, 403. 409, 417, 441, 442, 445, 462, 463, 468; II, 25, 26, 35, 38, 41, 43, 46. 59, 60, 6
  575. KELÑIZ: sel I, 343
  576. KELÑIZLEYÜ: sel gibi.I, 343
  577. KELSEMEK: gelmek istemek, gelsemek — III, 285 bkz. keligsemek
  578. KELTÜRMEK: getirtmek — II, 195 bkz. keldürmek
  579. KEM: hastalık — I, 338; II, 363
  580. KEMDÜK: söñük sıyrılmış, eti yenmiş kemik. I, 480
  581. KEMEK: pamuktan yapılmış çubuklu ve nakışlı bir dokuma; bundan bürgü yapılır, Kıpçaklar yagmurluk yaparlar — I, 392
  582. KEMİ: gemi — I, 179; III, 235 bkz. kimi
  583. KEM(I)ŞMEK: saldırmak, çıkarmak, atmak, sürmek; bir ; eyi çıkarıp atmak — I, 309, 441, 472; II, 112, 115
  584. KEMLEMEK: kötülemek, hasta olmak, III, 301 bkz. kemlenmek
  585. KEMLENMEK: hastalanmak — I, 338; II, 253 bkz. kemlemek
  586. KEMLETMEK: sıkıntı veya zarar vermek, kötületmek, hasta etmek — II, 348, 349, 363
  587. KEMRÜŞMEK: kemirişmek, kemirmekte yariş etmek — II, 224
  588. KEMÜRMEK: kemirmek. II, 85, 86
  589. KEN: dogu ülkelerinde her şehre verilen bir addır — I, 339 bkz. kend, kent
  590. KENÇ: genç, çocuk; her hayvanın küçügü — I, 169, 278; II, 304, 307; III, 181, 270, 438
  591. KENÇEKLENMEK: Kençek kılığına girmek, Kençekleşmek II, 277
  592. KENÇLIYÜ: hanların düğünlerlnde veya bayramlarda ya ğma edilmek üzere yapılan sofra — III, 438
  593. KEND: şehir; kale — I, 22, 178, 236, 248, 302, 339, 343, 344; III, 150 bkz. ken, kent kendü
  594. KENDI: , zat, nefs, kendisi. I, 127, 419; III, 29
  595. KENDÜK: küp gibi topraktan yapılan büyükçe bir kap, küp — I, 480; II, 129
  596. KENPE: bir ot adı — I, 416
  597. KENT: şehir — III, 34 bkz. ken, kend
  598. KENZI: kırmızı, sarı, ye; il gibi birtakım renkleri bulunan bir Çin dokuması — I, 422
  599. KEÑEMEK: danışmak, görüşmek, tedbir etmek — III, 396
  600. KEÑES: sığ, az, kolay, hafif — III, 364
  601. KEÑEŞ: işlerde danışma, görüşme, düşünme, tedbir — III, 365
  602. KEÑEŞLIK: danışıklı, tedbirli, I, 232; III, 358
  603. KEÑEŞMEK: kar; ılıklı danı; mak, tedbir etmek — III, 393, 394
  604. KEÑEŞSIZ: danışıksız, tedbirsiz — I, 232
  605. KERİGIRSIMEK: dlbi yanmak, dibl yanarak koku yükselmek — III, 409
  606. KEPEK: unda ve başta bulunan kepek, I, 390; II, 310; III, 93, 101
  607. KEPEKLIG: kepeği olan, I, 508
  608. KEPEKLIK: kepek konan yer — I, 508, 510
  609. KEPEK: yincü küçük inci — I, 390
  610. KEPEZ: pamuk-I, 293, 303, 510 bkz. kebez
  611. KEPIMEK: bazı yerleri kurumak, III, 257 bkz.kebimek
  612. KEPIT: dükkân, mağaza, meyhane — I, 357 bkz. kebit
  613. KEPITMEK: kurutmak — II, 298 bkz. kebltmek
  614. KEREGÜ: çadır; kışlık ev, I, 404, 447, 448
  615. KEREGÜLENMEK: çadırlanmak, çadır edinmek, çadıra girmek — III, 205
  616. KEREK: gerek, olmalı, yaraşır, lâzım, ihtiyaç, gerekli. 1 126, 152, 163, 391; III, 44, 216, 371
  617. KEREKLEMEK: yokluğu dolayısıyle aramak, araştırmak, III, 341
  618. KEREKLIG: gerekli — I, 509
  619. KEREM: izbe — I, 398
  620. KEREY: saç tıra; eden ustura, III, 174 bkz. yüligü
  621. KERGEMEK: yaraşmak — I, 362
  622. KERGÜK: koyunun içerisinde, kırkbayır ile beraber bulunan şirden gibi ; ey — II, 289
  623. KERIK: geniş — I, 94
  624. KERILGEN: her zaman gerilen, gerinen, esniyen — I, 523 kerilmek gerllmek, gerinmek, esnemek — I, 119; II, 136 kerim duvarlara örtülen, kaplanan dokuma nesneler.I, 398
  625. KERIŞ: üstüne çıkılabilen dağ tepesi — I, 370
  626. KERIŞ: atin karnı, sırtı — I, 370
  627. KERIŞ: savaşta dayanma, I, 370
  628. KERIŞ: kavga, çeki; — I, 370
  629. KERIŞMEK: uğraşmak, kavga etmek, çekişmek — I, 370; II, 99, 115
  630. KERIŞMEK: germekte yardım ve yarış etmek — II, 98
  631. KERITMEK: havlatmak, ürdürmek — II, 305
  632. KERJÜ: tüfekte atılan yuvarlak taneler, III, 441
  633. KERKI: dülger keseri, keser — I, 430
  634. KERMEK: germek, çeklp uzatmak; kapatmak; ürümek, havlamak — II, 8; III, 39
  635. KERPIÇ: kerpiç — I, 455; III, 119 § pışık kerpiç
  636. KERŞEGÜ: at kürek kemiğinin altında yağırı bulunan at — I, 491
  637. KERTIK: ekmek ve ekmeğe benzer şeylerin sayısını bilmek için bir ağaçta yapılan kertik, çetele — I, 478 bkz.
  638. KERTÜK: kertilmek kenilmek; (insanlar için) horlanmak — I, 160; II, 236
  639. KERTIŞMEK: kenmekte yardım ve yarış etmek — II, 222
  640. KERTMEK: kertmek (köleyi yola getirmek için söylenir) — III, 427
  641. KERTÜK: ağaçta açılan kertik- I, 478 bkz. kertik
  642. KERTÜK: kemrük kesik, gedik — I, 478
  643. KERTÜRMEK: gerdirmek, serdirmek — II, 194
  644. KERÜ: geri, .. den ise — I, 205, 361; II, 133 bkz.karu
  645. KES: parça — I, 329 bkz. kesek
  646. KES: kesek, abdest bozduktan sonra bununla temizlenilir.I, 329
  647. KESEK: kesik, parça — I, 14, 391 bkz; kes
  648. KESGÜ: kesecek nesne — I, 13
  649. KESGÜK: halka, köpeğin boynuna geçirilen halka, tasma — II, 289
  650. KESILGEN: her zaman kesilen — I, 523
  651. KESILMEK: kesllmek — I, 339; II, 136, 137
  652. KESINMEK: kesinmek — II, 157
  653. KESLŞMEK: kesmekte yardım ve yariş etmek — II, 101
  654. KESLEMEK: kesekle koğmak — III, 300
  655. KESLINÇÜ: sarı keler, III, 242
  656. KESLINMEK: kesilmek — I, 352; II, 253
  657. KESLIŞMEK: kesilip ayrılmak — II, 224
  658. KESME: enli ok 100^01^.I, 434
  659. KESME: kakül, zülüf, perçem, I, II, 233, 434
  660. KESMEK: kesmek — I.11 13, 14. 434; II. 11
  661. KESMELENMEK: zülüflenmek, kâküllenmek — III, 203
  662. KESTEM: geceleyin davetsiz gelen adamlara verilen içki ziyafeti — I, 485
  663. KESTER: saksı — I, 457
  664. KESTÜRMEK: kestirmek — II, 195
  665. KESÜRGÜ: dağarcık, kap — I, 358, 490; 111. 48
  666. KETEN: zahmet, sıkıntı, I, 404
  667. KETIŞMEK: ayrılmak, ayrışmak — II, 89, 90
  668. KETKI: at sırtı dar, yanları geniş at — I, 430
  669. KETMEK: giymek — II, 296 bkz. kedmek
  670. KETMEN: yeri kazmak için kullanılan aygıt — I, 444
  671. KETÜ: çolak — III, 219
  672. KETÜT: ekşi suratlı, buruşuk yüzlü — II, 284
  673. KEVÇI: Uygur ellerine kadar Kâşgaristan'da kullanılan 10 rıtllık bir hububat ölçeği — I, 417
  674. KEVEG: burundaki kıkırdak — I, 391
  675. KEVEL: at yürüyüşlü, küheylan at, soylu at — I, 395; II, 133
  676. KEVELMEK: gevşemek, zayıflamak, I, 397 bkz. kevllmek
  677. KEVGIN: aş doyurmayan aş — I, 443 bkz. çivgin
  678. KEVILMEK: gevşemek, zayıflamak — II, 131, 137, 138 bkz. kevelmek
  679. KEVLI: ırmak ağzı, III, 442
  680. KEVMEK: gevelemek, gevmek; gevşetmek — II, 16; III, 288
  681. KEVREK: gevrek, yunnu; ak (bitki) — I, 479
  682. KEVREMEK: zayıflamak; gevşemek — III, 41, 282 bkz. kefremek, kövremek, kilfremek
  683. KEVRETMEK: gevşetmek — II, 334, 335
  684. KEVRIK: gürgen ağacı — I, 479
  685. KEVŞEK: gevşek, yumuşak. I, 479 bkz. küvşek § kevşek etmek; bir çeşit ekmek — III, 287
  686. KEVŞEMEK: geviş getirmek; gevşemek, III, 287
  687. KEVŞENGEN: çok geviş getiren — II, 256
  688. KEVŞENMEK: geviş getlrmek — II, 252, 255
  689. KEVŞEŞMEK: birbirini görerek geviş getlrmek — II, 351
  690. KEVŞETMEK: gevşetmek, yurnuşatmak; geviş getirtmek — II, 338
  691. KEVTÜRMEK: gevşetmek — II, 195
  692. KEVÜRKEN: dağ soğanı — I, 525 bkz. kümürgen, kümürken, küvürken
  693. KEY: pek, gâyet, sağlam — I, 459 bkz. ked, ked
  694. KEYIK: geyik, yaban hayvanı, aslında yabani olan her şey, eti yenen hayvanlardan ceylân, s ıgın, dağ keçisi gibi hayvanlar, yabani (vah şi) -evcil (ehli) karşıtı-, av hayvanı ve av, I, 26, 155, 157, 171, 206, 224, 228, 263, 295, 306, 311, 421; 11, 8, 10, 16, 120, 14
  695. KEYIK: maymun yapılı (insanlar için) — III, 168
  696. KEYIK: söğüt yaban sogüdü — III, 168
  697. KEYLIG: maynıun — III, 175
  698. KEYLIG: kişi şaşkın veya yabanş gibi iki tarafına bakarak yürüyen adam. III, 175
  699. KEYÜK: kebe ve kepenek gibi ; eyler — III, 168
  700. KEZ: gez — I, 326; III, 106, 318
  701. KEZ: süt ve un gibi şeylerin tencere dibinde yap ışıp kalan parçaları. I, 327
  702. KEZ: ipekli bir Çin kumaşı — I, 327
  703. KEZGERMEK: gezlenmek, geze getirmek — II, 196; III, 106
  704. KEZIK: gezek; sıtma, nöbet, işte nöbet — I, 391
  705. KEZIK: cesaret — I, 391
  706. KEZIŞMEK: gezmekte yari{mak — II, 100
  707. KEZITMEK: gezdirmek — II, 306
  708. KEZLEMEK: gezlemek, gezini düzeltmek, temizlemek. III, 300, 318 —
  709. KEZLENMEK: gezlenmek; dibi tutmak, II, 252, 253
  710. KEZLEŞMEK: gezlemekte yardım ve yarış etmek — II, 224
  711. KEZLETMEK: gezletmek — II, 348
  712. KEZLIK: küçük kadın bıçağı, kadınlar üst elbiselerine takarlar — I, 478
  713. KEZMEK: gezmek, dolaşmak — II, 10
  714. KEÇ: geç (vakit).I, 294; III, 121
  715. KEÇE: gece, III, 219
  716. KEÇILMEK: geciktirilmek. III, 195
  717. KEÇITMEK: geciktirmek — II, 300
  718. KEÇMEK: gecikmek — III, 180, 183
  719. KEÇÜRMEK: geciktjrmek — III, 187
  720. KEÑÜTMEK: genişletmek, II, 326
  721. KETERMEK: §1(161-1116^ III, 164
  722. KI: nida "ya"sı yerine; çağırma edati — III, 212
  723. KI: hısımlık bildiren isimler sonuna gelerek ac ıma ve sevme anlatan bir edat — III, 212
  724. KIÇI: hardal — III, 238
  725. KIÇILAMAK: gıdıklamak — III, 323, 329
  726. KIÇURMAK: kınamak, ayıplamak; başkasınm kaygısından ferah duymak — III, 187
  727. KIDIŞMAK: kenar dilkmekte yardım etmek, değirmi bir şeyin kenarını dikmekte yardım etmek — II, 93 , 94
  728. KIDITMAK: kenar diktlrmek, kıyılatmak — II, 301
  729. KIDIG: kıyı, yan, kenar 1. 375, 496
  730. KIDIGLAMAK: kıyı dikmek, kıyılamak — III, 336
  731. KIDIGLANMAK: kıyılanmak, kenarlanmak.II, 268
  732. KIFÇAKLAMAK: Kıpçak boyundan saymak — Kıpçak boyuna nispet etmek — III, 351
  733. KIFÇAKLANMAK: Kıpçak kılıgına girmek — II, 279 bkz. Kıvçaklanmak
  734. KIFTU: makas, kırkı. I, 416
  735. KIFTULAMAK: sındı ile kırkmak, kırpmak, III, 352
  736. KIG: topragı kabartmakta kullanılan gübre — III, 129
  737. KIGLATMAK: fışkı ile gübreletmek; (at) sıçırtmak, tersletmek — II, 348
  738. KIKI: gürültü — III, 227 bkz. urı kıkı
  739. KIK(I)RMAK: yüksek sesle çağırmak, bagırmak, haykırmak, I, 441, 442; II, 83
  740. KIKRIŞMAK: çagrışmak, bağrişmak — II, 220
  741. KIL: kıl (insanda ve hayvanda) — I, 337
  742. KILDRUK: buğday vb — başaklanndakl kılçık, III, 417
  743. KILGAN: çok kılan, çok yapan — I, 470
  744. KILGU: kılı; , yapış, kılgı — I, 494
  745. KILIÇ: kılıç — I, 183, 321, 339, 359, 397, 417; II, 116, 129, 147, 197, 246, 281, 308. 344, 356; III, 70, 77, 135, 169. 268 277, 296, 373, 437
  746. KILIÇLAMAK: kılıçlamak, kılıç ile çalmak ve vurmak, III, 331, 346
  747. KILIÇLANMAK: kılıç sahibi olnnak — II, 267
  748. KILIG: kılış, yapış — II, 40
  749. KILIK: huy, gldi; — I, 383; II, 230 bkz. k ılk
  750. KILINÇ: iç, amel, ahlâk, nninez, huy, fena huy, kad ın naz ve kırışması — II, 156; III, 374
  751. KILINÇLANMAK: nazlanmak (kadın), kırışmak — III, 374
  752. KILINMAK: tavır takınmak (kadın), nazlanmak; yapılmak, kılınmak, işlenmek I, 64, 394, 508; II, 156; III, 20
  753. KILIŞMAK: yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 109
  754. KILIDE: gerdanlık — I, 432 bkz. bakan
  755. KILK: huy, gidiş — I, 383 bkz. kılık
  756. KIL: kudruk kıl kuyruk; ördeğe benzer bir kuş — I 337
  757. KIL: kuş ördeğe benzer bir kuş, I, 337
  758. KILMA: yapma, yapı; , I, 150; III, 213
  759. KILMAK: kılmak, yapmak, etmek, eylemek, olmak — I, 36, 39. 44.74, 113, 114, 141.171, 237. 263, 274, 321, 330, 342, 349. 350 367 371, 374, 376, 393, 399, 459, 462; 11. 25; III, 17, 122, 133, 159, 179, 213, 216, 224, 234, 239, 381, 432, 449 bkz. kamak
  760. KILMIŞ: yaptıgı, I, 205, 221, 253, 407
  761. KILTIK: başta bulunan kepek, konak — I, 475
  762. KILTURMAK: yaptırmak — II, 191
  763. KIMIZ: kımız.I, 365; II, 12; III, 197
  764. KIMIZ: almıla ekşi elma — I, 366
  765. KIMIZLANMAK: kımız sahibi olmak, II, 268
  766. KIN: kın, bıçak ve kılıç kını, kılıf — I, 183, 339, 359, 397; II, 246; l1l, 140
  767. KINAMAK: işkence etmek, cezalandırmak; bir şeye kın yapmak — III, 273
  768. KINATMAK: işkence yaptırmak, cezalandırmak — II, 313
  769. KINIŞMAK: istekle işe koyulmak, II, 113
  770. KINLAMAK: kın yapmak — III, 299
  771. KIÑIR: kızgın, şiddetli.I, 170, 183, 359
  772. KIÑIR: aşı, yan bakış — III, 363 bkz. kıñru
  773. KIÑRAK: et ve hamur kesilen satıra benzer büyük bıçak — III, 382
  774. KIÑRU: yan, şaşı — III, 23 bkz. kıñır
  775. KIR: kır, basık dağ, açık yer — I, 94, 324; III, 39
  776. KIR: su bendi, §61-1116^I, 324
  777. KIR: kır rengi — I, 324
  778. KIRAGU: kırağı — I, 446
  779. KIRBAS: er başında saç olmayan adam — I, 459
  780. KIRÇALMAK: değmek, değip sıyırmak — II, 234
  781. KIRÇAMAK: amacın kenarına dokunmak, silip geçmek — III, 276
  782. KIRÇATMAK: sıyırtmak, yaralamak, amacı delip geçmek — II, 328, 329
  783. KIRGAG: bey ve hanın eli altındakilere kızması ve kakıması — II, 288
  784. KIRGAG: elbisenin yanı, kenarı — II, 288
  785. KIRGAMAK: kakımak, birine kızıp ondan yüz çevirmek, birine k ızıp uzaklaştırmak (yalnız yapan insan olduğu zaman söylenir) — II, 288; III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak (Tanr ı için), kızgamak
  786. KIRGAŞMAK: birbirinin tarafını dilemek — II, 220
  787. KIRGATMAK: koğulamak, kızarak yüz çevirtmek — II, 338, 339
  788. KIRGIL: kırçıl, I, 483
  789. KIRGUY: atmaca — II, 95; III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırkuy
  790. KIRILMAK: kabuğu soyulmak; malı alınmak, yoksullaşmak; kar kürünmek II, 134
  791. KIRINDI: her şeyin kınntısı, kazıntısı, soyuntu su — I, 449
  792. KIRINMAK: soyar veya kazır görünmek — II, 155
  793. KIRIŞMAK: kazımakta ve sıyırmakta yardım ve yariş etmek — II, 98
  794. KIRK: sayıda kırk, I, 349; II, 331
  795. KIRKILMAK: kırkılmak I, 236
  796. KIRKIN: cariye.II, 110 bkz. xız kırnak, kız
  797. KIRKIŞMAK: kırkmakta yardım etmek — II, 221
  798. KIRKLUM: dolusu bir klle edip orancıların kullandıkları bir ölçeğe verilen sıfat, III, 418
  799. KIRKMAK: kırkmak — III, 422
  800. KIRKUY: atmaca — III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırgüy
  801. KIRLAMAK: kazmak, yerde çukurlar açmak — III, 298, 299
  802. KIRLANMAK: kırla; mak, kıraçlaşmak, yerde çatlaklar ve hendekler meydana gelmek — II, 251
  803. KIRLATMAK: kıyı, kenar yaptirmak — II, 347
  804. KIRMA: söbü (mahrut) şey — I, 433 § kırma topık; herhangi söbü (mahrut) topaç — I, 434
  805. KIRMAK: kazımak, bir şeyi kökünden çıkarmak; kırmak, II, 7. 24, 401, 406
  806. KIRNAK: cariye — I, 473 bkz. xız, kırkın, kız
  807. KIRT: kısa, I, 342 § kırt ot; kısa ot — I, 342
  808. KIRTIŞ: yüz rengi; yüz — I, 460 § yer kırtışı; yeryüzü. 1 461
  809. KIRTIŞLAMAK: kazımak — III, 350
  810. KIRTIŞLANMAK: güzelleşmek, güzelliği artmak — II, 272
  811. KIRTIŞLIG: yüzlü — I, 461
  812. KIRT: kişi kötü huylu ve plnti adam — I, 342
  813. KIRTLAMAK: kötü huylu saymak, yarayı iyi etmek — III, 445 bkz. kartamak, kartanmak
  814. KIRTURMAK: kazıtmak, sıyırtmak, II, 190
  815. KIRUK: sakat — I, 382 § kıruk adak; topal — I, 382 § kıruk er; çolak — I, 382
  816. KIRUK: adak topal — I, 382
  817. KIRUK: er çolak, I, 382
  818. KIR: yagı gizll düşman — I, 324
  819. KISGA: kısa — II, 11
  820. KISGAÇ: kısgaç — I, 455
  821. KISGANMAK: kıskanmak; pintilik etmek, kısmırlanmak — II, 250 bkz. kısırkanmak
  822. KISIG: kısı, hapis, sıkınti — I, 376
  823. KISIGLAMAK: itelemek, itmek, avurduna vurmak — III, 336 bkz. kas ıglamak
  824. KISILMAK: kısılmak, arada kalmak.II, 135
  825. KISINMAK: kısmakcimrilik etmek; sidiği tutulmak — II, 155
  826. KISIR: kısır, doğurmayan insan veya dört ayakl ı hayvan; kısrak — I, 236, 364; III, 88
  827. KISIR: bolmak (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. yozamak kısırkanmak
  828. KISIRGANMAK: , yedirmekten çekinmek — II, 263, 264 bkz. k ısganmak
  829. KISLINMAK: kısılmak, araya sıkışmak II, 251
  830. KISMAK: kısaltmak, daha kısa yapmak, kısarak çalmak; kıstırmak — II, 11
  831. KISMAK: üzenginin iki yanında bulunan kayış, ilmikli ip, kement — I, 474; II, 219
  832. KISRAK: kısrak — I, 203, 207, 364, 474, 491, 500; II, 96
  833. KISRAKLANMAK: kısrak sahibi olmak — II, 275, 279
  834. KISRUŞMAK: kısmakta yardım etmek, II, 219
  835. KISTAŞMAK: titreşmek, sı2laşmak. II, 221, 222 bkz. kasnamak, kasnatmak
  836. KISTURMAK: kıstırmak, işkence ile cezalandırmak; kısalmasını emretmek, azalmasını em-retmek — II, 190, 191
  837. KISURMAK: kısaltmak II, 78
  838. KIŞ: kış — I, 13, 22, 82, 170, 332; II, 26, 54, 97, 204; III, 159, 278
  839. KIŞLAG: kışlak, kışlanacak yer, I, 13, 464; III, 88
  840. KIŞLAGLANMAK: kışlak edinmek, kışlamak — II, 273
  841. KIŞLAMAK: kışlamak; III, 299
  842. KIŞLATMAK: kışlatmak, bir şeyi üzerine alıp saklamak.II, 348
  843. KIŞLIK: kışlık, kış için hazırlanmış şey — I, 474
  844. KIŞMAK: meyletmek, kaymak — III, 182 bkz. kay ışmak, kaymak
  845. KIV: devlet, kut, baht — I, 301, 332 bkz. kuv
  846. KIVAL: çekme, düzgün — I, 412 § kıval burun; çekme burun — I, 412
  847. KIVÇAKLANMAK: Kıpçak kılığına girmek, II, 276 bkz. Kıfçaklanmak-kıya küçültme eki — III, 170, 359 bkz. -gine, -kiye
  848. KIYAK: et suyu yağı, tereyağı, kaymak, III, 32 bkz. kanak, kayak, konak
  849. KIYA: körmek yan bakmak, arkaya bakmak, I, 369 bkz. kaya körmek, kura körmek, kuya kârmek
  850. KIYIK: cayma, caymak; iğrilik, igri olan, sözde durmama, sözde durmayan — I, 70; III, 167 k ıyılmak inmek; geçmek; agaç igrilemesine
  851. KIYILMAK: sözden dönülmek — III, 190
  852. KIYIM: düşman gelmesi yüzünden bir vilâyet halk ının korku ve dehşete düşmesi — III, 168
  853. KIYIŞMAK: igrilemesine ağaç kesmekte yardım ve yarış etmek — III, 189
  854. KIYMA: kıyılmış, III, 173 § kıyma ügre hamuru serçe dili gibi i ğri kesilen bir çeşit erişteIII, 173
  855. KIYMAÇ: Çiğiller'in giydiği tiftikten yapılan beyaz başlık. III, 175
  856. KIYMAK: sözden dönmek; kıymak, eğrilemesine doğramak — III, 246
  857. KIYTURMAK: iğrilemesine kestirmek — III, 193
  858. KIZ: kız, kız çocuk; cariye; pahalı nesne — I, 7, 236, 280, 291, 299, 312, 326, 382, 412, 442, 474, 496; II, 10. 25, 94, 96, 109, 182. 220, 272, 276, 277, 304, 340; III, 120, 137, 170, 203, 218, 259, 260, 265, 272, 289, 301, 328, 338, 371, 380, 408, 411, 450 bkz.
