Türk Bitig: Eski Türkçe Sözlük



Eski Türkçe Sözlük

Eski Türkçe Sözlük - Türk dilinin, öz Türkçe'nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir eski Türkçe kelimeler dizini, Divânu Lügati't-Türk dizini.


  1. A: şaşalamayı anlatan bir edat — I, 39
  2. ABA: ayı — I, 86
  3. ABA: baba — I, 86
  4. ABA: ana — I, 86 bkz. ana, apa
  5. ABA: başı dağlarda yetişip dağlıların yediği hıyar gibi dikenli bir ot; yer mürveri, Cannabis sativa. I, 86
  6. ABAÇI: umacı, bununla çocuklar korkutulur; a ğır basma, kâbus — I, 136
  7. ABAKI: bostan korkuluğu, I, 136
  8. ABALI: bir şeyi az görme ve azımsama zamanında söylenen kelime — I, 137
  9. ABARÑ: eğer anlamına şart edatı, I, 134, 399, 442; II, 209
  10. ABIDMAK: gizlemek, saklamak — I, 216 bkz. ab ıtmak
  11. ABIMAK: gizlemek, örtmek. III, 250
  12. ABITGAN: daima gizleyen, saklayan — I, 154
  13. ABITMAK: gizlemek, saklamak, örtülmek — I, 206, 216 bkz.
  14. ABIDMAK: aç aç, karnı tok olmayan, I, 75, 79, 387, 452. 453, 517; II, 227
  15. : çağırma, ünde, ünlem edatı — I, 35
  16. AÇI: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. eçi
  17. AÇIG: nimet içinde yaşayış, I, 63
  18. AÇIG: hanın bahşışı — I, 63
  19. AÇIG: acı, acı olan her nesne; ekşi — I, 63, 279; II, 75, 299, 311; III, 272
  20. AÇIGLIG: bolluk içerisinde bulunan (kimse) — I, 147
  21. AÇIGLIG: ekşili, içine konanı ekşiten, I, 147 bkz. açıglık § açıglıg küp; içine konanı ekşiten küp, içinde ekşi bulunan küp — . I, 147
  22. AÇIKLIG: tutmak iyi gıdalar ile beslemek — I, 63 ,
  23. AÇIGLIK: acılık — I, 150 bkz. açıglıg
  24. AÇIGSAMAK: canı ekşi istemek — I, 279, 302
  25. AÇIGSIMAK: ekşimek, acılaşmak — I, 282
  26. AÇIK: büyük kardeş, I, 64
  27. AÇIKMAK: acıkmak — I, 21, 190
  28. AÇILMAK: açılmak — I, 193, 194; II, 71, 122 bkz. açl ınmak
  29. AÇIMAK: ekşimek, (yara, vücut) acımak — III, 252
  30. AÇINMAK: doyumluk ve yem vermek, açınmak; açılmak; açar gibi görünmek. I, 199, 200
  31. AÇIŞMAK: açmakta yardım ve yarış etmek — I, 180
  32. AÇIŞMAK: ekşimek, acılaşmak — I, 180
  33. AÇITGAN: daima ekşiten, acıtan, ekşitgen — I, 154
  34. AÇITMAK: ekşitmek; acıtmak, I, 207
  35. AÇLIK: açlık — I, 114
  36. AÇLINMAK: açılmak — I, 256, bkz. açılmak
  37. AÇLIŞMAK: açılmak . I, 239
  38. AÇMAK: açmak; aramak; fethetmek, I, 163, 354, 358; II, 188; III, 18, 217, 234, 235
  39. AÇMAK: karnı acıkmak — I, 172, 283
  40. AÇSAMAK: açmak istemek, I, 276
  41. AÇTURMAK: açtırmak, I, 218
  42. AÇUK: açık, I, 64, 94
  43. AÇUKLUG: koçak, huyu güzel — I, 147
  44. AÇUKLUK(G): açıklık, I, 150, § yüz açuklugı; yüz gülümseyişi — ı, 150 § kapug açuklugı; kapı açıklıgı. I, 150
  45. AÇURGAN: çok acıktıran, çabuk acıktıran. , I, 156; III, 68
  46. AÇURMAK: acıktırmak, aç bırakmak. I, 268
  47. ADAKLIK: üzüm çardaklarına ayak yapılacak ağaç — I, 149
  48. ADAŞ: arkadaş, dost — I, 61, bkz. adaş —
  49. ADAŞLIK: dostluk, arkadaşlık; sadakat — I, 149
  50. ADGUK: kim olduğu belli olmayan sığıntı adam — I, 99 bkz. aduk, aduk, agduk
  51. ADIN: başka, diger, ayrı — I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adruk, ayruk, edin
  52. ADUK: tanınmayan, bilinmeyen — I, 65 bkz. adguk, aduk, agduk
  53. AD: ipekli kumaş ve benzeri glbi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79, bkz. ed,
  54. AD: iyilik ve uğur belgisi — I, 79
  55. ADAK: ayak — I, 32, 53, 59, 65, 84. 165, 181, 182. 241, 268, 342, 353, 361, 380, 382, 522; II. II, 16, 112, 131. 137, 142, 146, 158, 190. 195, 209, 215. 247, 327, 364; III, 97, 276, 280, 288, 296, 307, 337, 421, 430, 435 bkz. ayak, azak
  56. ADAKLAMAK: ayağa vurmak — I, 304
  57. ADAKLANMAK: ayaklanmak, ayak sahibl olmak — I, 293, 294
  58. ADAKLIG: ayaklı — I, 147
  59. ADAŞ: arkadaş, dost — I, 155 bkz. adaş
  60. AD: bolmak iyilik getirmek — , 79
  61. ADGIR: aygır — I, 18, 95, 152, 188, 234, 236; II. 96, 109, 153, bkz. ayg ır § ögütlüg adgır; dişisi bulunan aygır, I, 52
  62. ADGIRAK: kulakları ak, vücudunun öbür tarafları kara olan erkek geyik; dağ keçisi tekesi — 1, 144
  63. ADGIRLANMAK: aygırlaşnnak; aygır bulmak — I, 313
  64. ADIG: ayık — I, 63 § esrük adıg; sarhoş ayık — I, 63
  65. ADIG: ayı — I, 63, 84, 332 bkz. ayıg —
  66. ADIGLIG: ayısı çok olan — I, 147
  67. ADIG: merdegi ayı yavrusu — I, 480
  68. ADIKLAMAK: şaşalamak — III, 339 bkz. aduklamak —
  69. ADILMAK: ayılmak, I, 194
  70. ADIN: başka, diğer, ayrı, I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adrıık, ayruk, edin
  71. ADIRMAK: ayırmak — III, 228 bkz. edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek —
  72. ADIŞMAK: apışmak, ayrılmak. I, 181
  73. ADMA: bırakılan, salıverilen, başı bo; — I, 129 § adma yılkı; yaşlı olduğundan yük vurulmayan hayvan — I, 129
  74. ADNAGU: yabancı, başkası — III, 68
  75. ADNAMAK: değişmek; bozulmak — I, 288
  76. ADRI: buğday temizlemek için kullanılan araç, yaba, çatal, çatal de ğnek — I, 126; II, 22, 331
  77. ADRI: butlug bacakları açık kişi, eğri bacak, I, 126
  78. ADRIK: ayrık otu, Cynodon dactylon. I, 98, 113 bkz. ayr ık
  79. ADRILMAK: ayrılmak — I, 247
  80. ADRIM: eğerin altına iki yana konan keçe, teyelti I, 107
  81. ADRIŞ: ayrılış, ikiye ayrılan yolun başı — I, 96
  82. ADRIŞMAK: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233, 234, 270. bkz. ayrışmak
  83. ADRUK: başka, ayrı — I, 98 bkz. adın, adın, ayruk, edin
  84. ADUK: tanınmayan, bilinnneyen, I. 65 bkz. agduk, aduk, adguk
  85. ADUKLAMAK: tanınmamak, garip görmek, yadırgamak — I, 304 bkz. adıklamak
  86. ADUT: avuç — I, 50, 83 bkz. avut
  87. ADUTLAMAK: avuçlamak — I, 298, 299
  88. AFILGU: bir deniz ağacı — III, 146 bkz. avılku
  89. AFTABI: kova — I, 432
  90. AG: iki bacak arasındaki boşluk — I, 80
  91. AGAN: er genizden laf söyleyen insan, genzek — I, 77
  92. AGARTGU: Şerbet gibi buğdaydan yapılan içki, bir çeşit buğday birası — III, 442
  93. AGDUK: bozuk, belirsiz, değişik — I, 65 bkz. aduk, aduk, adguk § agduk (ki şi); kim olduğu belli olmayan sığınti (adam) — I, 99
  94. AGI: ipek kumaş (altın veya gümüşle işlenmiş sırmalı). I, 89; II, 153
  95. AGICI: ipek kumaşları muhafaza eden kimse, hazinedar. I, 89, 136
  96. AGIL: ağıl, koyun yatağı; koyun plsliği. I, 65, 73
  97. AGIM: çıkım, yükselim — I, 75
  98. AGIR: ağır — I, 52, 53, 99; III, 68, 247
  99. AGIRLALMAK: ikram olunmak — III, 344 bkz. agırlanmak
  100. AGIRLAMAK: ağırlamak, ikram ve ihsan etmek, I, 53, 106, 300, 301; III, 344, 347
  101. AGIRLANMAK: ağırlanmak, ikram edllmek; pahalı bulunmak — I, 291, 292; III, 344 bkz. ag ırlalmak
  102. AGIRLIG: ağırlanan; — I, 45, 146 § agırlıg kişi; ağırlanan adam — I, 52
  103. AGIRLIK: ikram ağırlayış — I, 114
  104. AGIŞ: yükseliş, ; ıkı; — I, 61
  105. AGIŞMAK: yükseli; mek, çıkıçmak, çıkmakta yarış etmek, artırışmak; koğmakta yarış etmek — I, 185
  106. AGITGAN: daima çıkartan, yükselten — I, 155, 156
  107. AGITMAK: çıkarmak, yükseltmek — I, 212
  108. AGIZ: agız — I, 43, 55, 129, 193, 195, 383; II. 6, 26, 175, 188; III, 102, 110, 247, 257, 339
  109. AGIZLAMAK: ağza vurmak; ağız açmak — I, 302
  110. AGLAK: ıssız, çorak, oturulmayan yer, boş. , I, 119, 468 § aglak yer; boş yer — II. 365
  111. AGLAMAK: yalnız olmak, bo; olmak, III, 258
  112. AGLATMAK: savmak, uzaklaştırmak, ıraklaştırmak, boşaltmak, I, 265; III, 365
  113. AGMAK: çıkmak, belirmek; aşmak, yükselınek, ağmak; değişmek, başkala; mak, bozulmak, meyletmek, dönmek — I, 65, 167, 173, 309, 354; II, 43, 50, 61, 67, 68; III, 183, 219, 327
  114. AGNAMAK: (hayvanlar) yatıp debelenmek; kekemeleşmek, dili tutulmak — I, 289
  115. AGNATMAK: (hayvanları) yatırıp debelendlrmek; dili buruşturmak, dili ağırla; tırmak — I, 267
  116. AGRIG: ağrı — I, 98
  117. AGRIKANMAK: ağrısından şikâyet etmek — I, 213
  118. AGRIMAK: ağrımak, I, 46, 273, 274; III, 169
  119. AGRINMAK: ağrımak, acı duymak — I, 252
  120. AGRIŞMAK: ağrışmak, sızlaşmak, I, 235
  121. AGRITMAK: ağrıtmak — I, 261
  122. AGRUG: süñügi omurga kemiklerinin önce geleni, birincisi, ilki, I, 98
  123. AGRUK: pılı pırtı, ağırlık, yük — I, 99; III, 68
  124. AGRUKLANMAK: (bir iş veya yükü) ağırsınmak, ağır saymak — I, 313
  125. AGRUMAK: ağırlaşmak — I, 273
  126. AGSAMAK: (çıkmak, yükselmek, ağmak) istemek, I, 277
  127. AGTARILMAK: yere vurulmak, sarsılmak — I, 246 bkz. agtılmak
  128. AGTARMAK: aktarınak, devirmek, yenmek — II, 74 bkz. axtarmak
  129. AGTILMAK: yere vurulmak, sarsılmak, I, 246 bkz. agtarılmak
  130. AGU: agı, zehir, I, 89; III, 339
  131. AGUJ: ağız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguz
  132. AGUJLUG: agzı, ilk sütü bulunan kişi, I, 146
  133. AGUKMAK: agılanmak. I, 191
  134. AGULAMAK: ağılamak, I, 310
  135. AĞURŞAK: ağırşak, I, 149
  136. AGUZ: agız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguj
  137. AXLAMAK: göğüs geçirmek, ahlamak III, 118
  138. AXSAK: aksak, topal, I, 119