  859. KIZAMAK: kızlık bozmak, III, 265
  860. KIZARMAK: kızarmak — II, 77, 163 bkz. kızıl ermek
  861. KIZARTMAK: kızartmak — III, 431
  862. KIZGAMAK: (kul) kızıp uzaklaştırmak, kakımak — III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak, kırgamak
  863. KIZGUL: at boz ile kır arasında olan at — I, 483
  864. KIZGURMAK: işkenceye koymak, cezasını çektirmek, cezalandırmak. II, 194, 200
  865. KIZGUT: ceza, işkence, başkaları görerek çekinmeleri için yap ılan ceza ve işkence — I, 451
  866. KIZGUTLANMAK: suçunun cezasını görerek rüsva olduğundan bir işten çekinmek. II, 271
  867. KIZIL: kızıl, kızıl renk, kırmızı — I, 40, 60, 362, 394, 395; II, 133; III, 20, 162, 183, 219, 325, 363
  868. KIZIL: ermek kızarmak — II, 163 bkz. kızarmak
  869. KIZILMAK: yaptığı suça bir daha dönmemek üzere ceza görmek, nedamet etmek, k ıyılmâk. II, 135, 200
  870. KIZ: kırkın cariye — I, 326
  871. KIZ: kişi pinti kişi, I, 326
  872. KIZ: kuş insan üzerine düşecek gibi alçaktan uçan ve tüylerinin rengi bukalemuna benzeyip aç ılınca renkten renge giren bir kuş, I, 326, 332
  873. KIZLAMUK: kızamık, I, 528
  874. KIZLANMAK: pahalı bulmak, II, 251; III, 198, 199
  875. KIZLANMAK: kız edinmek, kız çocuk sahibl olmak — II, 251, 254; III, 198
  876. KIZLAŞMAK: bahse bir kız (cariye) koymak II, 221
  877. KIZUMAK: pahalılanmak, fiyatı yükselmek. III, 265
  878. KIBE: az zaman, kısa zaman — III, 217 bkz. büte
  879. KIBE: bolmak az zaman geçmek, III, 217
  880. KIÇIK: küçük, küçüklük — I, 227, 390; II, 29, 95, 268; III, 87, 175 bkz. kiçük
  881. KIÇIKLEMEK: küçük saymak, III, 341
  882. KIÇIMEK: kaşınmak, gidişmek. III, 259
  883. KIÇINMEK: orospu olmak, gidişmek, ka; ınmak — II, 156
  884. KIÇITMEK: kaşıtmak — II, 300
  885. KIÇÜK: küçuk — I, 93 bkz. kiçik
  886. KID: arka, âon, sonra — I, 200, 225; II, 142; III, 14 bkz. kid
  887. KID: arka, son, sonra — II, 25 bkz. kid
  888. KIDIZ: keçe, Türkmenler'in çadır örtüleri ve göç zamanı bürgüleri gibi — I, 316, 366, 508; II, 96, 304; III, 262, 329 bkz. kiviz, küvüz
  889. KIDIZGEK: tazeliği gidip keçeleşmiş (kavun için) — II, 290
  890. KIDIZLIG: keçe sahibi olan — I, 507
  891. KIDLZLIK: yüng keçe yapmak için hazırlanan yün — I, 507
  892. KIKÇTIRMEK: iki klşiyi birblrine kışkırtmak, sürttürmek II, 195, 196
  893. KIKMEK: bilemek, bir şeyi bir şey üzerine sürtmek — II, 293
  894. KIKRÜLMEK: sokulmak, II, 237
  895. KİM: kim.I, 125, 192, 200, 325, 338, 353, 362, 371. 377, 425, 440, 506; II, 118. 274, 284; III, 22, 106, 123, 141, 239. 251 288
  896. KIMI: gemi — III, 235 bkz. kemi
  897. KIMIŞKE: Kaşgar'da çıkan nakışlı bir keçe — I, 490
  898. KIMSEN: başlıklan ve kavukları süslemek için kullanılan aitın kırıntıları — I, 437
  899. KIMÜNÇE: sivri sinek — III, 358 bkz. kümiçe
  900. KIRIG: geniş — III, 358
  901. KIÑITMEK: genişletnıek — III, 396
  902. KIÑRÜNMEK: genişlemek, bir zaman nimet içinde yaşamak. III, 400
  903. KIÑÜMEK: genişlemek, III, 396
  904. KIÑÜRMEK: genişletmek. III, 392
  905. KIP: kalıp, benzer, öğür, I, 483; III, 23, 61, 119
  906. KIPI: gibi, I, 483; III, 23, 61, 119
  907. KIR: kir — II, 212, 230
  908. KIRDEŞ: bir avluda beraber oturan k6mşu — I, 461
  909. KIRGÜ: girme zamanı, gırecek — II, 68; III, 6
  910. KIRGÜCI: girici, giren.II, 51
  911. KIRIGSEMEK: girmek istemek — III, 334, 335
  912. KIRIKMEK: kirlenmek II, 117, 119. 165 bkz. kirlenmek
  913. KIRILMEK: girilmek. II, 136
  914. KIRIMSINMEK: girer görunmek — II, 260
  915. KIRINMEK: girinmek, girer göstermek, girmek — II, 156, 157, 160
  916. KIRIŞ: kiriş, yay kirişi, yay — I, 198, 370; II, 83; III, 215
  917. KIRIŞ: bir adamın akarlarından olan geliri — I, 370
  918. KIRI: ; mek glri; mek, glrlşmekte yarış etmek — II, 99
  919. KIRIT: anahtar, kilit — I, 357; III, 345
  920. KIRITLEMEK: kilitlemek III, 330, 345, 348
  921. KIRITLIG: anahtarlı, kilit kilit , I, 306, 506 § kiritlig kapug; killtli kap ı — I, 506
  922. KIRKIN: boğranın, devenin kızgın zanıanı — I, 443
  923. KIRLENMEK: klrlenmek; yumulmak.II, 252 bkz. kirikmek
  924. KLRMEK: girmek.I, 87, 362, 395, 422, 443, 457, 488; II, 8, 18, 44, 55, 61, 67, 223; III, 65, 120. 147, 212, 222, 226
  925. KIRMIŞÇE: girmiş gibi — I, 251
  926. KIRPI: kirpi — I, 415
  927. KIRPIK: kirpik. I, 478
  928. KIRPILENMEK: sertle; erek kirpi gibi buzülmek, yüzü as ılmak — III, 200
  929. KIRPÜKLENMEK: gözde kötü kıl bitmek — II, 277, 279
  930. KIRŞEN: üstübeç; yüze sürülen düzgün. I, 437; II, 353
  931. KIRŞENLENMEK: yüze düzgün sürünmek II, 278
  932. KIRTGINSEMEK: tasdik etmek istemek — I, 280
  933. KIRTGÜNMEK: inannnak, gerçeklemek — III, 423 bkz. kirtinmek
  934. KIRTINMEK: inanmak I, 416 bkz. kirtgünmek
  935. KIRTÜ: yemin, ant; gerçekllk, doğruluk — I, 416
  936. KIRTÜÇ: kişi kimseyi ; ekemeyen huysuz kişi — I, 455
  937. KÜRTÜLEMEK: tasdiklemek — III, 352
  938. KIRTÜRMEK: girdirmek, II, 195
  939. KIRÜ: geri, arka, III, 65, 245, 246
  940. KIS: karı, I, 329. 333
  941. KIŞ: sadak, I, 393, 457, 494; II, 275, 333; III, 126, 281
  942. KIŞ: samur.III, 126
  943. KIŞEMEK: kösteklemek, bağlamak — III, 268
  944. KIŞEN: köstek — II, 13
  945. KIŞI: kisi, adam, insan, kimse; halk; kar ı, kadın — I, 24, 44, 45, 46, 64, 74. 87 91, 98, 106, 109, 127, 129, 140, 142, 146, 147. 152, 154, 155, 156, 166, 167, 174, 179, 186, 187, 216, 240. 243, 265, 287. 296, 307, 308, 310, 317, 319, 326, 332, 342. 356, 363, 365,
  946. KIŞIRGEK: er evinde birini görünce canı sıkılan, evi kendine dar gelen ki şi, II, 290
  947. KIŞ: kurman ok ve yay konan kap — I, 444
  948. KIŞ: kurugluk sadak, gedeleç — I, 504
  949. KIŞNEMEK: kişnemek I, 236, III, 302
  950. KITERMEK: gidermek, kaldırmak.I, 440; III, 187
  951. KITMEK: gitmek, çekilmek.II, 296; III, 48
  952. KIVIZ: yaygı, halı, kilim gibi şeyler — I, 366 bkz. kidiz, küvüz-kiye küçültme eki, III, 170, 359 bkz. -gine, -k ıya
  953. KIYIM: kiyim uyuşukluk, ne çalışmak ne işi büsbütün bırakmak, gaflet, elevaylık — III, 169
  954. KIZ: kutu, misk kutusu, taht, kürsü, sand ık, kap, heybe gibi ieyler — I, 327; III, 318
  955. KIZLEMEK: gizlemek-I, 100; II, 172, 264; III, 71, 300, 318
  956. KIZLENÇÜ: gizli.III, 242
  957. KIZLENMEK: saklar görünmek, kendi kendine saklamak, II, 253
  958. KIZLEŞMEK: birbirinden gizlemek — II, 224
  959. KIZLETMEK: gizletmek — II, 348
  960. KOÇ: koç — I, 321; II, 184 bkz. koçñar
  961. KOÇMAK: kucaklamak — II, 5
  962. KOÇÑAR: koç, I, 321; II, 101; III, 102, 381, 382 bkz. koç
  963. KOÇTURMAK: kucaklatmak, koçturmak — II, 189
  964. KOÇU: kucaklaşma, koçuşma, I, 369
  965. KOÇUŞMAK: kucakla; mak — II, 92; III, 188
  966. KODI: a; ağı, aşağıya, arkası sıra — III, 46, 61, 69 bkz. kudı
  967. KODUŞMAK: birbirine güvenmek — II, 94 ,
  968. KODMAK: koymak, bırakmak, terk edilmek, koyuvermek — II, 29, 54, 140, 263, 295; III, 39, 172, 440 bkz. kotmak, koymak
  969. KOG: göze veya yemeğe düşen çör çöp, pislik. III, 128
  970. KOGIŞ: deri, II, 355 bkz. koguş
  971. KOGŞAK: gevşek, çürük — I, 474
  972. KOGŞAMAK: katı şey gevşek olmak — III, 287
  973. KOGŞAMAK: koğuş ağacı dalı iIe cilâlamak, perdahlannak — III, 287 bkz. kov şamak
  974. KOGŞAŞMAK: birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kohşaşmak
  975. KOGŞATMAK: kuvvetini gevşetmek, II, 337 bkz. kohşatmak
  976. KOGURMAÇ: kavr — ulmuç buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kovurmaç
  977. KOGU: ; okları perdah etmek içln koğu; (huş) ağacından yapılan aygıt — I, 369
  978. KOGUŞ: oluk, su oluğu, değirmen oluğu, I, 369
  979. KOGUŞ: sepili, sepisiz (tabaklanmış, tabaklanmamiş) deri, kayı; — I, 369; II, 205. 210; III, 140, 308, 319 bkz. kogış
  980. KOGUŞLANMAK: su fışkırmak — II, 268 koh; aşmak birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kogşaşmak
  981. KOXŞTMAK: kuvvetini gevşetmek, II, 334, 337 bkz. kogşatmak
  982. KOKITMAK: kokutmak, II, 309, 323, 324
  983. KOKMAK: fena kokmak, kokusu yükselmek (su) senmek, (hastal ık) sakinleşmek — II, 293, 323; III, 184
  984. KOKRATMAK: eksiltmek, davul çalarak zararl ı hayvanları kuşları kaçırtmak, II, 334 bkz. kakratmak
  985. KOL: kol — III, 134, 161, 288
  986. KOL: kılıç veya bıçakta bulunan yol biçimi oyma — III, 134, 135
  987. KOL: dağın tepesinden a; ağı inen ve derenin ortasından yüksekçe olan yer — III, 134
  988. KOLAÇ: kulaç — I, 358 bkz. kulaç
  989. KOLAN: kolan, bağırdak; yaban eşegi, I, 214, 263, 404, 415, 424; III, 122
  990. KOLDAÇI: dilenci — I, 417
  991. KOLDAŞ: koldaş, arkadaş — I, 461; III, 11
  992. KOLDAŞLANMAK: arkadaş olmak, arkadaş saymak — II, 272
  993. KOLGIRMAK: isteyeyazmak — II, 194
  994. KOLMAK: rica etmek, istemek I, 274, 399; II, 25
  995. KOLTIK: koltuk — I. 475
  996. KOLTUKLAMAK: koltuklamak, koltuğuna almak, koltuğa vurmak — III, 351
  997. KOLTURMAK: istetmek — II, 191
  998. KOLUNMAK: rica etmek, kendi kendlne rica etmek, istemek .I, 22; II, 156
  999. KOLUŞMAK: birbirinden istemek, isteşmek — II, 109, 110
  1000. KOM: deve havudu — III, 136
  1001. KOMIMAK: (bir şeye karşı) 02161110^III, 273
  1002. KOMINMAK: coşmak — II, 324
  1003. KOMITGAN: her zaman özleten, her zaman coşturan — I, 515
  1004. KOMITMAK: coşturmak, heyecana getirmek. I, 69; II, 311. 312, 324 bkz. komutmak
  1005. KOMŞUY: kanla dolmuş kene — III, 241
  1006. KOMUK: at gübresi. I, 383 bkz. kumuk
  1007. KOMUKLAMAK: pislemek, terslemek; Komuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. kumuklamak
  1008. KOMUTMAK: coşturmak, I, 214 bkz. komıtmak
  1009. KON: koyun — I, 31, 309; III, 140, 244 bkz. koy
  1010. KONAK: bir çe; it kaba darı, I, 384; III, 347 bkz.koyak
  1011. KONAK: kaymak (yenecek), I, 383 bkz. kanak, kayak, k ıyak
  1012. KONAKLAMAK: darı yemek — III, 347
  1013. KONAT: birbirlerine yanaşan, toplanan insan kümesi — I, 357
  1014. KONATMAK: kondurmak, oturtmak, II, 313
  1015. KONDURMAK: kondurmak, üzerine koymak — II, 192
  1016. KONMAK: konmak, bir yere konmak — I, 319; II, 331; III, 184, 185
  1017. KONŞI: komşu, I, 435 bkz. koşnı
  1018. KONUK: konuk, misafir; ruh — I, 45, 46, 85, 332, 384, 517; II, 312
  1019. KONUKLAMAK: konuk etmek; ev sahibinin rızası olmadan evde gecelemek — III, 339, 347
  1020. KONUKLAŞMAK: birbirine konuk olmak, II, 258
  1021. KONUGLUG: konuk sahibi olan .1, 498
  1022. KONUKLUK: konukluk, misafirlik I, 274, 504
  1023. KONUM: 'yurt, konulan yer, konak — I, 114; II, 103, 313
  1024. KOÑRAGU: çıngırak, konrak, tongurak, çan, I l, 358; III, 387, 402
  1025. KOÑRAGU: kulağın altındaki çıkıkça kemik — III, 387
  1026. KOÑRAMAK: ses kalınlaşmak; bir şey
  1027. KOÑUR: (yani kestane rengi) olmak, III, 402
  1028. KOÑUR: boğuk ses — III, 363
  1029. KOÑUR: kestane rengi — III, 363
  1030. KOÑURMAK: sökmek, kanırmak, III, 392
  1031. KOÑUZ: osurgan böceği — III, 363
  1032. KOP: çok, pek, obartma ve pekitme edat ı — I, 319
  1033. KOP: sevinç, ferah, hop — III, 119
  1034. KOP: kılmak sevinmek, ferahlamak, içi hop etmek — III, 119
  1035. KOPMAK: kopmak, gelmek; kalkmak; başlamak, çıkmak; baş kaldırmak — I, 88, 97, 104, 120, 142, 234, 258; II, 4; III, 128, 137, 367
  1036. KOPRUŞMAK: bir şeyi yerinden kaldırmakta yardım etmek — II, 218
  1037. KOPSAMAK: çıkmak istemek — III, 285
  1038. KOPURGAN: çok koparan, I, 517
  1039. KOPURMAK: yerinden kaldırmak, kurcalamak — II, 72
  1040. KOPURTMAK: yerinden kaldırtmak — III, 430
  1041. KOPUŞMAK: kalkışmak, kalkmakta yardm ve yarış etmek — II, 88
  1042. KOR: ziyan , III, 122
  1043. KOR: yoğurt mayası — III, 122
  1044. KORDAY: kuğu kuşu, kuğu cinsinden bir kuş, II, 177; III, 240
  1045. KORIG: koru, küçük orman — I, 17, 18, 375; II, 98
  1046. KORIMAK: korumak — III, 263
  1047. KORINMAK: sıkılık etmek, pintilik etmek, II, 155 bkz. korunmak
  1048. KORIŞMAK: korumakta yardım etmek — II, 98
  1049. KORKITMAK: korkutmak.II, 339 bkz. korkutmak
  1050. KORKLUK: korkak — III, 417
  1051. KORKMAK: korkmak — II, 312, 331; III, 282, 377, 421, 422
  1052. KORKULMAK: korkulmak — II, 236
  1053. KORKUNÇ: korkunç — II, 365; III, 168, 387
  1054. KORKUNMAK: korku duymak ve korkusunu saklamak — II, 250
  1055. KORKUŞMAK: birbirinden korkmak, korkuşmak II, 221
  1056. KORKUTMAK: korkutmak — II, 365 bkz. korkıtmak
  1057. KORLUK: içinde kımız biriktlrilen küçük testi — I, 473 bkz. kurluk
  1058. KORU: kendisine "demir dikeni" ad ı verilen bitkinln "putrak" veya "p ıtrak" denilen meyvesi — III, 223 bkz. yapuşgak
  1059. KORUGÇI: korucu, bir koruyu koruyucu .III, 242
  1060. KORUM: kaya, I, 398; III, 61, 105
  1061. KORUMLUG: taşlı, çakıllı — I, 498
  1062. KORUNMAK: sıkılık etmek, pintilik etmek — II, 155 bkz. kor ınmak
  1063. KOSIK: fındık I, 382; III, 347 bkz. kosuk
  1064. KOSIKLAMAK: fındıklanmak-III, 347
  1065. KOSIKLIG: fındıklı — I, 497
  1066. KOSUK: fındık III, 347 bkz. kosık
  1067. KOŞ: çift, çifte, herhangi bir şeyin çifti, eşi — I, 359; III, 126 bkz. koşa
  1068. KOŞA: çift — III, 33, 60 bkz. koş
  1069. KOŞ: at hakan yanındaki yedek at — III, 126
  1070. KOŞLANMAK: koşlunmak iki şey birblrine yakın olmak, öğür kılınmak, hayvan bir araya koşulmak — II, 251, 252
  1071. KOŞMAK: koymak, katmak; türku düzmek, II, 14
  1072. KOŞNI: komşu — I, 435; III, 220 bkz. konşı
  1073. KOŞUG: şiir, kaside — I, 376
  1074. KOŞULGAN: her zaman koşulan, katılan — I, 520
  1075. KOŞULMAK: birleşmek, katılmak, tertip edilmek, öğür kılınmak — II, 128, 135; III, 102
  1076. KOTKI: alçak gönüllü, yumuşak huylu, mütevazi I, 427
  1077. KOTKILIK: gönül alçaklığı, tevazu, II, 140
  1078. KOTMAK: bırakmak — II, 295 bkz. kodmak, koymak
  1079. KOTRULMAK: boşaltılmak — II, 234, 235
  1080. KOTRUŞMAK: boşaltmakta yardım etmek, II, 218
  1081. KOTURMAK: boşaltmak, aktarmak — II, 71, 72, 164
  1082. KOTURMIIŞ: boşalmış. II, 170 § koturmuş kap; boşalmış kap, II, 170
  1083. KOVA: kova — I, 147; III, 237
  1084. KOVA: Türkler'in kullandığı gemlerde atların burnuna dogru dikilen kay ış — III, 237
  1085. KOVI: içi kof ve çürümüş olan — III, 226 bkz. kovuk, kov ı, kovuk
  1086. KOVUÇ: cin çarpması eseri, III, 163 bkz. kovuz
  1087. KOVUÇ: kovuç cin çarpmasına karşı üzerlik ve ödağacı ile yapılan tütsüde cinlere "kaç, kaç"demek üzere söylenen kelimeler. III, 163
  1088. KOVUK: içi boş olan her şey — III, 164 bkz. kovı, kovı, kovuk
  1089. KOVUZ: cin çarpması eseri — III, 163 bkz. kovuç
  1090. KOVI: içi kof ve çürümüş olan — III, 225 bkz. kovı, kovuk, kovuk
  1091. KOVI: talihsiz, uğursuz, III, 226
  1092. KOVMAK: kogmak, kovalamak, sürmek. II, 16; III, 183
  1093. KOVŞALMAK: perdahlanmak, huş ağacından yapilmış aygıtla perdahlanmak — II, 236
  1094. KOVŞAMAK: koğuş ağacı dalı ile cilâlamak — III, 287 bkz. kog şamak
  1095. KOVŞAŞMAK: koğuş ağacı ile cilâlamakta yardım etmek — II, ' 350, 351
  1096. KOVŞATMAK: perdahlatmak, koğu; ağacıyle perdah yaptırmak — II, 338
  1097. KOVUK: kovuk, içi boş olan her şey, I, 383; III, 164 bkz. kovı, kovuk, kovı
  1098. KOVURMAÇ: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kogurmaç
  1099. KOVURMAK: kavrulmak, II, 114, 235 bkz. kagurmak, kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
  1100. KOVUŞMAK: koğmağa, tardetmege çalışmak — II, 103
  1101. KOY: koyun, I, 31, 173, 193, 199, 215, 263, 264, 284, 295, 306, 317, 326, 346, 387, 389, 392, 411, 426, 472, 483; II, 14, 15, 27, 50, 76, 90, 118, 142, 152, 184, 185, 237, 238. 310, 330, 355, 359; III, 5, 60, 88, 95, 122, 126, 130, 132, 142, 148, 156, 157, 167, 17
  1102. KOY: elbisenin koynu; kucak — III, 142 bkz. koyun koy derenin koyag ı, dibi, düzlüğü, III, 142 bkz. kuy
  1103. KOYAK: konak darısı — III, 167 bkz. konak
  1104. KOYAR: hayvanlara ve kölelere sö ğülen bir kelime; "ağızdan salya saçan" anlamınadır — III, 171
  1105. KOYGAŞMAK: koynuna girmek, I, 243
  1106. KOYKA: deri, kürk, III, 173
  1107. KOYKALAMAK: derinin kıllarını temizlemek, yolmak.III, 173
  1108. KOYLUŞMAK: dökülüşmek — III, 195
  1109. KOYLUŞMAK: koyula; mak, III, 195
  1110. KOYMAK: koymak, koyuvermek, bırakmak, dökmek, çalkamak — II, 45; III, 39, 171. 246 bkz; kodmak, kotmak
  1111. KOYTURMAK:
  1112. KOYU: koyu, kalın, sık — III, 367
  1113. KOYUG: (akarlarda) koyu — III, 166
  1114. KOYUGLUK: koyuluk, (akarlarda) koyuluk — III, 178
  1115. KOYULMAK: akar (nesne) koyulmak — III, 190
  1116. KOYUN: koyun, kucak, II, 339, 346; III, 18, 297 bkz. koy
  1117. KOYUNMAK: kendine su koymak, dökünmek.III, 191
  1118. KOYUŞMAK: koyı — nakta yardım etmek, III, 189
  1119. KOY: yılı koyunyılı; Türkler'in on ikili yıllarından biri.I, 346; III, 142
  1120. KOZANMAK: süslenmek, bezenmek ("bezenmek" fiili ile birlikte gelir), II, 155
  1121. KÖÇ: saat, an, müddet — I, 321
  1122. KÖÇ: göç — I, 321
  1123. KÖÇMEK: göçmek — II, 5
  1124. KÖÇRÜM: belinleme, telâş, köy halkının şehre kaçışması, I, 485
  1125. KÖÇÜK: sagrı; bir hayvana binen iki adamdan arkadaki I, 390
  1126. KÖÇÜKLEMEK: sağrıya vurmak — III, 341
  1127. KÖÇÜRGEN: göçüren, uzaklaştıran — I, 522
  1128. KÖÇÜRMEK: göçürmek; yazmak, istinsah etmek, nakletmek, II, 75, 76köçürme oçak; bir yerden öbür yere göçürülebilen ocak, I, 490
  1129. KÖÇÜRME: oyun "on dört" adı dahi verlien bir oyun — I, 491
  1130. KÖÇÜT: at — I, 357; II, 76
  1131. KÖDÜŞMEK: bekleşmek, birbirini bekleşmek, II, 94 bkz. küdüşmek
  1132. KÖDEÇ: bardak, testi — I, 360 bkz. közeç, közüç
  1133. KÖDEZMEK: saklamak, beklemek, korumak, gözetmek, II, 86, 162; III, 43, 263 bkz. köz atmak, közetmek
  1134. KÖDMEK: gözlemek; görmek — II, 87; III, 23
  1135. KÖG: şiirin vezni, aruzu, ırın ölçüsü, ırlamakta sesin yükselip alçal ışı.III, 131
  1136. KÖG: bir şehir halkı arasında bir sene içinde çıkıp gülünen şey, gülmece — III, 131
  1137. KÖG: koç veya ba; ka hayvanlar ın kı; a yakın aşması, III, 132
  1138. KÖG: ayna yüzünde meydana gelen pas; kad ınların yüzüne düşen çillik — III, 132
  1139. KÖGEN: ilmikli köstek, süt sağılacağı zaman hayvanların ayağına vurulur I, 415
  1140. KÖGERMEK: göğermek, gök rengini almak — II, 84
  1141. KÖGLEMEK: (hayvan) yeşil ot yemek — III, 300, 301
  1142. KÖGLEMEK: ırlamak, taganni etmek — II, 255; 301 bkz. köglenmek
  1143. KÖGLENMEK: yüzde çiller çıkmak; şarkı söylemek, ırlamak, taganni etmek, sesi yükselte alçalta şarkı çağırmak, I, 253; II, 253, 255; III, 131 bkz. köglemek
  1144. KÖGÜZ: göğüs — I, 366 bkz. köküs
  1145. KÖG: yılkı başıboş yayılan hayvan — III, 131
  1146. KÖK: gök, hava, sema — I, 64, 123, 139, 193, 244, 338, 361, 362, 421; II, 27, 78, 81, 170, 252, 264, 283, 289, 307; III, 27, 124, 132, 282, 439
  1147. KÖK: gök rengi, gök renk, lâcivert. III, 132, 162 § kömgök; gömgök, I, 328, 338 § köpgök; gömgök — I, 328
  1148. KÖK: şehrin dört yanını saran yeşil bölge, III, 132
  1149. KÖK: eğer bağı — II, 283
  1150. KÖK: kök, asıl — II, 284
  1151. KÖKDEDMEK: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak- II, 328 bkz. kökletmek
  1152. KÖKEGÜN: gök sinek I 188; II, 287
  1153. KÖKLEMEK: eğer bağını sıkı bağlamak, III, 300
  1154. KÖKLENMEK: sıkı bağlanmak; asaletli veya zengin olmak — II, 253
  1155. KÖKLEŞMEK: ilişip sokulmak; eğer bağlamakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak, II, 224, 225 bkz. kökteşmek
  1156. KÖKLETMEK: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak — Il, 327, 328 bkz. kökdedmek
  1157. KÖKREMEK: kükremek — I, 125, 142, 354; II, 13, 138; III, 282, 398
  1158. KÖKREŞMEK: gürlemek, kükremek, kişnemek, kükreşmek — II, 222, 223; III, 147
  1159. KÖKŞIN: göğümsü, gök renkte — I, 186, 437
  1160. KÖKTEŞMEK: ilişip sokulmak, eger bağlaınakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak — II, 224 bkz. kökleşmek
  1161. KÖK: tubulgan bir kuş adı — I, 519 bkz. kök tupulgan
  1162. KÖKÜRŞGÜNLEŞMEK: güvercini öndül koyarak yar ışa gitmek.II, 226
  1163. KÖKÜRÇKÜN: güyerdn — III, 419
  1164. KÖK(Ü)S: göğüs — I, 230 bkz. kögüz
  1165. KÖKYUK: köylü ve Türkmen büyüklerine verilen ungun — III, 133
  1166. KÖL: göl, havuz, birikmiş su, I, 104; II, 79, 265; III, 135, 137, 357, 360
  1167. KÖL: denizin kendisi, III, 136
  1168. KÖLERMEK: göl hallne gelmek, gölermek, toplanmak, su göllenmek.I, 179; II, 84, 283
  1169. KÖLIGE: koyu gölge — I, 448; III, 174 bkz. köllk
  1170. KÖLIK: gölge — I, 409 bkz. kölige
  1171. KÖLIKLIK: gölgelik — I, 510
  1172. KÖL: suv Karluk büyüklerine verilen ungun — I, 108
  1173. KÖLÜK: arka; gölük, yuk yükletilen herhangi bir hayvan — I, 392
  1174. KÖLÜKLÜG: gölüklü — I, 510
  1175. KÖLTIÑ: kuşların indiği su birikintisl, gölcuk — I, 73; III, 372
  1176. KÖMÇÜ: gömü, define, hazlne — I, 418 bkz. kömüç § Tavgaç kömsi; Âd ulusundan kalma hazine, I, 418
  1177. KÖMEÇ: küle gömülerek pişirilen çörek — I, 12, 360
  1178. KÖMMEK: gömmek. I, 12; II, 27
  1179. KÖMTÜRMEK: gömdürmek — II, 196
  1180. KÖMÜÇ: gömü, deflne — I, 360 bkz. kömçü
  1181. KÖMÜLDÜRÜK: at göğüslüğü.I, 17, 530 bkz. kümüldürük
  1182. KÖMÜNDI: neñ gömülmüş nesne, I, 450
  1183. KOMÜNMEK: gömülmek; gömer görünmek — II, 158
  1184. KÖMÜR: kömür — I, 506
  1185. KÖMÜRLÜG: kömür sahibi, kömürü olan — I, 506
  1186. KÖMÜRLÜK: kömür yapmak içln yakılan ağaç ve kömür konan yer, I, 506
  1187. KÖMÜŞMEK: gömmekte yardım etmek — II, 111
  1188. KÖN: at derisi veya gönü, ham derl, gön — III, 140, 335, 353, 425
  1189. KÖNDGERMEK: doğrultmak, düzeltmek, dikmek yola kılavuzlamak; Ikrar ettirmek — II, 199; III, 423 bkz. köndgürmek, köngermek
  1190. KÖNDGÜRMEK: doğrultmak — II, 199 bkz. könd — germek, köñermek
  1191. KÖNDGÜRTMEK: dogrultmak, diktirmek — III, 424
  1192. KÖNEK: matara, ibrik, su tulumu (kırba) — I, 392
  1193. KÖNI: düz, dogru; emniyetli.III, 151, 237
  1194. KÖNIKMEK: arkadaşlarından geri kalacak derecede zay ıflık. II, 165
  1195. KÖNITMEK: dogrultmak, II, 313
  1196. KÖNMEK: düzelmek, doğrulmak; yola gelmek; inkârdan sonra ikrar etmek; yola ç ıkmak — II, 29, 30, 199
  1197. KÖÑERMEK: doğrultmak; doğru yolu göstermek, kılavuzlamak; doğruyu söyletmek — II, 196, 197 bkz. köndgermek, köndgürmek
  1198. KÖÑLEK: gomlek — III, 350, 383
  1199. KÖÑLEKLENMEK: gömleklenmek, gömlek giymek — III, 411
  1200. KÖÑÜL: gönül, kalp, yürek; anlayış — I, 69, 89, 152, 194, 207, 212, 214, 225, 245; II, 15, 125, 178, 203, 238, 243; III, 108, 137, 154, 239, 245 — 246, 289, 295. 309, 366, 391, 419
  1201. KÖÑÜLDE: ; gönül arkadaşı, I, 407
  1202. KÖÑÜLLENMEK: gönüllenmek; (çocuk) düşünmek ve anlamak; arzu etmek, III, 408
  1203. KÖÑÜLLÜG: gönüllü .I, 63; III, 366
  1204. KÖP: çok, bütün, hep; (saç ve ağaç hakkında) gür, sık, I, 319; II, 328
  1205. KÖPÇÜK: eğerin ön ve arka yastıkları — I, 478
  1206. KÖPITMEK: diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz.kübimek, kübitmek
  1207. KÖPRÜG: köprü — I, 478
  1208. KÖPSÜN: şilte, minder — I, 437
  1209. KÖPÜK(G): köpük, I, 390; III, 136
  1210. KÖPÜLMEK: dikilmek — II, 120 bkz. kübülmek
  1211. KÖPÜRMEK: köpürmek- II, 72
  1212. KÖPÜRTMEK: köpürtmek. III, 430
  1213. KÖPÜŞMEK: diknnekte yardım ve yarış etmek — II, 88 bkz. kübüşmek
  1214. KÖRDÜGÜÑ: gördüğün — II, 42
  1215. KÖRK: güzellik. I, 353; II, 340; III, 161
  1216. KÖRKE: ağaçtan yapılmış tabak — I, 430
  1217. KÖRKEDMEK: güzelleşmek.II, 340 bkz. körketmek
  1218. KÖRKETMEK: güzelleşmek.II, 340 bkz. körkedmek
  1219. KÖRKLÜG: iyi, güzel ve gösterişli; dostça, I, 45, 319, 353. 461; III, 43
  1220. KÖRKÜTMEK: göstermek — II, 340
  1221. KÖRMEK: görmek, bakmak, I, 62, 79, 85, 108, 139, 149, 167, 205, 212, 274, 281, 352, 369, 373, 380, 384, 404, 420, 456, 464, 497, 528; II, 8, 17, 18. 41, 58, 82, 157, 283; III, 23, 26, 46, 60, 69. 119, 130, 137, 143, 245, 258, 265, 295, 317, 327, 339, 355, 365, 426 bk
  1222. KÖRMIŞ: görmüş — III, 125
  1223. KÖRPE: körpe, mevsimi geçtikten sonra ç ıkan şey; zamanından sonra dogan yeni hayyan — I, 415 § körpe ot; yeni bitmiş ot — I, 415 § korpe yemiş; vakti geçtikten sonra çıkan taze meyve, yemiş — I, 415 § körpe ogul; yazın doğan çocuk — I, 415
  1224. KÖRPELEMEK: körpe ot yernek, III, 351
  1225. KÖRPELENMEK: yeniden çıkmak, yeniden bitmek — III, 200
  1226. KÖRSEMEK: görsemek, görmek istemek, I, 281; III, 285 bkz. körügsemek
  1227. KÖRTÜRMEK: gördürmek.II, 194, 195
  1228. KÖRÜGSEMEK: görsemek, görmek veya ka — vuşmak istemek, I, 281; III, 285, 334 bkz.körsemek
  1229. KÖRÜK: kuyumcu veya demirci körüğü — I, 391
  1230. KÖRÜKLEMEK: körüklemek.III, 341, 348
  1231. KÖRÜLMEK: görülmek.I, 119; II, 136, 139
  1232. KÖRÜNÇ: görülecek şey; blr ; ey seyreden halk — I, 167; III, 373 bkz. közünç
  1233. KÖRÜNMEK: görünmek, kavuşmak, I, 75, 191; II, 157; III, 43, 126
  1234. KÖRÜŞ: bakış .I, 370
  1235. KÖRÜŞMEK: (gözle) bakmak — II, 99
  1236. KÖRÜŞMEK: güreşmek.II, 97 bkz. küreşmek
  1237. KÖSEKÇI: yemeklere i; tahlı — I, 153
  1238. KÖSEMEK: arzu etmek — III, 265
  1239. KÖSEŞMEK: istemek, öğünmek, II, 101
  1240. KÖSGÜK: göz değmesinden sakınmak için üzüm bağlarına ve bostanlara dikllen nazarl ık — II, 289
  1241. KÖSRÜK: tuşag atın ön ayaklarına vurulan köstek, I, 479
  1242. KÖSÜLMEK: (ayak) uzanmak, uzatılmak — II, 137
  1243. KÖSÜRGE: köstebek, tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. küsürge
  1244. KÖSÜRGEN: birçe; it köstebek, I, 522 bkz. kösürken
  1245. KÖSÜRKEN: bir çeşit köstebek, I, 522 bkz. kösürgen
  1246. KÖSÜRMEK: hayvanın ön ayaklarını kösteklemek — II, 78
  1247. KÖŞIGE: açık gölge, zayıf gölge, gölgemsi.I, 448; III, 174
  1248. KÖŞIK: örtü, perde, gölge — I, 409
  1249. KÖŞIKLIK: gölgelik, I, 509
  1250. KÖŞIMEK: kapatmak, örtmek, III, 267, 268
  1251. KÖŞINMEK: gölgeye çekilmek, kendini gizlemek örtmek — II, 157 bkz. kö şünmek
  1252. KÖŞITMEK: örtmek II, 307, 308
  1253. KÖŞÜNMEK: gólgelenmek, gölgeye çekilmek, kendini gizlemek, örtmek II, 157 bkz. kö şinmek
  1254. KÖT: göt, arka — I, 321
  1255. KÖTI: burt kâbus, kara basan — I, 341
  1256. KÖT: iç genç çocuğa söğüldüğü zaman söylenen bir kelime — I, 360
  1257. KÖTI: kızlak kuyruğu kırmızı bir çeşit kaba kuş — I, 473
  1258. KÖTKI: tepe, dağlık yer, tòprak yığını, tepecik, I, 18, 430
  1259. KÖTLEMEK: fenalık yapmak — III, 299
  1260. KÖTLETMEK: düzdurmek — II, 348
  1261. KÖTLÜK: söğmek için kullanılır; puşt, I, 478
  1262. KÖTRÜM: üzerinde oturulan kerevet, seki, dükkân — I, 485
  1263. KÖTRÜŞMEK: kaldırıp götürmekte yardım etmek, II, 222, 225
  1264. KÖTÜ: dam — I, 269, 278; III, 219
  1265. KÖTÜRGEN: her zaman götüren — I, 521
  1266. KÖTÜRGÜ: götürge, kendisiyle bir şey taşınıp götürülen nesne — I, 490
  1267. KÖTÜRMEK: götürmek, II, 44, 75, 166
  1268. KÖTÜRSEMEK: götürmek istemek — I, 280
  1269. KÖVEZ: kurumlu — I, 325 bkz. küfez, küvez
  1270. KÖVEZLIK: şımarıklık, kurumluluk — I, 507, 508, 511
  1271. KÖVREMEK: gevşemek — III, 282 bkz. kefremek, kevremek, küfremek
  1272. KÖYDE: altın ve gümüş eritilerek suzülen ocak, III, 173
  1273. KÖYMEK: yanmak; yakmak, I, 43, 448; II, 188; III, 47, 246, 435
  1274. KÖYTÜRMEK: yakmak; yaktırmak — III, 187, 193 bkz. köyürmek
  1275. KÖYÜK: yanmış, yanık — III, 168
  1276. KÖYÜRMEK: yanmak, yaktırmak, II, 133; III, 187, 188 bkz. köytürmek
  1277. KÖZ: göz — I, 46, 55, 157. 170, 178, 179, 183, 212, 222, 243, 291, 296, 299, 340, 359, 379, 464, 477, 515, 524; II, 45, 115, 130, 157, 172, 176, 228, 232, 245, 247, 252, 277, 279, 280, 306, 311, 334, 345; III, 5.14, 17, 33, 42, 55, 64, 76, 83, 84, 86, 97, 124, 151,
  1278. KÖZ: ateş koru, köz, I, 337
  1279. KÖZ: atmak gözetmek, gözetilmek. II, 86 bkz.ködezmek, közetmek
  1280. KÖZEÇ: bardak, testi — I, 360 bkz. ködeç, közüç
  1281. KÖZEGÜ: küskü, ateş çekmek veya aktarmak için kullan ılan aygıt — I, 448
  1282. KÖZEMEK: ateş çevirmek, karıştırmak, toplamak — III, 265
  1283. KÖZEŞMEK: ateş ölçermekte ve karıştırıp altüst etmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
  1284. KÖZETDEÇI: gözetici, II, 318 bkz. közetteçl
  1285. KÖZETGEN: gözeten, II, 319.
  1286. KÖZETGÜ: gözetecek — II, 321
  1287. KÖZETIGLI: gözetmeyi düşünen .II, 320
  1288. KÖZETLGLIK: gözetmeye hak kazanan, II, 320
  1289. KÖZETIŞMEK: gözetmekte yardım ve yarış etmek — II, 322
  1290. KÖZETKÜÇI: gözetici.II, 318
  1291. KÖZETLIG: gözetilen, saklanan, esirgenen — I, 506
  1292. KÖZETMEK: gözetmek, gözetilmek muntazır, olmak II, 86, 234, 306 bkz. ködezmek, közatmak
  1293. KÖZETMIŞ: gözetilmiş.II, 170, 320
  1294. KÖZETTEÇI: gözetici. II, 318 bkz. közetdeçi
  1295. KÖZGERMEK: gördürmek, görüştürmek.II, 196
  1296. KÖZGINE: gözceğiz — III, 359
  1297. KÖZI: çerlig gece görüp gündüz göremeyen, bulutlu günde görüp bulutsuz günde göremeyen kimse; Nyctalopie'ye tutulmuş adam — I, 477
  1298. KÖZKIYE: gözceğiz, III, 359
  1299. KÖZLEMEK: göze vurmak — III, 300
  1300. KÖZLER: gözler, III, 105
  1301. KÖZLEŞMEK: görme içinde (gözlemekte) yarış etmek — II, 224
  1302. KÖZLEYÜ: göz gibi, I, 100
  1303. KÖZLÜG: gözlü — I, 521
  1304. KÖZLÜK: at kuyruğundan yapılmış bir dokumadır, göz ağrıdığı veya kamaştığı zaman üzerine konur I, 478, 530 bkz. közüldürük
  1305. KÖZMEN: közde plşirilen eknnek, közleme, gömme — I, 444; II, 27
  1306. KÖZÑÜ: ayna — III, 379 bkz. közüñü
  1307. KÖZÜÇ: çömlek — I, 506 bkz. ködeç, közeç
  1308. KÖZÜÇLÜG: çömlek sahibi, I, 506
  1309. KÖZÜÇLÜK: titik çömlek yapmak için ayrılan çamur — I, 506
  1310. KÖZÜLDÜRÜK: at kuyruğundan dokunur bir bez parçasıdır, I, 529 bkz. közlük
  1311. KÖZÜNÇ: bir şey seyreden halk, III, 373 bkz. körünç
  1312. KÖZÜÑÜ: ayna, III, 45, 132, bkz. közñü
  1313. KÖZÜNMEK: görülmek.II, 157 bkz. körmek
  1314. KUBA: at rengi kumral (konur al) lle sarı arasında olan at — III, 217
  1315. KUBSALMAK: kubuz çalınmak
  1316. KUBURGA: baykuş — I, 489
  1317. KUBUZ: ut, kopuz, kubuz — I, 19, 365; II, 235; III, 173, 283 § buç ı kubuz; inleyen utlardan bir ut — III, 173
  1318. KUBUZLUG: kişi kubuzu olan adam — I, 495
  1319. KUBZALMAK: kubuz çalınmak, II, 235 bkz. kupsalmak, kubzalmak, kupzalmak
  1320. KUBZAŞMAK: kubuz çalmakta yarış etmek — II, 220 bkz. kupzaşmak
  1321. KUÇAK: kucak — I, 382 bkz. kuçam
  1322. KUÇAKLAMAK: kucaklamak — III, 338
  1323. KUÇAM: kucak — I, 398 bkz. kuçak
  1324. KUÇGUNDI: soğan — I, 493
  1325. KUDGU: karasinek, sinek — I, 425 bkz. kudgu
  1326. KUDRUÇAK: kuyruk kemiği — III, 179 bkz. kuduçak
  1327. KUDRUK: kuyruk, göt, kıç — I, 472 bkz. kudruk
  1328. KUDUÇAK: kuyruk kemiği.III, 179 bkz. kudruçak
  1329. KUDUG: kuyu III, 122, 282 bkz. kudug, kuyug
  1330. KUDURGAK: kaftanın arka eteklerinden biri — I, 502 bkz. kudurgak
  1331. KUDURMAK: kudurmak; üstüne düşmek, çabalamak, I, 144; II, 76 bkz. kuturmak
  1332. KUDGU: sinek, III, 367 bkz. kudgu
  1333. KUDGULANMAK: sineklenmek, kendinden sinek ko ğmak — III, 201
  1334. KUDI: kuyu, çukur; a; ağı, aşağıya — I, 100, 164, 169, 190; II, 24, 83, 228; III, 46, 61, 69, 220 bkz. kodı
  1335. KUDRUK: kuyruk — I, 513; ll , 298; III, 164, 256, 367 bkz. kudruk
  1336. KUDUG: kuyu — I, 375, 456, 457; II, 155; III, 166. 226, 448 bkz. kudug, kuyug
  1337. KUDUGLUG: kuyulu — I, 496
  1338. KUDURÇUK: bebek, kukla — I, 501
  1339. KUDURGAK: kaftanın iki eteğinden biri — I, 17 bkz. kudurgak
  1340. KUDURGUN: kuskun, egerin kuskunu — I, 17, 518
  1341. KUDUZ: dul kadın — I, 365
  1342. KUDUZLANMAK: dul karı ıle evlenmek — II, 267, 268
  1343. KUGU: kuğu kuşu, III, 225, 250
  1344. KUGURMAK: kavurmak — II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak, kovurmak, kuvurmak
  1345. KUKUN: kıvılcımI, 404
  1346. KUKUNLUG: kıvılcımlı — I, 499
  1347. KUL: kul, köle — I, 27, 33.165, 276, 302, 320, 330, 336, 385, 386, 475; II, 5, 10, 152, 180, 219, 236, 277, 292, 294, 305, 338; III, 85, 84, 97, 263, 268, 336, 409, 421, 423, 427, 450
  1348. KULA: kula renk — III, 233
  1349. KULABUZ: kılavuz — I, 487 bkz. kulavuz
  1350. KULAÇ: kulaç — I, 358 bkz. kolaç
  1351. KULAÇLAMAK: kulaçlamak III, 330
  1352. KULAK: kulak, I, 209, 212, 220, 377, 383; II, 17, 23, 73, 133, 150, 154. 161, 337, 352; III, 31, 253, 286, 357, 358, 370.405, 410 bkz. kulhak, kulkak
  1353. KULAKLAMAK: kulaga vurmak — III, 338, 339
  1354. KULAKLIG: kulaklı-I, 498
  1355. KULAK: ton yenlerl kısa elbise — I, 383
  1356. KULAVUZ: kılavuz — I, 487 bkz. kulabux
  1357. KULHAK: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulkak
  1358. KULKAK: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulhak
  1359. KULNAÇI: kısrak doğuracak kısrak, I, 491
  1360. KULNAMAK: kulunlamak, kısrak yavru dogurmak, III, 92. 302, 319 bkz. kulunlamak
  1361. KULSIG: er köleye benzeyen, huyu köleye benzeyen adam — I, 465; III, 128
  1362. KULUN: tay — I, 215, 404; II, 90; III, 92
  1363. KULUNLAMAK: kısrak yavru doğurmak — III, 92bkz. kulnamak
  1364. KULUNLUG: tay sahibl olan — I, 500
  1365. KUM: kum, I, 197, 222, 268, 338, 457, 484; II, 80, 212
  1366. KUM: dalga, su dalgası — III, 137
  1367. KUMA: urmak birbirine kuvvetle vurmak — III, 382
  1368. KUMGAN: kova; ibrik; gügüm, gülsuyu şişesi — I, 432, 440; II, 353
  1369. KUMLAK: Kıpçak illerınde yetişir, yaprağı fasulye yapragına benzer sarmaşik gibi bir ot, I, 475
  1370. KUMMAK: dalgalanmak — II, 27
  1371. KUMTURMAK: dalgalandırmak — II, 192
  1372. KUMUK: at gübresi — I, 383 bkz. komuk
  1373. KUMUKLAMEK: pislemek, terslemek; Kumuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. komuklamak kumu şmak
  1374. KUNÇUY: hatundan birderece aşağı kadın, bige, prenses — III, 240
  1375. KUNDIGU: döven, harman dövenl — I, 491
  1376. KUNDIMAK: parlâtgıçla blr şeyi parlatmak — III, 277
  1377. KUNDUZ: kunduz, su köpegi — I, 458
  1378. KUNDUZ: kayrı kunduz taşağından yapılan bir ilâç, I, 458
  1379. KUNMAK: soymak, çalmak — II, 29
  1380. KUNUŞMAK: birbirine soymakta yarış ve yardım etmek, birbirini soymak, çalmak, II, 112, 113
  1381. KUÑ: et kas, adale — III, 358
  1382. KUPSALMAK: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubsalmak, kubzalmak, kupzalmak
  1383. KUPZALMAK: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubzalmak, kubsalmak, kupsalmak
  1384. KUPZAMAK: kubuz çalmak — I, 19; III, 283
  1385. KUPZAŞMAK: kubuz çalmakta yarış etmek, II, 220 bkz. kubzaşmak
  1386. KUPZATMAK: kubuz ; aldırmak — II, 335
  1387. KUR: kuşak, kemer — I, 324; § iç kur; iç ku şağı, uçkur — I, 35; 11. 249, 255, 337; III, 84. 305
  1388. KUR: mertebe, a; ama — I, 324
  1389. KUR: kuru, III, 122 bkz. kurug, kuruk kura
  1390. KÖRMEK: uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kuya körmek
  1391. KURAM: mertebe, aşama; sırasına göre.I, 413 § kuram kişiler; sankı hakanın yanında oturur gibi sırayla oturmuş olan kimseler — I, 413
  1392. KURARMAK: kurtarmak II, 199, 200 bkz. kutgarmak
  1393. KURASI: kuracak — II, 68
  1394. KURBAKA: kurbağa, III, 122
  1395. KURÇ: katı, içi dolu ve sorn nesne; çelik — III, 287
  1396. KURÇ: eren dayanıklı ve yiğit adamlar — I, 343
  1397. KURÇ: temür çelik I, 343
  1398. KURDAŞMAK: bir dereceye, bir sıraya oturmak — II, 218
  1399. KURGADMAK: kuraklamak. II, 338 bkz. kurgatmak
  1400. KURGAK: kurak — III, 69
  1401. KURGALIR: kurmak üzere bulunan — II, 67
  1402. KURGAMAK: kurunnak — III, 290, 318
  1403. KURGATMAK: kuraklamak, kıtlık olmak — II, 338 bkz. kurgadmak
  1404. KURGIRMAK: kurumak, II, 193, 194 '
  1405. KURGIRMAK: zevzeklik etmek, yeğnilik etmek — II, 194
  1406. KURGU: zevzek, kararsız, huyu yeğni kişi — I, 18, 426
  1407. KURGU: kuracak — II, 68
  1408. KURGUÇI: kurucu — II, 50
  1409. KURGULANMAK: taşkınlık ve yeğnilik etmek, III, 201
  1410. KURGULUK: taşkınlık, yeğnilik, zevzeklik — I, 528
  1411. KURI: bir şeyin etrafı, I, 127, 324
  1412. KURIGU: kuruyacak zaman; kurumak üzere olan nesne, I, 446 kur ıh
  1413. KURIH: tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurı kurı, kurrıh kurrıh
  1414. KURI: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
  1415. KURIMAK: kurumak, I, 12, 20; II, 188; III, 140, 263, 264 bkz. kurumak, kuz ımak
  1416. KURINMAK: kurunmak, kurulanmak, I, 505; II, 155, 160 bkz. kurunmak
  1417. KURIRMAK: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz. kururmak
  1418. KURIŞMAK: kuruşmak, kurumakta yardım ve yarış etmek — II, 97 bkz. kuruşmak
  1419. KURITGAN: her zaman ve çok kurutan, I, 514, 524
  1420. KURITMAK: kurutmak, II, 304 bkz. kurutmak
  1421. KUR: kur etmek guruldamak — I, 486
  1422. KURLAMAK: kuşak yapmak ve bağlamak — III, 298
  1423. KURLANMAK: acınmak, tasa, acı duymak, ziyan görmek; katılaşmak, koyulaşmak, mayalanmak, ekşimek — II, 250, 251; III, 197 bkz. korlanmak
  1424. KURLUK: içinde kımız biriktirilen küçük testi, l, 473 bkz. korluk
  1425. KURMAK: kurmak, germek, toplamak; himaye etmek — II, 7, 8, 37, 59. 61, 65, 66, 67, 83, 198; III, 62, 219, 318
  1426. KURMAK: yuvmak erişmek, varmak, mal vererek gönül almak, III, 62 bkz. yavsamak, yüvmek, yüvsemek
  1427. KURMAN: gedeleç, yaylık, yay kabı — I, 444; III, 16
  1428. KURMIŞ: kurulu — I, 198; II, 59; III, 215
  1429. KURRIH: kurrıh tayı çağırmak içln nida.I, 9 bkz; karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
  1430. KURŞAG: kuşak kuşanma — I, 464
  1431. KURŞAG: tura; yünden dokunur, bel kuşağına benzer bir nesne olup çadıra sarılır — I, 464
  1432. KURŞAMAK: kuşanmak, kuşağı bağlamak, II, 255; III, 287 bkz. kurşanmak
  1433. KURŞANMAK: kuşanmak, ku; ak kuşanmak, II, 249, 255 bkz. kurşamak
  1434. KURŞATMAK: kuşak kuşatmak, II, 337
  1435. KURT: solucan soyundan olan hayvanlar; y ırtıcı hayvanlardan olan kurt — I, 342; III, 6
  1436. KURTANMAK: bitten kaşınmak, koyunlarda bit aramak — II, 248
  1437. KURTGA: kocakarı — III, 259
  1438. KURTLAMAK: kurt çıkarmak — III, 447
  1439. KURTULMAK: kurtulmak, doğurmak — II, 121, 233, 234, 237 bkz. kut bulmak, kutulmak
  1440. KURTURMAK: kurdurmak, toplatmak — II, 190, 198 kurug kuru; as ılsız — I, 12, 198, 375, 383; III, 82, 122 bkz. kur, kuruk
  1441. KURUG: ev içinde kimse bulunmayan ev — I, 375
  1442. KURUGJIN: kurşun — I, 512; II, 293 bkz. kuşun
  1443. KURUGLAMAK: kuru olarak kullanmak III, 336
  1444. KURUGLANMAK: kuru bulmak — II, 268
  1445. KURUGLUG: sadak, okluk, gedeleç — I, 501 bkz. kurugluk
  1446. KURUGLUG: ya kurulu, kurulmuş yay — I, 496, 500, 501
  1447. KURUGLUK: kuruluk — I, 503, 505
  1448. KURUGLUK: sadak, okluk, gedeleç — I, 504 bkz. kuruglug § ki ş kurugluk; sadak, okluk, gedeleç — I, 504
  1449. KURUGSAK: kursak, 01^6.I, 17, 502; III, 334
  1450. KURUGSIMAK: kurumaya yüz tutmak — III, 334
  1451. KURUK: kuru — I, 383 bkz. kur, kurug
  1452. KURULGAN: daima kurulan, I, 520
  1453. KURULMAK: kurulmak; büzülmek I, 195; II, 134, 138
  1454. KURUMAK: kurumak, II, 206 bkz. kurımak, kuzımak
  1455. KURUN: kurum, duvara, ocaga sıvaşmış, toplanmış olan duman eseri — 'l, 404
  1456. KURUNÇI: dumandan kirlenmiş olan keçe — II, 242
  1457. KURUNLUG: kurumlu — I, 499
  1458. KURUNMAK: kurunmak, II, 155 bkz. kurınmak
  1459. KURURMAK: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz.kurırmak
  1460. KURUŞMAK: kurmakta yardım ve yarış etmek, Il, 98, 114 bkz. kunşmak
  1461. KURUŞMAK: her tarafı kurumak, II, 98
  1462. KURUT: keş, çökelek, yağı alınmış yoğurttan yapılan lor peyniri, kurut, kuru yogurt, I, 357; II, 15, 81
  1463. KURUTLUG: çökelekli.I, 494
  1464. KURUTMAK: kurutmak — I, 19 bkz. kurıtmak
  1465. KURUTSAMAK: kurut istemek III, 332
  1466. KURVI: çuvaç hana ait yuvarlak çadır, I, 195
  1467. KUSGAÇ: küçük, kara bir hayvancık, insanı 1511-11-. I, 455
  1468. KUSIG: kusu, kusma, I, 376
  1469. KUSINÇIG: kusunç, iğrenç — III, 232
  1470. KUSMAK: kusmak; (boya) solmak, bezikmek — II, 10, 11
  1471. KUSTURMAK: kusturmak, (boya) soldurmak II, 190
  1472. KUŞ: kuş, I, 22, 34, 36, 156, 163, 176, 233, 253, 280, 299, 319, 331, 439, 483; II, 4, 7, 12, 17, 18, 45, 83, 173, 181, 183, 192, 199, 204. 218, 239, 267, 324, 331, 348, 359; III, 6, 63, 92, 144, 184, 194, 232, 328, 357, 358, 390, 397, 403 § ürüñ ku ş; akdoğan — I, 331,
  1473. KUSGAÇ: serçe kuşu — I, 455
  1474. KUŞGUN: hayvanların yedlği taze kamı; — I, 440
  1475. KUŞGUN: ekşi bir çeşlt ot — I, 440 bkz. uşgun
  1476. KUŞIL: atmaca — I, 331
  1477. KUŞLAG: kuşların çok olduğu yerdir, burada av yapılır — I, 465
  1478. KUŞLAGLANMAK: kuş avlağı yapmak — II, 273
  1479. KUŞLAMAK: kuş avlamak, I, 22; III, 299 kuşlatmak kuş tutturmak, kuş avlatmak — II, 343, 348
  1480. KUŞLUK: kuşluk vaktl — I, 474
  1481. KUŞUN: kur; un, I, 513 bkz. kurugjın
  1482. KUT: kut, uğur, devlet, baht, talih, saadet, I, 85, 92, 164, 200, 272, 301, 304, 320, 384. 508; II, 177. 229 kut almak
  1483. KUTALMAK: mesut olmak — II, 121 bkz. kut almak, kutatmak
  1484. KUTANMAK: kutlu olmak, ulu nasipli olmak — II, 154
  1485. KUTARMA: börk önde arkada Iki kanadı bulunan bork. I, 490
  1486. KÜTATMAK: kutlu olmak, baht ve devlet sahlbi olmak — II, 299 bkz. kutalmak, kut almak
  1487. KUT: bulmak baht bulmak- II, 122 bkz. kurtulmak, kutulmak
  1488. KUTGARMAK: kurtarmak.II, 192, 199, 201 bkz; kurarmak
  1489. KUTLUG: kutlu, I, 60. 82, 320, 413. 463, 464 §
  1490. KUTLUG: tegin ; uğurlu köle — I, 413
  1491. KUTRUŞMAK: oynamak ve sevlnmek — II, 218
  1492. KUTSUZ: kutsuz, işlerl ters giden adam — I, 457
  1493. KUTULGAN: daima kurtulan, I, 520
  1494. KUTULMAK: kurtulmak; doğurmak, II, 121, 234 bkz. kurtulmak, kut bulmak
  1495. KUTURMAK: haddini aşmak, kudurmak, azmak — I, 508; II, 74. 75 bkz. kudurmak
  1496. KUTUZ: yaban sığırı — I, 365
  1497. KUTUZ: ıt kuduz köpek, kudurmuş köpek — I, 365
  1498. KUTUZLUK: yaban sığırı sahibi — I, 495
  1499. KUV: kut, saadet — I, 320 bkz. kıv
  1500. KUVURMAK: kavurmak. II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak kovurmak, kugurmak
  1501. KUY: dere; kuytu yer, dip — III, 65.106, 142 bkz. koy
  1502. KUYA: körmek uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kura körmek
  1503. KUYAŞ: güneş; koyu sıcak, güneşin şiddetli vurması — 1. 155; 353; II, 337; III, 172
  1504. KUYMA: bir çeşit yağlı ekmek — III, 173
  1505. KUYMA: herhangi bir madenden (çekiçle dövme ile de ğil, eritilerek dökme ile) yapılmış havan, çırakman, çekiç gibi aygıtlar — III, 174
  1506. KUYMAK: üremek III, 246
  1507. KUYUG: küyu — III, 166 bkz. kudug, kud, ug
  1508. KUYUTMAK: ürkütmek — II, 326
  1509. KUZ: güne; gormeyen yer, gölgeli yer — I, 325; 326; III, 124
  1510. KUZGIRMAK: kar sağnak halinde esmek — II, 193
  1511. KUZGUN: kuzgun — I, 439; III, 240
  1512. KUZI: kuzu — I, 7, 208. 303, 444, 520; II, 294, 310; III, 102, 224, 270. 408, 444 kuz ımak kurumak; yemeğe iştihası gelmek — III, 264 bkz. kurımak, kurumak
  1513. KUZUTMAK: boğazını kurutmak; yemeğe iştihasını getirmek II, 306 bkz. kurutmak
  1514. : ün, şan — III, 212
  1515. KÜBEN: deve havudunun altına konulan çul; gölüğe gerekli olan çul ve çula benzer şeyler — I, 404 klibe yarık bütun vücuda giyilen zırh — III, 15, 217
  1516. KÜBIMEK: sık dikişli dikmek. III, 257 bkz. köpitmek, kübitmek kübitmek diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz. köpitmek, kübimek
  1517. KÜBÜLMEK: dikilmek, oyulgan II, 120 bkz. köpülmek
  1518. KÜBÜŞMEK: kaba dikmekte ve oyulgamakta yard ım ve yarış etnnek — II, 88 bkz. köpüşmek
  1519. KÜÇ: kuvvet, zor, güç; zulüm — I, 81, 167, 183, 237, 359, 381, 397; II, 13, 18, 103, 137, 138, 195, 289, 334, 335; III, 120, 239, 282, 288, 412
  1520. KÜÇ: susam, künçü, III, 121
  1521. KÜÇELMEK: zulmetmek; malı zorla elinden alınmak — II, 136
  1522. KÜÇEMÇI: zulmeden kimse — III, 121
  1523. KÜÇEMEK: zulmetmek, zorla fe'nalık etmek, III, 258, 259
  1524. KÜÇENMEK: gücü kuvveti kalmamak; zulmetmek; ag ırlaşmak, fazla yüklenmiş olmak — II, 148, 156
  1525. KÜÇEŞMEK: yağmada yardım ve yarı; .etmek — II, 93
  1526. KÜÇETMEK: yağma ettirmek — II, 300
  1527. KÜÇLENMEK: kuvvetlenmek, II, 252 küçlig güçlü, kuvvetli. I, 509
  1528. KÜÇLÜG: güçlü, kuvvetli — III, 121, 161
  1529. KÜÇ: tegin kuvvetli tegin — I, 413
  1530. KÜDEN: düğün yemeğl, düğün, I, 404
  1531. KÜDÜK: iş güç, alış verl; (yalnız kullanılmaz, "ış" ile birlikte 86111-).I, 391 bkz. küdük § ış küdük; iş güç, I, 391
  1532. KÜDILŞMEK: bekleşmek — II, 94 bkz. ködüşmek
  1533. KÜDEGÜ: güveyi. III, 12, 166
  1534. KÜDMEK: durmak, beklemek, gözlemek, gütmek, I, 321; III, 441 bkz. kütmek
  1535. KÜDÜK: iş güç, alı; veriş.I, 509 bkz. küdük § ışlıg küdüklüg; işli güçlü — I, 509 küfeç, gem, damakl ı gem, III, 256 bkz. küvüç
  1536. KÜFEÇLIK: gemli, III, 256
  1537. KÜFEZ: kurumlu, kasalak, I, 411 bkz. kövez, küvez
  1538. KILFREMEK: gevşemek — I, 103 bkz. kcfremek, kevremek, kövremek
  1539. KILFYENMEK: üstüne düşmemek. III, 196 bkz. küyfenmek
  1540. KÜJIK: perçem, zülüf — I, 391
  1541. KÜKÜ: hala — III, 232 bkz. küküy
  1542. KÜKÜY: hala, III, 232 bkz. kükü
  1543. KÜL: kül I, 129, 337
  1544. KÜLDREMEK: güldür güldür etmek-III, 448 bkz. külremek
  1545. KÜLERGEN: her zaman karnı şiş; en ve yıkılıp yere yayılan — I, 523
  1546. KÜLERMEK: yıkılıp yere yayılmak, karın şişkinliğinden ve benzeri şeylerden yere yıkılıp yayılınak.II, 84 külf gürültü (ses taklidi) — I, 348
  1547. KÜLGEN: daima gülen — II, 54
  1548. KÜLGÜ: gulüş, gülme; kalb sektesiI, 96, 430 bkz. kültgü
  1549. KÜLGUÇI: gülücü-II, 51
  1550. KÜLI: yarmaksızın çeklrdeğiyle kurutulan zerdali, kay ısı, ; eftali ve erik glbi meyveler — III, 234
  1551. KÜLIMEK: gömmek — III, 272
  1552. KÜLIŞMEK: gömmekte yardım etmek — II, 110
  1553. KÜLITMEK: gömdürmek II, 311
  1554. KÜLMEK: gülmek 129; II, 26, 35, 54, 65, 192, 249, 260; III, 43
  1555. KÜLREMEK: gürlemek, güldür güldür etmek — III, 282, 283 bkz. küldremek
  1556. KÜLSIRGEN: gülümseyen-II, 256