  139. AXSAK: buxsak topal ve çolaklar için söylenir. I, 465
  140. AXSAMAK: aksamak, topallamak. I, 276
  141. AXSATMAK: aksatmak, I, 262
  142. AXSUM: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsuñ
  143. AXSUÑ: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsum
  144. AXŞAM: akşam, I, 107
  145. AXTARMAK: aktarmak, I, 219, 516 bkz. agtarmak
  146. AJMUK: ak ; ap, I, 99 bkz. ıjmaklanmak — § ajmuk taz; başı şapla sıvanmış gibi kel I, 99
  147. AJUN: dünya, âlem — I, 41, 77, 160, 179, 407, 420, 463; II, 228, 283, 303, 335; III, 41, 52, 288, 303. 378 § bu ajun
  148. AK: ak, beyaz, I, 81, 134, 258; III, 39 bkz. örüñ, ürüñ § ak at; boz renkli at — I, 81
  149. AKA: turmak akıp durmak — I, 73
  150. AKI: eli açık, koçak, selek, cömert — I, 90
  151. AKILAMAK: selek (cömert) saymak; selekli ğe (cömertliğe) nispet etmek, seleklemek — I, 310; III, 329
  152. AKILIK: seleklik, cömertlik. III, 172
  153. AKILMAK: şaşırtmak, şaşalatmak — I, 39
  154. AKIM: akım, bir defada akacak kadar olan — I, 75
  155. AKIN: sel, akıntı. I, 15, 77, 96, 156, 212, 377; III, 39, 61, 398 § munduz ak ın; birden bire gelen sel, deli sel — I, 77 § akın munduzı; deli sel — I, 96
  156. AKINÇI: akıncı, geceleyin düşmanı basan asker, 1, 77, 134, 212
  157. AKINDI: akıntı
  158. AKIŞMAK: akışmak — I, 186
  159. AKITGAN: akıtan — I, 156
  160. AKITMAK: akıtmak; göndermek — I, 212
  161. AKIYAGAK: iç ceviz, iyi ceviz, I, 90
  162. AKLIŞMAK: akı; mak — I, 88, 241
  163. AKMAK: akmak, I, 15. 96, 168, 343, 377; II, 19, 45, 128, 228; III, 3, 39, 127, 159, 325. 398
  164. AKRU: yavaş — I, 114 bkz. akrun —
  165. AKRU: akru yavaş yavaş — I, 114
  166. AKRUN: yavaş — III, 361 bkz. akru
  167. AK: sakal saçı sakalı ağarmı; , kocalmış — I, 81
  168. AKTURMAK: aktırmak, akıtmak, I, 222; III, 17
  169. AKUR: ahır, I, 7
  170. AL: hile, al, I, 63, 81; II, 289; III, 412 bkz. yap, yup
  171. AL: hanlara bayrak, devlet adamlarının atlarına eğer örtüsü yapılan turuncu ipek kumaş, I, 81
  172. AL: al renk, III, 162
  173. ALA: acele etmeme anlamına bir kelime — I, 92; III, 26
  174. ALA: ala, alaca; ala tenli, alaca tenli ki; l kl bir çe şit deri hastalığından vücudunda alacalar olur, apraşlık. I, 81, 91 § ala at; alaca renkli, ala, k ır at — I, 81
  175. ALA: insanın içinde olan gizli ; eyler — I, 425
  176. ALAÇU: alaçuk, çadır — I, 136
  177. ALAÇULANMAK: alaçuk edinmek — III, 205
  178. ALAÑ: alan, düz ve açık yer, I, 135 bkz. añıl § alañ yazı; düz ova — I, 135
  179. ALAÑIR: geleni, tarla faresl — I, 161
  180. ALARMAK: kamaşmak (göz); kızarmak, al olmak, ala olmak, alacala şmak, I, 179
  181. ALARTMAK: belertmek (göz), yan bakmak — III, 428
  182. ALAVAN: timsah — I, 140
  183. ALÇAK: yumuşak huylu, ince ki; i, uslu — I, 41, 100
  184. ALDAMAK: aldatmak — I, 273, 472 alduzmak malını elinden aldırmak, soyulmak — II 87
  185. ALGU: alacak — I, 341
  186. ALIG: kötü, fena, alık, I, 64, 384
  187. ALIGSAMAK: almak istemek — I, 281 alık kuş gagası — I, 68
  188. ALIKMAK: alçalmak; bozulmak, azmak; kötüleşmek — I, 191, 192 bkz. alkmak
  189. ALIM: alacak; borç, I, 44, 75, 168, 188, 209, 294; II, 72, 96, 159, 176, 185, 214, 294; III, 184, 251, 288
  190. ALIMÇI: alıcı, alacaklı — I, 75, 409
  191. ALIMGA: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. ılımga
  192. ALIMLIG: alacaklı, alacağı olan adam, I, 148, 149, 240
  193. ALIMSINMAK: alır gibi görünmek — I, 20 alın alın; cephe, dağın ön cephesl — I, 78; II, 79 alınlıg er geniş ve yüksek alınlı adam, I, 148
  194. ALINMAK: alınmak; kendi ba; ına alacağını almak. I, 22, 203; II, 159
  195. ALIŞ: borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme. I, 62
  196. ALIŞ: su ağzı, suyun havuzdan veya suvattan döküldü ğü ağızlar. I, 62
  197. ALIŞ: beriş bir hakkı alma ve verme. I, 62
  198. ALIŞGAN: alış (veriş) yapan — I, 518, 519
  199. ALIŞMAK: alacak almakta yardım etmek — I, 188
  200. ALKALMAK: alkışlanmak, övülmek — I, 249
  201. ALKAMAK: alkışlamak, övmek I, 284
  202. ALKAŞMAK: alkışlamak, alkışta yarış etmek — I, 237
  203. ALKINMAK: mahvolmak, yok olmak, bitmek, tükenmek I, 82, 195, 254
  204. ALKIŞ: alkış, övme. I, 97, 249, 284
  205. ALKIŞMAK: birbirini mahvetmek, yok etmek; , yok etmekte yar ış etmek I, 237
  206. ALKMAK: bozmak, mahvetmek, yiyip bitirmek, bat ırmak. III, 188, 419, 447 bkz. alıkmak
  207. ALMA: elma — I, 130 bkz. almıla
  208. ALMAK: almak — I, 40, 41, 46, 51, 53, 99, 114, 149, 168. 175, 236, 329, 367, 373, 412, 421, 440; II, 13, 24. 87, 110, 219, 294; III, 6, 155, 161, 224, 371, 372
  209. ALMILA: elma — I, 130, 138; II, 311; III, 19, 272 bkz. alma § k ımız almıla; ekşi elma — I, 366
  210. ALP: alp, yiğit, kahraman, bahadır — I, 41, 123, 125, 139, 182, 183, 237, 239, 359, 370, 388, 413, 517; II, 223, 349; III, 65, 332, 393, 406 § alp tegin; yi ğit köle — I, 413
  211. ALPAGUT: tek başına düşmana saldıran, hiçbir yandan yakalanmayan yi ğit — I, 144; III, 422
  212. ALSAMAK: almak istemek — I, 278
  213. ALSIKMAK: alınmak, soyulmak, I, 243
  214. ALTIN: aşağı, alt — I, 108, 109
  215. ALTUN: altın, I, 52, 120, 147. 165, 185, 360, 371, 399, 504; II, 24, 153, 181, 192, 205, III, 138, 251 § altun bakan; altın halka,
  216. ALTUNLAŞMAK: altın öndül koyarak bahse girmek, II, 114
  217. ALTUN: tarım büyük kadınlara verilen ungun — I, 396
  218. ALTURMAK: aldırmak — I, 223
  219. ALUÇ: şeftali I, 122
  220. ALUÇIN: yenilen boğumlu bir bitki — I, 138
  221. ALUK: kel, dazlak, I, 67
  222. ALUK: kaba, haşin, I, 67
  223. ALVIRMAK: atılmak, sıçramak, I, 226 bkz. el — virmek
  224. AMAÇ: öküz; sapan ve benzerleri gibi çiftçi ayg ıtları — I, 52
  225. AMAÇ: hedef, nişan yeri, annaç — I, 52, 333; II, 329; III, 107, 276
  226. AMAÇLAMAK: nişanlamak, nişan almak, I, 299 bkz. emeçlemek
  227. AMAÇLIK: nişan yeri — I, 150
  228. AMIR: sis, kırağı — I, 54 bkı
  229. AMRULMAK: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. em-rülmek
  230. AMRULMAK: yatıştırmak, dindirmek. III, 428 429 bkz. amurtmak, emrülmek
  231. AMŞUY: bir çeşit sarı erik — I, 115
  232. AMUÇ: doyumluktan verilen armağan — I, 140 bkz. armagan, yarmakan amul sakin, rahat, yava ş yavaş, seğnik, kımıl — damayan; yumuşak huylu adam — I, 74; III, 131
  233. AMURTMAK: yatiştirmak, dindlrmek, seğnitmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, emrülmek
  234. AMUŞMAK: çıkışma veya kınamadan dolayı apışıp kalmak. I, 190
  235. ANA: ana — I, 32, 93, 169, 236, 278, 508; II, 96. 175; III, 18, 33, 210, 212. 272 bkz. aba, apa
  236. ANAÇ: küçükken büyük bir anlay ış gösteren kız; anacık — I, 52
  237. ANALAMAK: ana edinnnek, ana demek — I, 311
  238. ANÇA: o kadar, öyle, öylece — I, 63, 88, 332; III, 133, 233
  239. AND: ant, yemin — I, 42, 459
  240. ANDA: orada, onda, ondan sonra — I, 109, 125, 130. 341; II, 96; III, 144, 224, 226, 240, 251
  241. ANDAG: böyle, öyle, o kadar — 1. 37, 118, 164, 200. 321; II, 274; III, 153, 155, 186, 247, 271 andan ondan, ondan sonra, I, 108, 109, 126, 130, 223; III, 422
  242. ANDGARMAK: yemin ettirmek, ant içtirmek I, 226, 312; III, 423 bkz. añarmak
  243. ANDIG: elek, kalbur gibi şeylerln kasnağı — I, 118
  244. ANDIKMAK: ant içmek, yemln etmek — I, 42, 243
  245. ANDIN: beylerin hizmetçisi; bunların adı yazılı defter, III, 77 bkz. ay
  246. ANDIN: ondan. 1 60, 281, 317, 323; II, 12, 245, 259, 345; III, 436
  247. AÑA: değersiz, kıymetsiz I, 128
  248. AÑARMAK: yemin ettirmek, ant içirmek — I, 226 bkz. andgarmak
  249. ANI: onu, ona, I, 27, 37, 40, 54, 170, 171, 172, 176, 177, 178, 192, 207, 212. 213, 216, 217, 224. 225, 226. 260, 261. 262, 264, 266, 267. 268, 271, 275, 276, 282, 284, 287, 299, 301, 304. 305, 307, 308, 310. 311, 312, 333, 340, 352, 354, 372, 376, 395, 407, 419,
  250. ANIN: onun, onunla, ondan — I, 155, 285, 301; II, 13, 133, 153, 172, 204; III, 183, 240
  251. ANIÑ: onun — I, 27, 47, 65, 84, 87, 97, 118, 126, 143, 164. 173, 176, 178, 179, 182, 184, 186, 192, 196, 197, 200, 207, 209, 211, 213, 217, 220, 223, 226, 227, 229, 231, 233, 235, 237, 242, 243, 247, 255, 264, 267, 268, 273, 283, 284, 290, 291, 296, 310, 315, 320,
  252. ANUK: hazır — I, 18, 68, 93
  253. ANUKLAMAK: hazır bulunmak — I, 305
  254. ANUKLUK: hazırlık, hazırlanma — I, 150
  255. ANUMAK: hazırlanmak — III, 256
  256. ANUMI: cüzam hastalığı, Elephantiasis — I, 137
  257. ANUNMAK: hazırlanmak — I, 114, 206; III, 161
  258. ANUTGAN: daima hazırlıklı, hazırlayan — I, 156
  259. ANUTMAK: hazırlamak — I, 215
  260. : bir kuş adı — I, 40
  261. : yanak — I, 40
  262. : yok, değil — I, 40
  263. AÑA: ona, I, 352; III, 94
  264. AÑAR: ona — I, 35, 48, 68, 69, 79, 89, 93, 94, 114, 129, 131, 174, 177, 184, 201, 204, 206, 208, 214, 216, 223, 225. 232, 236, 238, . 261, 265, 267, 268, 271, 274, 275, 287, 290. 296, 317, 335, 362. 407, 440, 462, 486, 494; II, 26, 61, 73, 86, 117, 123, 125, 127, 130. 13