  1557. KÜLSIRMEK: gülümsemek, gülümser görunmek — II, 196
  1558. KÜLTGÜ: kalb sektesi — I, 430 bkz. külgü
  1559. KÜLTÜRMEK: güldürmek II, 195 kültürmek (at) bağlatıp kö!tekletmek ve yıktırmak — II, 195
  1560. KÜLÜG: iğreti .I, 391
  1561. KÜLÜG: ünlü, şanlı .III, 212 § külüg bilge; ünlü şanlı .III, 212
  1562. KÜLÜMSINMEK: gülümsemek, güler görünmek, gülümsenmek — I, 20; II, 259, 260
  1563. KÜLÜNÇ: gülünç, III, 374
  1564. KÜLÜNMEK: eli ayağı yorulup zayıf olmak II 158
  1565. KÜLÜŞMEK: gülü; mek, II, 110
  1566. KÜLÜT: halk arasında gülünç olan nesne — I, 357
  1567. KÜMIÇE: sivrisinek I, 445 bkz. kimünçe
  1568. KÜMÜLDÜRÜK: at göğüslüğü — I, 17, 530 bkz. kömüldürük
  1569. KÜMÜRGEN: dag soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
  1570. KÜMÜRKEN: dâğ soğanı — I, 522, 525 bkz. kevürgen', kümürken, küvürken
  1571. KÜMÜŞ: gümüs; akça; kadın adı, I, 165, 370, 371, 413; II, 153, 181; III, 251
  1572. KÜN: gün, güneş, gündüz, I, 69, 70, 72, 82, 100 124, 165, 202, 245, 288, 320, 331, 340, 423, 515; II, 5, 9, 14, 97, 125, 128, 140, 143, 157, 163, 170, 172, 232, 293, 303, 304, 311, 313, 335; III, 52, 63, 77, 83, 86, 128, 167, 169, 182, 190, 247, 258, 267, 333, 3
  1573. KÜNÇEK: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçük
  1574. KÜNÇÜK: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçek
  1575. KÜNÇÜKLENMEK: yaka yapılmak. II, 277
  1576. KÜNDI: aşağılık, kötü (sözün arkası akla gelmediği zaman söze yardım olarak kullanılır) I. 419
  1577. KÜNDÜZ: gündüz, gün ışığı, I, 458; III, 87, 288
  1578. KÜNI: kuma — III, 237
  1579. KÜNLÜK: , gün hesabıyle yapılan iş, gündelik. I, 480
  1580. KÜNLÜK: yem günlük azık, I, 480
  1581. KÜN: togsug doğu — I, 463
  1582. KÜN: yıpar misk göbeği — I, 340
  1583. KÜRIĞ: cariye — II, 82, 186, 248; III, 358, 428
  1584. KÜNGRENMEK: harınlaşarak kendi kendine söylenmek — III, 399, 400
  1585. KÜÑÜZ: örenliklerde, yıkıntılarda bulunan küllük, gübre, III, 363
  1586. KÜP: küp — I, 147, 154, 209; III, 119, 246, 253, 325
  1587. KÜPE: küpe, III, 217
  1588. KÜPIK: hırka, bezin iki katı arasına pamuk koyarak dikme; seyrek diki ş, kaba dikii, I, 408
  1589. KÜR: yiğit, sarsılmaz, pek yürekli, kabadayı — I, 324, 325
  1590. KÜREMEK: kaçmak — III, 263
  1591. KÜREŞMEK: güreşmek — I, 474 bkz. körüşmek
  1592. KÜREŞMEK: kürümekte yardım ve yarış etmek — II, 99
  1593. KILRETMEK: kaçırtmak, II, 305
  1594. KÜRETMEK: küretnnek — II, 305 kürgek kürek — 11. 289
  1595. KÜRILEMEK: kebap kızartmak — III, 444 bkz. kürplemek
  1596. KÜRIMEK: eşinmek, yeri e; mek, kürümek, (hayvan) ha şarılık etmek, III, 256, 263
  1597. KÜRIN: kürün; içerisinde kavun, karpuz, h ıyar gibi şeyler taçınan küfe — I, 404
  1598. KÜRK: kürk, I, 353
  1599. KÜRKÜM: safran, I, 486
  1600. KÜRLENMEK: gürlemek — II, 252
  1601. KÜRMET: pek kuvvetli — I, 325
  1602. KÜRPLEMEK: kebap kızartmak.III, 444 bkz. kürilemek
  1603. KÜRSEMEK: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak.III, 421 bkz. kürsmek
  1604. KÜRSMEK: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak — III, 420, 421 bkz. kürsemek
  1605. KÜRŞEK: darı özü suda veya sütte kaynat ıldıktan sonra üzerine yağ dökülerek yenen bir yemek — I, 478
  1606. KÜRT: kayın ağacı, bundan yay, kamçı, değnek gibi şeyler yapılır — I, 343
  1607. KÜRT: kürt yemek bir şeyi "kütür kütür" ses çıkararak yemek, I, 343
  1608. KÜSMEK: küsmek. II, 12
  1609. KÜSRI: kaburga kemikleri; göğsün yanları — I, 422
  1610. KÜSÜRGE: tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. kösürge kü şermek dolmak, taşasıya dolmak — I, 73; II, 79
  1611. KÜTMEK: gütmek, II, 264 bkz. küdmek
  1612. KÜTTÜRMEK: güttürmek — III, 187
  1613. KÜVÜÇ: küçük — III, 163 bkz. küfeç
  1614. KÜVÜÇ: yügün küçük yular, çilbir — III, 163
  1615. KÜVÜK: erkek — III, 165 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi- III, 165
  1616. KÜVÜK: saman — III, 165
  1617. KÜVÜZ: yaygı, yünden dokunmu; döşek ve yaygı gibi şeyler — III, 164 bkz. kidiz, kiviz
  1618. KÜVENMEK: öğünmek — II, 157
  1619. KÜVEZ: gurur, magrur, gururlu, I, 252; II, 140 bkz. kövez, küfez
  1620. KÜVIJ: söğüt gibi çürüyen, içi kovalan her a ğaç; tadı bozulan, kaçan her ; ey, I, 366 § küvij turma; tadı bozulan, tadı kaçan turp — I, 366
  1621. KÜVLÜK: çamurdan fındık büyüklüğünde yapılan yuvarlaklar, kururnadan önce ve kuruduktan sonra zıp zıp gibi atılır, I, 479
  1622. KÜVRE: hayvan ölerek, içerisindeki nesneler çürüdükten, eti kemikler üzerinde kuruduktan sonraki kalıbı — I, 422
  1623. KÜVRÜG: kös, davuLI, 479
  1624. KÜVŞEK: gevşek, yumuşak, sölpük — I, 479 bkz. kevşek § küv; ek et; gevşek, sölpük et — I, 479
  1625. KÜVŞEK: etmek iyi hamurdan yapılan ekmek, I, 479
  1626. KÜVÜK: erkek — I, 391 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi — I, 391
  1627. KÜVÜRGEN: dağ soğanı. I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
  1628. KÜVÜRKEN: dağ soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürgen
  1629. KÜYE: güve III, 170
  1630. KÜYELEMEK: güve silkmek, güveden kurtarmak ve korumak, III, 329
  1631. KÜYFENMEK: üstüne dü; memek — III, 196 bkz. küfyenmek
  1632. KÜZ: güz, güz mevslmi, sonbahar, I, 327; II, 172; III, 160
  1633. KÜZEMEK: güzlemek — III, 265
  1634. KÜZERMEK: güzleşmek II, 77
  1635. KÜZGERMEK: güzleşmek, güze doğru gitnnek — II, 196
  1636. KÜZKÜNEK: çakıra ve kelere benzer bir kuş, hava yutmakla geçlnir, I, 528
  1637. KÜZKÜNI: bok böceği cinsinden bir böcektir, geceleri ses vererek uçar, ate ş böceği — I, 493
  1638. KÜZÜK: çulha aygıtlarındandır, blrblri üzerine düğünnlenen birtakıın Iplikler olup, onunla üst eri ş, alt erişten ayrılır Kumaş ve kumaşa benzer şeyler dokuyanlara da böyle denir, I, 391
  1639. KÜZÜKMEK: güzleşniek — II, 118
  1640. KÜZÜN: kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan — I, 404-la işin tahakkukunu ve bitmesini gösteripfiiller sonuna gelen bir ek — III, 213 veya balgam akmak. I, 127
  1641. LAÇIN: şahin; yiğit adam — I, 410
  1642. LAGUN: ölçek gibi oyulmuş bir şey olup ayran, süt gibi şeyler içilir I, 410
  1643. LATU: kar, buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak so ğukluk yerine yenen bir çeşit şehriye çorbası , III, 237 bkz.
  1644. LAV: mühür mumu III, 155 bkz. avus-lıkın (-likin) "ile" anlamına ek — II, 91
  1645. LIMGEN: sarı erik — I, 444
  1646. LIŞ: salya, balgam — III, 127 § liş akmak salya veya balgam atmak I, 127
  1647. LITÜ: kar buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak sogukluk yerine yenen bir çe şit şehriye çorbası, III, 237 bkz. latu
  1648. LIYU: kuruyunca balçık haline gelen ince kumlu çamur, III, 238
  1649. LOXTAY: üzeri sarı benekli kırmızı bir Çin İpeklisi.III, 240
  1650. LÜÇNÜT: imice; buğday ve buğdaya benzer şeyleri temizlemekte, köylülerin yard ımlaşması — I, 451;
  1651. MA: emirlerin sonuna gelen nefi eki — III, 213
  1652. MA: al, işte anlamına bir kelime — III, 213 bkz. mah, meh
  1653. MAH: işte, al anlamına bir şey verildiği zaman söylenen bir kelime, III, 118 bkz. ma, meh
  1654. MALGUNA: ılgın ağacına benzer bir ağaç — I, 492 bkz. bulguna
  1655. MAMA: harmanda ortada bulunup öteki öküzlerin etraf ında döndükleri öküz, III, 235 bkz.op
  1656. MAMU: gerdek gecesi gelinle beraber gönderilen kad ın (öz Türkçe degil), III, 235
  1657. MANÇU: sanat sahlbine verilen ücret — I, 418, 419
  1658. MANÇUK: heybe, torba gibi at eğerine takılan iey — I, 476
  1659. MANÇUKLANMAK: elbiseyi eğer heybesine koy-mak ve heybeyi egerin arkas ına asmak, II, 276
  1660. MANDAR: ağaçlara sarılan bir bitki, sarmaşık — I, 457
  1661. MANDARLANMAK: sarmaşıklanmak II, 271
  1662. MANDU: bir çeşit sirke — I, 420
  1663. MANDÜRMAK: kuşattırmak; bandırmak — II, 197
  1664. MANGIRMAK: bandırayazmak, II, 197
  1665. MANILMAK: banılmak, II, 138
  1666. MANMAK: kuşanmak; banmak — II, 30
  1667. MAN: yaşlıg koy dört yaşını geçen koyun (yalnız koyun için) — III, 157
  1668. MAÑA: bana — I, 20, 26, 36, 63, 69, 84. 126, 132, 174, 176, 180, 182. 183, 184, 185, 187, 188, 202, 205, 210, 212, 215, 218, 221, 223, 224, 226, 231, 232, 233. 234, 235, 238, 251, 254, 261, 264, 265, 267, 269, 276, 308, 318, 354, 367, 399; II, 12, 16, 24, 28, 33, 5
  1669. MAÑIG: adım — III, 365
  1670. MAÑRAMAK: bağırmak — III, 402 bkz. müñremek
  1671. MAÑRAŞMAK: bağrışmak — III, 398 bkz. müñreşmek
  1672. MAÑRATMAK: bağırtmak. II, 358 bkz. müñretmek
  1673. MARAZ: karanlık gece, I, 411
  1674. MARAZ: ücretle çalı; an adam, ırgat — I, 411 bkz. hıyar maraz
  1675. MAT: öyle, ancılayın — I, 321 § andag mat; o öyle — I, 321
  1676. MAYAK: hayvan gübresi (en çok deve için) — III, 167, 168
  1677. MAYGUK: paytak klmse; top tırnaklı hayvan-lardan tüyleri kısa olan — III, 175
  1678. MAYIL: olgun; meyvelerde çürümeye yakla şma halL III, 168
  1679. MAYILMAK: gev; emek, II, 190
  1680. MAYIŞMAK: buyurulan bir Işi yapmaktan çe-kinmek; tembellikten yere yap ışıp kalmak, III, 189 bkz. yamaşmak;
  1681. ME: oğlakların ve kuzuların seslerlni bildlren bir kelime. III, 214
  1682. MEH: al, işte anlamına blr kellnne — III, 213 bkz. ma, mah
  1683. MEKKEH: Çin'den getlrilen bir çeşlt mürekkep, Türk yazısı bununla yazılır — III, 424
  1684. MEJEK: pislik — I, 392 § ıt mejeki; it plsliği — I, 392
  1685. MELDEK: keçeleşen, sölpıiyen nesne — I, 480
  1686. MEN: ben — I, 20, 22, 25, 26, 31, 37, 40, 51, 52, 53, 61, 69. 80, 87, 109, 120, 125, 130, 131, 163. 166, 167, 169, 171, 174, 179, 180, 181, 184, 185, 186, 190, 198, 199, 201, 202, 204, 206, 207, 209, 211, 215, 216, 217, 223, 225. 226, 231, 233, 237, 240, 256, 26
  1687. MENDIRI: gelin ile güveyinin başlarına, gece-le/in, saçı saçmak için toplanılan yer, I, 492
  1688. MEÑ: yem, tane, kuş yemi — I, 425; II, 18; III, 358
  1689. MEÑ: yüzdeki ben, III, 359
  1690. MEÑDEMEK: /olmak, ditmek — III, 401, 402 bkz. mirigdetmek
  1691. MEÑDEŞMEK: kıl yoluşmak. III, 399 bkz. mirig-deşmek
  1692. MEÑGÜ: ebedi, daima, sonsuz, ebedilik, son-suzluk, I, 44; III, 65, 378
  1693. MEÑGÜ: ajun sonsuz dünya, âhiret — III, 378
  1694. MEÑILEMEK: beyin yemek; beyni için koyun kesilmek; yan ında güzel gıdalar bulunmak — III, 405, 406 bkz. mürigilemek;
  1695. MEÑ(I)Z: beniz, yüz, I, 60, 65. 486; III, 363
  1696. MEÑIZLENMEK: benizlenmek, güzelleşmek, benzine renk gelmek — III, 407, 408
  1697. MEÑLENMEK: kendine tane toplamak — II, 290
  1698. MEÑLETMEK: yemletmek — II, 359
  1699. MEÑLIG: benli.III, 359
  1700. MEÑZEMEK: benzemek — III, 403
  1701. MEÑZETMEK: benzetmek.II, 358
  1702. MERDEK(G): ayı yavrusu, domuz yavr — usu.I, 480
  1703. MEŞIÇ: üzüm kara üzüm — I, 360
  1704. MI(MI): yalnız füllerin üçüncü ; ahıs' sorgu şekli edatı — III, 214 bkz. mu (mü)
  1705. MIRIGAR: pınar, su gözü — III, 280, 363, 376
  1706. MIÑUY: kâğıt yapjştırılan bir çeşit hamur — III, 241
  1707. MIN: ben — I, 60, 69 bkz. ben, men
  1708. MINDETÜ: ipek elbise- I, 491
  1709. MIÑ: sayıda bin — I, 243, 334, 417; III, 14, 360, 367
  1710. MIÑDEŞMEK: kıl yolu; mak — III, 399 bkz. meıiğ-deşmek
  1711. MIÑDETMEK: dittirnıek — II, 358 bkz. meñ-demek
  1712. MIÑEŞMEK: birlikte ^1115010^III, 399 bkz. müñe; mek
  1713. MIÑI: beyin — II, 299
  1714. MIZ: biz — I, 327 bkz. biz
  1715. MONÇUK: boncuk, süs Için boyuna tak ılan değerli taşlar-I, 475; II, 123; III, 121
  1716. MONÇUK: atın boynuna takılan değerli taş, arslan tırnagı, muska gibi şeyler — I, 475
  1717. MONÇUKLANMAK: boncuklanmak — II, 276
  1718. MÖRIGMEK: ayaklarını toparlayıp tekme atmak — III, 391
  1719. MU: (mü) soru edatı, Isim ve fül sonuna gelir — I, 88; III, 147. 154, 214, 224, 256, 437 bkz. m ı (mi)
  1720. MUGUZGAK: bal arısına benzeyen blr sinek — I, 504
  1721. MUN: hastalık, ayıp — III, 140, 141
  1722. MUNDA: bunda, burada — I, 74, 160, 219, 352, 419, 420; II, 55, 56, 57, 61; III, 54, 143, 333 mundag böyle — I, 36, 64, 160; III, 154
  1723. MUNDIN: buradan, II, 57
  1724. MUNDUZ: budala, alık, I, 458
  1725. MUNDUZ: akın ansızın gelen sel — I, 77, 96, 458
  1726. MUNDUZ: yorıga at yorga yürıiyüşten başka yürüyüş bilmeyen at — I, 458
  1727. MUNGAN: geveze, bo; boğaz — I, 440, 476
  1728. MUNI: (munu) "işte, bu" anlamına edattır, "kanu"ya cevap olur, bu, bunu — I, 126; III, 237, 238, 372
  1729. MUN: kişi yüreği dölek, gönlü selek adam — III, 140
  1730. MUNMAK: saçmalamak — II, 30
  1731. MUÑ: sıkıntı, ıztırap, bun, mihnet — I, 425; III, 33, 359, 360
  1732. MUÑADMAK: bunaltnak — II, 84
  1733. MUÑAR: buna, bunda, I, 352; III, 363, 375
  1734. MUÑKARMAK: bunaltmak, sıkıntiya sokmak, III, 397, 398
  1735. MUÑLUG: bunlu, sıkıntılı — III, 382
  1736. MUÑ: tag kişi kendine gelip 16-17 yaşına girdiğinde çıkan di; , ergenlik dişi. III, 359
  1737. MUÑUKMAK: bunlanmak, sıkıntılanmak — III, 395
  1738. MURÇ: karabiber- I, 343; II, 186
  1739. MUŞ: kedi — I, 438; II, 14, 105; III, 127, 165, 267 bkz. çetük § küvük mu; ; erkek kedi, I, 391 § küvük muş; erkek kedl — III, 165
  1740. MUYAN: sevap, hayır, III, 172, 179
  1741. MUYANÇILIK: muyancılık, aracılık, barjştırıcılık. III, 179
  1742. MUYANLIK: yollarda yolcuların su Içmelerl için yapılan hayrat, III, 172
  1743. MUYAVMAK: miyavlamak — II, 14
  1744. MÜK: bükük — I, 335
  1745. MÜKIM: kadın pabucu, I, 395 bkz. büküm, mükin
  1746. MÜKIN: kadın pabucu — I, 395 bkz. büküm, mükim
  1747. MÜK: turmak rükû eder gibi durmak, eğilınek — I, 335
  1748. MÜN: çorba — I, 31, 36. 75, 163, 176, 198, 209, 232, 245, 340; III, 122, 253, 331 bkz. bün münderü ipekle süslenmiş gelin odası — I, 529 k
  1749. MÜNDÜRMEK: bindirmek. ll', 197,
  1750. MÜNELMEK: uçları ve artıkları kesilmek. II, 138
  1751. MÜNEMEK: eğriliğini düzeltmek için bir şeyinuçlarını kesmek, III, 274
  1752. MÜNLEMEK: çorba içmek — III, 301 —
  1753. MÜNMEK: binmek I, 421; III, 30, 48, 60, 177, 429
  1754. MÜNÜLMEK: binilmek — II, 138
  1755. MÜÑEŞMEK: birlikte binişnnek — III, 399 bkz miñefmek
  1756. MÜÑILEMEK: nimet bulmak — III, 406 bkz. meñilemek
  1757. MÜNGREMEK: böğürmek — III, 403 bkz mañramak
  1758. MÜNGREŞMEK: böğrüşmek, gürültü etmek — II, 79; III, 398 bkz mañra şmak
  1759. MÜÑRETMEK: böğürtmek; büngüldetmek. II, 358 bkz. mañratmak
  1760. MÜÑÜZ: boynuz, I, 504; II, 327; III, 145, 363, 364
  1761. MÜNGÜZ: baka kaplumbağa — III, 225, 226
  1762. MÜÑÜZGEK: çalışma yüzünden elde peyda olan kat ılık, nasır — III, 388
  1763. MÜÑÜZLENMEK: boynuzu çıkmak, boynuzlanmak — III, 408
  1764. MÜÑÜZ: müngüz blr çe; it çocuk oyunu ve bu oyunda söylenen bir söz — III, 363, 364
  1765. NAMIJA: kadının kız kardeşinin kocası, bacanak, I, 446
  1766. NARU: bir taraf, ' yan, bir yana, nereye, nere, I, 199, 352; II, 140, 193; III, 223
  1767. NE: ne, nasıl, (soru anlamıyle) ne — I, 44, 53, 72, 74, 79, 87, 94, 126, 132, 320, 406; II, 287; III, 131, 207, 214, 215, 236, 360, 364
  1768. NE: Araplar'daki şaşalama, "ma"sı yerine bir edat, III, 214 '
  1769. NECE: (neçe) ne kadar, nice, kaç — I, 49, 63, 332, 384, 458; III, 157, 220
  1770. NEÇÜK: neden, 111^111.I, 79, 392
  1771. NE: elük nasıl-I, 94 bkz. nelek, nelik, nelük
  1772. NEGÜ: ne anlamına edat — III, 215 bkz. nü nek timsa^1. III, 155
  1773. NE: kerek ne gerek — I, 392 bkz. nerek
  1774. NEK: yılan ejderha — III, 155
  1775. NEK: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri, timsah yılı, I, 346; III, 156
  1776. NELEK: niçin.I, 370, 498 bkz. ne elük, nelik, nelük
  1777. NELIK: niçin — III, 385 bkz. ne elük, nelek, nelük
  1778. NELÜK: niçin, neden, I, 392; III, 188, 245 bkz. ne el ılk, nelek, nelik
  1779. NEME: ne kadar, III, 38
  1780. NEME: bilmem anlamına bir kelime, "ne" anlamında pekitme edatı — III, 214, 215, 236
  1781. NEÑ: nesne, şey, mal — I, II, 12, 13, 14, 15, 31, 34, 50, 53, 84, 98, 126, 140, 143, 145, 147, 157, 159, 162, 164, 169, 170, 177, 179, 185, 189, 193, 196, 197, 204, 227, 238, 239, 241, 245, 246, 247, 251, 254. 256, 257, 258, 264, 268. 269, 270, 272, 273, 278, 281, 282, 28
  1782. NEREK: neye, I, 392 bkz. ne kerek
  1783. NETEK: nice, nasıl-I, 27, 378, 392; II, 40, 52; III, 15. 123, 366
  1784. NIJDAG: bileği taşı — I, 465
  1785. NOM: millet; şeriat, yasa — III, 137
  1786. : ne anlamına, "ve" yerine blr edat — III, 215 bkz. negü
  1787. OBA: oba — I, 86
  1788. OBRAK: eskimiş — I, 118 bkz. oprak
  1789. OBRAMAK: eskimek, I, 273 bkz. opramak
  1790. OBRATMAK: yıpratmak — I, 261 bkz. opratmak
  1791. OBU: üstübeç ; .I, 86
  1792. OBUZ: katı olan — I, 54
  1793. OBUZLUG: sarp, I, 146 bkz. opuzlug § obuzlug yer; sarp, engebeli yer, I, 146
  1794. OÇAK: ocak, I, 64, 490
  1795. OÇAKLANMAK: ocaklanmak — I, 293
  1796. OÇAKLIG: ocaklı — I, 147
  1797. OÇAKLIK: titik ocak yapılacak çamur ve benzeri olan her nesne — I, 150 oçakl ık yer ocaklık yer — I, 150
  1798. OĞGARMAK: düşünme sonunda anlamak, I, 255
  1799. ODGUÇ: ateşin alevi.I, 95, 177, 248
  1800. ODLUK: kol kemiğinin kalın yeri — I, 98
  1801. ODUNMAK: sönmek, I, 200 bkz. udınmak, udunmak
  1802. OGLA: genç, yiğit — I, 129
  1803. OGLAGU: bolluk içinde büyüyen — I, 138
  1804. OGLAGU: katun asaletli, asil kadın, I, 138
  1805. OGLAK: oğlak — I, 65, 119, 468; II, 22, 266, 294; III, 102, 145
  1806. OGLAK: ay ükbahar, I, 347 bkz. ulug oglak ay
  1807. OGLAN: oğlan, oğul, çocuk, çocuklar — I, 74, 119, 143, 192, 193, 208, 209, 240, 263, 286, 289, 293, 373, 386; II, 4, 19, 26, 74, 93. 121, 154. 209, 210, 212, 218. 244, 272, 294, 300, 302, 329, 340, 341, 344, 348, 351. 354, 366; III, 80, 102, 108, 125, 145, 196, 202, 25
  1808. OGLANSIG: çocuk gibi, çocuk huylu — III, 128
  1809. OGLITMAK: üretmek, çoğaltmak — I, 265
  1810. OGRADAÇI: uğrayan, uğrayıcı — III, 314 ograg niyet, kurma, kas ıt; uğrama, uğrak — I, 118 ograg dağ yamacı, derenin dönemeci — III, 65 bkz. ogrug, ovrug
  1811. OGRAGAN: uğrayan — I, II, 314
  1812. OGRAGLI: uğramak isteyen — III, 315
  1813. OGRAGLIK: uğramak hakkı olan — III, 315
  1814. OGRAGSIK: uğramak hakkı olan — III, 315
  1815. OGRAGUÇI: uğrayan, uğrayıcı — III, 314
  1816. OGRAKLANMAK: Ograk kılığına girmek, I, 313; II, 279 bkz. Ugraklanmak
  1817. OGRALMAK: uğranılmak — I, 247
  1818. OGRAMAK: uğramak — I, 125, 160, 274; III, 106, 272, 311, 312, 313. 321 372
  1819. OGRAMSINMAK: uğrar görünmek, III, 322
  1820. OGRAŞMAK: uğraşmak — I, 170, 234, 235
  1821. OGRATMAK: göndermek, uğraştırmak — I, 261
  1822. OGRI: gizli, I, 380; II, 234
  1823. OGRI: hırsız; hırsızlık — I, 126, 224, 300, 483; II, 29, 171, 174, 197. 341; III, 75, 89, 423, 429
  1824. OGRILAMAK: çalmak, hırsızlık etmek — I, 316, 317
  1825. OGRILIK: hırsızlık II, 208
  1826. OGRUG: kemiğin ek yerleri, bel kemlğinln boyu-na birleştiği yer; dağ yamacı ve dağın bittiği yer; derenin dönemecl — I, 98, 118; III, 65 bkz. ograg, ovrug § tag ogrug ı; dağın dönemeci — I, 98
  1827. OGRULAYU: hırsız gibi — I, 102
  1828. OGRULMAK: kemlk yarılıp ayrılmak. I, 247, 248
  1829. OGRUŞMAK: kemik yarıp ayırmakta yardım ve yari{ etmek — I, 235
  1830. OGUK: çizme — I, 67
  1831. OGUL: ogul, çocuk, I, 37, 51, 68, 74, 86, 123, 180, 206, 220, 246, 253, 256, 262, 264, 288, 299, 319, 370, 415, 440, 515, 524; II, 14, 80, 84, 120, 143, 173, 175, 178, 183, 240, 249, 302, 311, 330. 333, 335. 343, 357; III, 33, 58. 78, 87, 105, 128, 137, 141, 146, 159,
  1832. OGULÇUK: ana rahmi, oğulduruk — I, 149
  1833. OGULMUK: üstüne hatıl atilmak için uzatılmış olan düz direk — I, 149
  1834. OGUR: karşılık, ivaz — I, 53
  1835. OGUR: bir işte imkân ve fırsat — I, 53
  1836. OGUR: uğur, bereket, devlet — I, 53
  1837. OGUR: vakit, zaman — I, 33, 53, 136, 273, 294; II, 68, 321, 322, 362; III, 55, 317
  1838. OGUR: bolmak yol uğurlu, hayırlı olmak I, 53
  1839. OGURLAMAK: vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek — I, 300
  1840. OGURLANMAK: vakti yaklaşmak; uğurlanmak, uğurlu olmak; bağışlananın karşılığı verilmek — I, 292
  1841. OGURLUG: bolmak sırasında ve yerinde olmak — I, 53
  1842. OGURLUG: ış vaktinde ve yerinde yapılan 1; .I, 146
  1843. OGURLUK: karşılık, ivaz olan, I, 114
  1844. OGURMAK: kemik yarıp ayırmak — I, 178
  1845. OGUŞ: oymak; hısım, akraba — I, 61, 88, 114; II, 83, 103
  1846. OGUŞLANMAK: aile, hısım sahibi olmak, I, 293
  1847. OGUŞLUG: aile, hısım sahibi — I, 146
  1848. OGUZLAMAK: Oğuz saymak, Oğuzlar'dan saymak, Oğuzlar'a nispet etmek, I, 302; II, 345
  1849. OGUZLANMAK: Oğuzlaşmak, Oğuz kılığını almak, Oğuz kılığına girmek, kendini Oguz'lar'dan saymak, I, 293; II, 269
  1850. OXSINMAK: pişman olmak, I, 253 bkz. oxsunmak
  1851. OXSUNMAK: pişman olmak III, 373 bkz. oxsınmak
  1852. OXŞAG: benzeyen, benzer. I, 118
  1853. OXŞAGU: oyuncak; (mecazen) kadın — I, 138
  1854. OXŞAMAK: okşamak, şakalaşmak; benzemek; (at) uyumak. I, 282, 283; II, 286
  1855. OXŞANÇIG: okşanmaya deger, III, 232 oxşatmak benzetmek — I, 262
  1856. OK: ok, I, II, 21, 37, 157, 160, 166, 170, 171, 180, 193, 199, 217, 222, 237, 267, 275, 326, 393, 457, 493, 494, 522
  1857. OK: paylar ve toprak hisseleri üzerine üle şmek için atılan ok, çekilen kur'a, mirasta düşen pay — I, 37, 48
  1858. OK: hâl anlamına yakın anlamlı bir edat; fiillerde pekitme edat ı; vakit, zaman — I, 37, 71, 160; III, 16
  1859. OKA: kefillik, kefâlet. I, 40
  1860. OKA: almak kefil olnnak — I, 40
  1861. OKÇI: okçu — II, 199
  1862. OKILMAK: okunmak — I, 197 bkz. okınmak
  1863. OKIMAK: okumak; çagırmak. II, 333; III, 254
  1864. OKINMAK: okunmak, okur görünmek — I, 202, 203 bkz. ok ılmak
  1865. OKIŞMAK: okuşmak, okumakta yardım ve yarış etmek; (ağrı; mak — I, 186, 359 bkz. okuşmak
  1866. OKITGAN: çok okutan — I, 156
  1867. OKITMAK: okutmak I, 212 ,
  1868. OKITSAMAK: okutmak istemek, çagırtmak istemek — I, 302
  1869. OKLUG: kirpi büyük kirpi, oklu kirpi — I, 415
  1870. OKLUK: sadak, I, 100 okramak yem zamanında kişnemek, homurdanmak — I, 275
  1871. OKRAŞMAK: yem zamanında birlikte ki; nemek — I, 235, 236
  1872. OKTAM: ok atımı; okluk, I, 107 § bir oktam yer; bir ok atim ı yer — I, 107
  1873. OKTAMAK: ok atmak, I, 26; II, 97
  1874. OKTAŞMAK: ok atışmak; kur'a içln ok atıçmak — I, 231
  1875. OKTATMAK: ok attirnnak — I, 260
  1876. OKTA: yazturmak ok atmakta yanıltmak — III, 95
  1877. OKUŞMAK: çağrı; mak — I, 183; II, 103 bkz. okışmak
  1878. OK: yılan kendisini insan üzerine atan y ılan, I, 37; III, 29
  1879. OL: o, -dır, -dir, -dur, -dür.I, 20 21, 22, 24, 25, 27, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 46, 60. 61, 71, 72, 76, 77, 97, 108, 126, 129, 132, 136, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 164, 165, 166, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 176 , 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184,
  1880. OLDAÑ: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı — I, 116 bkz. uldañ
  1881. OLDRUM: kötürüm, yatalak, oturum — III, 412
  1882. OLDUK: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. ulduk
  1883. OLDURMAK: oturmak — III, 235 bkz. olturmak
  1884. OLGUN: olgun — III, 167
  1885. OLGUTMAK: oturtmak — I, 260 bkz. olhutmak
  1886. OLHUTMAK: oturtmak — I, 260 bkz. olgutmak
  1887. OLMA: testi, çanak çömlek — I, 130 , 375; II, 234; III, 182 bkz. ulma
  1888. OLTURMAK: oturmak — I, 219, 224, 374, 413; II, 21; III, 230 bkz. oldurmak
  1889. OLUK: oluk, yalak — I, 67
  1890. OLUK: küçük kayık, I, 68
  1891. ON: sayıda 011. I, 49, 69, 219
  1892. ONU: onu — III, 238
  1893. ONUNÇ: sayıda onuncu — I, 132, 133; III, 449, 450
  1894. : kolay — I, 41 bkz. oñay
  1895. : sağ, solun karşıtı — I, 41 § oñ elig; sağ el — I, 41, 72
  1896. OÑAY: kolay — I, 41, 244, bkz. ong
  1897. OÑIKLANMAK: zülüflü olmak, takma saçlanmak. I, 311, 312 bkz. öñlklenmek
  1898. OÑMAK: solmak — I, 175 bkz. oñukmak
  1899. OÑUKMAK: solmak, rengi atmak, hastalık ve benzerlerinden dolayı buruşmak, tazeliğlni ve parlaklığını kaybetmek — I, 175. 216; III, 394, 395 bkz. oñmak
  1900. OÑULMAK: iyileşmek, düzelmek, lyl olmak, 1 216, 217; III, 395
  1901. OP: harman dövmek Için koşulan öküzlerin ortasında bulunan öküz — I, 34 bkz. mama
  1902. OPMAK: höpürdeterek içmek, I, 172 bkz. öpmek
  1903. OP: op eşeğin ayağı kaydığında , söylenen söz — I, 34
  1904. OPRAK: yıpranmış, yıpramış, eskimiş — I, 118; III, 16, 38 bkz. obrak
  1905. OPRAMAK: yıpramak — I, 273; III, 358 bkz. obramak
  1906. OPRAŞMAK: yıpraşmak, yıpranmaya başlamak — I, 231. 232
  1907. OPRATMAK: yıpratmak — I, 261 bkz. obratmak
  1908. OPRI: obruk, çukur; dere — I, 125; III, 134
  1909. OPRUŞMAK: içmekte yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. öprüşmek
  1910. OPUZLUG: sarp, I, 146 bkz. obuzlug
  1911. OR: at donu al ile doru arasında bulunan at — I, 45'
  1912. ORDU: hakanın oturduğu şehir.I, 124
  1913. ORDU: sıçan, köstebek gibi yerde ya şayan hayvanların yuvası — I, 124
  1914. ORDU: başı hakanların döşeyicisi, yaygıcısı. I, 124
  1915. ORDULANMAK: başşehir edinmek — I, 296 bkz. ordulanmak
  1916. ORDUTAL: hamamotu. I, 124 bkz. arğutal, urdutal
  1917. ORDULANMAK: yurt tutmak, yerleşmek — II, 294 bkz. ordulanmak
  1918. ORGAK: orak — 1. 14, 119; II, 128, 244, 307; III, 45, 267
  1919. ORILAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz. orlaşmak, urılamak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1920. ORLAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz.orılaşmak, urılaşmak, urlamak, urlaşmak, yurlamak
  1921. ORMAK: kesmek, biçmek, vurmak, urmak — I, 14, 172; III, 45
  1922. ORNAMAK: yerleşmek, yer tutmak, yer edinmek; (güneş) batmak, kaybolmak.I, 288
  1923. ORNATMAK: yerine koymak — I, 266
  1924. ORPATMAK: ürpertmek, saçını dağıtmak, I, 259, 260 bkz. örpeşmek, ürpekmek, ürpermek, ürpeşmek
  1925. ORTAK: ortak — I, 99, 439; III, 71
  1926. ORTAKLIK: ortaklık II, 90
  1927. ORTU: orta, I, 124, 125 bkz. otra, otru, utru § ortu er; orta ya şlı adam — I, 124 § kün ortu; ögle vakti.I, 124
  1928. ORTULAMAK: ortalamak, ortasına varmak, I, 316
  1929. ORU: şalgam, buğday ve buna benzer şeyleri saklamak için kazılan çukur, I, 87
  1930. ORULMAK: biçlmek I, 194, 195
  1931. ORUM: kesim — I, 75 § bi orum ot; bir orakta ç ıkarılan ot — I, 75
  1932. ORUN: yer, mekân, ınevki.II, 72, 177; III, 222, 430
  1933. ORUNÇ: rüşvet, gevik — III, 449 bkz. urunç
  1934. ORUNÇAK: emanet — I, 148, 149
  1935. OSRUK: osuruk — I, 99
  1936. OSRUŞMAK: osuruşmak — I, 234
  1937. OSUG: bir nesnenin bir nesneye de ğişmesi, bir nesnenin bir nesne ile kar; ılandırılması — I, 64 osuglamak hile ile kilit açmak — I, 306 bkz. üsüglemek
  1938. OSURGAN: osurgan, çok osuran — I, 156
  1939. OSURMAK: osurmak — I, 178
  1940. OT: ot, hayvan yemlerinin hepsi — I, 14, 35, 65, 75, 169, 172, 195, 225, 255, 342, 415, 469; II, 79, 108, 133, 294, 330, 348, 351; III, 4, 47, 68, 122, 141, 200, 263, 277, 287, 374, 436, 442 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — l, 443
  1941. OT: ilâç, em, zehir. I, 35, 47, 154, 514, 515; II, 72, 116, 127, 176, 315, 345; III, 224, 252
  1942. OT: ateş, duman, I, 43, 164, 176, 177, 183, 195, 200, 202, 208, 230, 332, 400, 499, 513, 514, 522; II, 78, 100, 133, 144. 176, 245, 292, 293, 299, 302, 353, 358; III, 16, 23, 63, 65, 96. 97, 265, 341, 348, 430
  1943. OTAÇI: hekim, ilâç yapan, I, 35, 299
  1944. OTAG: otag — III, 208
  1945. OTAMAK: ısınmak, odun yakmak; ilâç yapmak — III, 252
  1946. OTGARMAK: otlatmak — I, 225
  1947. OTGUN: eğerin solunda kolanın geçirilerek dile bağlanan enli bir kayışı — I, 107
  1948. OT: karak gözün gören yeri — I, 382
  1949. OTLAMAK: otlamak, I, 285
  1950. OTLANMAK: ateşlenmek, ateş kesilmek, ateş gibi olmak; öfkelenmek — I, 297
  1951. OTLUG: otlu — I, 98
  1952. OTLUG: yemlik, ahır, I, 98
  1953. OTRA: orta, ortada, arada, I, 125, 188, 308; II, 89, 287 bkz. ortu, otru, utru
  1954. OTRAN: don, elbise, I, 108
  1955. OTRU: karşı, ön, ara, orta, ortasında — I, 68, 126, 494; II, 28, 145; III, 40, 156, 422 bkz. ortu, otra, utru
  1956. OTRUG: ada — I, 97
  1957. OTRULANMAK: yüz yüze gelmek — I, 296, 297 bkz. utrulanmak
  1958. OTRUNMAK: karşı koymak istemek — I, 251 bkz. utrunmak
  1959. OTRUŞMAK: karşı koymak, karşı gelmek, karşılaşmak — I, 232 bkz. utru; mak ottuz sayıda otuz — I, 142
  1960. OTULMAK: ekini bozan bitkiler keslimek, ba şi vurulmak.I, 193 bkz. utulmak
  1961. OTUÑ: odun — I, 14, 67, 70, 134, 272, 449; II, 238, 341; III, 153, 187, 246, 249, 252, 292, 351 otuñluk odunluk, I, 162 ot yem karabiber, klmyon glbi tohum ve baharlar, III, 5
  1962. OVRUG: kemiğin ek yerlerl, bel kemiğinln boyunla birleştiği yer; dagın yamacı ve bittiği yer, I, 118 bkz. ograg, ogrug
  1963. OVUNMAK: oğuşturmak, I, 202; II, 147 bkz. uvunmak
  1964. OY: yerdeki oyukluk, çukurluk — I, 49, 146
  1965. OY: at yagız at, I, 49
  1966. OYMA: çizme yapılacak Tnrkmen keçesi — II, 100, 207
  1967. OYMAK: oymak, yerleştirmek, sıkıştırmak, I, 174
  1968. OYNAGU: yer oynanacak yer, I, 121 oynak i şler oynak kadın — I, 120
  1969. OYNAMAK: oynamak.I, 225. 226, 240; II, 114, 226; III, 131, 377
  1970. OYNAŞ: oynaş, başka biriyle sevişen kadın, I, 120
  1971. OYNATMAK: oynatmak, I, 271
  1972. OY: obuz basık, düz yer — I, 54
  1973. OY: obuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy opuzlug yer
  1974. OY: opuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy obuzlug yer
  1975. OYTURMAK: oydurmak, bastırmak, sıkı; tırmak — I, 269
  1976. OYUK: hayal, belge, bostan höyügü — I, 81, 85, 384
  1977. OYULMAK: oyulmak, çukurlaşmak, sıkıştırılınak — I, 268, 269 oyun oyun, yar ış, I, 85; II, 25
  1978. OYUŞMAK: oymakta ve basmaktâ yardım ve yarış etmek — I, 268
  1979. OZGAN: at çok ileri giden, başkalarını geçenat — I, 470
  1980. OZITGAN: daima ileri sürüp geçerek kazanan — 1, 155
  1981. OZITMAK: ileri sürmek — I, 155
  1982. OZMAK: başkasından lleri geçmek — I, 173 bkz uzmak
  1983. OZUK: at koşu ve benzerlerinde lleri glden ve ba şka atları geçen at — I, 66
  1984. ÖÇ: öç, hınç, kin, 111^111.I, 41, 43, 44, 50, 230; II, 103
  1985. ÖÇEŞ: yarış, t, 61
  1986. ÖÇEŞMEK: yarış etmek — I, 61, 181
  1987. ÖÇLÜG: öcü ve hıncı olan, II, 283
  1988. ÖÇRÜŞMEK: söndürmek, yatıştırmak.I, 233
  1989. ÖÇÜRMEK: söndürmek, yatiitırmak, soluğunu kesmek — I, 176, 177, 522 bkz. üçürmek
  1990. ÖÇÜT: öç, I, 50
  1991. ÖD: duvarda ve ağaçta delik, I, 31 bkz. öt
  1992. ÖD: zaman, vakit; mevsim, hava — I, 44, 330, 353; II, 77, 101; III, 125 bkz. öd
  1993. ÖD: sığır, öküz, I, 45, 346 bkz. ud, ud
  1994. ÖDÜRMEK: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz.ad ırmak, edirmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
  1995. ÖD: öz, kendi. f, 243 öd zaman, vakit — I, 245, 477; II, 68, 321; III, 190, 191
  1996. ÖD: dag arasındaki dere, geçit — I, 110 bkz. öz, özi
  1997. ÖDIK: sevgi — II, 144, 311 bkz. üdik
  1998. ÖDLEK: zaman, felek, I, 41, 82, 103; II, 196, 234, 304. 335; III, 41, 233, 425
  1999. ÖDRÜLMEK: ayrılmak, seçilmek — I, 247
  2000. ÖDRÜM: her şeyin seçilmişi.I, 107
  2001. ÖDRÜNDI: üründülenmiş, seçilmi; — I, 145
  2002. ÖDRÜŞ: birtakım şeyler arasında muhayyerlik, seçim — I, 96
  2003. ÖDRÜŞMEK: seçmekte yardım ve yarış etmek, I, 234
  2004. ÖDÜRGEN: her şeyi seçen, üyürtleyen. I, 157
  2005. ÖDÜRMEK: seçip ayırmak. I, 144, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek udurmak, üdürmek,
  2006. ÖFKE: öfke — I, 195 bkz. öpke
  2007. ÖGDI: alkış, I, 515
  2008. ÖGE: çok akıllı, yaşlı kimse, ulusun büyüğü.I, II, 48, 90, 310, 356
  2009. ÖGELEMEK: öge demek, "öge" adı vermek I, 310 bkz. öklemek
  2010. ÖGE: tegit orta halli adamların büyüklerine ve hakan çocuklar ının küçüklerine verilen ungun, I, 356
  2011. ÖGEY: üvey — I, 123 § ögey ogul
  2012. ÖGMEK: ögmek, sena etmek — I, 174, 472; II, 38
  2013. ÖGRENMEK: 1
  2014. ÖGRETMEK: öğretmek — I, 261
  2015. ÖGREYÜK: görenek, âdet, I, 159, 160
  2016. ÖGSEMEK: öğmek istemek — I, 277, 278
  2017. ÖGTÜRMEK: öğdürmek I, 223
  2018. ÖGÜLMEK: öğülmek, ögünmek — I, 198; III, 343
  2019. ÖGÜNÇ: ögünç, öğünme.I, 132; III, 449
  2020. ÖGÜNGÜÇI: kendini öğen — I, 203
  2021. ÖGÜNMEK: kendini öğmek — I, 140, 203. 252, 309
  2022. ÖGÜR: koyun, geyik, bağırtlak ku; u, deve, cariye gibi şeylerin toplu bir halde bulunmas ı, bunların sürüsü, bölük — 1. 54, 236, 285, 389; II, 153; III, 6
  2023. ÖGÜRLENMEK: at sürüsü, aygıra sahip olmak, başka hayvahlar sürü ve bölük hallne gelmek — I, 292
  2024. ÖGÜRLÜG: er koyun ve benzerl hayvanlardan sürüsü bulunan adam — I, 152 § ögürlüg adg ır; kısrakları, eşleri bulunan aygır — I, 152
  2025. ÖGÜŞMEK: öğü; mek — I, 187
  2026. ÖGÜT: ögüt, vaaz — I, 51, 89, 102, 440; III, 46, 155, 440 bkz. ötlük, övüt
  2027. ÖGÜTLEMEK: ögüt vermek, öğütlemek I, 299
  2028. ÖK: akıl ve anlayış, I, 48, 96, 243 bkz. öksüz
  2029. ÖK: orta yaşı bulup büyümüş hayvan — I, 48 § ök at; dört ya şını geçmiş at — I, 48
  2030. ÖK: kendi — I, 71
  2031. ÖKIL: çok, J, 74
  2032. ÖKLEMEK: öge adı vermek — I, 310 bkz. ögelemek
  2033. ÖKLENMEK: dinlenmek; önceden anlamayıp sonradan anlamak; (çocuk) büyumek, I, 259, 298
  2034. ÖKLIMEK: aıtmak, çoğalmak; büyümek.I, 287, 362; II, 366
  2035. ÖKLITMEK: çoğaltmak II. 366
  2036. ÖKLÜNMEK: yığılmak.I, 258
  2037. ÖKLÜŞMEK: birbiri üzerine yığılmak, toplanmak — I, 241
  2038. ÖKLÜTMEK: çoğaltmak, arttırmak.I, 264
  2039. ÖKME: yığılan her ; ey, I, 130 bkz. ökmek § ökme toprak; y ığma toprak, I, 130
  2040. ÖKMEK: yığmak, biriktirmek — I, 168
  2041. ÖKMEK: toplanmış olan her nesne — I, 105 bkz. ökme
  2042. ÖLSEMEK: ölmek istemek I, 278
  2043. ÖLŞEMEK: acıkıp gözleri kararmak, açlıktan bayılayazmak — I, 283 bkz. elşemek
  2044. ÖLŞETMEK: acıktırarak gözü görmez etmek — I, 262, 263 bkz. el şetmek
  2045. ÖLÜG: ölü, I, 15, 72, 463; II, 27, 110, 127, 128, 139, 179, 311, 324; III, 272, 309, 424
  2046. ÖLÜGSEMEK: ölmek istemek — I, 303
  2047. ÖLÜM: ölüm — I, 47, 75, 516; II, 74, 134; III, 327. 339
  2048. ÖLÜT: birbirini öldürme, öldürüşme — I, 52
  2049. ÖLÜTÇI: öldüren, katil — I, 52
  2050. ÖLÜT: er kuvvetten düşmüş, yaşlı kimse — I, 52
  2051. ÖLÜTLEMEK: çarpı; mak, aralarında ölüm olayazmak — I, 299
  2052. ÖMEK: düşündükten sonra anlamak.I, 11
  2053. ÖMGEN: şah damarının iki tarafında bulunan damar, I, 1 — 20
  2054. ÖMZÜK: eğerin ön ve arka tarafları, 11011.I, 105
  2055. ÖKMEK: kadınların kulaklarına taktıkları altın veya gümüşten yapılmış halka — I, 105
  2056. ÖKMEKLENMEK: küpelenmek, küpe sahibi olmak — I, 314
  2057. ÖKSEMEK: yıgmak istemek I, 278
  2058. ÖKSÜZ: öksüz; şaşkın, akılsız — I, 96 bkz. ök
  2059. ÖKTÜRMEK: yığdırmak — I, 223
  2060. ÖKÜLGEN: daima yığılan, I, 159
  2061. ÖKÜLMEK: yığılmak, toplanmak, I, 198, 437; II, 285
  2062. ÖKÜM: yığın. I, 75 bkz. ökün § öküm toprak; bir tarafa toplanm ış toprak — I, 78
  2063. ÖKÜN: para, gül ve buna benzer şeylerin yığını — I, 75, 78 bkz. öküm
  2064. ÖKÜNÇ: pişmanlık — I, 132; III, 449
  2065. ÖKÜNMEK: pişman olmak I, 132, 200, 203; III, 361
  2066. ÖKÜŞ: çok I 62, 89, 167, 233, 467, 477, 516; II, 156; III, 373, 374
  2067. ÖKÜŞLENMEK: çok saymak; çok sanmak — I, 303
  2068. ÖKÜŞ: yılkı haşarı hayvan, harın at — I, 62 390, 438, 498, 501,
  2069. ÖKÜŞ: yılkı haşarı hayvan,
  2070. ÖKÜZ: ırmak, dere, I, 59, 513; III, 191, 341
  2071. ÖKÜZ: öküz — I, 59, 446, 528; III, 421
  2072. ÖKÜZLENMEK: öküz sahibi olmak I, 293
  2073. ÖL: ıslak, yaş, nem, I, 48, 338
  2074. ÖLDECI: ölecek, I, 438; III, 267
  2075. ÖLDÜRMEK: öldürmek-I, 224, 522
  2076. ÖLIMEK: ıslanmak — II, 324; III, 256
  2077. ÖLIŞMEK: nemlenmek, yaşlık yayılmak — I, 189
  2078. ÖLITMEK: ısıtmak I, 213; II, 324
  2079. ÖLMEK: ölmek I, 15, 38, 41, 54, 115, 228; III, 47
  2080. ÖNDÜRMEK: (bitki) bitirmek, yetlştirmek; yöneltmek — I, 225
  2081. ÖNMEK: (bitki) bitmek, yetişmek, neşvünema bulmak; bitmek , I, 35, 65, 169, 424; II, 21, 204, 328; 111. 359
  2082. ÖÑ: ön, önce, öndün.1, 40, 115
  2083. ÖÑ: renk, bir şeyin rengi, I, 41
  2084. ÖÑDÜN: öndün, önce — I, 40, 115
  2085. ÖÑDÜNKI: önceki, III, 14
  2086. ÖÑEYÜK: bir şeye, bir kimseye mahsus olan, ayr ılan, özel I, 162
  2087. ÖÑI: ba; ka, I, 135 bkz. öñin
  2088. ÖÑIK: kadınların takma olarak keçi kılından yaptıkları zülüf — I, 135 § öñik yörgeyek; ulanm ış zülüf — I, 135
  2089. ÖÑIKLENMEK: zülüflü olınak, takma saç (zülüf) takmak. I, 311, 312 bkz. oñ ıklanmak
  2090. ÖÑIN: başka, başkası — I, 94, 135 bkz.