  265. AÑDIMAK: yakalamak için hile yapmak, tuzak kurmak, etraf ını sarmak I, 311, 401
  266. AÑDUZ: andız, bu otun kökü çıkarılarak atın karnı ağrıdığı zaman tedavi edilir — I, 115
  267. AÑIL: büsbütün, tamamiyle — I, 94, 135 bkz. alañ
  268. AÑILAMAK: anırmak (eşek)I, 311
  269. AÑIT: ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angut, I, 93
  270. AÑITMAK: şaşırtmak, II, 274 bkz. eñitmek
  271. AÑIZ: anız, hububatın biçildikten sonra tarlada kalan köke yak ın sapları — I, 94
  272. AÑLAMAK: anlamak — I, 290
  273. AÑUT: içecek şeylerde kullanılan hunl — I, 93
  274. AP: nefi ekl gibidir — I, 34 § ap bu ap ol; ne bu ne 0. I, 34
  275. APA: ana — I, 86 bkz. aba, ana
  276. APLAN: sıçan cinsinden bir hayvanc ık — I, 120
  277. AR: kestane rengi, kumral, konural, I, 80 bkz. arsal, ars ıl — arsik
  278. ARA: ara, arasında. I, 87, 317, 511, 528; II, 17; III, 60
  279. ARALAMAK: aralamak, arasını bulmak, barıçtırmak — I, 309 bkz. arılamak
  280. ARAN: ahır, at tavlası, I, 76
  281. ARANLIG: ahırlı, ahırı olan — I, 148
  282. AR: böri sırtlan — I, 79
  283. ARÇI: heybe — I, 124, 231, 250
  284. ARDUTAL: hamamotu — I, 145 bkz. ordutal, urdutal
  285. ARGAG: balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta — I, 141
  286. ARGARMAK: yormak. I, 225 bkz. argurmak argu iki dag aras ı, uçurum — I, 127
  287. ARGUÇ: 1nsanın aldandığı nesneler — I, 95 § arguç ajun; yalanc ı (aldaticı) dünya — I, 95
  288. ARGULAMAK: arasını yarmak, geçmek — I, 317
  289. ARGUN: sıçan cinsinden, yarım arşın uzunluğunda bir hayvan — I, 120
  290. ARGURMAK: yormak, I, 486 bkz. argarmak
  291. ARGURTMAK: yordurmak — I, 229 bkz. argurturmak
  292. ARGURTURMAK: yordurmak. I, 229 bkz. argurtmak
  293. ARI: arı. I, 87; II, 329; III, 156, 276
  294. ARIG: temiz — I, 12, 18, 63, 66, 103, 230, 237. 342, 376 bkz. arr ıg
  295. ARIG: epeyce, çokça, I, 241; II, 328; III, 41
  296. ARIG: ; adır örtüsü — I, 63
  297. ARIGLAMAK: iğdiş etmek; bir şey içinden iyisini seçmek ve toplamak — I, 303
  298. ARIGLIK: temizlik — I, 149
  299. ARIK: ırmak, ark, germeç, kaş, kanal, I, 7, 65, 302, 375. 382; II, 10, 59, 135. 333, 347; III, 182, 299.
  300. ARIK: zayıf, cılız — I, 66
  301. ARIKLANMAK: (su) akarak ark yapmak, su yerde kendine ırmaklar glbi yol ve hendek açmak — I, 294
  302. ÁRIKLIG: nehirli, ırmaklı. I, 147
  303. ARILAMAK: aralamak, I, 308 bkz. aralamak
  304. ARILMAK: yerinmek, kaygılanmak; kendine kızılmak. 11 123 bkz. irilmek § sarılmak
  305. ARILMAK: kızmak, darılmak — II, 123
  306. ARIMAK: temizlemek, temiz olmak, I, 19; III, 252 bkz. ar ıtmak
  307. ARINÇU: günah — I, 134 bkz. erinçü
  308. ARINMAK: temizlenmek istemek ve yunmak; iyile şmek; ot tutunmak I, 12, 201
  309. ARIŞ: eriş, dokumanın tezgâha sarılmış olan ve uzunluğuna dikine bulunan telleri, I, 61
  310. ARIŞ: arkag eriş argaç, dokumanın yanlamasına atılan ipleri. I, 61
  311. ARIŞMAK: aldatmak, birbirini aldatmak — I, 182
  312. ARIŞMAK: eriş argaç — I, 61
  313. ARITASI: arıtacak — II, 322 § tarıg arıtası yer; buğday arıtacak yer — II, 322 § tarıg arıtası neñ; buğday arıtacak nesne — II, 322 § tarıg arıtası ogur; buğday arıtacak zaman — II, 322
  314. ARITGAN: her zaman temizleyen, ayıklayan — I, 154
  315. ARITGU: arıtacak II, 321, 322§tarıg arutgu yer; buğday arıtacak yer — II, 321 § tarıg arutgu neñ; buğday arıtacak nesne, II, 322 § tarıg arutgu ogur; buğday arıtacak zaman — II, 321
  316. ARITIŞMAK: temizlemekte yardım ve yarış etmek — II, 322
  317. ARITMAK: temizlemek, I, 19, 208 bkz. arımak
  318. ARITMAK: taşağı çıkarmak, Iğdi; etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek — I, 208 bkz. eredmek, eretmek
  319. ARI: yagı bal, I, 87; III, 156 bkz. bal
  320. ARJU: çakal — I, 127 bkz. arzu
  321. ARJULAYU: çakal gibi — I, 127; III, 401
  322. ARK: pislik — I, 42 § temilr arkı; demir boku — I, 42
  323. ARKA: arka, sırt; sıkıntılı anlarda yardım eden kişi, yardımcı. I, 123, 128, 139
  324. ARKAÇAK: ağıza ilâç akıtmak içln kullanılan içi delik bir aygıt, akıtınaç. I, 144
  325. ARKAG: argaç; bez, halı, kilim gibi şeyler dokunurken enlemesine at ılan ip veya iplik, I, 118
  326. ARKALANMAK: arka (yani yardımcı) sahibi olmak; bir şeye sırtını vermek, dayanmak — I, 297
  327. ARKAMAK: yoklamak, arayıp taramak, I, 283, 284
  328. ARKAR: boynuzundan bı; ak yapılan dişi dağ keçisi — I, 117, 214, 421
  329. ARKAŞMAK: yük yüklemekte yardım etmek; arka arkaya gelmek (çıkmak) — I, 237, 395
  330. ARKIN: gelecek yıl, öbür yıl, I, 89 bkz. arkun
  331. ARKIN: izi gelecek yıl, öbür yıl I, 89
  332. ARKIŞ: kervan; yurdundan uzak dü; mü; olan birine gönderilen kimse, elçi, haberci, mektup — I, 97
  333. ARKIŞ: büyü, afsun — I, 249 bkz. arvaş, arvış
  334. ARKUÇI: iki kişi arasında araç olan; evlenme zamanında dünürler arasında gelip giden kişi — I, 141
  335. ARKUK: iki duvar veya iki direk aras ına çapraz olarak konulan ağaç — I, 109
  336. ARKUK: aykırı — I, 109
  337. ARKUK: kişi söz dinlemez, kalp, inatçı klmse — I, 109
  338. ARKUKLANMAK: haylazlık etmek, dikbaşlılık etmek — I, 315
  339. ARKUN: yaban aygırıyle evcil kısraktan olan at — l, 107
  340. ARKUN: gelecek yıl, öbür yıl, I, 108 bkz. arkın
  341. ARKUN: izi gelecek yıl, öbür yıl — I, 108 bkz. arkın izi
  342. ARMAGAN: hısımlara doyumluktan verilen belek — I, 140 bkz. amuç, yarmakan
  343. ARMAK: yorulmak, dermansız kalnıak — I, 148, 149, 172
  344. ARMAK: aldatmak, I, 172; III, 62 bkz. armak tevmek, armak yuvmak
  345. ARMAK: tevmek hile yapmak, aldatmak — I, 172; III, 62 bkz. armak, armak yuvmak
  346. ARMAK: yuvmak hile yapmak, aldatmak — III, 62 bkz. armak, armak tevmek
  347. ARMUT: armut — I, 95; II, 284
  348. ARMUTLANMAK: armutlanmak. I, 312
  349. ARPA: arpa, I, 123, 343; II, 121, 316
  350. ARPAGAN: arpaya benzer başağı bulunan, evini bulunmayan bir bitki, I, 140
  351. ARPALAMAK: arpa vermek — I, 316
  352. ARPALANMAK: arpalanmak, arpa sahibl olmak — I, 296
  353. ARRIG: pek temiz. I, 143 bkz. arıg
  354. ARSAL: kumral, konural, I, 105 bkz. ar, ars ıl, arsik § arsal saç; kızıla çalar saç, kumral saç — I, 105
  355. ARSALIK: hem erkekliği hem dişiliği olan bir hayvan, aslık — I, 159
  356. ARSIKMAK: aldanmak — I, 21, 242
  357. ARSIL: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, arsik
  358. ARSIK: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, ars ıl
  359. ARSLAN: arslan — I, 75, 81, 125, 153, 231, 308, 409; II, 146, 289, 312; III, 5, 92, 263, 282, 412, 418
  360. ARSLANLAYU: arslan gibi, arslanımsı — I, 142; II, 13, 138
  361. ARSU: değersiz şey — I, 127
  362. ART: sırt, dag beli ve sırtı; sarp yer, yokuş; boyun, tepe — I, 42, 247, II, 27, 179; III, 4, 143, 197, 261 § art saç; arka saç — I, 42
  363. ARTAK: bozulmuş, bozuk, I, 119; II, 40
  364. ARTAMAK: bozulmak, kötüleşmek. I, 272; II, 17; III, 358
  365. ARTAŞMAK: birbirini bozmak, I, 230, II, 219
  366. ARTATMAK: bozmak, harap etmek — I, 203, 260; II, 360
  367. ARTIG: yükletilen yükün bir dengi, I, 98
  368. ARTIG: kadın mİntanı, gögüslük. I, 98
  369. ARTILMAK: yüklemek, binmek; ardılmak, bir binit üzerine başı bir tarafa ayakları bir tarafa gelmek üzere heybe gibi ardılmak; erişilmek. I, 244; II, 335
  370. ARTINMAK: yükletmek — I, 250
  371. ARTIŞMAK: bir şeyi hayvana ardmak ve yükletmekte yard ım ve yarış etmek, I, 231
  372. ARTLAMAK: enseyi tokatlamak, sille vurmak, III, 443
  373. ARTMAK: artmak — III, 425
  374. ARTUÇ: ardıç, Juniperus — I, 95, 377, 412, 424
  375. ARTUÇLANMAK: ardıçlanmak, ardıçı çok olmak — I, 312
  376. ARTUK: fazla, ziyade, I, 99; II, 137
  377. ARTUKLANMAK: aşırı gitmek, I, 313 arturmak artirmak; aşırı gitmek. I, 219
  378. ARTUT: armağan, beylere vb — büyüklere at ve benzer şeylerden verilen armağan ve belek — l, 109, 114, 182
  379. ARUBAT: temirhindi, tamarinde — I, 138
  380. ARUK: yorgun — I, 66. 148, 259, 298; II, 28
  381. ARUKLAMAK: dinlenmek — I, 304, 305
  382. ARUKLUK: yorgunluk, I, 150; II, 316
  383. ARUMDUN: boya — I, 138
  384. ARUŞMAK: erimek, I, 182 bkz. erilşmek
  385. ARUT: kuru, soluk, I, 50, 133 bkz. urut § arut ot; bir y ıl önceden artan kuru ot — I, 50; II, 133
  386. ARVALMAK: büyü yapılmak, afsunlanmak — I, 249
  387. ARVAMAK: büyü yapmak, afsunlamak — I, 283
  388. ARVAŞ: büyü, afsun — I, 283 bkz. arkış, arvış
  389. ARVAŞMAK: birlikte büyü veya afsun tekerlemesi, duas ı söylemek — I, 236, 237
  390. ARVIŞ: büyü, afsun, I, 249 bkz. arkış, arva;
  391. ARZU: çakal III, 401 bkz. arju
  392. ARZULAYU: çakal gibi — III, 410
  393. AS: kakım, hermelin — I, 80 bkz. az
  394. AS: cariyelere verilen bir ad — I, 80
  395. ASIG: fayda, kazanç, kârI, 64, 494; 111. 13
  396. ASIGLIG: faydalı, kazançlı — I, 147
  397. ASILMAK: asılmak — I, 196
  398. ASILMAK: uzamak, uzatılmak, I, 196 bkz. esilmek
  399. ASINMAK: blr ; eyi çekmek, germek — I, 201 bkz. esinmek
  400. ASIŞMAK: asışmak, asmakta yardım etmek — I, 184
  401. ASLINMAK: bir şey bir şeye takılmak, I, 258, 259 bkz. eslinmek
  402. ASMAK: asmak, I, 173
  403. ASÑARMAK: haylazlaşmak, işten uzakla; mak — I, 289
  404. ASRA: alt, aşağı — I, 126
  405. ASRI: kaplan; kaplan gibl iki renkli, I, 126 bkz. esri § asr ı yışıg; iki renkli ip — I, 126
  406. ASRUŞMAK: aksırışmak. I, 234
  407. AST: sokak, I, 42
  408. ASTIN: aşağı, alt — I, 108
  409. ASTURMAK: astırmak — I, 220, 221
  410. ASURGAN: çok aksıran — I, 156
  411. ASURMAK: aksırmak — I, 178
  412. ASURTGU: aksırtan — III, 442
  413. ASURTGUK: anlayı; lı, akıllı — III, 442
  414. ASURTMAK: aksırtmak — III, 442
  415. : kenet — I, 80
  416. : yemek, aş — I, 20. 45, 75, 80. 93, 102, 156. 210, 227, 310, 318, 372. 443, 515, 516; II, 18, 73, 74, 130, 147, 158, 191, 241, 278, 299, 308, 309; III, 31, 37, 61, 64, 67, 116, 133, 185, 186, 249, 257, 261, 264, 270, 368, 382, 391, 397. 439