  2091. ÖÑI: öñlenmek renklenmek, kızarmak, hastalıktan sonra rengi yerine gelmek — I, 289
  2092. ÖÑLÜG: renkli.I, 41
  2093. ÖÑMEK: delmek — I, 174 bkz. öñmek
  2094. ÖÑÜK: yastıkların uçlarına yapılan ipek Sal kımlar, saçaklar — I, 135
  2095. ÖPKE: akciğer, ciğer — I, 128; II, 144; III, 393
  2096. ÖPKE: öfke, kızgınlık — I, 125, 128, 158, 164, 176, 233; III, 392, 428 bkz. öfke
  2097. ÖPKELEMEK: ciğerine vurmak; öfkelenmek, I, 317; III, 208 bkz. öpkilemek
  2098. ÖPKLIEMEK: öfkelenmek, kızdığı için yüz çevirmek — i, 317 bkz. öpkelemek
  2099. ÖPMEK: öpmek — I, 163, 280
  2100. ÖPMEK: içmek, I, 163; III, 122 bkz. opmak
  2101. ÖP: öp bir kimse çok öğünüp de dediğini tanıklayamazsa, o kimse için söylenir — I, 43
  2102. ÖPRÜLMEK: -içiilmek 1. 245, 246
  2103. ÖPRÜŞMEK: içişmek, höpürdetişmek, içmekte yardım ve yarış ^ş0^I, 232 bkz. opruş-mak
  2104. ÖPSEMEK: öpmek istemek — I, 275, 280
  2105. ÖPTÜRMEK: öptürmek I, 217
  2106. ÖPÜLMEK: öpülmek .. I, 193
  2107. ÖPÜM: yudum — I, 75
  2108. ÖPÜNMEK: içer gibl görünmek — I, 198
  2109. ÖPÜRGEN: daima, çok içiren I, 157
  2110. ÖPÜRMEK: içirmek I, 171, 176
  2111. ÖPÜRTMEK: içirtmek III, 427
  2112. ÖPÜŞ: öpüş (iki kişi arasında) — I, 60
  2113. ÖPÜŞMEK: öpüşmek — I, 180
  2114. ÖR: kaftanın koltuk altları — I, 45
  2115. ÖRÇÜK: örülmü; saç — I, 103 bkz. örgüf, örküç
  2116. ÖRDEK: ördek — I, 103, 104, 222, 528; II, 26; III, 17, 391
  2117. ÖREN: her şeyin kötüsü — I, 76
  2118. ÖRGEN: urgan, I, 108, 195
  2119. ÖRGÜÇ: kadınların başlannda bulunan saç ör-güsü, örülmü ş saç — I, 95, 103 bkz. örçük, örküç
  2120. ÖRGÜÇLENMEK: örgülü saç sahibi olmak — I, 312, 313
  2121. ÖRIMEK: içten çürümek — III, 252, 253 bkz. ürimek
  2122. ÖRK: yular; at tavlası, 1; 43
  2123. ÖRKLEMEK: örklemek, sıkı sıkıya bağlamak. III, 443
  2124. ÖRKÜ: örküç, hörküç, I, 129
  2125. ÖRKÜÇ: örülmüş saç, I, 103 bkz. örçük, örgüç
  2126. ÖRKÜÇ: dalga — I, 95
  2127. ÖRKÜÇ: sacayagı.I, 95
  2128. ÖRKÜÇLENMEK: dalgalanmak.I, 95, 312
  2129. ÖRKÜÇLENMEK: sacayaklanmak.I, 313
  2130. ÖRLENMEK: belirmek, çıkmak, yükselniek.I, 257, 258 bkz. örmek
  2131. ÖRMEK: belirmek, çıkmak, kopmak, yükselmek (bulut).I, 139, 173, 257; III, 398 bkz.örlenmek
  2132. ÖRMEK: örmek, I, II, 172, 173
  2133. ÖRME: saç örme saç, I, II, 129
  2134. ÖRPEŞMEK: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz.orpatmak, ürpekmek, ürpermek, ürpe şmek
  2135. ÖRT: yangın, yanan nesne — I, 42
  2136. ÖRTELMEK: yakılmak. I, 245
  2137. ÖRTEMEK: yakmak. I, 129, 245, 272; III, 356
  2138. ÖRTENMEK: yanmak, tutuşmak, kızarmak — I, 251; II, 133
  2139. ÖRTEŞMEK: karşılıklı birbirini yakmak; saldırışmak .I, 231; II, 219
  2140. ÖRTETMEK: yaktırmak — I, 260 örtgün samanı ayrılmış harman, çeç — III, 412, 416 bkz. örtkün
  2141. ÖRTKÜN: harman, samanı ayrılmış harman, çeç; harman zamanı — I, 402, 526; II, 214; III, 412, 416 bkz. örtgün
  2142. ÖRTRNEK: örtmek — II, 26; III, 425
  2143. ÖRTMEN: dam, satıh — III, 412
  2144. ÖRTÜK: bir şeyin örtüsü, eğer örtüsü — I, 103
  2145. ÖRTÜLMEK: örtülmek, kapalı kalmak; kanşmak — , I, 139, 244; II, 237
  2146. ÖRTÜNMEK: örtünmek — I, 250
  2147. ÖRTÜŞMEK: örtmek, örtmekte yardım etmek, birbirini örteyazmak — I, 230, 231; II, 97
  2148. ÖRÜK: örülmüş olan her nesne — I, 69
  2149. ÖRÜK: bir yerde bir müddet kalmak — I, 69
  2150. ÖRÜLEMEK: ayakta kesmek, boğazlamak, I, 309, 310
  2151. ÖRÜMÇEK: örümcek, I, 152
  2152. ÖRTIÑ: gençlerin tirnakları üzerinde bulunan aklık, I, 134 bkz. ak, ürüñ § tırñak örüñi; tırnak beyazlığı — I, 134
  2153. ÖRÜÑ: arpacıya (afsuncuya) verilen para — I, 134
  2154. ÖRÜŞMEK: belirmek, yükselmek. I, 186
  2155. ÖRÜŞMEK: örmekte yardım ve yarış etmek I, 183 örü tartmak birbirine yard ım etmek — III, 382
  2156. ÖSTIKMEK: özlemek, istek göstermek, I, 244 bkz. öztikmek
  2157. ÖŞERGEN: açlık ve benzerlerinden daima gözü kararan.I, 157
  2158. ÖŞERMEK: açlıktan göz kararmak. I, 178; III, 68
  2159. ÖT: acılık; öt kesesi — I, 43
  2160. ÖT: delik, çukur — I, 31, 43, 276; II, 119, 247; III, 263 bkz. öd
  2161. ÖTELMEK: çalışmak, yorulmak, I, 193
  2162. ÖTEMEK: ödemek, III, 251
  2163. ÖTGEN: çok öten.I, 473
  2164. ÖTGÜNMEK: yansılamak, takllt etmek ve bunda yar ış etmek, I, 254
  2165. ÖTGÜRMEK: ötüıtmek, sürdürmek; göndermek bir şeyi bir şeyin içinden öteye geçirtmek.I, 226, 227
  2166. ÖTGÜRÜŞMEK: bir şeyi bir şeye geçirmekte yardım ve yarış etmek; mektupla; nnak — I, 232 bkz. ötrü şmek
  2167. ÖTKI: ivaz, bedel, karşılık — I, 128
  2168. ÖTKÜNÇ: hikâye, I, 161 bkz. ötükünç
  2169. ÖTKÜNMEK: hikâye söylemek; hakana dilek sunmak — I, 161, 199 bkz. ötünmek
  2170. ÖTLEŞMEK: yağma zamanında eşya dellk deşik olmak. I, 238, 239
  2171. ÖTLEŞMEK: savaşmak, uğraimak, I, 239
  2172. ÖTLÜG: delikli, delinmiş .III, 30
  2173. ÖTLÜK: ögüt, I, 102 bkz. ögüt, övüt
  2174. ÖTMEK: ötmek — I, 529; II, 290; III, 178, 194, 240, 384
  2175. ÖTMEK: bir şeye geçmek; delmek; boşalmak, (karın) sürmek, I, 171, 371, 424; II, 303
  2176. ÖTMEK: (yenecek) ekmek — II, 268, 276; III, 57
  2177. ÖTNÜ: ödünçI, 130 bkz. ötünç
  2178. ÖTRÜM: müshil, sürgün ilacı I, 106, 226
  2179. ÖTRÜŞMEK: göndermek, herhangi bir şeyde yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. ötgürüşmek
  2180. ÖTSEMEK: öte geçmek istemek, delip geçmek istemek I, 276
  2181. ÖTTÜRMEK: öttürmek — I, 217 bkz. ötürmek
  2182. ÖTUŞ: ötuş bir çeşit çocuk oyununda "arkada şını, yanındakini, it" anlamına söylenen söz — I, 61
  2183. ÖTÜG: kusma — I, 68
  2184. ÖTÜK: hikâye; hakana sunulan dilek — I, 68, 199
  2185. ÖTÜKÇI: ötüncü, hakan yanında şefaatçi .II, 144
  2186. ÖTÜGLÜK: kişi hakandan dileği olan kimse — I, 152 ,
  2187. ÖTÜKÜNÇ: hikaye.I, 161 bkz. ötkünç
  2188. ÖTÜNÇ: ödünç — I, 131; III, 448 bkz. ötnü
  2189. ÖTÜNMEK: büyüklerden bir dilek istemek — I, 376 bkz. ötkünmek ötünmek hikâye söylemek — I, 199 bkz. ötklinmek
  2190. ÖTÜRMEK: hatırlatmak — I, 267
  2191. ÖTÜRMEK: delmek, I, 176; II, 44
  2192. ÖTÜRMEK: hatırlatmak I, 176 bkz. öttürmek
  2193. ÖTÜŞ: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda ütme, yutma — I, 60 bkz. ütü ş
  2194. ÖVÜT: öğüt, nasihat- I, 102 bkz. ögüt, ötlük
  2195. ÖV: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, üv, üv
  2196. ÖVMEK: ufalamak I, 166 bkz. uvmak, uvmak
  2197. ÖYEZ: öyez, övez, bir çeşit sivrisinek I, 84
  2198. ÖYLE: öğle vakti — I, 113 bkz. özle
  2199. ÖZ: öz, kendi, nefs; can, ruh, gönül, I, 45, 46, 63, 154, 201, 202, 203, 206.210, 243, 251, 254, 296, 298, 300, 309, 384, 433. 464, 504, 513; II, 141, 145, 146, 147 , 149, 150, 151, 155, 157, 159, 238, 240, 241, 244, 245, 248, 249, 252, 254, 313, 315; III, 5, 14, 33, 43,
  2200. ÖZ: yürek ve karnın içindeki nesne — I, 46
  2201. ÖZ: yağ — I, 36, 45
  2202. ÖZ: iki dağ arasında bulunan dere, I, 46 bkz. öğ, özi
  2203. ÖZ: ağaç özü — I, 46
  2204. ÖZ: sağır — I, 45 bkz. üz § öz kül; sağır adam — I, 45
  2205. ÖZEK: beliniç yanında bulunan damar — I, 71
  2206. ÖZEKLEMEK: ; ah damarını kesmek, şah damarına vurmak, I, 306
  2207. ÖZELMEK: özlemek III, 131
  2208. ÖZI: iki dağ arasındaki yol, geçit — I, 89 bkz. öd, öz
  2209. ÖZ: kişi hısım — I, 46 özle öğle vaktl — I, 114 bkz. öyle
  2210. ÖZLEMEK: külde plşlrmek, közleme yapmak, I, 286
  2211. ÖZLÜG: yağlı — I, 36, 45
  2212. ÖZLÜK: hususi, hususi at — III, 438
  2213. ÖZTIKMEK: özlemek, istek gösternnek — I, 244 bkz. östlkmek
  2214. ÖZÜK: kadınlara verllen ungun — I, 71 § altun özük; alt ın gibi temiz ruhlu kadın, I, 71 § ertini özük; bedeni inci gibi temiz olan kad ın — I, 71
  2215. ÖZÜK: oyularak havuz yapılan her yer — I, 71
  2216. ÖZÜK: suv büyük derelerden ayrılan her çay, kol — I, 71
  2217. PAMUK: pamuk, I, 380; III, 346
  2218. PARS: yırtıcı bir hayvan; Türkler'in onikili y ıllarından 611-1.I, 344, 346 bkz. bars
  2219. PARTU: üste giyilen hırka, pardesü — I, 416 bkz.bertü
  2220. PAT: cibre, her nesnenin çöküntüsü.I, 319
  2221. PAT: ses ifade eden kelime — I, 319, 320
  2222. PATLAMAK: kolalamak, mayalı bir tortu ile tortulamak, III, 291 bkz. batlamak
  2223. PAT: tüşmek ağır bir şey düşerken ses çıkarmak — I, 320
  2224. PEKMES: pekmez, I, 448 bkz. bekmes
  2225. PERÇEM: alâmet, belge, I, 483 bkz. beçkem
  2226. PIŞIG: pişmiş.I, 372, 373, 379, 455; II, 124; III, 23, 321 bkz. p ışık
  2227. PIŞIG: kerpiç pişmiş kerpiç, tuğla, kiremit — I, 373, 455
  2228. PIŞIGLAMAK: pişirmek — III, 335, 336
  2229. PIŞIK: pişmiş — I, 379; III, 23 bkz. pışıg
  2230. PIŞMAK: pişmek, olmak, kımız tulumıınu olması için sallamak.I, 169; II, 12, 120; III, 321, 382
  2231. PIŞRILMAK: pişirilmek. III, 32
  2232. PIŞURMAK: pişirmek, II, 78
  2233. PIS: pis, dağar ve tulum gibi şeylerin dibinde kalan çöküntü, tortu — I, 328
  2234. PISTIK: egrilmek üzere hazırlanmı; , atılmış pamuk sümeği — I, 476 bkz. bistik
  2235. PISTIK: fitil — I, 476 bkz. bistik
  2236. PORSMUK: porsuk — III, 417 bkz. porsuk
  2237. PORSUK: porsuk — III, 417 bkz. porsmuk
  2238. POV: bayatsımak veya kokuşmak sonu ekmek üstünde beliren ye şillik. III, 129
  2239. PÖTÜRMEK: sağlam hale koymak ispat etmek — II, 72, 73 bkz. bütürmek
  2240. PUS: sis, duman — III, 124 pusarmak pusarmak, sislenmek — II, 78
  2241. PUS: bolmak puslanmak, duman |nmek — III, 124
  2242. PUSMAK: pusu kurmak, pusuya girmek, I, 434; II, 10 bkz. püsmek
  2243. PUSUG: pusu — I, 372, 407 bkz. püsüg
  2244. PUSUGLUG: pusu kuran — I, 496 § pusuglug yag ı; pusu kuran düşman — I, 496
  2245. PUSUKMAK: pusuya girmek, II, 116
  2246. PUSUŞMAK: birbirine pusu kurmak — II, 101
  2247. PUŞAK: kederli. I, 154, 378 bkz. buşak, buşgan
  2248. PUŞMAK: sıkılmak (can), usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. bu şmak
  2249. PUŞUG: can sıkıntısı — I, 373 bkz. buşug
  2250. PÜRÇEK: insanın kâkülü, perçeml, atın perçemi. I, 476
  2251. PÜRÇEKLENMEK: pürçeklenmek, yelesi çıkmak, kâkül (perçem) çıkmak — II, 276
  2252. PÜRKÜRMEK: bulutlanmak, bürünmek; püskürmek, f ışkırmak.II, 170, 171
  2253. PILRLENMEK: tomurcuklanmak, filizle^mek. II, 237, 238
  2254. PÜSMEK: pusu kurmak; çok dövmek, I, 385; II, 10 bkz. pusmak
  2255. PÜSTÜLI: karapazı denilen, yenilen bir ot — I, 451 bkz. büsteli
  2256. PÜSÜG: pusu, I, 385 bkz. pusug
  2257. PÜŞKEL: yufka, pide glbl ince ekmek, çörek — I, 481 bkz. büskeç
  2258. RAK: fazlalık bildiren edat — I, 7
  2259. RAPÇAT: angarya, beyin halkın gölüklerini alıp üzerine yük yükletmesi .I, 451-sa şart bildiren ek, III, 207
  2260. SA: sen anlamına bir kelime — III, 208
  2261. SABAN: sapan, çift ve çiftçi takım ve aygıtları; çifçilik — I, 402; II, 214; III, 216
  2262. SABANLAMAK: sapanla sürmek — III, 342 bkz. sapanlamak saç saç (ba ştaki) — I, 14, 42, 69, 172, 176, 246, 319, 321, 342, 354, 403, 488; II, 126, 145, 316, 358; III, 47, 84, 85, 207, 260, 386, 401
  2263. SAÇ: tava — III, 347
  2264. SAÇGAK: kişi malını saçan, israf eden kişi I, 470
  2265. SAÇGIRMAK: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgurmak
  2266. SAÇGURMAK: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgırmak
  2267. SAÇILMAK: saçılmak — I, 258; II, 122
  2268. SAÇINDI: nerig saçılan, yayılan şey — I, 449
  2269. SAÇINMAK: saçmayı iş edinmek — II, 150
  2270. SAÇITMAK: saçtırmak, dağıtmak, dağıtmayı emretmek.. II, 299
  2271. SAÇLANMAK: saçlanmak — II, 246
  2272. SAÇLAŞMAK: birbirinin saçlarını yakalamak. II, 215
  2273. SAÇLIG: saçlı — I, 464
  2274. SAÇMAK: saçmak — I, 79, 272; II, 4
  2275. SAÇRAMAK: sıçramak — II, 133
  2276. SAÇRATGU: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçrıtgu
  2277. SAÇRATMAK: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçrıtmak
  2278. SAÇRITGU: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçratgu
  2279. SAÇRITMAK: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçratmak
  2280. SAÇTAŞMAK: birbirinin saçlarını yakalamak — II, 211
  2281. SAÇTURMAK: saçtırmak, II, 183, 184
  2282. SAÇU: elbise ve mendil saçağı, II, 219
  2283. SAÇUK: neñ saçık, saçılmış nesne — I, 381
  2284. SAÇULAMAK: saçaklamak, saçak yapmak — III, 323
  2285. SAFDIÇLANMAK: sepet sahibi olmak — II, 271
  2286. SAG: sağlık, esenlik — I, 89; III, 154 sag sa ğ, tatII, iyi, temiz, halis; sağ, sağlam; sıcak — III, 154 § sag yag; sade yag, sag ya ğ — III, 154, 159
  2287. SAG: akıl, zeyreklik, anlayı; — III, 153, 154
  2288. SAG: yün atmak ve kabartmak için kullan ılan "sağ" denen çubuklar — III, 154
  2289. SAGDIÇ: sagdıç, dost — I, 455; III, 374
  2290. SAGILMAK: sağılmak — II, 124, 163
  2291. SAGIM: sağış, sağım — I, 397 § bir sagım süt; bir sağışta sağılan süt — I, 397
  2292. SAGIN: sağmal — I, 499
  2293. SAGINLIG: sağmal sahibi, sağmalı olan — I, 499
  2294. SAGINMAK: sağar görünmek — II, 152
  2295. SAGINMAK: sanmak, zannetmek; sözle yardım etmek — II,
  2296. SAGIR: içerisine şarap konulan havana benzer söbü bir kap — I, 406
  2297. SAGIŞMAK: sağmakta yardım ve yarış etmek — II, 101
  2298. SAGIZ: sakız — I, 365 bkz. sakır, sakız
  2299. SAGIZLIG: sakızlı, sakızı olan — I, 495
  2300. SAGIZLIG: çamurlu yapışkan — I, 495
  2301. SAGIZ: toprak yapışkan toprak — I, 365
  2302. SAGLIG: sayılı olan her ; ey — I, 464
  2303. SAGLIK: dişi koyun; sağmal, sağılan hayvan — I, 471, 520; II, 22; III, 102
  2304. SAGLIKLANMAK: sağmal sahlbl olmak — II, 275
  2305. SAGMAK: sağmak. I, 389; II, 15, 37, 43. 50, 51, 61, 66; III, 325, 339
  2306. SAGNAGU: kurumu; kabak — I, 491
  2307. SAGRAK: sürahi, kâse, kap — I, 100, 468, 471
  2308. SAGRI: deri, her şeyin derisi — I, 421, 422; III, 350 § yer sagr ısı; yeryüzü — I, 422
  2309. SAGRILAMAK: kaba derlyi sertle{tirmek — III, 353
  2310. SAGTURMAK: sağdırmak — II, 185
  2311. SAGU: ölçek — III, 225, 418
  2312. SAGULAMAK: ölçeklemek, ölçekle ölçmek — III, 325
  2313. SAGURMAK: su içmek, suyu Içlrmek, suyu çektirmek, kurutmak, suyunu s ızdırarak keş haline getirmek; tükürmek — II, 18, 80, 81 bkz. sudmak, sutmak
  2314. SAG: yag sade yag — III, 154, 159 saht e ğerlere, kemerin ba; ına, tokalara işlenen altın veya gümüş l{leme — I, 107 bkz; üstem sak i'şte uyanık ve zeyrek olan — I, 333
  2315. SAKA: dağ yamacı — III, 226
  2316. SAKAK: çere — I, 282; II, 286
  2317. SAKAL: sakal — I, 230, 282, 390; II, 286; III, 228
  2318. SAKALDURUK: külahın başta durması ve yere düşmemesi için çene altından geçirilerek bağlanan ipekten örülmüş bir kaytan — I, 530
  2319. SAKALDURUKLANMAK: sakalduruğu bağlamak — III, 205
  2320. SAKIG: ılgın, yalgın, serap — I, 191; III, 268
  2321. SAKIMAK: hayal imiş gibi görünmek — III, 268, 269
  2322. SAKINÇ: sakınacak şey; sıkıntı, sakınma, kaygı — I, 69, 100, 142; III, 333, 374
  2323. SAKINMAK: sakınmak; sanrnak, düşünmek — I, 242, 419; II, 153, 167; III, 61, 361
  2324. SAKIR: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi nesneler — I, 365 bkz. sag ız, sakız
  2325. SAKIRGAN: büyük sıçan, geme — I, 521 bkz. sıkırkan
  2326. SAKIRKU: kene, sakırga — I, 489
  2327. SAKIŞ: sayma, sayış, III, 247 bkz. sakmak, samak, sanamak, sanmak
  2328. SAKIZ: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi şeyler — I, 365 bkz. sagız, sakır
  2329. SAKIZLIG: sakızlı, yapışkan şeyler yapışmış olan — I, 495
  2330. SAKLANMAK: saklanmak, çekinmek — II, 247
  2331. SAKLAŞMAK: saklaçmak, gizlennnek — II, 216 "
  2332. SAKLIK: uyanıklık — I, 471
  2333. SAKMAK: saymak, I, 85, 384 bkz. sakış, samak, sanamak, sanmak
  2334. SAK: sak nöbetçinin, bekçinin kaleyi ve at ı koruyablimek için uyanık olmasını emreden söz — I, 333
  2335. SAL: sal — III, 156
  2336. SAL: kaplardaki sır — III, 157
  2337. SALÇI: aşçı, mutfakta bulunan kimse — III, 442 § salç ı biçek; aşçı bıçağı, III, 442
  2338. SALGA: at gem alınaz, başı sert, çamış at — I, 425
  2339. SALI: sıva aygıtı, mala — III, 233
  2340. SALIMLAŞMAK: çarpışmak ve saldıri{mak — II, 258
  2341. SALINDI: atılan, çıkarılan; erkegin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. sulındı § salındı otuñ; sellerin getirerek kıyıya attığı odun — I, 449
  2342. SALINMAK: sarkmak — II, 154
  2343. SALIÑULAMAK: yukandan aşağı sarkmak; taşlamak — III, 410
  2344. SALIŞMAK: sallaşmak, birbirini güreşte sallamak, silkişmek, birbirine sallamak; işaretleşmek, II, 109
  2345. SALMAK: átmak; bir ; eyle işaret etmek; göndermek, götürmek; toplamak, toplu hale getirmek — II, 24
  2346. SALÑU: çakıl taşı atılan sapan — III, 379
  2347. SALTURMAK: saldırtmak; sallatmak, sallamayı emretmek; çıkarıp atmayı emretmek II, 187 samak saymak, I, 281; III, 247, 250 bkz. sak ış, sakmak, sanamak, sanmak
  2348. SAMAN: saman, I, 415; II, 316
  2349. SAMANLIG: saman sahibi olan — I, 499, 500
  2350. SAMDA: ayağa glyilen sandal — I, 418
  2351. SAMDUY: ılık yemek — III, 240
  2352. SAMLAMAK: ilâç etmek; sağaltmak — III, 298 bkz. em sem, sem
  2353. SAMSITMAK: incitmek — II, 336
  2354. SAMURSAK: sarımsak, sarmısak — I, 527 bkz. sarmusak
  2355. SAMURTUG: ış içinden çıkılamayan karışık i; , I, 494
  2356. SAN: sayı, sayma, addü itibar, III, 157, 429
  2357. SANAÇ: dağarcık — I, 358 § sanaç kesürgü; k ırmızı dağarcık — I, 358
  2358. SANAMAK: saymak — III, 274 bkz. sakış, sakmak, samak, sanmak
  2359. SANÇIKMAK: yenilmek; vurulmak, sancılmak — II, 228
  2360. SANÇILMAK: saplanmak, sancılmak; (asker, ordu) yenilmek. II, 231
  2361. SANÇIŞMAK: birbirine hançer, bıçak gibi şeyler saplamak, birbirine sanc ımak; birbirlyle savaş yapmak — II, 217
  2362. SANÇMAK: sançmak, dürtmek, sokmak; yenmek — III, 420
  2363. SANDIRIŞ: kavga, çekişme — I, 402; II, 214; III, 416 bkz. sandr ış, sandruş
  2364. SANDIRIŞMAK: kavga etmeki saçmalamak — II, 214 bkz. sanr ışmak, sanruşmak
  2365. SANDRIMAK: saçmalamak — III, 281 bkz. sanrımak
  2366. SANDRIŞ: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandruş
  2367. SANDRUŞ: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandrış
  2368. SANDUVAÇ: bülbül — I, 529; III, 178, 311
  2369. SANGARMAK: bir şeyden saymak, bir şeye nispet etmek — II, 188, 189
  2370. SANMAK: saymak, sayılmak; sanmak, I, 68; II, 28 bkz. sak ış, sakmak, samak, sanamak
  2371. SANRIMAK: saçmalamak.III, 281 bkz. sandrımak
  2372. SANRIŞMAK: saçmalamak — II, 214 bkz. sandırışmak, sanruşmak
  2373. SANRUŞMAK: saçmalamak — II, 213 bkz. sandırışmak, sanrışmak
  2374. SAÑ: kuş pisliği — III, 357
  2375. SAÑA: sana — I, 391, 392, 423; II, 57, 78, 193; III , 156, 208, 272, 285, 313, 315, 322, 368, 372, 440
  2376. SAÑAN: tadı buruk olan — III, 376
  2377. SAÑLAMAK: kuş pislemek. III, 403
  2378. SAÑLATMAK: kuş pisletmek. II, 359
  2379. SAP: sap, kılıç veya bıçak sapı — I, 384; III, 145
  2380. SAP: bir söze verilecek cevapta s ıra, yanut; değirmende, su!amada ve gezekte sıra — III, 145
  2381. SAPANLAMAK: sapanla sürmek, III, 342 bkz.sabanlamak
  2382. SAPIG: çadırın eteği — I, 374
  2383. SAPILMAK: saplanmak, birisi giderken yan ına takılmak, katılmak — II, 120
  2384. SAPIMAK: sallamak, hareket ettirmek — III, 256, 257
  2385. SAPINMAK: saplamayı üzerine almak, saplar gibi görünmek II, 150
  2386. SAPITGAN: daima sallayan — I, 513
  2387. SAPITMAK: sallamak, hareket ettirmek; sallatmak II, 298
  2388. SAPLAMAK: sap yapmak — III, 296
  2389. SAPLATMAK: saplatmak, sap taktırmak — II, 344
  2390. SAPLIK: saplık, kılıç ve bıçak gibi şeylere sap olmaya yarayan nesne — I, 470
  2391. SAPMAK: ipliği iğneye geçirmek, saplamak; bir şeyi sarmak, cinsinden eksik kalan bir şeyi başkasıyle tamannlamak — II, 3, 4
  2392. SAPTURMAK: ördürmek, yamatmak. II, 183
  2393. SARAGUÇ: kadın yaşmağı — I, 487
  2394. SARAGUÇLANMAK: başörtüsü örtmek — III, 205
  2395. SARAN: hasis, cimri, II, 250
  2396. SARANLAMAK: pinti saymak, pintilere nispet etmek — III, 345
  2397. SARANLIK: pintilik, cimrilik I, 504
  2398. SARGAN: çorak yerlerde biten bir ot — I, 438
  2399. SARGAN: kamış kamışı kurutan tepe — I, 439
  2400. SARGAN: yer "sargan"ın bittiği yer — I, 438
  2401. SARGARMAK: sararmak — I, 69, 486; II, 187, 188
  2402. SARIÇGA: çekirge, I, 489 bkz. sırıçga
  2403. SARIÇGA: er gevşek ve tembel adam — I, 489
  2404. SARIG: sarı, sarı renk — I, 329, 374, 395; III, 162, 224 § sap sarıg
  2405. SARIG: erük kayısı, zerdali — I, 69
  2406. SARIG: kezik sarılık hastalığı — I, 391
  2407. SARIGLAMAK: sarılamak, sarı yapmak — III, 336
  2408. SARIGLIG: sarılık hastalığı olan — I, 496, 500
  2409. SARIGLIK: sanlık — I, 503 sarıg surıg herhangi bir sarı renk — I, 374
  2410. SARIG: suv karında toplanan sarı su — I, 374
  2411. SARIG: turma havuç — I, 431 bkz. geşür, gezer, gizri
  2412. SARILMAK: kırmak, darılmak — II, 123 bkz; sarmak, sermek, sürmek
  2413. SARILMAK: sarılmak II, 123
  2414. SARIM: ibrik, testi glbi şeylerden içilecek olan nesnenin süzülmesi Için bu kaplar ın ağzına gerilen ipek kumaş parçası — I, 397
  2415. SARIÑULAMAK: buz ve benzeri ; eyler üstıinden kaymak. III, 409, 410 bkz. seriñülemek
  2416. SARINMAK: bir şeyi sarınmak, örtünmek; bir işe sanlmak — II, 151
  2417. SARIŞMAK: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 96
  2418. SARITMAK: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarutmak
  2419. SARKAÇ: karamuk; yaban hindibasına benzer bir ot — I, 454; III, 240
  2420. SARKAÇLANMAK: yerde yaban hindibasına benzer bir ot bitmek, karamuk otu bitmek II, 271 bkz. surkuçlanmak
  2421. SARKANIK: hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkayık
  2422. SARKAYIK: hayvanlardaki "kırk bayır" denen işkembe — III, 179 bkz. sarkanık
  2423. SARKIM: soğuk günlerde kar glbi yağan çiğ — I, 485
  2424. SARKINDI: suv iri su damlası — I, 493
  2425. SARKIŞMAK: çok damlamak.II, 214, 215
  2426. SARKITMAK: damlatmak — II, 339
  2427. SARKMAK: akar şey sızıp damlamak; uyuşmak, III, 421
  2428. SARKURMAK: damlatmak — II, 189
  2429. SARLAMAK: sarmak, III, 296
  2430. SARLANMAK: sarınmak, sarılmak.II, 246
  2431. SARLAŞMAK: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
  2432. SARLATMAK: sardırmak, II, 346
  2433. SARMAÇUK: bir çeşit şehriye .I, 527
  2434. SARMAK: bir şeyi süzmek ve ayırmak; olgun hale gelmek, III, 167 bkz. sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
  2435. SARMAK: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert söz söylemek II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sermek,
  2436. SÜRMEK:
  2437. SARMALMAK: süzülmek, dolanmak II, 233, 237 bkz. sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
  2438. SARMALMAK: sarılmak, dolanmak.II, 233, 237
  2439. SARMAŞ: sarmaş, bir şeyin bir ; eye sarılması.I, 460
  2440. SARMAŞ: bolmak halk birbirine kanşmak — I, 460
  2441. SARMAŞMAK: sarmakta yardım etmek — II, 216
  2442. SARMAŞMAK: karışmak; süzülmek; bir akarın içinden başka bir şey çıkmak, bunda yardım ve yarış etmek, II, 216, 217 bkz. sarmak, sarmalmak, sarmatmak, sermetmek
  2443. SARMATMAK: sardırmak. II, 349
  2444. SARMATMAK: bir şeyi sudan ayırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sermetmek
  2445. SARMUSAK: sarmısak, sarımsak — I, 527 bkz. samursak
  2446. SARNIÇ: deve derisinden yapılan su tulumu; ağaçtan oyulmuş kap — I, 454
  2447. SARSAL: sansar, samura benzer bir hayvanc ık — I, 483
  2448. SARSIG: katı ve sert olan her şey — I, 464 § sarsıg söz; katı söz, I, 464
  2449. SARSITMAK: sert ve kaba muarnele yaptırmak, II. 336
  2450. SART: tacir, tecimen, satıcı, I, 66, 342; III, 13
  2451. SARTLAMAK: sart (tecimen, tacir) saymak — III, 444
  2452. SART: surt "zart zurt", "fart furt" gibi ses bildiren söz — I, 342
  2453. SART: surt kılmak "zart zurt", "fart furt" gibi ses ç ıkarmak — I, 342
  2454. SARUMAK: sarmak — III, 262
  2455. SARUTMAK: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarıtmak
  2456. SASIG: kokmuş — I, 372
  2457. SASIG: barıg kokmuç, sası — I, 372
  2458. SASIK: saksı — I, 382
  2459. SASIMAK: sasımak, kokmak — III, 265
  2460. SAŞ: ürkek, III, 152
  2461. SAŞTURMAK: sayışmak, kesişmek — II, 185 bkz. sayışturmak
  2462. SAŞURMAK: arasını ayırmak — II, 79
  2463. SATA: mercan, III, 218
  2464. SATGALMAK: çiğnenmek; borç, takas yapılmak — II, 233
  2465. SATGAMAK: çiğnemek; bir yol bir yola çatılmak; uğramak; ödeşmek; kar; ılaştırmak — III, 288
  2466. SATGAN: satan, çok satan, II, 296
  2467. SATGAŞMAK: rastgelnnek, kavuşmak; sataşmak, saldırışmak; sayışmak, ödeşmek, II, 214
  2468. SATGUÇI: satıcı — II, 296
  2469. SATGULUK: satmaya hakkı olan — II, 297
  2470. SATIG: satış, satma — I, 374
  2471. SATIGLAMAK: satışmak — III, 336 bkz. satıglaşmak
  2472. SATIGLAŞMAK: satışmak — III, 336 bkz. satıglamak,
  2473. SATIGLI: satmak azminde olan — II, 297
  2474. SATIGLIK: satılık — I, 503
  2475. SATIGSAK: satmak isteyen — II, 296, 297
  2476. SATIGSAMAK: satmak Istennek — III, 333
  2477. SATILMAK: satılmak II, 121
  2478. SATINMAK: satar görünmek — II, 150
  2479. SATIR: piç, aslı belirsiz anlamına sövme .I, 406
  2480. SATIŞGAN: alışgan daima alıp satan, I, 518, 519
  2481. SATIŞGAN: tavışgan daima satan ve tasarruf eden; daima alan satan — I, 519
  2482. SATIŞMAK: satmakta yardım ve yarış etmek, karşılıklı alış veriş etmek II, 89; III, 71
  2483. SATLANMAK: cesaret göstermek, cüret etmek, atılmak — II, 248
  2484. SATMA: kulübe, bağ bekçisinin geceleri barınmak için ağaç üzerinde yaptığı çardak — I, 433
  2485. SATMAK: satmak. I, 519; II, 193, 219, 294, 295, 296
  2486. SATSAMAK: satmak istemek — III, 284
  2487. SATTAÇI: satıcı — II, 296
  2488. SATTURMAK: sattirmak — II, 183
  2489. SATULAMAK: faydasız söz söylemek, gevezelik etmek — III, 194, 323
  2490. SATURMAK: saydırmak — III, 186, 187, 192
  2491. SAV: şöhret, san — III, 43
  2492. SAV: söz, haber, salık; mektup; risale; atalar sözü, darb ımesel; kıssa, hikâye, tarihsel şeyler, I, 97, 207, 362, 409, 471, 508, 523, 524; II, 20; III, 154, 155, 158, 441
  2493. SAVAŞMAK: sava; mak, çarpı; mak — II, 102
  2494. SAVÇI: elçi, peygamber; hısım ve dünürler ara sındaki elçi — III, 154, 441
  2495. SAVDIÇ: sepet, sele, I, 173, 455
  2496. SAVILMAK: savulmak; (güneş) inmek I, 106; II, 170 bkz. savulmak
  2497. SAVLAMAK: söylemek, atalar sözü söylemek — III, 297
  2498. SAVLANMAK: atalar sözu söylemek — III, 199
  2499. SAVLAŞMAK: birbirine sav söylemek; sal ık vermek; herhangi bir şey üzerine konuşmak, II, 215, 216
  2500. SAVRAMAK: savulmak; azalmak, seyrekleşmek, savsamak, gevşemek; savmak, sağalmak — III, 41, 278, 281 bkz. savrımak, sevremek
  2501. SAVRIMAK: azalmak, seyrekleşmek, III, 278 bkz. savramak, sevremek
  2502. SAVRUKMAK: savrulmak, akan su köpüre kö-püre dalgalanarak çalkalanmak, II, 172, 228
  2503. SAVRULMAK: savrulmak, saçılmak — II, 232
  2504. SAVRUŞMAK: savurmakta yardım etmek — II, 212, 213
  2505. SAVULMAK: bulunduğu halden ayrılmak, bir yana eğilmek, batmak; savulmak, gitmek II, 125, 163; III, 80 bkz. savılmak
  2506. SAVURMAK: savurmak, saçmak — I, 330; II, 82
  2507. SAVURTMAK: savurtmak III, 431
  2508. SAY: kara taşlık yer — III, 158
  2509. SAY: vücuda giyilen zırh, III, 158 § say yarık; demir göğüslük III, 15, 158
  2510. SAYGIRMAK: yer kara taşlı olayazmak. III, 193
  2511. SAYIKMAK: yer kara taşlı 0111^.III, 189, 190
  2512. SAYILGAN: etilgen birçok işlere giren çıkan — I, 158
  2513. SAYIŞ: ödenek — III, 126 bkz. seyş
  2514. SAYIŞTURMAK: sayışmak, kesişmek, II, 185 bkz. saşturmak
  2515. SAYPAMAK: israf etmek III, 310, 311
  2516. SAYPATMAK: israf ettirmek II, 357
  2517. SAYRAMAK: şakımak, ötüşmek; saçmalamak, hezeyan etmek, I, 467; III, 240, 311
  2518. SAYRAMLANMAK: su azalmak, sığ bir hal almak, su biraz çekilmek — III, 205
  2519. SAYRAM: suv topuktan yukarı çıkmayan sığ su II, .111, 176
  2520. SAYRATMAK: çok söyletmek II, 357
  2521. SAZINÇI: taşı alçı taşı — III, 375
  2522. SEÇE: serçe kuşu — III, 219
  2523. SEÇIŞMEK: saçmakta yardım ve yarış etmek — II, 92
  2524. SEDRETMEK: seyrek hale getirmek; seyretmek. II, 332
  2525. SEDREK(G): seyrek, I, 384, 477 § sedrek böz; seyrek bez — I, 477
  2526. SEDREK: kapug parmaklıklı kapı — I, 478
  2527. SEDREMEK: incelmek, seyremek, seyrekleşmek; elbise erpimek.III, 167, 277
  2528. SEDREŞMEK: seyrekleşmek. II, 211
  2529. SEFINÇ: memnun olma, sevinç — III, 377 bkz. sevinç
  2530. SEGIRTMEK: segirtmek, koşturmak II, 274; III, 429 bkz. sekirtmek
  2531. SEGREMEK: seğirtmek — I, 142 bkz. sekremek, sekrimek
  2532. SEGRIŞMEK: seğrişmek, koşuşmak, seğirtmekte yardım ve yarış etmek — I, 214; II, 225 bkz. sekrişmek
  2533. SEKIRTMEK: seğirtmek, koşturmak — II, 274; III, 429, 431, 432 bkz. segirtmek
  2534. SEKITMEK: sektirmek — II, 310
  2535. SEKIZ: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekkiz
  2536. SEKIZ: on sayıda seksen — I, 437 bkz. seksün
  2537. SEKKIZ: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekiz
  2538. SEKREMEK: seglrtmek, I, 142 bkz. segremek, sekrimek
  2539. SEKRIMEK: seğirtmek — I, 354; III, 281 bkz..segremek, sekremek
  2540. SEKRIŞMEK: seğrişmek, koşuşmak, sejlrtmekte yardım ve yariş etmek I, 214; II, 225 bkz. segrişmek
  2541. SEKRITMEK: sıçratmak, atlatmak — II, 333
  2542. SEKSÜN: sayıda seksen — I, 437 bkz. sekiz on
  2543. SEKÜ: dükkân; seki — III, 230
  2544. SELÇÜK: sü-başı Selçuk hanlannın dedesi olan kişi-I, 478
  2545. SEM: ilâç — III, 157 bkz. em sem, samlamak
  2546. SEMIZ: semiz — I, 365 bkz. semüz
  2547. SEMIZLIK: semızlik. I, 507
  2548. SEMRIMEK: semirmek, yağlanmak — II, 365; III, 281
  2549. SEMRIŞMEK: semizleşmek II, 213
  2550. SEMRITMEK: semirtmek.II, 333
  2551. SEMÜRGÜK: bülbüle benzer bir kuş — II, 290
  2552. SEMÜZ: semiz — I, 285 bkz. semiz
  2553. SEN: sen — 1, 36, 43, 74, 76, 79, 87, 110, 126, 134, 207, 281, 339, 353. 365, 391, 403, 412, 462, 529; II, 40, 42, 69, 167, 185, 204, 347; III, 26, 124, 131, 138, 145, 147, 154, 173, 178, 179. 207, 208, 214, 222, 233, 234, 256, 349, 357, 367, 440-
  2554. SENKEÇ: fındık küçüklüğünde akı ve kırmızısı olan bır çeşit tatlı elma.I, 455 bkz. señeç
  2555. SENLEMEK: sen diye aytamak, küçük say ılmak III, 298
  2556. SENLETMEK: sen ile aytatmak — II, 346, 347
  2557. SEÑEÇ: fındık gibi küçük ve tatlı bir elma — III, 381 bkz. senkeç
  2558. SEÑEK: su içilen testi; ağaçtan oyulmuş su kabı, III, 367
  2559. SEÑIL: insanın yüzünde çıkan siyil, ergenselik; yüzde olan çi ğit hastalığı — I, 483
  2560. SEÑIR: dağ çıkıntısı, dağ burnu; herhangi bir duvarın ucu .III, 360, 362
  2561. SEÑREGÜ: her zaman burnundan sümük akan çocu ğa sövmede kullanılan kelime — III, 387
  2562. SEÑREGÜ: at engi hastalığına tutulmuş olup burnundan irln gibi sümük akan at — III, 387
  2563. SEP: gelinin malı olan çeyiz — I, 319
  2564. SEPTÜRMEK: çeyizlemek, çeyizle güveyin evine gönderme ği enrıretmek — II, 182
  2565. SERGEK: sarhoşun, sarhoşluk yüzünden iki tarafa sallan ınası — II, 289
  2566. SERGEKLEMEK: yalpalanmak, iki yana sallanmak II, 289
  2567. SERILMEK: sarsılmak, sendelemek, yalpa ile dü şeyazmak — 1. 196; II, 123
  2568. SERINMEK: sabretmek, II, 167; III, 233
  2569. SERIÑÜLEMEK: buz ve benzeri şeyler üstünden kaymak — III, 400, 410 bkz. sar ıñulamak
  2570. SERK: saksı ve saksı kırıkları — I, 353
  2571. SERKER: haydut, yol kesen — I, 457
  2572. SERMEK: sabretmek — II, 7, 38
  2573. SERMEK: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert ve kaba söz söylemek, II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sarmak, sürmek
  2574. SERMETMEK: bir şeyi sudan åyırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak
  2575. SERÜ: evlerde üzerine eşya konan raf — III, 221
  2576. SESINMEK: niyetlenmek, hazırlanmak; (at) bağından çözülmek üzere olmak — II, 152 bkz. se şilmek, seşlinmek, seşümek
  2577. SEŞILGEN: daima çözülen — I, 524, 525
  2578. SEŞILMEK: çözülmek, ayrılmak.II, 124; III, 102 bkz. sesinmek, se şlinmek, seşümek
  2579. SEŞLINMEK: çözülmek, bagından boşanmak. II, 247 bkz. sesinmek, seşilmek, seşümek
  2580. SEŞMEK: çözmek — II, 13, 14 bkz. şeşmek
  2581. SEŞTÜRMEK: çözdürmek, II, 184, 185, 187 bkz. şeştürmek
  2582. SEŞÜK: çözük, çözülmüş — I, 390
  2583. SEŞÜMEK: gevşemek, çözüleyazmak. III, 267 — bkz. sesinmek, se şilmek, 'seşlinmek,
  2584. SEVINÇ: sevinç, I, 12; III, 373, 374 bkz. sefinç
  2585. SEVINMEK: sevinmek. I, 12. 100, 142, 285, 419; II, 167, 268; III, 87, 159 bkz. sevünmek
  2586. SEVIŞMEK: sevişmek — II, 102
  2587. SEVMEK: sevmek — II, 15; III, 175, 385
  2588. SEVREMEK: seyremek — I, 103 bkz. savramak, savrımak
  2589. SEVRITMEK: eşyayı boşaltmak, işi bitirmek ve işten vaz geçmek II, 332, 333, 335
  2590. SEVTIIRMEK: sevdirmek.II, 185
  2591. SEVÜK: sevgili, seviIen. I, 94, 390
  2592. SEVÜKLÜK: sevgi- II, 172
  2593. SEVÜKSÜZ: sevgisiz — II, 250
  2594. SEVÜNMEK: sevinmek. II, 153 bkz.
  2595. SEVINMEK: sey ; ödenek — III, 126 bkz. sayış
  2596. SEZINMEK: sezinmek, sanmak — I, 419; II, 152
  2597. SEZIK: seziş, sezme — I, 408; II, 152
  2598. SEZIKMEK: sezmek — II, 117
  2599. SIBIZGU: düdük, boru — I, 217, 246, 489 bkz. s ıbuzgu
  2600. SIBUZGU: düdük, boru — I, 176 bkz. sıbızgu
  2601. SIÇGAK: sıçırgan, sık sık sıçan — I, 470
  2602. SIÇGAN: sıçan, fare — I, 75, 345, 409, 438; II, 263; III, 263, 267. 282, 412
  2603. SIÇGAN: yılı Türkler'in onikili yıllarından biri — I, 345, 438
  2604. SIÇITMAK: sıçırtmak — II, 300
  2605. SIÇMAK: sıçmak, I, 343; II, 4
  2606. SIÇTURMAK: sıçtırmak .II, 184
  2607. SIDIRGAK: çatal tırnaklı olan sığır, geyik gibi hayvanların tırnakları — I, 502
  2608. SIDRIM: sırım.I, 485 bkz. sıdrım
  2609. SIDRIM: ışlıg er işlediği işi bitiren, başkasına bırakmayan adann — I, 485
  2610. SIDRIŞMAK: sıyırmakta, kar kürümekte yardım etmek II, 211 bkz. sıdrışmak
  2611. SIDIG: kaftanın göğse kadar olan iki eteğinden biri.I, 374, 389 bkz. sidig
  2612. SIDIG: diş etleri arasındaki a(iklık — I, 374 bkz. sıgzag
  2613. SIDIRGAN: sıyırmak yaratilışında olan, daima sıyıran — I, 517
  2614. SIDIRMAK: sıyırmak — I, 517
  2615. SIDRILMAK: sıyrılıp kaçmak, kaymak; bütün kıvrıntı ve büküntüleriyle yola bak ılmak ve düşünülmek. II, 231, 232
  2616. SIDRIM: sıyrım; sırım — I, 517 bkz. sıdrım
  2617. SIDRIŞMAK: sıyırmakta ve kar kürümekte yardım etmek — II, 211 bkz. sıdrışmak-sıg ( — sig) isim sonuna getirilen benzetme eki, III, 128
  2618. SIGAN: saç sığanmış saç, kıvırcık olmayan saç — I, 403
  2619. SIGDATMAK: ağlatmak — II, 327 bkz. sıgtatmak, sıhtatmak
  2620. SIGINMAK: sığınmak — II, 152, 160
  2621. SIGIR: hanların halk ile beraber yaptığı sürgün avı- I, 364
  2622. SIGIR: sığır — I, 364; II, 79, 189 § suv
  2623. SIGIRI: ; manda — I, 368
  2624. SIGIRÇIK: sığırcık kuşu — I, 501 bkz. sıgırçuk
  2625. SIGIRÇUK: sığırcık kuşu — I, 505 bkz. sıgırçık
  2626. SIGIRLAMAK: sığırdan saymak, sığıra nispet etmek, III, 331
  2627. SIGIRLIG: sığırlı, sığır sahibi — I, 495
  2628. SIGIT: ağlama, ağlayı; — I, 356 bkz. sıhıt
  2629. SIGMAK: sığmak; tesir etmek, dokunmak, koymak — I, 183, 359, 397; II, 15
  2630. SIGRA: iki dağ arasındaki geniş dere — I, 422
  2631. SIGRUŞMAK: 51^5111-11^.II, 212
  2632. SIGTAMAK: ağlamak. III, 275, 355 bkz. sıhtamak
  2633. SIGTAŞMAK: ağlaşmak. II, 211 bkz. sıhtaşmak
  2634. SIGTATMAK: ağlatmak, II, 360 bkz. sıgdatmak, sıxtatmak
  2635. SIGTURMAK: sığdırmak — II, 185
  2636. SIGUN: yaban sığırı, dağ keçisi tekesi — I, 409
  2637. SIGUN: ot kökü insana benzeyen, çiftle; me kuvveti kalmayanlarca kullan ılıp erkeğl ve dişisi bulunan ve erkeği erkeğe, dişisi kadına verilen bir ot — I, 409
  2638. SIGURMAK: sığdırmak.II, 81
  2639. SIGZAG: dişlerin arasındaki açıklık, I, 464 bkz. sıdıg
  2640. SIGZALMAK: bir şeyi bir şeye sığdırmak, sıkıştırmak — II, 232, 233
  2641. SIGZAMAK: dişek ve hilâl ile diş kurcalamak; papuçta dikiş arasına parça koyarak sızgı yapmak, iki şeyin arasına bir şey sıkıştırıp koymak, III, 283
  2642. SIGZIG: mest ve ayakkabı gibi şeylerde iki dikiş arasına konulan sahtiyan — I, 464
  2643. SIGZIG: iki şeyi birleştiren kenet — I, 464
  2644. SIXIT: aglama — III, 275 bkz. sıgıt
  2645. SIXTAMAK: ağlamak.III, 275 bkz. sıgtamak
  2646. SIXTAŞMAK: aglaşmak — II, 211 bkz. sıgtaşmak
  2647. SIXTATMAK: aglatmak, II, 327 bkz. sıgdatmak, sıgtatmak
  2648. SIK: az, III, 130
  2649. SIKAMAK: el ile sığamak — III, 269
  2650. SIKILMAK: sıkılmak — II, 125
  2651. SIKIRKAN: büyük sıçan, geme, I, 521; II, 263 bkz. sak ırkan
  2652. SIKIRMAK: ıslık çalmak — II, 83
  2653. SIKIŞ: itişme, çarpışma — I, 368
  2654. SIKIŞMAK: sıkışmak, sıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  2655. SIKLIŞMAK: sıkışmak, sıkılmak., II, 216
  2656. SIKMAK: sıkmak — II, 18
  2657. SIKMAN: üzüm sıkma zarnanı — I, 444
  2658. SIKRIŞMAK: birlikte ıslık çalmak, II, 213
  2659. SIKTURMAK: sıktırmak, sıkılnmak, II, 186
  2660. SIMAK: kırmak; bozmak; yenmek, galebe etmek, I, 282, 382, 473; III, 249
  2661. SIMSIMRAK: bir çeşit yemek — III, 136
  2662. SIN: boy, bos — III, 138
  2663. SIN: mezar — III, 65, 138
  2664. SINALMAK: sınanmak — II, 126
  2665. SINAMAK: denemek, sınamak — I, 242; III, 273
  2666. SINATMAK: sınatmak, tecrübe 0111^0^II, 312, 313
  2667. SINÇGAN: mugaylan dikeni, Lycium europeum — III, 146
  2668. SINDU: makas — I, 418
  2669. SINLIG: boylu poslu — III, 138
  2670. SINMAK: kırılmak, bozulmak, incitmek I, 254; II, 19, 29; III, 365
  2671. SINUK: sınık, kırılmı; — III, 365 bkz.
  2672. SIÑUK: sııigar bir şeyin tarafı, yanı — III, 375
  2673. SIÑARLAMAK: yalnız ve yardımcısız bulduğu için zayıf görüp öç almak — III, 409
  2674. SIÑARSUK: iki kişi bir ata bindiğinde ikincinin oturduğu yer, III, 388
  2675. SIÑILAMAK: soğuktan zırıncımak, donacak halde soğumak; çınlamak — III, 405
  2676. SIÑUK: sınık, kırılmış — III, 365 bkz. sınuk
  2677. SIP: iki yaşına girmiş olan tay — I, 207, 319; III, 158
  2678. SIP: akur hayvan torbası — I, 487 § sıp akurı; hayvan torbası; ikl yaşındaki tayın yem yedigi yer — I, 487
  2679. SIR: kendisiyle Çin kâseleri dlâlan ıp üzerine nakış yapılan macun, sır — I, 324
  2680. SIR: ağustos böceginin, kalem ve kaleme benzer şeylerin çıkardığı sesi anlatan bir kelime. I, 324
  2681. SIR: etmek (agustos böcegi) ötmek — I, 324
  2682. SIRIÇGA: sırça — I, 489
  2683. SIRIÇGA: çekirge — I, 489 bkz. sarıçga
  2684. SIRIÇGA: er gevşek ve tembel adam, I, 489
  2685. SIRILMAK: bulaşmak, yapı; mak — II, 123, 124
  2686. SIRIMAK: pislemek, siymek; sık dlkişle dlkmek — III, 262
  2687. SIRIŞMAK: sık dikmekte yardım etmek — II, 96
  2688. SIRITMAK: sık diktirmek — II, 304
  2689. SIRLAMAK: sırlamak, sır vurmak — III, 296
  2690. SIRLANMAK: (işe) hazırlanmak; sırlanmak — II, 246, 247
  2691. SIRLATMAK: sırlatmak — II, 346
  2692. SIRLIG: sırlı, nakışlı.I, 324 § sırlıg ayak; sırlı kâse — I, 324
  2693. SIRMAK: eşek palanındaki teyeltl — I, 471
  2694. SIRT: kıl, kalın kıl; bayır, yokuş, sırt, küçük dere — I, 342
  2695. SIRTIG: herhangi bir sözün izeridir kl hepsl de ğil bir parçası anla; ılabilır — I, 463 sırtıg bulmak sözün izerini bulmak — I, 463
  2696. SIRTLAMAK: kuyruğu iple bükmek; küçük bir dereden yukar ı çıkmak.III, 444
  2697. SIRUK: sırık, çadır direği. I. 381
  2698. SIRUKLUK: sırıklık, I, 503, 505
  2699. SIŞ: şiş, tutmaç şişi.I, 331; II, 15, 174; III, 125bkz. şış
  2700. SIŞ: şişmiş olan her nesne, yumru — III, 125, 184 bkz. s ışılmak, siş
  2701. SIŞILMAK: kabına sığmayacak kadar su ile şişmek, II, 124 bkz. sış, siş
  2702. SITGALMAK: sığanmak, sığanılmak II, 233
  2703. SITGAMAK: sığamak — I, 325; 111. 288
  2704. SITGANMAK: sığanmak — II, 245, 246
  2705. SITGAŞMAK: sıgaşmak, sığamakta yardım ve yarış etmek — II, 214
  2706. SITURMAK: kestirmek, kıydırmak, kırdırmak. III, 187
  2707. SIYUMAK: yenmek, bozmak, yarmak.I, 123, 128
  2708. SIZGURMAK: sızdırmak, eritm — ek; arıklatmlak, zayıflatmak — II, 188
  2709. SIZITMAK: sızdırmak, I, 374; II, 305, 306
  2710. SIZLAG: soğuk su içmekten veya buz çiğnemekten dişlerin üşüyerek uyuşması, I, 464
  2711. SIZLAMAK: sızlamak, ağrımak. III, 297
  2712. SIZLATMAK: sızlatmak, soğuktan ağrı veya 'sızı duyurmak — II, 346
  2713. SIZLATSI(-SI): sónu sâkin kelimelerde izafet edat ı — III, 209, 210
  2714. SIZMAK: sızmak, erimek; (güneş) belirmek, ucu görünmek; arıklamak, zayıflamak — II, 9, 10; III, 182
  2715. SIBEK: değirmen taşının üzerinde döndüğü demir.I, 389
  2716. SIBEK: sübek, çocuğun içine işemesi için beşiğe konan kamış, I, 389
  2717. SIBIZ: kişi alık, dalgın adam, I, 406
  2718. SIDÜK: sidik — I, 389 bkz. sidük
  2719. SIDIG: kaftanın iki yanından, sağ ve sol taraflarından birisi, I, 389 bkz. sıdıg
  2720. SIDITMEK: işetmek — II, 302
  2721. SIDMEK: işemek, siymek, II, 295; III, 321, 440 bkz. sitmek
  2722. SIDTÜRMEK: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz. sittürmek
  2723. SIDÜK: sidik, III, 321 bkz. sidük
  2724. SIGIL: siyil — I, 394
  2725. SIGRIG: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sikrig
  2726. SIK: sik, I, 201, 334
  2727. SIKILMEK: sikilmek II, 126
  2728. SIKIŞ: sikiş, I, 369
  2729. SIKIŞMEK: sikişmek — II, 107
  2730. SIKITMEK: düzdürmek, siktirmek II, 309
  2731. SIKKEN: her zaman siken — I, 401
  2732. SIKMEK: sikmek — I, 401; II, 22
  2733. SIKRIG: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sigrig
  2734. SIKTÜRMEK: siktirmek II, 186
  2735. SIL: her yemekten tiksinen, bogazs ız insan; az yem yiyen hayvan — III, 134
  2736. SILIG: temiz, ince, yakışıklı, tatlı dilli. I, 390
  2737. SILKMEK: silkmek, III, 422, 423
  2738. SILKINMEK: silkinmek; ürpermek — II, 246
  2739. SIN: sen — III, 138
  2740. SINÇÜ: somunla yufka arası bir çeşit ekmek, pide. I, 417
  2741. SIÑ: çınlama, vızlama sesi — III, 358
  2742. SIÑDÜRMEK: sindirmek, hazmettirmek; saklamak — III, 397 bkz. siñirmek, singürmek
  2743. SIÑ: etmek çınlamak, vızlamak — III, 358
  2744. SIÑEK: sinek, sivrlsinek, karaslnek. II, 13, 352; III, 100, 367
  2745. SIÑI: içe sinen, hazmolunan, III, 368
  2746. SIÑIL: kocanın kendinden küçük kız kardeşi I, 57; III, 7, 366
  2747. SIÑILLENMEK: kız kardeş edinmek.III, 408
  2748. SIÑIR: 51^1-.I, 520; III, 362
  2749. SIÑIRLEMEK: sinir sarmak — III, 409
  2750. SIÑIRLENMEK: sinirlenmek, siniri çoğalmak, sinir sarılmak.III, 407
  2751. SIÑIRMEK: sindirmek, emdirmek III, 392 bkz. siñdürmek, siñürmek
  2752. SIÑIŞMEK: çekilmek; başkasının parçaları arasına sinip sızmak (akarlar için) III, 394
  2753. SIÑMEK: sinmek, hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek III, 155. 391
  2754. SIÑÜRMEK: yutmak, hazmetmek. III, 392, 397bkz. siñdürmek, siñirmek
  2755. SIÑÜT: karşılığına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan. III, 362 bkz. süñüt
  2756. SIPÜT: karabiber, kimyon gibi yemeğe katılan bir ot — I, 356
  2757. SIRKE: sirke, I, 191, 207, 209, 430; II, 30, 138, 295, 337; III, 121, 252, 284
  2758. SIRKE: bit yumurtası, sirke — I, 430
  2759. SIRKELEMEK: (bir şeye) sirke katmak; (baştan) sirke toplamak III, 353
  2760. SIRKELENMEK: sirkelenmek, (baş) bit yavrusu (sirke) ile dolmak — III, 202
  2761. SIŞ: şişmiş olan her nesne, yumru. bkz. sış, sışılmak
  2762. SITMEK: işemek II, 295 bkz. sidmek
  2763. SITTÜRMEK: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz.sidtürmek