  417. AŞAÇ: tencere, III, 382 bkz. aşıç, eşiç
  418. AŞAK: aşağı; dağ dibi — I, 66
  419. AŞAKLAMAK: aşağılamak, küçük saymak — I, 305
  420. AŞAMAK: yemek, aş 701116^III, 253, 261
  421. AŞATMAK: yemek yedirmek — I, 210
  422. AŞBAR: saman, kepek ve ot gibi şeyler karıştırı-lıp ıslatıtarak hazırlanan hayvan yemi — I, 117; II, 351
  423. AŞGINMAK: aşınmak — I, 254
  424. AŞIÇ: tencere — I, 52, 116, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178, 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142, 191 206, 249, 280, 409, 430 bkz. e şiç, aşaç
  425. AŞLAKA: aşlara, yemeklere. II, 54
  426. AŞLALMAK: kap kenetlenmek — I, 295
  427. AŞLAMAK: kap kenetlemek — I, 80 , 268
  428. AŞLATMAK: kap kenetletmek — I, 265
  429. AŞLIK: aş evi, mutfak, yenıeklik — I, 114, 373; II. 204 bkz. tar ıg
  430. AŞMAK: aşınak, bir tepeyi öbür yana geçmek — I, 173; III, 261
  431. AŞNU: önce, evveL I, 130
  432. AŞRULMAK: aşırılmak, tepeden aşırılmak — I, 247
  433. AŞSAMAK: tepeyi aşmak istemek; yemek yemek istemek — I, 277
  434. AŞSATMAK: yemek arzulatmak — I, 262
  435. AŞTAL: ogul birinin en son çocuğu — I, 105
  436. AŞU: kırmızı toprak, a; ı toprağı — I, 89
  437. AŞUK: insanın aşığı, topuğu; topuk kemiği, I, 66
  438. AŞUK: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. yaşuk, yışıklıg
  439. AŞUKMAK: özlemek . I, 191; II, 165
  440. AŞUKMAK: özlemek — I, 191; II, 165
  441. AŞUKLAMAK: aşık kemiğine vurmak — I, 305
  442. AŞULMAK: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. eşülmek
  443. AŞUMAK: koşmak, aşmak — I, 123
  444. AŞUNMAK: geçmek, aşmak — I, 202
  445. AŞUTMAK: örttürmek-I, 210 bkz. eşütmek
  446. AT: ad, isim, unvart, lakap, I, 78; III, 77, 250, 367, 384
  447. AT: at — I, 16, 34, 53, 80, 104, 115, 123, 147, 178, 184, 201, 203, 206, 225, 244, 255, 273, 275, 276, 278, 285, 289, 292, 296, 297, 300, 322, 324, 326, 329, 338, 343, 361, 363, 390, 395, 406, 417, 426, 427, 430. 436, 446, 458, 461, 470, 472, 481, 483, 491, 507, 513,
  448. ATA: baba, ata, I, 32, 86, 206. 288, 508; II, 80; III, 87, 210, 383
  449. ATAÇ: büyüklük gösteren çocuk — I, 52; II, 80 § ataç ogul; büyliklük gösteren çocuk — I, 52
  450. ATAKI: babacığım anlamına sevgi bildiren bir söz, I, 136, 262, 445; II, 120, 178, 196, 311; III, 87, 210, 212, 272, 291
  451. ATAMAK: takma ad (lakap) vermek — III, 250, 374
  452. ATAN: iğdi; edilmiş deve — I, 75
  453. ATANLANMAK: iğdiş deve sahibi olmak — I, 295
  454. ATANLIG: iğdiş edilmiş devesi olan kimse — I, 148
  455. ATASAGUN: hekim, doktor — I, 86, 403
  456. ATATMAK: atlaşmak, (tay) at olmak — I, 206, 207; III, 158
  457. AT: bırkıgı atın ve eşeğln genizden ses çıkar-ması. I, 33, 35, 53, 74, 94, 128, 155, 164, 167, 173, 175, 176, 199, 225. 227 229 267 291, 302. 304, 307, 309, 316, 328, 333, 363, 367, 381, 441, 461, 472, 486, 515; II, 3, 13, 20. 21, 74, 78, 92, 118. 137, 140. 149, 150, 177,
  458. ATGAK: karında blriken sarı su hastalığı, kay — gıdan yüz sararması. I, 118
  459. ATGAK: sarı renkte blr bitki, I, 118
  460. ATGARMAK: ata bindirmek — I, 225
  461. ATILMAK: atılmak; (çiçek) açılmak; herhangi bir şey büsbütün aynlmayarak açılmak. I, 21, 193
  462. ATIM: atıcı, nişancı, I, 75; III, 379 § atım er; nişancı, lyi atan adam, I, 75
  463. ATIM: atış, atım — III, 59
  464. ATINÇU: atılan — I, 133
  465. ATINMAK: bir tarafa atılmak, yuvarlanmak; atar gibi görünmek I, 199
  466. ATIŞ: atışma. I, 60
  467. ATIŞGAN: daima atışan, I, 157
  468. ATIŞMAK: atışmak — I, 180
  469. ATIZ: iki dere arasındaki su geçecek set — I, 54 bkz. etiz
  470. ATIZLAMAK: ark açmak; set yapmak; toprağı parçalara ayırmak, evlek yapmak, I, 301 bkz. etizlemek
  471. ATIZLANMAK: (tarla hakkında) maşalaya ayırmak, sulanmak ve ekilmek için parçalara ay ırmak — I, 292
  472. AT: kamçısı at siki I, 417
  473. ATLANMAK: ata binmek, atlanmak; bir şeyin üzerine çıkmak, atlaşmak, at haline gelmek, I, 255, 256, 285, 353; II, 254
  474. ATLAŞMAK: at ortaya koyarak bahse girmek, at ı öndül koyarak yarış etmek, II, 114, 226
  475. ATLIG: adlı, unvanlı; ulusun büyüğü, I, 79
  476. ATLIG: atlı, süvari. I, 97, 166; II, 175; III, 37, 64, 435
  477. ATMAK: atmak, I, 21, 116, 129, 160, 170, 236, 237, 280, 403, 528; II, 20 26, 221, 226, 303, 306, 326; III, 106, 356, 370, 374
  478. ATSAMAK: atmak istemek, I, 275, 280
  479. ATTIRMAK: attırmak — I, 217
  480. AV: av — I, 32
  481. AV: emir verenin emrini tanımamayı bildirir bir edat, I, 40
  482. AV(Ş)N: agaç — I, 84
  483. AVLAŞMAK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
  484. AVUT: avuç — I, 83 bkz. adut
  485. AV: av — I, 81
  486. AVA: acımak bildiren bir kelime — I, 89
  487. AVALAMAK: (karışıklık çıktığında) toplaşmak, üşüşmek — I, 310 bkz. avmak, avlamak
  488. AVÇI: avcı — I, 63, 311, 425
  489. AVIÇGA: kocamış klşi, ihtiyar adam — I, 143
  490. AVILKU: kırmızı meyveleri olan ve meyvesinin suyu tutmaca kat ılan, göz ağnsına ilâç yapılan ve elbise boyanan bir ağaç — I, 489 bkz. afılgu
  491. AVINÇ: alışma, avunma — I, 132; III, 449
  492. AVINÇU: avunulan, alışılan — I, 134
  493. AVINMAK: alışmak, avunmak — I, 132, 202, 263
  494. AVLALMAK: avlanmak, I, 295, 296 bkz. avlanmak
  495. AVLAMAK: avlamak — I, 287, 421; II, 45
  496. AVLAMAK: toplanmak, üşüşmek — I, 287 bkz. avmak, avalamak
  497. AVLANMAK: avlanmak, I, 298 bkz. avlalmak
  498. AVLAŞMAK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
  499. AVLAŞMAK: evini ortaya koyup kumaroynamak, evini öndül koymak, I, 240, 241 bkz. evle şmek
  500. AVLATMAK: avlatmak — I, 263, 265
  501. AVMAK: toplaşmak, üşüşmek; etrafını çevirmek, avlanmak, I, 174, 310; II, 137; III, 401 bkz. avalamak, avlamak
  502. AVRAN: demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. I, 109
  503. AVRINDI: kırıntı, döküntü — I, 145
  504. AVUJGUN: deri sepilenen palamut ağacı meyvesi I, 157
  505. AVURTA: daya, süt nine — II, 144
  506. AVUS: mum, balmumu — I, 59 bkz. lav
  507. AVYA: ayva — I, 114, 311
  508. AVZURI: buğday ve arpa unu glbi şeyler karıştırılarak yapılan ekmek, karışık ekmek, I, 145
  509. AY: yılın on ikide biri olan zaman; gökteki ay, kamer — I, 82, 258. 259, 270. 288, 348, 507; II, 5, 143; III, 33 § ay evi
  510. AY: buyruğu tanımamayı bildiren bir söz, I, 40
  511. AY: hitap edatı — I, 74
  512. AY: turuncu renkte ipek kumaş — I, 40
  513. AY: beylerin hizmetçisi, kölesi; bunlar ın adı yazılı defter — II, 193; III, 77 bkz. andın
  514. AYA: avuç içi, aya — I, 85, 348
  515. AYAG: lakap, takma ad, I, 271
  516. AYAK: çanak, kâse, kadeh, I, 80, 84, 178, 265, 286. 295, 324, 375, 497; II, 17S, 346, 446; III. 15, 143, 296. 306, 371, 397 bkz. çanak
  517. AYAK: ayak — I, 84 bkz. adak, azak
  518. AYAKÇI: kâseci, çanakçı, III, 296
  519. AYAKLIG: kaseli — III, 50
  520. AYALAMAK: el ayalarını birbirine vurmak — III, 328
  521. AYAMAK: lakap vermek; korumak — I, 271
  522. AYAS: ayaz; kölelere verilen adlardan, I, 123
  523. AYA: kök açık hava, I, 123
  524. AYA: yersgü yarasa — III, 433 bkz. yarısa
  525. AYBAÑ: (er) kel (adam) — I, 116
  526. AY: bitigi askerin adıyle azığının yazıldığı defter — I, 40
  527. AYDIÑ: aydın, ay aydınlığl. I, 117
  528. AYGIR: aygır — III, 122 bkz. adgır
  529. AYIG: ayı, I, 84 bkz. adıg
  530. AYIG: ne iyi, ne fena yerine kullan ılan bir edat, iyi ve kötüye delâlet eden kelimelerde pekitme edatı — I, 84
  531. AYIK: vaat, söz verme — I, 84; II, 45
  532. AYILMAK: söylenmek — I, 268
  533. AYITGAN: soran — III, 52
  534. AYITMAK: söylemek, sormak, I, 215, 216
  535. AYLUK: ayluk öyle öyle — I, 113
  536. AYMAK: söylemek I, 36, 37, 52, 88, 89, 93, 94, 109, 110, 118. 174, 207. 321, 339, 352, 367, 377. 419, 492. 494; II, 45. 105; III, 80, 158, 208, 212, 218, 245, 357, 363, 368, 375
  537. AYRAN: ayran — I, 120
  538. AYRIK: ayrık otu — I, 113 bkz. adrık
  539. AYRIŞMAK: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233. 234, 270 bkz. adrışmak
  540. AYRU: başka, I, 126
  541. AYRUK: başka, ayrı. I, 113, 417 bkz. adın, adın, adruk, edin
  542. AYTIG: hltap; hatır sorma — I, 113 bkz. aytış
  543. AYTILMAK: sorulmak; söylenmek — I, 270
  544. AYTINMAK: sormayı kendi üstüne almak — I, 270
  545. AYTIŞ: hatır sorma — I, 113 bkz. aytıg
  546. AYTURMAK: söyletmek I, 269
  547. AZ: uzunlamasına çizlk, tırnak yarası, I, 71 bkz. ezik, iz
  548. AZ: kakım, I, 80 bkz. as
  549. AZ: az — I, 75, 80
  550. AZAK: ayak — I, 32 bkz. adak, ayak
  551. AZAK: nereden ve kimden geldiği belli olmayan ok — II, 20 bkz. azuk
  552. AZGAN: kuş burnu, yaban gülü; ağaçların en kötüsü olup gül glbl sar ı, beyaz çiçek1eri olan bir ağaçcık, küpe gibi kırmızı meyveleri olur — I, 439
  553. AZIG: azı dişi — I, 64
  554. AZIGLAMAK: azı dişlyle ısırmak; azı dişine vurmak — I, 304
  555. AZIGLIG: azı dişi belirmiş olan — I, 147
  556. AZILMAK: azılmak. I, 196
  557. AZIMAK: sızmak; gürültüden ağır duyar olmak, III, 253
  558. AZITGAN: daima yoldan çıkaran, azdıran, I, 155
  559. AZITMAK: yoldan çıkarmak, azıtmak — I, 208, 209; II, 234
  560. AZLANMAK: azımsamak, az görmek — I, 297
  561. AZMA: taşağının derisi yarıldığı için aşamayan koç — I, 130
  562. AZMAK: azmak, yoldan çıkmak — I, 93, 173
  563. AZRAK: daha az, III, 361
  564. AZU: iki şeyden birini dilemeyi anlatır, yahut, veya — I, 88, 429
  565. AZUK: azık, I, 7, 16, 66, 342. 381
  566. AZUK: yolunu kaybeden, nereye gltti ği ve nereden geldiği belli olmayan — I, 66 bkz. azak § azuk ok; nereden geldigi ve kimin attığı belli olmayan ok — § azuk munk; kaçan, yoldan ç ıkan, azan — I, 66
  567. AZUKLANMAK: azık sahibi olmak, I, 294
  568. AZUKLUG: azığı olan, azıklı — I, 148
  569. AZUKLUK: azıklık, azık için hazırlanmış şey — I, 150, 274
  570. BAÇAK: Isa'lıların (Hıristiyanların) orucu, pehrizi — 1, 411
  571. BAÇIG: and, sözleşme. I, 371 bkz. bıçıg, bıçgas
  572. BAÇIG: kılmak andlaşmak, ahidleşmek. I, 371
  573. BADAR: gürültülü ses anlatan bir kelime, tekrarlanarak kullan ılır, "patır patır" gibidir — l, 360
  574. BADAR: kılmak sesle çarpmak, itmek — I, 349
  575. BADGAMAK: güreşte ayak yakalamak, çelme vurmak, III, 288, 289 bkz. bagdamak
  576. BADIÇ: asma çardağı — I, 502 bkz. badıç
  577. BADIÇLIK: yıgaç üzüm asmalarına çardak yapılmak üzere ayrılan agaç, I, 502
  578. BADIÇ: asma çardağı, I, 295 bkz. badıç
  579. BADRARN: bayram, sevinç ve eğlence günü — III, 176 bkz. bedrem, beyrem
  580. BAG: bağ, düğüm, bağlanacak ip vb. ; odun vb, ba ğlamları — I, 409; II, 21; III, 152, 153
  581. BAG: bağ, üzüm asması — III, 152, 212
  582. BAGDAMAK: güreşte sarmaya almak, sarmalamak, ayak yakalamak, çelme vurmak, II, 364; III, 276, 277, 289 bkz. badgamak
  583. BAGDATMAK: güreşte sarmaya aldırmak — II, 327, 364, 365
  584. BAGIR: bagır; karaciğer — I, 272, 360; III, 85, 255 § ya bagr ı; yayın orta yeri, I, 360
  585. BAGIRÇAK: eşek semeri — I, 502
  586. BAGIRDAK: kadın göğüslüğü . I, 502
  587. BAGIRLAK: bağırtlak denen kuş, Pterocles, 1, 503, 505
  588. BAGIRLAMAK: bağrına vurmak; yayın tutamagını düzeltmek — III, 331
  589. BAGIRLANMAK: pıhtılaşmak, akar şey koyulaşmak, II, 264
  590. BAGIRLIG: kimseyi dinlemeyen — I, 494 § bedük
  591. BAGIRLIG: bagırsak merhametli; gönül alıcı — I, 502
  592. BAGIRSAMAK: canı ciğer istemek — III, 332
  593. BAGIRSUK: bağırsak — I, 502
  594. BAGIŞ: parmakların ve başka uzuvların ek yerleri; kamış ve benzerlerinin boğumları, I, 367
  595. BAGIŞLALMAK: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlanmak
  596. BAGIŞLAMAK: bağışlamak — III, 334, 355
  597. BAGIŞLANMAK: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlalmak
  598. BAGLAMAK: bağlamak — III, 292, 309 bkz. boglamak
  599. BAGLANMAK: bağlanmak — II, 238 bkz. boglanmak
  600. BAGLATMAK: baglatmak, bohçalatmak, II, 341
  601. BAGNA: merdiven basamağı — I, 434
  602. BAGRAM: kum geniş büyük kumluk yer, I, 484
  603. BAGRIKMAK: bağrı (ciğeri) göğüs kemiklerlne yapışmak — II, 227
  604. BAKA: kurbağa, I, 73; III, 226 § müriğüz baka; kaplumbağa — III, 226
  605. BAKAÇUK: bakanın küçültmesi, küçük baka; e ğe kemiği lle kol arasındaki et parçası — III, 226
  606. BAKAN: halka, toka — I, 399, 432 bkz. k ılide §altun bakan; altın halka — I, 339
  607. BAKANAK: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her biri — III, 177 bkz. bakayak
  608. BAKANLIG: halkalı, tokalı, I, 499 § bakanlıg kadış; halkalı, tokalı kayış — I, 499
  609. BAKANUK: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik et parçası — III, 177 bkz. bakayuk
  610. BAKATURMAK: baka durmak — I, 73
  611. BAKAYAK: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her blri — III, 177 bkz. bakanak
  612. BAKAYUK: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik, et parçası — III, 177 bkz. bakanuk
  613. BAKIG: bakma, bakış — I, 373
  614. BAKILMAK: bakılmak — II, 131
  615. BAKINMAK: bir şeyin sonuna bakmak ve düşünmek; beklemek, II, 142, 160
  616. BAKIR: Çin parası — I, 361
  617. BAKIR: bakır- I, 360
  618. BAKIRLIG: bakırlı, I, 495 § bakırlıg tag; bakırlı dag — I, 495
  619. BAKIRMAK: bağırmak — III, 186
  620. BAKIR: sokum Merih yıldızı — I, 361, 398; III, 40
  621. BAKIŞ: bakış, bakışma, gözle birbirine bakış — I, 367
  622. BAKIŞGAN: herkese göz ucu ile bakan — I, 519
  623. BAKIŞMAK: bakışmak (göz ucu ile)I, 170, 183; II, 103
  624. BAKITMAK: baktırmak, bakıtmak — II, 308
  625. BAKKU: tepe, yüksekçe yer — III, 226 bkz. baku
  626. BAKLAN: kuzı taze ve semiz kuzu — I, 444
  627. BAKMAK: bakmak — I, 102, 192, 340, 425; II, 16, 26, 33, 144, 250. 292; III, 23, 194. 272, 295, 440
  628. BAKU: tepe, yüksekçe yer, yoku ş — III, 219, 226 bkz. bakku
  629. BAKURMAK: baktırmak — II, 83
  630. BAL: bal, II, 267, 354; 111. 103, 156. 338 bkz. ar ı yagı
  631. BALA: kuş ve hayvan yavrusu — II, 274; III, 91, 232
  632. BALA: bir adamın içlerinde (çok kere çiftlik i şlerlnde) yardımcısı, çırağı — III, 232
  633. BALALAMAK: kuş yavrulamak — III, 92
  634. BALÇIK: balçık, sıvık çamur — 1. 248, 267
  635. BALDIR: çağı başında yapı1an iş ya da ilk olarak meydana gelen şey — I, 456
  636. BALDIR: üvey — I, 456 § baldır ogul; üvey oğul — 1, 456 § baldır kız; üvey kız — I, 456
  637. BALDIR: dağın burun gibi çıkan yeri — I, 456
  638. BALDIR: kuzu llk doğan kuzu — I, 456
  639. BALDIR: tarıg ilkbahar başında ekilen ekin — I, 456
  640. BALDIZ: karının kendinden kilçük kız kardeşi — 1, 457; III, 7
  641. BALDU: balta, I, 14, 418; III, 421
  642. BALIG: yaralı, I, 192, 242, 252, 407
  643. BALIK: çamur — I, 248 bkz.
  644. BALK: balık kale, şehir — I, 379
  645. BALIK: balık — 1. 73, 379; II, 216, 231, 233, 349
  646. BALIKÇIN: balıkçıl kuşu, I, 512
  647. BALIKLANMAK: balıklanmak; çamurlanmak; bir yerde kale yap ılrnak — II, 265
  648. BALIKLIG: çamurlu yer, I, 498
  649. BALIKLIG: balığı olan, balıklı — I, 498, 501
  650. BALIKMAK: yaralanmak — II, 119
  651. BALIKSAMAK: balık yemek istemek — III, 334
  652. BALK: çamur — I, 379 bkz. balık
  653. BALMAK: bağlanmak, II, 27 bkz. banmak
  654. BALU: balu — ninni — III, 232
  655. BAMAK: bağlamak; örgü yapmak, III, 224, 247, 250
  656. BANDAL: ağaçtan omuz başı şeklinde çıkarılan parça, bunu çocuklar al ıp yakarlar, geceleyin közünü blrbirlerine atarlar, Buna "ot bandal" denir — Çevgen oyununda oynan ır. I, 482
  657. BANMAK: bağlanmak, II, 27 bkz. balmak
  658. BANZI: bağ bozulduktan sonra asmaların üzerindeki üzüm kınntıları, neferneme — I, 422
  659. BAÑ: bağırma — III, 355
  660. BAR: var, mevcut. I, 44, 47, 84. 320, 341, 360, 373, 375, 427; II, 28, 40; III, 15, 147
  661. BAR: büyük — III, 147
  662. BARAGAN: çok varan, çok giden — I, 24, 33
  663. BARAK: çok tüylü kôpek — 1. 377
  664. BARAKLIG: köpeği olan kişi — I, 497, 501
  665. BARASI: varılacak, gidilecek — I, 33 § baras ı yer; gidilecek yer — I, 33
  666. BARÇA: bütün, hep — I, 210, 236, 399, 417; II, 213, 216, 312; III, 322
  667. BARÇIN: — ipekli kumaş — I, 153, 175, 216, 358, 509; III, 17, 28. 143, 156, 335, 338, 394 § yolak barç ın; ; yol yol çizgili ipek kumaş — III, 17
  668. BARDAÇI: gidici, varan — I, 24; II, 32, 48. 49
  669. BARDUKI: vardığı, varışı — II, 42; III, 309
  670. BARGALI: kaldı gideyazdı — I, 22
  671. BARGAN: mersin ağacı yemişi — I, 438 bkz. bazgan
  672. BARGAN: varan, giden, gidicl — II, 53
  673. BARGU: varılacak, gidilecek, I, 33; III, 211 §bargu yer; gidilecek yer — I, 33
  674. BARGUÇI: varıcı, gidici — II, 49, 54
  675. BARGULUK: gitmeyi hakeden (kimse) — I, 24; II, 56
  676. BARIG: kokmuş şey (yalnız kullanılmaz) — I, 372bkz. bırıg
  677. BARIG: gidiş — I, 24, 26, 27, 371; II, 55, 57, 58
  678. BARIGLI: varmayı, gitmeyi, dileyen; varmak, gitmek üzere olan (kimse) — I, 25; II, 57
  679. BARIGSAMAK: varmak, gitmek istemek — I, 281; III, 333 bkz. barsamak
  680. BARILMAK: varılmak, gidilmek — II, 130, 139
  681. BARIMSINMAK: gider gibi görünmek — II, 258, 259, 260
  682. BARINMAK: gider varır görünmek — II, 141, 158
  683. BARINMAK: aybaşı kanı boşanmak — II, 141
  684. BARIŞLIG: varılan, gidilen (yer); konuk odas ı, I, 370
  685. BARIŞMAK: birbirine gitmek, gitmekte yardım ve yarış etmek — II, 94
  686. BARK: bark, mülk-III, 333
  687. BARKIN: kişi kendini yolundan hiç bir şeyin alıkoymadığı yolcu — I, 440
  688. BARLIG: mallı, zengln — III, 438
  689. BARMAK: peyda olmak; vermek — III, 155 bkz. bermek
  690. BARMAK: varmak, gitmek. I, 20, 22, 24, 26, 27, 37, 38, 40, 43, 46, 66, 74, 85, 87 , 88, 96, 134, 167, 281, 294, 319, 327, 340, 354, 371, 384, 392. 398, 399, 403, 423, 430, 435, 445, 484; II, 6, 31, 32, 34, 35, 36, 38, 40, 42, 43, 45, 46. 47, 49, 53, 55, 58, 59, 60,
  691. BAR: mu var mış I, 430, 462
  692. BARS: pars, I, 344 bkz. pars
  693. BARS: pire, bit gibi ha/vanların ısırmasından hasıl olan kabarti — I, 348
  694. BARSAMAK: varmak, gitmek istemek, I, 281 bkz. bar ıgsamak
  695. BARS: bolmak kabarmak, I, 348
  696. BARS: yılı Türkler'in on ikili hayvan takvimindeki y ıllardan biri, pars yılı. I, 344, 346
  697. BART: su içilen bardak; şarap ve benzeri akıcı nesnelerin ölçüsü — I, 341 bkz. yart
  698. BART: burt tutmak ansızın her yandan yakalamak, I, 341 bkz. yart yurt tutmak
  699. BARTURMAK: vardırmak, göndermek I, 20; II, 171, 179; III, 424
  700. BARUÇI: varıcı, gidici — II, 52
  701. BAR: yigde iri iğde, Zizypha rubra — III, 147
  702. BASA: sonra — III, 224
  703. BASAN: ölü gömüldükten sonra yenilen yemek — I, 398, 399
  704. BASAR: dağ sarımsağı — I, 360
  705. BASARLIG: tag sarımsaklı dağ — I, 494
  706. BASIG: gece baskını yapılacak olan ve ansızın düşmanın yakalanacağı yer — I, 372
  707. BASIKMAK: düşman tarafından basılmak II, 116 bkz. bassıkmak basınçak er zayıf görülen, önem verilmeyen adam — I, 501
  708. BASINMAK: zayıf görmek; basmak; kahretmek, II, 116, 142, 165
  709. BASIŞMAK: basmakta yardım etmek — II, 100, 101
  710. BASMAK: basmak, üzerine çökmek, yıkrnak — I, 434, 516; II, 10, 74, 119, 165
  711. BASRUK: baskı, basrık — I, 466
  712. BASSIKMAK: basılmak, baskına uğramak, II, 116, 119, 228 bkz. basıkmak
  713. BASTURMAK: bastırmak; bağlamayı ve bastırmayı emretmek; bastırılmak — II, 171
  714. BASU: demir tokmak, III, 224
  715. BASURMAK: bastırmak, II, 77
  716. BASUT: yardım; arka; acıyan; yardımcı — I, 354, 459
  717. Baş: baş — I, 59, 70, 100. 102, 107, 125, 160, 171, 179, 193, 259, 273, 274, 290, 305, 307, 313, 336, 349, 384. 397, 399, 439, 492; II, 24, 105, 112, 135, 152, 153, 178, 179, 191, 233, 234, 281, 283, 293. 312, 326, 356; III, 9, 58, 64, 126, 133, 151. 169, 217, 230
  718. Baş: yara — I, 191, 192, 272. 386; II, 72, 240, 291, 294, 317; III, 53, 62, 85, 96, 151, 283, 301, 406