  2764. SIZ: siz, büyük ve sayılan kişilere "sen" yerinde aytanan söz, I, 25, 339, 365. 376, 407; II, 347; III, 124
  2765. SIZLEMEK: aytarken büyüklemek — III, 298
  2766. SIZLETMEK: siz diye aytatmak, hitap ettirmek II, 347
  2767. SOGAN: soğan, I, 409 bkz. sogun
  2768. SOGAN: yılan tulum gibi irl bir yılan — I, 409
  2769. SOGIMAK: soğumak. III, 268
  2770. SOGLIMAK: aramak için elini koynuna sokmak — III, 297 bkz. sogl ıtmak, sogratmak, sugratmak
  2771. SOGLITMAK: aramak için elini koynuna sokturmak II 346 bkz. sogl ımak, sogratmak, sugratmak
  2772. SOGMAK: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogratmak, sogurmak, sugratmak
  2773. SOGRAŞMAK: sormak, emmek, II, 212
  2774. SOGRATMAK: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogurmak, sugratmak ;
  2775. SOGUK: soguk — I, 503
  2776. SOGUKLANMAK: soguk bulmak veya soğuk saymak — II, 266, 267
  2777. SOGUKLUK: sogukluk için hazırlanmış — I, 503
  2778. SOGULGAN: daima çabuk soğulan, sızıp kaybolan. I, 520
  2779. SOGULMAK: (su) topraga sızıp kaybolmak, (su, süt) çekilmek, azalmak.II, 124, 125, 139, 163, 170
  2780. SOGUN: sogan. I, 409 bkz. sogan
  2781. SOGUNLUG: soğanlı, I, 499
  2782. SOGUNMAK: üşümek; sidikten ve benzerlerinden temizlenmek. II, 152
  2783. SOGUR: ada tavşanı, kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363; II, 227 bkz. sugur
  2784. SOGURLUG: tavşanı çok ve bol olan — I, 494
  2785. SOGURMAK: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogmak, sogratmak, sugratmak
  2786. SOGUŞMAK: soğumağa yüz tutmak — II, 101
  2787. SOGUT: bumbar dolması, bumbar yemeği — I, 356 bkz. soktu
  2788. SOGUT: ekşi sütten yapılan peynir, I, 356
  2789. SOK: aç gözlü; alçak — III, 130 bkz. suk § sok er; aç gözlü; alçak adam — III, 130
  2790. SOKAR: boynuzsuz hayvan; başı saçsız adam, I, 411 § sokar koy; boynuzsuz koyun, I, 411
  2791. SOKIM: bir agaç parçasıdır ki çam kozası şeklinde kesilerek içi oyulur, üç taraf ından delinerek okun üzerine konur, I, 397
  2792. SOKKU: havan — III, 226 bkz. soku
  2793. SOKLUK: oburluk.I, 471
  2794. SOKLUNMAK: sokulmak — II, 247
  2795. SOKLUŞMAK: birbirine sokulmak ve yerleşmek II, 216
  2796. SOKMAK: sokmak, delmek, döverek inceltmek, toplamak I, 425; II, 18; III, 142 bkz. sukmak
  2797. SOKRU: izinsiz, gizlice. I, 422
  2798. SOKTU: sucuk; karaciğer, et ve baharat karıştirılarak doldurulan ve pi; irildikten sonra yenen bağırsak dolması — I, 416 bkz. sogut
  2799. SOKTURMAK: sokturmak; bir nesneyi dövdü rerek inceltt ırmek.II, 185, 186
  2800. SOKU: havan. III, 226 bkz. sokku
  2801. SOKULMAK: bir şeyin içine sokulmak; dövülerek inceltilmek II, 125
  2802. SOKUŞMAK: döverek inceltmekte yardım ve yarış etmek, II, 104
  2803. SOL: sol.I, 72; III, 134
  2804. SOLAMUK: solak, I, 487
  2805. SOLUŞMAK: solmak; yaş meyve veya sebze tazeliğini kaybetmek. II, 109
  2806. SON': som, içi dolu madenden olan şey — III, 138
  2807. SOÑ: bir adamın çolugu çocuğu; her şeyin ve her işin sonu, sonra — III, 357
  2808. SOÑDAMAK: arkasından kovalamak.III, 400, 401
  2809. SOÑKUR: sonkur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri. II, 95; III, 381
  2810. SOÑRAMAK: kabulde tembellik etmek ve sözü ikircimlemek III, 402
  2811. SOÑUK: son, bir şeyin sonu — III, 107
  2812. SORGU: hacamat aygıtı, kendlsiyle kan alınacak ve emilecek aygıt ve şişe — I, 16, 425; II, 69
  2813. SORIŞMAK: yüzü ek; inıek — II, 96
  2814. SORITMAK: emdirmek; buruşturmak, sorutmak, II, 304
  2815. SORMAK: emmek, sormak — I, 16; II, 70; III, 181
  2816. SORMAK: (sorgu) sormak, aramak. III, 181
  2817. SORTURMAK: sordurmak (sorgu) sordurmak; emdirmek II, 184
  2818. SORUG: sorma, soru, arama; kaybolan şey, aranan şey, I, 374; II, 184
  2819. SORUGÇI: sorucu, kaybolan şeyi arayıcı — III, 242
  2820. SORUKMAK: kaybolan ; eyin arandıktan sonra haberi alınmak, aranıp sorularak salık almak — II, 115
  2821. SORUŞMAK: (suyu veya teri) sormak II, 96
  2822. SOVUŞGAN: solucan yüzünden olan sarılık has talıgı — I, 519
  2823. SOYMAK: soymak; deri yıizmek.III, 244
  2824. SOYSUKMAK: soyguna uğramak — I, 21 bkz. soyukmak
  2825. SOYUKMAK: malı soyulınak — III, 189 bkz. soysukmak
  2826. SOYULMAK: açılmak, dağılmak, (deri veya elbise) soyulmak. III, 190
  2827. SOYUŞMAK: bir şeyi soymakta yardım etmek, III, 188
  2828. SÖBI: uzun veya sivri nesne (yuvarlak olmayan). III, 217 bkz. sub ı
  2829. SÖGE: turmak sövmekte devam etmek, III, 230
  2830. SÖGMEK: söğmek, sövmek I, 27; III, 184 bkz. sökmek
  2831. SÖGTÜRMEK: sövdürmek.II, 186 bkz. söktürmek
  2832. SÖGÜK: küfür, sövme. I, 27
  2833. SÖGÜŞ: sövme, sövüşme — I, 368
  2834. SÖGÜŞ: kebap etmeye yarar oğlak veya kuzu — I, 369
  2835. SÖGÜŞMEK: sövüşmek II, 89, 107
  2836. SÖGÜT: sögüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168. 369 bkz. söküt § keyik
  2837. SÖGÜT: ; yaban söğüdü, III, 168
  2838. SÖGÜTLENMEK: söğütlük olmak, II, 266
  2839. SÖGÜTLÜG: söğüt sahibi olan, I, 506
  2840. SÖGÜTLÜK: söğütlük, sögüt ağacı biten yer, I, 506, 510
  2841. SÖKE: diz üstü çökmek, III, 230
  2842. SÖKEL: hasta, II, 10, 40, 216, 394; III, 181, 286, 395
  2843. SÖKE: olturmak diz çökerek oturrT.ak. II, 21; III, 230
  2844. SÖKE: turmak diz üstü oturmak III, 230
  2845. SÖKLÜNÇÜ: kebap, II, 309; III, 242
  2846. SÖKLÜNMEK: kebap edilmek, kebap etmek, kendi kendine et kebap etmek II, 248, 254
  2847. SÖKMEK: sövmek — I, 27 bkz. sögmek
  2848. SÖKMEK: sökmek, yarmak, yırtmak; diz çökmek, I, 444; II, 21, 22
  2849. SÖKMEN: yiğitlere verilen ungun — I, 444
  2850. SÖKMENLENMEK: kahramanlaşmak, kendini kahraman saymak — II, 278
  2851. SÖKTI: kepek, I, 416
  2852. SÖKTÜRMEK: sövdürmek II, 186 bkz. sögtürmek
  2853. SÖKTÜRMEK: söktürmek. II, 186
  2854. SÖKÜLMEK: sökülmek, bozulmak. II, 125, 126
  2855. SÖKÜLMEK: kızartılmak, kebap 0(^010^II, 126
  2856. SÖKÜNMEK: diz çökmek; söker görünmek II, 154
  2857. SÖKÜŞMEK: sökmekte ve yıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 90, 107
  2858. SÖKÜT: söğüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168, 369 bkz. sögüt
  2859. SÖMRÜŞMEK: sömrüşmek ve bunda yarış et-mek, II, 213
  2860. SÖMÜRGEN: daima sömüren — I, 523, 525
  2861. SÖMÜRMEK: sömürmek, II, 85
  2862. SÖVLEMEK: söylemek, III, 278
  2863. SÖVLENMEK: fısıldamak, III, 278
  2864. SÖZ: söz, I, 35, 92, 96, 122, 156, 174, 197, 215, 216, 221, 223, 227, 228, 229, 230, 243, 246, 267, 268, 269, 270, 275, 277, 290, 305, 319, 374, 383, 428, 463, 464, 515, 525; II, 9, 15, 16, 17, 23, 73, 76, 84, 86, 112, 117, 118, 130, 133, 150, 218, 247, 312, 315, 325, 3
  2865. SÖZEÑRI: saçma sapan söyleyen — III, 389
  2866. SÖZKELI: söze, III, 145
  2867. SÖZKIYE: sözceğiz. III, 359
  2868. SÖZLEMEK: söylemek, konuşmak — I, 339, 402; III, 208, 296, 297
  2869. SÖZLENMEK: söylemek, sözü açıklamak — II, 247
  2870. SÖZLEŞMEK: söyleşmek, konuşnnak — II, 215; III, 104
  2871. SÖZLETMEK: söyletmek, II, 346
  2872. SUBI: uzun ve sivri nesne (yuvarlak olmayan) — III, 217 bkz. söbi
  2873. SUBILAMAK: enll şeyi söbü yapmak, ucunu sivriltmek, yanlar ını daraltmak — III, 323
  2874. SUBIMAK: uzamak, incelmek, söbüleşmek — III, 257
  2875. SUBITMAK: sivriltmek, söbütmek — II, 298
  2876. SUBURGAN: maşatlık — I, 516 bkz. subuzgan
  2877. SUBUZGAN: maşatlık .I, 516 bkz. suburgan
  2878. SUÇ: suç, cürüm, bir çeyin sapmasını bildirir.I, 321
  2879. SUÇGURMAK: sıçrayayazmak — II, 187
  2880. SUÇIMAK: sıçramak. III, 258, 279 § suçımak burkımak; sıçramak — III, 279
  2881. SUÇITMAK: sıçratmak — II, 300
  2882. SUÇ: kılmak sapmak, kesmemek, I, 321
  2883. SUÇ: kılmak işl üzerine almaktan çekinmek. I, 321
  2884. SUÇLUNMAK: sıyrılmak, bir şey yerlnden çekilip çıkarılmak II, 246
  2885. SUÇLUŞMAK: bir şeyi dışarı çekip çıkarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
  2886. SUÇULMAK: (çiçek) açılmak, çıkmak; (elbise) çıkarmak, soyunmak; (koyun) yıizülmek. II, 122
  2887. SUÇUŞMAK: sıçraşmak, kalkı; mak — II, 92
  2888. SUDMAK: tükurmek, II, 81, 295; III, 132, 321, 439 bkz. sagurmak, sutmak
  2889. SUDTURMAK: tükürtmek II, 183 bkz. sutturmak
  2890. SUDUK: tükrük, I, 381; III, 102, 321
  2891. SUF: su, III, 427, 431 bkz. suv
  2892. SUF: yün ipliklerinden elie örülen ku şak, III, 129
  2893. SUFSAMAK: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. suf şamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
  2894. SUFŞAMAK: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. sufsamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
  2895. SUGDIÇ: kışın dostlar arasında sıra ile yapılan şölen — I, 455
  2896. SUGRATMAK: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogratmak, sogurmak
  2897. SUGUR: kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363 bkz. sogur
  2898. SUK: aç gözlü; alçak, III, 130 bkz. sok § suk er
  2899. SUKAK: sığın, geyik, be/az geyik — I, 214; II, 287
  2900. SUKAKLIG: geyikli, geyiği çok olan — I, 498
  2901. SUKARLAÇ: börk uzun külâh, börk, I, 493
  2902. SUK: erıñek işaret (şahadet) parnnağı — III, 130
  2903. SUKIMAK: parmağıyla gıdıklamak — III, 269
  2904. SUKINMAK: yıkanmak — II, 153, 154
  2905. SUKMAK: delmek — I, 425 bkz. sokmak
  2906. SUK: yalñus er kendine yardım eden bir kimsesi ve arkadaşı bulunmayan, yapyalnız adam — I, 333
  2907. SULAK: dalak — I, 411 bkz. talak
  2908. SULINDI: erkeğin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. salındı
  2909. SULUK: sarık — III, 262 bkz. suvluk
  2910. SUMA: önce ıslatılıp sonra kurutularak öğüdülen ve bulamaç, ekmek gibi şeyler yapılan bugday, aynı suretle hazırlanıp şerbet hamurunda kullanılan arpa — III, 234
  2911. SUMAK: itaat etmek; bükülmek üzere sümek göndermek III, 248. 249
  2912. SUMLIM: Türkçe bilmeyen kimse.I, 486; II, 347
  2913. SUMLIMAK: Türkçe'den başka bir dille konuşmak, III, 298
  2914. SUMLIM: Tat hiç Türkçe bilmeyen Farslı — I, 486 sumlışmak yabancı dil konuşmak — II, 216 bkz. sumluşmak
  2915. SUMLITMAK: yabancı dil ile söyletmek, II, 347
  2916. SUMLUŞMAK: yabancı dil konuşmak.II, 216 bkz. sumlışmak
  2917. SUNDILAÇ: yund kuşu, çayır kuşu, I, 526, 529; III, 178
  2918. SUNDIRI: deniz — I, 492 bkz. sundurı
  2919. SUNDURI: deniz. I, 492 bkz. sundırı
  2920. SUNI: evin kirişleri .III, 236
  2921. SUN: kişi yumuşak huylu, yüreği selek adam — III, 138
  2922. SUNMAK: sunmak — II, 28
  2923. SUNU: çörek otu, Nigella sativa — III, 238
  2924. SUNUŞMAK: birbirine sunmak — II, 112
  2925. SUNZI: pire soyundan bir hayvan — I, 422
  2926. SURAMAK: kullanmak — I, 428
  2927. SURÇITMAK: sürçtürmek — II, 328 bkz. sürçitmek, silrçmek
  2928. SURKAÇ: lök agacı zamkı — I, 454 bkz. surkuç
  2929. SURKUÇ: lök ağacı zamkı, I, 454 bkz. surkaç
  2930. SURKUÇLAMAK: lök macunu ile sap peklştirmek — III, 350
  2931. SURKUÇLANMAK: lök macunu ile sıkiştırılmak, berkitilmek. II, 271
  2932. SURKUÇLANMAK: yerde yaban hindibasına ben-zer bir ot bitmek, karamuk otu bltmek — II, 271 bkz. sarkaçlanmak
  2933. SURPLAMAK: kur'a çekmek — III, 443, 444. 446 bkz. sürllemek
  2934. SUR: sur dudağın çıkardığı ses — III, 122
  2935. SUR: sur öpmek şarul şurul içmek — III, 122
  2936. SURUŞ: buğday başaklarındaki taneler sertleş-meden önce başak alevde ütülür, sonra dövülerek yenir, ütme, firik I, 368
  2937. SURUŞLAMAK: başak ütmek, başak kavurmak — III, 335
  2938. SUSGAK: susak, kendisiyle su ve benzeri ; eyler dald ırılarak alınan nesne — I, 470
  2939. SUSIK: kova — I, 382
  2940. SUTMAK: tükürmek — II, 295 bkz. sagurmak, sudlmak
  2941. SUTTURMAK: tukürtmek, II, 183 bkz. suğturmak
  2942. SUVIK: sıvık, cıvık, sulu, durultularak akar haline getirilen her şey; ağaç ve kuyruk gibi şeylerin upuzun ve çırıl çıplak kalmış hali — III, 164 bkz. suvuk, suv ıglanmak § suvık kudruk; katır kuyruğu gibi kılsız ve uzun kuyruk — III, 164
  2943. SUVUK:
  2944. SUV: su — I, 15, 20, 31, 73, 75, 79, 95, 140, 144, 155, 164, 168, 172, 177, 179. 186, 191, 194, 212, 218, 222. 246 258, 276, 294, 312, 314. 315, 325, 369, 374, 375, 379, 387, 389, 396, 401, 424. 440, 443, 449. 450, 459, 560, 492, 493, 520, 525, 528; II, 3, 4, 5
  2945. SUVALMAK: sulanmak, su verilmek, su saç ıltnak — II, 125, 162; III, 240
  2946. SUVALMAK: (çamur vb.) sıvanmak. II, 125
  2947. SUVARMAK: sulamak, suvarmak — I, 498
  2948. SUVAŞMAK: (çamur vb.) sıvamakta yardım veyarış etmek, II, 102
  2949. SUVGARDAÇI: sulayan, sulayıcı — II, 256
  2950. SUVGARGUÇI: sulayan, sulayıcı, su veren — II, 50, 256
  2951. SAVGARGULUK: sulamak hakkı olan — II, 256
  2952. SUVGARIGLI: sulayan — II, 257
  2953. SUVGARIGSAK: sulamak dileğind — e, azminde olan, II, 257
  2954. SUVGARIMSINMAK: sular görünmek, suvarır görünmek. II, 202, 261
  2955. SUVGARIŞMAK: sulamakta yardım etmek — II, 201
  2956. SUVGARMAK: sulamak, su vermek.II, 44, 188, 199, 255 bkz. suvrarmak
  2957. SUVGARTMAK: sulatmak, sulatmak için birini göndermek — II, 256
  2958. SUVGARUNMAK: sular görünmek II, 202
  2959. SUVIGLANMAK: sulu bulmak, II, 267 bkz. suvık, suvuk
  2960. SUVIŞMAK: sıvıklaşmak, cıvıkla; mak — II, 102
  2961. SUV: katlışmak su kollarının kavşıtında su birbirine karışmak — I, 460
  2962. SUVLAG: hayvan sulanacak yer, yalak, I, 464
  2963. SUVLAMAK: sulanmak, su içmek; sulandırmak, su koymak — III, 297 bkz.
  2964. MAK:
  2965. SUVLAÑ: dalı budağı olmayan ağaç; kıvırcık olmayıp düz olan saç, III, 386
  2966. SUVLANMAK: sulanmak, sulu olmak II, 247
  2967. SUVLATMAK: sulatmak — II, 346
  2968. SUVLUK: sarık, mendil ve benzerleri. — I, 201, 471; II, 96, 151, 215, 246, 304, 346; III, 296, 323 bkz. suluk
  2969. SUVRARMAK: sulatmak .II, 199, 200 bkz. suvgarmak
  2970. SUVSAMAK: susamak — I, 281; tII, 284
  2971. SUVSATMAK: susatmak — II, 336
  2972. SUV: sıgırı manda, dombay — I, 364, 368
  2973. SUVSIMAK: sùlanmak, sulu olmak — I, 282; III, 284
  2974. SUVSUŞ: buğdayın kuvveti gittikten sonra al ınan son suyu; üzerine su kat ılmış ayran, I, 460
  2975. SUV: tirkeşi dere kolları suyunun toplandığı yer — I, 460
  2976. SUVULMAK: bkz. suvlamak
  2977. SUYAGU: horozun ayağındaki mahmuz — III, 174
  2978. SUYRAN: minare ve buna benzer şeyler gibi uzun olan her nesne, I, 436
  2979. : asker I, 69, 144, 195, 249, 307, 321, 353, 371, 399, 443, 490, 516, 521; II, 5, 7, 19, 29, 190, 209, 231. 239, 245. 274, 312; III, 59, 77, 78, 81, 94, 104, 105, 114, 180, 192, 208, 249, 260, 292, 305, 339
  2980. SÜCINMEK: tadını bulmak, mahzuz olmak — II, 150 bkz. süçünmek
  2981. SÜÇIK: tatlı; içilecek şey, şarap — I, 154, 157, 211, 282, 338, 373, 408; III, 164, 166, 397, 427 bkz. süçük § kızıl
  2982. SÜÇIK: şarap — I, 408
  2983. SÜÇIMEK: tatlılanmak ve güzelleşmek III, 258
  2984. SÜÇIRMEK: tatlılaşmak, tatlanmak — II, 75
  2985. SÜÇIŞMEK: tatlılanmak, II, 92 bkz. süçüşmek
  2986. SÜÇITMEK: iyileştirmek, tatlılandırmak — II, 299, 300
  2987. SÜÇÜK: şarap — II, 190 bkz. süçlk
  2988. SÜÇÜNMEK: tadını bulmak, mahzuz olmak, II, 150 bkz. süçinmek
  2989. SÜÇÜŞMEK: tatlılanmakII, 92 bkz. süçişmek —
  2990. SÜGLIN: sülün, I, 444 bkz. süvlin
  2991. SÜGRÜG: kadının avret yeri — I, 478
  2992. SÜKEN: eşek yükünün bir tarafında olan sepet, sele gibi şeyler, seklem — I, 403
  2993. SÜKNEGÜ: et ile tirnak arasında çıkan sivilce I, 491
  2994. SILKNEMEK: siğile ilãç yapmak, sağaltmak — III, 301, 302
  2995. SÜKSÜK: dağdağan denilen bir agaç, Kaloxylon ammodendron — I, 486
  2996. SÜKÜL: siğil — III, 301 sül ette ve ağaçta olan yaşlık ve tazelik — I, 1, 356; III, 134, 369
  2997. SÜLEMEK: düşmana karşı asker göndermek, savaş yapmak, III, 271, 272
  2998. SÜLLÜG: çiğ, pişmemiş. III, 134
  2999. SÜMSÜÇIK: tap tatlı, pek tatlı nesne — I, 338
  3000. SÜÑIŞ: savaşta saldırma ve süngü durtme — III, 365 bkz. süñü ş
  3001. SÜÑÜ: süngü, mızrak, kargı — I, 349, 441, 497; II, 264; III, 337, 368
  3002. SÜÑÜK(G): kemik. I, 178, 235, 247, 380; II, 85, 224; III, 52, 297, 367
  3003. SÜÑÜKLENMEK: kemiklenmek, büyümek.III, 408
  3004. SÜÑÜLEMEK: süngülemek, süngü ile dürtmek III, 405, 406
  3005. SÜÑÜŞ: savaşta saldırma ve süngü dürtme — III, 365 bkz. süñi ş
  3006. SÜÑÜŞMEK: çarpmak, süngüleşmek, savaşta süngüleşmek — III, 393, 394
  3007. SÜÑÜT: karşılıgına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan .III, 362 bkz. siñüt
  3008. SÜPRÜK: süprüntü; bir adama kızıldığında söğme olarak kullanılır — II, 231
  3009. SÜPRÜLMEK: süpürülmek. II, 231
  3010. SÜPRÜNDI: sıiprıintıi.I, 493
  3011. SÜPÜRGÜ: süpürge, I, 490
  3012. SÜPÜRMEK: süpürmek — II, 85
  3013. SÜRÇEK: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçük
  3014. SÜRÇITMEK: sürçtürmek — II, 328 bkz. surçıtmak, sürçmek
  3015. SÜRÇMEK: sürçmek, ayak kaymak — III, 420 bkz.surç ıtmak, sürçitmek
  3016. SÜRÇÜK: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçek
  3017. SÜRGÜCI: sürücü — II, 51
  3018. SÜRILEMEK: kur'a çekmek, III, 443, 444, 446 bkz.surplamak
  3019. SÜRK: soğuktan donma, katıla; ma, I, 353
  3020. SÜRKILEMEK: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak.III, 353 bkz. sürkülemek
  3021. SÜRKÜLEMEK: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak, III, 353 bkz. sürkilemek
  3022. SÜRMEK: sürmek, kovmak, sürgün etmek; devam etmek — II, 7, 39, 51, 90, 177; III, 217 bkz. sar ılmak, sarmak, sermek
  3023. SÜRSEMEK: sürmek istemek III, 284
  3024. SÜRTMEK: sürtmek; sürmek, III, 426, 427
  3025. SÜRTÜK: ezilen, sürüştürülen her şey — I, 477 § sürtük işler; sürüştüren, kendis!ne sürüştürülen kadın; sevici kadın — I, 477
  3026. SÜRTÜLMEK: sürtülmek, dövülmek; ezilmek II, 231; III, 303
  3027. SÜRTÜNMEK: sürtünmek, 3111-11^6^ II, 245
  3028. SÜRTÜRMEK: sürdürmek, sürttürmek — II, 184
  3029. SÜRTÜŞMEK: sürmek ve sürtmekte yardım ve yariş etmek — II, 210, 211
  3030. SÜRÜG: sürü, I, 389; III, 102
  3031. SÜRÜLGEN: her zaman, her yerden sürülen — I, 523, 525
  3032. SÜRÜLMEK: sürülmek; ezllmek, II, 123
  3033. SÜRÜNDI: er her yerden sürülen, sürüntü adam — I, 449
  3034. SÜRÜNMEK: kendini kaşımak; sert bir şey dövülerek ezilmek — II, 151
  3035. SÜRÜŞMEK: (aygır aşmak Istediğinde kısrağı) dişleyerek sürüklemek; itiçmek; borcu alacakla ödemek II, 96, 97
  3036. SÜSGEN: (süsegen) çok süsen — III, 364
  3037. SÜSGIRMEK: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgürmek
  3038. SÜŞGÜRMEK: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgirmek
  3039. SÜSMEK: süsmek — II, 293 süst(irmek süstürmek, tos yapt ırmak, II, 184 süslinmek (başını) vurur gibi görünmek — II, 152
  3040. SÜSILŞMEK: süsüşmek, II, 101
  3041. SÜT: süt — I, 157, 180, 181. 193, 218, 397. 398, 449, 468. 523; II, 13, 37. 43, 51, 61. 66, 72. 85, 101, 124, 139; III, 102, 120, 129, 167, 181, 195, 197. 198, 264
  3042. SÜTGERMEK: süt gibl sulu, duru yapmak, II, 189
  3043. SÜT: ötrüm mercimeğe benzer ishal veren bir ot — I, 107
  3044. SÜVÜN: sülün — I, 444, 447; III, 11 bkz. sügün
  3045. SÜVRI: sivri — I, 422
  3046. SÜVRITMEK: sivriltmek — II, 332
  3047. SÜZGÜN: rengi kara, dikenli bir dağ ağacı — I, 443
  3048. SÜZLÜNMEK: süzülmek — II, 247
  3049. SÜZLÜŞMEK: süzülmek — II, 215
  3050. SÜZME: keş denilen yağsız kuru peynlr, ayran süzmesi — I, 433
  3051. SÜZMEK: süzmek, I, 450; II, 9
  3052. SÜZTÜRMEK: süzdürmek — II, 184
  3053. SÜZUK: süzük, süzülmü; — I, 389
  3054. SÜZÜLMEK: süzülnnek — II, 124, 139
  3055. SÜZÜNDI: suv süzülmüş su — I, 449, 450
  3056. SÜZÜNMEK: süzülür glbi görünmek — 11. 151152
  3057. ŞA: alacalı bir kuş, III, 211 § erdemsiz şa
  3058. ŞAGILAMAK: çağlamak — III, 324 bkz. çagılamak, , jagılamak
  3059. ŞALAŞU: bir çeşit Çin dokuması — I, 446.
  3060. ŞAMUŞA: yenilen bir ot, poy otu — I, 446
  3061. ŞAP: şap vurmada çıkan ses, yemekte ağızda çıkan şapırtı, III, 145, 146
  3062. ŞAR: şar yağrnurun sağnak halinde yağmasından çıkan ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 324 bkz. çar çar
  3063. ŞAT: cüret, cesaret — I, 320 —
  3064. ŞAV: üç'ta biten ve elbise temizlenen çöven gibi bir ot — III, 155
  3065. ŞEBENG: demirden yapılmış baston, cop — III, 354 bkz. şebing
  3066. ŞEBIÑ: küçük demir çomak, demir baston, III, 369 bkz. şebeñ
  3067. ŞEBÜK: çabuk — I, 147
  3068. ŞEKIRTÜK: fıstık, I, 507
  3069. ŞEL: şül udumsuz, yöntemsiz — I, 336
  3070. ŞENBUY: ba; ka bir davetten sonra geceleyin gidilen içki ziyaføti — lil, 239
  3071. ŞEP: ivmeyi, aceleyi anlatan bir edat — I, 319
  3072. ŞEP: kelmek çabuk gelmek, I, 319
  3073. ŞEŞMEK: çözmek — II, 293 bkz. seşmek
  3074. ŞEŞTILRMEK: çözdürmek — II, 187 bkz. se; tilrmek
  3075. ŞIN: taht; sedir, III, .140
  3076. ŞIŞ: şiş, tutmaç yedikleri ş1ş.II, 179, 282 bkz. sış
  3077. ŞI: Çin hakanlarının selâmlandığı bir kelime. III, 211
  3078. ŞÖPIK: meyve yenildlkten sonra atılan şey, çör çöp, I, 390 bkz. çöpik
  3079. ŞU: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çu" yerine kullan ılan bir kelıme.III, 211 bkz. çu, çü, şü
  3080. ŞUGLU: tilki üzümü, Solanum nigrum — I, 431
  3081. ŞUTI: kırkayak, örümcek, çıyan glbi bir böcek, III, 218
  3082. ŞUVŞAŞMAK: gizli söz fısıldaşmak — II, 350 bkz. sufsamak, sufşamak, şuvşatmak
  3083. ŞUVŞATMAK: fısıldatmak, II, 337 bkz. sufsamak, suf şamak, ; uvşaşmak
  3084. ŞÜ: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren "çü" yerine kullan ılan bir kellme — III, 211 bkz. çu, çü, şu
  3085. ŞÜK: susturma edati — I, 335
  3086. ŞÜK: turmak sükut etmek, I, 335
  3087. ŞÜNÜK: çınar ağacı — I, 390 bkz. çarun, çünük
  3088. ŞÜÑLE: Argu diyarında biten ve kökü yenen bir ot, III, 379
  3089. ŞÜT: soy, asıl — III, 120
  3090. ŞILTÜK: sığır boynuzundan yapılan divit — I, 390 şütük sakal köse sakal, I, 390