  719. BaşAK: okun veya mızragın ucuna geçirilen demir, temren; ok temreni, ok ba; a ğı — I, 378; II, 14, 129, 328; III, 220
  720. BaşAK: pabuç, I, 378; III, 417 bkz. başmak
  721. BaşAKLAMAK: başak, demir uç takmak, III, 337
  722. BaşAKLANMAK: ok temrenlemek, oka temren takılmak — II, 264. 265
  723. BaşAKLIG: başlı, temrenli — I, 497
  724. BaşAMAK: kertik yapmak, kertiklemek; agaçlar birbirine dayal ı olarak konmak . III, 265, 266
  725. BaşGAK: oyluk kemiklerinin üstü — I, 470
  726. BaşGAN: 50-100 rıtl ağırlığında büyük bir balık — I, 438
  727. BaşGIL: başı ak — I, 481 bkz. başıl § başgıl yılkı; başı ak, dört ayaklı hayvan — I, 481
  728. BaşIL: tepesinde beyazı bulunan. I, 392 bkz. başgıl § başıl koy; tepesinde beyazı bulunan koyun — I, 392
  729. BaşLAG: başıboş, bırakılmış — I, 461 § başlag yılkı; başıboş bırakılmış hayvan — I, 461 bkz. boş yılkı
  730. BaşLAMAK: başlamak, kılavuzluk etmek, komutanlık etmek, III, 291, 292
  731. BaşLANMAK: başlanmak; yönelmek; hayvan dağa doğru sürülmek; başaklanmak — II, 238; III; 235
  732. BaşLATMAK: başlatmak, II, 341
  733. BaşLIG: başlı, III, 227
  734. BaşLIG: yaralı — II, 172
  735. BaşMAK: pabuç — I, 378, 466; III, 417 bkz. ba şak
  736. BaşMAKLANMAK: başmak sahibi olmak, II, 274
  737. BaşNAK: er başında tulgası, eğninde zırhı olmayan kimse — I, 466
  738. BaşTAR: orak — I, 455
  739. BATGA: üzerinde külâh yapmak için yünve keçe kesilen tahta — I, 424
  740. BATIG: batak; ırmak ve ırmağa benzer ; eylerin derin olan yerleri — I, 371
  741. BATLAMAK: kolalamak — III, 291 bkz. patlamak
  742. BATMAK: batmak, gözden kaybolmak, I, 528; II, 128, 293, 294
  743. BATMAN: batman — I, 444
  744. BATMUL: kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül — I, 481 bkz. bibIi, butmul
  745. BATRAK: ucuna bir ipek parçası takılan mızrak — I, 465 bkz. bayrak
  746. BATRUŞ: bulanık, koyulaşmış (çorba vb — hakkında), I, 459 § batruş suv; bulanık su — I, 459
  747. BATRUŞMAK: birbirini batırmak, batırışmak. II, 203
  748. BATSIG: batı, garp — I, 463 § kün batsıg; gün batısı — I, 463
  749. BATURGAN: saklayan (kimse) — I, 515
  750. BATURMAK: saklamak; batırmak; bağlatnnak — II, 73; III, 192
  751. BAY: zengin, I, 349; III, 158, 239
  752. BAYA: az önce, I, 37
  753. BAYBAYUK: kelebek kuşu — III, 179
  754. BAYIK: doğru söz — III, 166
  755. BAYIN: koyu kırmızı, gelincik çiçeği rengi — III, 20 bkz. yipin, yipkil, yipkin
  756. BAYNAK: pislik, gübre. III, 175
  757. BAYRAK: bayrak — II, 205; III, 183 bkz. batrak
  758. BAYUMAK: zenginlemek, zenginleşmek. III, 274, 406
  759. BAYUTMAK: zenginletnıek — II, 325
  760. BAZ: yat, yabancı, garip. III, 148, 159 bkz. yat
  761. BAZGAN: mersin ağacının yemişi — I, ''18bkz. bargan
  762. BE: koyun melemesi bildirir — III, 206
  763. BEÇEL: sünnet edilmiş kadın; hadım edilmiş erkek; iğdiş edilmiş at ve başka hayvanlar — 1. 392
  764. BEÇKEM: alâmet, belge; ipekten veya yaban s ığırı kuyruğundan yapılan alâmet olup savaş günlerinde yiğitler takınırlar — I, 483 bkz. perçem
  765. BEÇKEMLENMEK: savaş gününde ve başka günlerde belge takınmak — II, 277
  766. BEÇKÜM: evin sofası — I, 484
  767. BEDÜK: büyük, I, 93, 360, 385, 499. 500 bkz. bedük
  768. BEDÜKLEMEK: büyük saymak — III, 340
  769. BEDÜMEK: büyümek — I, 319; III, 359
  770. BEDER: burhan heykel — I, 436 bkz. bedez burhan, burhan, furxan
  771. BEDHEZ: burhan heykel — I, 436 bkz. beder burhan, burhan, furxan
  772. BEDIZLIG: ev süslü ev — I, 507
  773. BEDMEK: göz zayıf görmek — III, 439
  774. BEDREM: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 263, 484; III, 176 bkz. badram, beyrem § bedrem yer gönül açan yer — I, 484
  775. BEDÜK: büyük — I, 94 bkz. bedük
  776. BEDÜTMEK: büyütmek, II, 300, 301
  777. BEG: bey, koca, evli erkek, I, 22, 35, 48, 49, 54, 64, 70, 78, 81, 82, 89, 97, 103, 168, 178, 182, 185, 199, 206, 212, 240, 249, 260, 274, 285, 287, 296, 300, 301, 302, 304, 320, 358, 362, 376, 378, 421. 424, 428, 462, 466, 486, 521; II, 8, 9, 10, 19, 21, 38, 75, 84,
  778. BEGEÇ: beyceğiz (küçültme ile birlikte acıma ve sevme bildirir I, 357
  779. BEGLEMEK: bey saymak, bey diye ad vermek — III, 292, 293
  780. BEGLENMEK: kadın evlenmek, koca sahibl olmak, koca edinmek — II, 239, 254
  781. BEGLIG: beylik — I, 362
  782. BEGSIK: bey gibı, beye benzer, III, 128
  783. BEK: muhkem, kavi, pek, sailam, sıkı — I, 333, 349, 455; III, 11 bkz. berk
  784. BEK: bekeç tekinlerin sanı — I, 357
  785. BEKIŞMEK: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. beküşmek
  786. BEKITMEK: pekitmek, sağlamlaştırmak II, 309 bkz. bekütmek
  787. BEKLEMEK: beklemek, gözetmek; saklamak, hapsetmek; pekitmek; kapatmak — I, 504; III, 292, 445 bkz. berklemek
  788. BEKLENMEK: bekişmek, sağlamlaşmak; kapanmak, kapatılmak; saklannnak — II, 239
  789. BEKLEŞMEK: muahede yapmak, ahitleşmek; kapatmakta y»rdım etmek; beklemekte, gözetlemekte yardım etmek, II, 203, 204
  790. BEKLETMEK: bağlatmak; hapsettirmek; bekletmek, gözettirmek — II, 341
  791. BEKMES: pekmez — I, 440, 459 bkz. pekmes
  792. BEKNI: buğday, darı, arpa gibl şeylerden yapılan içki; boza — I, 434; III, 60, 81
  793. BEKREŞMEK: pekişmek. III, 278 bkz. bekrişmek
  794. BEKRIŞMEK: peklimek — III, 278 bkz. bekreşmek
  795. BEK: turmak yerinde, sağlam durmak, I, 455
  796. BEKÜMEK: berkişmek — III, 270
  797. BEKÜŞMEK: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. bekişmek
  798. BEKÜT: gizli, saklı — III, 8 bkz. yaşut (yalnız kullanılmaz "yaşut" ile birlikte gelir)
  799. BEKÜTMEK: pekitmek, sağlamlaştırmak. II, 309 bkz. bekitmek
  800. BELEK: armağan, konuğun hısımlarına getirdiği armağan, bir yerden başka yere gönderilen armağan. I, 385, 408
  801. BELEKLEMEK: armağan kılmak, vermek, hediye etmek, I, 307; III, 340 bkz. beliklemek
  802. BELELMEK: batmak, bir şeye bulanmak, III, 196
  803. BELEMEK: koyun melemek — III, 206, 270
  804. BELGÜ: alâmet, nişan, im, belge, I, 427, 428
  805. BELGÜLÜG: belli- I, 354, 384, 528; II, 40; III, 160
  806. BELGÜRMEK: meydana çıkmak, belirnnek, açığa çıkmak — 1. 387; II, 172
  807. BELIK: yara yoklamak için kullanılan mil — I, 385
  808. BELIK: fitil, kandil fitill — I, 267, 385; II, 323
  809. BELIKLEMEK: armağan kılmak — I, 304 bkz. beleklemek
  810. BELIKLIK: kebez fitillik, fitll yapmak için hazırlanmış olan pamuk — I, 510
  811. BELIÑ: düşman gelmesi yüzünden halka düşen ürküntü ve korku — III, 370
  812. BELIÑÇI: çok korkak, çok ürkek — III, 371
  813. BELIÑLEMEK: belinlemek, korku ile uykusundan s ıçramak, hayvan habersizce bir şeyden korkup sıçrayarak ürkmek, III, 409
  814. BEL: kılmak bir kimseye dileğinden çok yemek vermek — III, 133
  815. BEN: ben — I, 31, 339 bkz. men
  816. BENEK: bakır para, I, 386
  817. BENEK: tane, habbe — I, 386
  818. BERGE: kamçı, III, 323 bkz. berke
  819. BERK: muhafaza edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam — I, 349; III, 445 bkz. bek
  820. BERKE: döğme, sürmek için kullanılan deynek, kamçı — I, 427 bkz. berge
  821. BERKITMEK: berkitmek, sağlamlaştırmak — II, 340
  822. BERKLEMEK: saklamak, hapsetmek — III, 445, 446 bkz. beklemek
  823. BERKELENMEK: kanla dolmak; kamçı sahibi olmak, III, 201, 202
  824. BERKLETMEK: korutmak, muhafaza ettirmek, korumakla emretmek — III, 424
  825. BERTINMEK: berelenmek; el yorgunluğu peyda etmek, II, 237
  826. BERTIŞMEK: sertleşmek, birbirini kesmek ve yaralamak, II, 203
  827. BERTLENMEK: hırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertülenmek
  828. BERTMEK: berelemek — III, 425
  829. BERTÜ: hırka, pardesü — I, 416 bkz. partu bertülenmek h ırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertlenmek
  830. BERÜ: beri, tarafına. I, 35, 219; II, 55, 259; III, 65, 212, 245
  831. BESBEL: bir tel iplik, bir söğüm iplik I, 481
  832. BEŞ: sayıda beş — I, 121. 132; III. 125, 449
  833. BEŞINÇ: sayıda beşinci — I, 132; III, 449
  834. BEYREM: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 484; III, 176 bkz. badram, bedrem
  835. BEZEK: nakış, I, 385, 412; II, 99
  836. BEZELMEK: bezenmek, nakışlanmak. II, 131 bkz. bezenmek
  837. BEZEMEK: bezemek, nakışlamak. III, 263
  838. BEZENMEK: süslenmek, bezenmek — II, 142, 155 bkz. bezelmek
  839. BEZEŞMEK: nakşetmekte yardım ve yarış etmek, II, 99
  840. BEZETGEN: daima bezeten — II, 319
  841. BEZETMEK: bezetmek, süsletmek, II, 305, 318
  842. BEZGEK: titreme, tltreticl sitma — II, 289, 305 bkz. bezig
  843. BEZIG: titreme. , 385 bkz. bezgek
  844. BEZINÇ: ipek ve yün yumağı — III, 373
  845. B(E)Z(I)NÇ: dalları ve yaprakları kızıl olup, bağlarda biten ve ilâç olarak yenen bir bitki — III, 373
  846. BEZITMEK: Titretmek II, 305
  847. BEZMEK: titremek — I, 385; II, 8
  848. BEG: koca — III, 133 bkz. beg bel bel, III, 133
  849. BELEMEK: belemek, beşige bağlamak; bu!aştırmak, III, 270
  850. BERGIL: borç, verecek — I, 427
  851. BERIGLI: vermek isteyen, II, 58
  852. BERIGSEMEK: vermek istemek; vere yazmak — III, 334
  853. BERILMEK: verilmek — II, 131
  854. BERIM: verim, borç, verecek, I, 409; II, 185, 214; III, 288
  855. BERIMÇI: borçlu, I, 75, 409
  856. BERIMLIG: verimli; borçlu — I, 240
  857. BERIŞMEK: verişmek II, 94, 95
  858. BERMEK: vermek, gelmek bkz. barmak — I, 35, 63, 79, 97, 102. 120, 128, 130, 131, 210, 219. 243 274, 320, 321, 354, 357, 459, 498; II, 61, 83. 249, 343; III, 14, 46, 129, 133, 145, 166, 180, 212, 217, 220, 222, 226, 333, 355, 359, 362, 364, 371, 372, 448, 449
  859. BERT: efendisinin köleden her yıl aldığı vergi — I, 341
  860. BEŞIK: (beşik) beşik, I, 236, 248, 261, 275, 408; III, 58, 78, 185
  861. BEŞIKLIĞ: uragut beşikli, emzikli kadın — I, 509
  862. BEZ: bez; etle deri arasında bulunan bez — III, 123
  863. BIÇASI: biçecek, kesecek — I, 14; II, 70 § y ıgaç bıçası neñ
  864. BIÇGAS: üluslar vb — arasında yapılan and ve bağlantı — I, 459 bkz. baçıg, bıçıg
  865. BIÇGIL: eldeki, ayaktaki çatlaklar, b ıçılgın; yerdeki yarıklar ve çatlaklıklar — I, 480 bkz. bıçılgan § bıçgıl yer
  866. BIÇGU: bıçkı, bıçak, I, 13; II, 69
  867. BIÇGUÇ: makas, sındı — I, 452
  868. BIÇIG: and, sözleşme — I, 371 bkz
  869. BIÇILGAN: elde, ayakta ve yeryüzünde olan yar ıklıklar I, 519 bkz. bıçgıl
  870. BIÇILMAK: kesilmek, blçilmek — I, 15; II, 122, 356
  871. BIÇIM: kesim, dilim, I, 15, 395
  872. BIÇINMAK: kendi için doğramak; kendini dograr gibi göstermek; kendi ba şına doğramak — II, 141
  873. BIÇIŞ: büyüklerin konukluğuna, düğününe, davetine gidenlere verilen ipekll kuma ş — I, 366
  874. BIÇIŞMAK: biçmekte ve kesmekte yardım ve yarış etmek, II. 91, 92
  875. BIÇMA: biçme, kesme, I, 431 § bıçma yorınçga; biçilmiş yonca — I, 431
  876. BIÇMAK: kesmek, kestirmek I, 13, 15, 282, 338, 427, 434; II, 4, 268
  877. BIÇTURMAK: biçtirmek, kestirmek — II, 171
  878. BIÇUK: keslk, parçalanmış her çeyin yarısı, buçuk — I, 377
  879. BIDIK: bıyık, I, 377
  880. BIGRIG: çuval, dağarcık, tulum gibi ; eylerin tıka basa dolu olmasından sonra bu gibi şeylerde olan girinti ve çıkıntı — I, 461 bkz. bıgrıl,
  881. BUGRIL: bıgrıl tulum ve benzeri kapların dolunca hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı — I, 481 bkz. bugrıl,
  882. BIGRIG: bıkın böğür, boş böğür, I, 399
  883. BILDIR: bıldır, geçen yıl, I, 456
  884. BIRIG: kokmuş — I, 372 bkz. barıg
  885. BIRKIG: atin veya eşeğin genizden ses çıkarması — I, 461 § at bırkıgı; atın ve eşeğin genizden ses çıkarması — I, 33
  886. BIRKIRMAK: homurdanmak, genizden ses çıkarmak — II, 171
  887. BIRUK: teşrifatçı, hakanın yanına, aşamasına göre büyükleri alan ve yer gösteren adarn ın adı — (aslı buyruktur), I, 378
  888. BI: kısrak, III, 88, 206. 310
  889. BI: böy denen böcek — III, 206 bkz. bög, böy
  890. BIBLI: darü fülfül 430 bkz. batmul, butmul
  891. BIÇEK: bıçak — I, 384, 473; II, 176, 196, 231, 260, 262, 271, 293, 310, 317, 325; III, 18. 82, 91, 126, 169. 254, 270, 273, 299, 350, 420, 442
  892. BIÇEKLEMEK: bıçaklamak, bıçakla vurmak. III, 340
  893. BIÇEKLENMEK: bıçak sahibi olmak — II, 265
  894. BIÇIN: maymun — I, 346, 409
  895. BIÇIN: yılı Türkler'in on ikili yıllarından biri. I, 346, 409
  896. BILDÜZMEK: bildirmek, öğretmek — II, 202
  897. BILE: ile, beraber. I, 44, 82, 100, 170, 237, 242, 248, 354, 389, 417, 430, 434, 469, 528; II, 5, 22, 28, 79, 97, 128, 176, 212, 214, 215, 219, 226, 343; III, 11, 15, 22, 66, 71, 101, 166, 392, 393, 443
  898. BILEGÜ: bileği — I, 447
  899. BILEK: bilek, I, 325, 385, 518; II, 148, 214
  900. BILEKLIG: bilekli, güçlü kuvvetli — I, 509, 511
  901. BILEMEK: bilemek, II. 260, 325; III, 270, 272
  902. BILEMSINMEK: biler görünmek — II, 260, 262
  903. BILETMEK: biletmek — II, 310, 325
  904. BILEZÜK: vez)k, I, 518; II, 82
  905. BILEZÜKLENMEK: bllezik takınmak — III, 205
  906. BILGE: bilge, hakim; akıllı, bilgin, alim — I, II, 51. 88, 207, 385, 388, 419. 428; III, 45, 46, 59, 137, 155, 158, 212, 303, 370, 380, 440 § bilge beg; bilgin, ak ıllı ve hakim bey — I, 428 § bügü
  907. BILGE: akıllı kişi, I, 428 § külüg bilge; ünlü ki şi — 1. 428
  908. BILGEDMEK: akıllanmak — II, 340, 341 bkz. bilgetmek
  909. BILGELENMEK: akıllanmak, akıllılaşmak — III, 202
  910. BILGETMEK: akıllanmak — II, 340 bkz. bilgedmek
  911. BILGIMSINMEK: kendini akıllı gösternnek — III, 202
  912. BILIG: akıl, us; hikmet; bilgi — I, 61, 89, 92, 119, 140, 232, 252, 261, 385, 386, 467. 511; II, 22, 148. 243; III, 81, 228, 358, 385, 393
  913. BILIGIN: bilgi ile, II, 91
  914. BILIGLIG: bilgili — I, 510
  915. BILIGSEMEK: akıllanmak; akıllı olmak istemek — III, 334
  916. BILIGSLZLIK: bilgisizlik — I, 440
  917. BILIMSINMEK: bilir görünmek — I, 262
  918. BILINÇEK: bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan her çalınmış malın adı — I, 510 § bilinçek neñ
  919. BILINMEK: kendi işini bilmek; itiraf etmek; bilinmek, anla şılmak — II, 23, 143, 228
  920. BILIŞ: biliş, tanış; bilen, bilici — I, 12, 367
  921. BILIŞMEK: bilişmek, tanışmak, II, 107; III, 71, 188
  922. BILMEDÜK: bilinmemiş, tanınmamış, bilinmeyen, tanınmayan — III, 160
  923. BILMEK: bilmek I, . 11, 12, 22, 38, 44, 63, 127, 212, 300, 332, 394, 425, 456, 510; II, 22; III, 20, 222, 233, 259, 359, 372
  924. BILMIŞ: bilinmiş, tanınmış, bilinen tanınan — III, 160
  925. BILSIKMEK: bilinmek I, 21
  926. BILTÜRMEK: ögretmek, bildirmek — II, 176
  927. BIR: bir — I, 15, 48, 50, 75, 107, 185, 186, 187, 189, 196, 219, 231, 232, 237, 239, 241, 258, 274, 283, 288, 296, 318, 321, 322, 329, 341, 349, 358, 369, 373. 382, 385, 387, 389. 391, 395, 396, 397, 398, 427, 429. 444, 523; II, 26, 42, 89, 92, 93, 94, 103, 107,
  928. BIRIN: birin birer birer — III, 360
  929. BIRINÇ: sayıda birinciIII, 373
  930. BIRLE: ile, beraber — I, 49, 61, 157, 167, 177, 180. 181, 182, 184, 185, 186, 190, 221, 231, 233, 234, 235, 236, 237, 240, 242, 333, 367, 371, 414, 424, 430, 474, 518, 519, 520; II, 3, 26, 77, 87, 88, 89, 91, 92, 93, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 102, 106, 107, 108, III,
  931. BIRTEM: uzun müddet — I, 484
  932. BISTE: tecimeni evinde konuklatıp onun mallarını satıveren ve koyunlarını toplayan ve tecimen giderken yirmi koyunda bir alan şahıs — III, 71
  933. BISTIK: eğrilmek üzere hazırlanmış, atılmış pamuk sümeği I, 476 bkz. pistik
  934. BISTIK: fitil-I, 476 bkz. pistik
  935. BIT: bit — I, 320, III, 291 § tarıg biti tahıl biti — I, 320
  936. BITI: gökten inen kitaplardan her biri. III, 217
  937. BITIG: yazma, yazı, bkz. bitik
  938. BITIGÜ: Türk diviti ve başka divitler. III, 174
  939. BITIK: kitap; mektup, yazma, yazı, yazış; yazılı şey, kâğıt, |, 71, 156, 186, 197, 202, 212, 226, 232, 302, 384, 459; II, 7, 21, 39, 75, 88, 95, 113, 119. 127, 131, 133, 139, 140, 145. 149, 160, 298, 318, 320, 321, 325, 333; III, 59. 64, 94, 105, 254, 305, 353, 43
  940. BITIK(G): muska, afsun, üfrük — I, 384; III, 164
  941. BITIKLIG: yazı yazılacak nesne sahibi — I, 508, 511
  942. BITIKLIK: yazı yazılmak için hazırlenan şey — I, 508
  943. BITILGEN: daima yazılan — I, 521
  944. BITILMEK: yazılmak. II, 119, 139, 160; III, 119
  945. BITİMEK: yazmak — II, 325
  946. BITINMEK: yazılmak, yazınmak, kendisi için başkasının yardımı olmaksızın yazmak, II, 139, 140, 141, 160
  947. BITIŞMEK: yazmakta yardım ve yarış etmek — II, 88, 113
  948. BITIŞMEK: ikrar etmek, II, 88
  949. BITITDECI: yazdırıcı. II, 318
  950. BITITEÇI: yazdırıcı — II, 318
  951. BITITGÜ: yazdıracak — II, 321 § bitig bititgü oruñ; yazı' yazdıracak yer — II, 321
  952. BITITKÜÇI: yazdırıcı. II, 318
  953. BITITMEK: yazdırmak — II, 298, 299, 312, 325
  954. BITITMIŞ: yazılmış — II, 320 § bititmiş bitik; yazılmış yazı, eser — II, 320
  955. BITLEMEK: bit aramak — III, 291
  956. BITRIK: fıstık — 1. 476 bkz. buturgak
  957. BITRIK: kadınların avret yerinde bulunan dilcik, d ılak — I, 476
  958. BIZ: biz, I, 24, 25, 46, 94, 325, 341, 452, 509; II, 61, 66. 68, 274; III, 370 bkz. miz
  959. BIZI: ekmeğin üzerinde yanmaktan dolayı peyda olan siyahlık — III, 223
  960. BOD: boy — I, 412 bkz. bod
  961. BODUG: renk; boya — I, 175 bkz. bodug
  962. BOD: boy, kamet — III, 121, 216 bkz. bod
  963. BOD: toy kuşu — III, 121
  964. BOD: misk ile râmek'ten yapılan şey — III, 121 §bod moncuk; cariyelerin misk ile râmekten yaparak takındıkları boncuk — III, 121
  965. BODLUG: boylu, III, 121, 138, 156
  966. BODUG: boya; kına — II, II, 304 bkz. bodug
  967. BODUMAK: boyamak; yapıştırmak — III, 260
  968. BOG: bohça, boğ, eşya konan heybe — II, 133, 141; III, 127
  969. BOGARMAK: ağaca kertik kertmek, II, 80 bkz. bogramak
  970. BOGAZ: boğaz, I, 364; II, 244 bkz. boguz
  971. BOGIM: boğum — I, 395 bkz. bogum, bogun
  972. BOGLAMAK: boğlamak, bohçalamak — III, 292 bkz. baglamak
  973. BOGLANMAK: bohçalanmak, II, 239 bkz. baglanmak
  974. BOGLUNMAK: boğulmak, II, 239
  975. BOGMAK: boğmak, I, 86; II, 14, 24, 173; III, 406
  976. BOGMAK: gömlek düğmesi. I, 466
  977. BOGMAK: gerdanlık, gelin gerdanlığı — I, 466
  978. BOGMAKLALMAK: düğmelenmek — III, 350 bkz. bogmaklamak, bogmaklanmak
  979. BOGMAKLAMAK: düğmelenmek — III, 350, 351bkz. bogmaklalmak, bogmaklanmak bogmaklanmak
  980. BOGNAKLANMAK: bulut parça parça olmak — II, 274
  981. BOGRA: her hayvanın aygırı, boğa, deve aygırı, pohur — I, 187, 188, 420, 443, 521, 11. 223, 287, 334; III, 254, 282, 293
  982. BOGRALANMAK: pohurlanmak, pohurlaşmak — III, 200, 201
  983. BOGRAMAK: ağaçta kertik kertmek — II, 80; III, 277 bkz. bogarmak
  984. BOGRUŞMAK: ağaç yontmakta yardım ve yarış etmek — II, 203
  985. BOGSUK: kölelerin boyunlanna geçirilen lâle — I, 465 bkz. bohsuk
  986. BOGTURMAK: boğdurmak, II, 171
  987. BOGULMAK: boğulmak, II, 131
  988. BOGUM: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogun
  989. BOGUN: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogum
  990. BOGUNDI: hayvanların sidikliği, mesane (yalnız hayvanların, insanların değil) . 1, 449 bogunmak
  991. BOGURDA: saç kıvırcık saç — I, 488
  992. BOGUŞMAK: birbirini boğmak — II, 101
  993. BOG(U)Z: boğaz — II, 24, 130, 290, 306; III, 264 bkz. bogaz
  994. BOXSUK: kölelerin boyunlarına geçirilen lâle — I, 465 bkz. bogsuk
  995. BOXSUKLANMAK: eli boynuna bağlanmak — II, 272
  996. BOXTAY: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz; boxtuy
  997. BOXTUY: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz. boxtay
  998. BOK: bok — III, 129
  999. BOKA: boğa — II, 79; III, 226
  1000. BOKADMAK: boğalanmak, boğa olmak, II, 308 bkz. bokatmak
  1001. BOKATMAK: boğalanmak, boğa 0111^. II, 308 bkz. bokadmak
  1002. BOKLAMAK: boklamak, pislemek — III, 292
  1003. BOLGU: olma, oluş — I, 139
  1004. BOLMAGU: olmayacak (iş vb. ) — § boldiñ erinç
  1005. BOLMAGU: ; olmayacak bir şey oldun — III, 245
  1006. BOLMAK: olmak — I, 26, 36, 37, 42, 47, 49, 51, 53, 54, 55, 59, 62, 64, 66, 69, 75, 79, 82, 89, 92, 93, 95, 104, 115, 138, 139, 186, 192, 200, 205, , 219, 243, 250, 251, 252, 288. 307, 309, 318, 322, 325, 326, 330, 333, 342, 348, 349, 358, 369, 390, 400, 402, 410, 42
  1007. BOLMIŞ: olmuş — I, 93 § bolmuş aş; olmuş (pişmiş) yemek — I, 93
  1008. BOLUŞ: sözle yardım — I, 367
  1009. BOLUŞ: kılmak sözle yardım etmek — I, 367
  1010. BOLUŞMAK: birinden yana çıkmak, birinin dileğine uymak — II, 108
  1011. BOR: şarap, süci — III, 119, 121
  1012. BORGUY: üflenerek öttürülen boru — III, 241
  1013. BORI: ok ucuna geçirilen temren oyu ğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka — III, 220
  1014. BORIK: huy, gidiş — I, 378 bkz. yorık, yoruk
  1015. BOŞ: boş hür, ergin; boşanmış; sölpük, pörsük gevşek; salıverilmiş, boşaltılmış. I, 330; III, 124, 125 § boş yılkı; başıboş salınmış hayvan sürüsü, I, 330 bkz. ba şlag yılkı — I, 461 § ol işler boş; o kadın boştur; — o kadını boşadı, bıraktı, unuttu, I, 330
  1016. BOŞANMAK: (kadın) boşamak, bağı çözülmek, II, 142
  1017. BOŞATMAK: boşaltmak; çözmek, çözülmek, bırakılmak, (kadın) boşatmak — II, 306, 307
  1018. BOŞGUNMAK: boş kalmak, boş olmak, işten yorulmak — II, 238 bkz. boşunmak
  1019. BOŞ: kılmak bırakmak, azat etmek, I, 330
  1020. BOŞLAGLANMAK: kızmak, öğüt tutmanıak — II, 272
  1021. BOŞUG: hanın, elçiye dönmesi için izin vermesi, izin — I, 372 §
  1022. BOŞUG: aşı izin yemeği, I, 372
  1023. BOŞUGU: salıverme zamanı, I, 446
  1024. BOŞUMAK: boşalmak; boşanmak, çôzulmek, gevşemek; izln verip bırakmak; boşamak — III, 266
  1025. BOŞUNMAK: boşalmak — II, 238 bkz. boşgunmak
  1026. BOŞUTGAN: çok yumuşaklık (ishal) veren, çok yumuşatan — I, 514
  1027. BOŞUTMAK: bırakmak, boş bırakmak, serbest bırakmak; yumuşaklık, (ishal) vermek, I, 210
  1028. BOTU: potuk, deve yavrusu — I, 120; II, 341 bkz. botuk
  1029. BOTUK: potuk, deve yavrusu — III, 218 bkz. botu
  1030. BOY: boy, ulus, kavim, kabile, aşiret; hısım — I, 44, 51, 237, 238, 338; II, 209, 274, 316; III, 141
  1031. BOY: yenilen bir ot, poy otu — III, 141
  1032. BOYIN: boyun, tutamak, III, 169 bkz. boyun
  1033. BOYMAŞMAK: dolaşmak, açılmamak (ip gibi şeyler ve işler), karışmak — III, 194
  1034. BOYMUL: boynunda beyazlık olan hayvan, moymul — III, 176
  1035. BOYNAK: dağ boynu, belen — III, 175
  1036. BOYNAK: yılana ağı veren keler, III, 175
  1037. BOYNAMAK: kurulmak, gururlanmak, böbürlen-mek, mağrur olmak, dik başlı o1mak — I, 226; III. 377
  1038. BOYNATMAK: dik başlılık ettirmek — II, 357
  1039. BOYUN: boyun — I, 127, 213, 370, 518; II, 3, 74, 76, 164, 180, 218, 219, 233, 235, 236; III, 194, 230, 248, 288, 325. 427, 431 bkz. boyın
  1040. BOYUNDURUK: boyunduruk — III, 179
  1041. BOYUNLAMAK: boyuna vurmak — III, 145
  1042. BOZ: boz reflk — II, 12; III, 122, 224
  1043. BOZLAMAK: ses vermek, bağırmak; bozlamak — I, 120; III, 291
  1044. BOZLATMAK: böğürtmek, II, 341
  1045. BOZMAK: bozmak, yıkmak — II, 8
  1046. BOZUK: bozuk, kırık yıkık, I, 378
  1047. BOZULMAK: bozulmak, yıkılmak — II, 131
  1048. BOZUŞMAK: bozmakta yardım ve yarış etmek, II, 99
  1049. BÖG: bir çeşit örümcek, böğ — III, 131, 141 bkz. bi, böy
  1050. BÖGRÜL: bögrü ak olan hayvan — I, 481 § bögrül at; bö ğürleri ak olan at — I, 481
  1051. BÖGÜR: böğrek, böbrek — I, 316
  1052. BÖGÜRLEMEK: böğüre vurmak; harp safını karşılaşmadan sağ veya soldan vurup yenmek — III, 332, 345
  1053. BÖK: aşığın sırtının, tümseğinin yukarı gelmesi, III, 130 bkz. çik bök
  1054. BÖKE: turmak bükülmek, eğilmek III, 231
  1055. BÖKMEK: eğilerek yere kapanmak, yemekten b ıkıp, doyup usanmak, bıkmak, gözü doymak, kanmak. II, 18, 19 bkz. bükmek
  1056. BÖKÜTMEK: doyurmak, bıktırmak II, 309
  1057. BÖLÜK: bölük-I, 385
  1058. BÖLÜKMEK: hayvanlar bölüklere aynlmak — II, 118
  1059. BÖÑ: iri yarı, yoğun, obur — III, 354
  1060. BÖÑ: ağır bir şeyin düşmesiyle çıkan ses — III, 354
  1061. BÖRI: kurt — I, 36
  1062. BÖRK: başlık, külâh, börk, I, 349; II, 93, 281, 303; III, 175, 200, 336, 351, 361 § kuturma
  1063. BÖRK: önde, arkada iki kanadı bulunan külâh — I, 490 § sukarlaç börk uzun külâh — I, 493 § kad ıglıg börk kenarlı, kıyılı külãh — I, 496
  1064. BÖRKÇI: takkeci, serpuşçu, külâh yapan ve satan — I, 26; II, 41, 52
  1065. BÖRLEYÜ: kurt gibi I, 189
  1066. BÖRÜÑ: suların yerde yaptığı yarıklar — III, 370
  1067. BÖY: bir çeşit örümcek — III, 141, 206 bkz. bi, bög
  1068. BÖZ: bez — I, 21, 49, 117, 152, 382, 477; II, 129, 308, 337, 345, 365; III, 51, 69, 101, 122, 198, 208, 291, 296, 352
  1069. BU: bu — I, 34, 36, 46, 49, 64, 72, 74, 77, 94, 126, 128, 132, 136, 141, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 186, 190, 193, 197, 204, 230, 235, 238, 244, 246, 253, 255, 259, 266, 270, 288, 291, 292, 294, 297, 313, 315, 318, 323, 326, 329, 340, 362, 373, 374, 376, 391,
  1070. BU: buğ, buhar, bugu — III, 206
  1071. BUÇ: buç kuşun ötmesi için "güzel güzel" yerinde söylenen bir söz, II, 290
  1072. BUÇGAK: bucak; açı, zaviye ve benzeri — I, 465
  1073. BUÇGAK: kesilmiş hayvan derisinden çarık yapılan uçlar — I, 465
  1074. BUÇGAK: kutur — I, 465
  1075. BUÇGAKLANMAK: köşelenmek — II, 273
  1076. BUÇI: bir çeşit kubuz; iyi ses veren, çok inleyen ut — III, 173, 219
  1077. BUÇ: kubuz inleyen utlardan bir ut — III, 173
  1078. BUDGAY: buğday — III, 240 bkz. bugday
  1079. BUDUN: halk, ulus kavim, I, 155, 238, 239. 241, 352, 438, 439; II, 216, 223, 250; III, 398, 420 bkz. budun, buyun § budun başkanı
  1080. BUDUNLUG: bukunlug ulusu, oymağı olan — I, 499
  1081. BUDURSIN: bıldırcın — I, 513
  1082. BUDMAK: buymak, donmak ve ölmek — III, 439
  1083. BUDUN: halk, kavim, ulus — I, 45, 231. 398, 466, 512; II, 110, 127, 211, 216; III, 4, 47, 69. 75, 80, 90, 147, 185 bkz. budun, buyun
  1084. BUDUŞMAK: bir şey açılmak, ayrılmak (eğri bacaklar gibi), ap; ak olmak — II, 93
  1085. BUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. yudutmak
  1086. BUGA: Hindistan'dan getirilen bir ilâç, III, 224
  1087. BUGDAY: buğday — II, 235, 319, 363; III, 4, 73, 240, 254, 325 bkz. budgay
  1088. BUGRIL: tulum ve tuluma benzer dolu kapların hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı. I, 481 bkz. bıgrıg, bıgrıl
  1089. BUXSAMAK: kabul etmemek; zorla yapmak — III, 284
  1090. BUXSATMAK: dik başlılık ettirmek, II, 335
  1091. BUXSI: pişmiş buğday ile badem içl üzerine bal ve süt ile yap ılmı; bulamaç dökülerek meydana getirilen bir yemek — I, 423
  1092. BUXSUM: boza, darıdan yapılan bir içki — I, 485
  1093. BUJIN: çöpleme denilen ağılı bir ot — I, 398
  1094. BUK: içi boş şeylerin yere düşerken çıkardıkları ses — III, 129
  1095. BUKAÇ: su kabı, topraktan yapılan çömlek ve benzeri şeyler, I, 357, 411
  1096. BUKAGU: hırsızların ellerlne vurulan kelepçe — I, 446
  1097. BUKAK: kuş kursagı. II, 285
  1098. BUKMAK: bükmek, kıvırmak, II, 16
  1099. BUKRAMAK: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukrımak
  1100. BUKRIMAK: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukramak
  1101. BUKUK: çiçek topluluğu; çiçek tomurcuğu. II, 285
  1102. BUKUK: boğazın iki yanında deri ile et arasında peyda olan et bezleri — II, 285
  1103. BUKUKLANMAK: tomurcuklanmak, kabarmak — I, 437; II, 285
  1104. BUKUKLUG: er boğazı urlu adam, I, 497
  1105. BUKULMAK: bükülmek, burkulmak, toplannnak — II, 131, 132
  1106. BUKUNMAK: bükmek, kıvırmak — II, 142, 143
  1107. BUKURMAK: indirmek — II, 82, 83
  1108. BUKURSI: sapan demiri. III, 242
  1109. BULADMAK: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. bulatmak
  1110. BULAK: at boyu kısa, sırtı geniş at — I, 379
  1111. BULAMAK: pişirmek — III, 270
  1112. BULAN: Kıpçak illerinde avlanan büyük bir yaban hayvan ı — I, 413
  1113. BULATMAK: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. buladmak
  1114. BULDUKMAK: bulunmak — II, 227
  1115. BULDUNI: içerisine yaş ya da kuru üzüm konan hoşmerim — I, 492
  1116. BULDUR: buldur güldür güldür, I, 456
  1117. BULDUR: buldur etmek güldür güldür etmek — l, 456
  1118. BULDUZMAK: buldurmak — II, 202
  1119. BULGAK: düşman gelmesi yüzünden halk arasına düşen karışıklık — I, 467 bkz. bulga;
  1120. BULGAK: bulanık — III, 320 bkz. bulgayuk
  1121. BULGAMA: yağsız ve tatsız bulamaç — I, 491
  1122. BULGAMAK: bulandırmak, karıştırmak, bulanıp kusayaznnak; öfkelendirmek — III, 289, 320
  1123. BULGAMAK: can sıkmak (yalnız kullanılmaz). III, 291 § bulgamak telgemek can s ıkmak — III, 291
  1124. BULGANMAK: bulanmak; kızmak, öfkelenmek; karışmak, II, 238, 242; III, 21
  1125. BULGAŞ: düşman gelmesi üzerine halk arasına düşen karışıklık. I, 460 bkz. bulgak
  1126. BULGAYUK: bulanık — III, 179 bkz. bulgak
  1127. BULGUNA: ılgın ağacına benzer gevrek, kırmızı bir agaçtır, develer yer, I, 492 bkz. malguna
  1128. BULIT: bulut — I, 138, 139, 173, 186, 212, 251. 257, 258, 354, 376; II, 222, 223; III, 50, 147, 282, 298, 319, 398 bkz. bulut
  1129. BULITLANMAK: bulutlanmak — II, 264
  1130. BULMADUK: bulunmamı; — I, 419
  1131. BULMAK: bulmak — I, 123, 215, 304, 360, 384, 398, 407, 445, 463, 508; II, 21, 22. 29, 316; III, 12, 90, 440
  1132. BULMIŞ: bulunmuş — III, 361
  1133. BULNAMAK: esir etmek, tutsak etmek — I, 60, III, 29, 301
  1134. BULNATMAK: esir ettirnnek — II, 350
  1135. BULUN: esir, tutsak, I, 215, 307, 399; II, 150, 307; III, 63, 85, 97
  1136. BULUÑ: köşe, bucak, zavlye — II, 371
  1137. BULUNMAK: bulunmak — II, 143
  1138. BULUŞ: kişinin yaptığı bir işten elde ettiği kazancı, kâr — I, 367
  1139. BULUŞMAK: buluşmak, II, 107, 110
  1140. BULUT: bulut — III, 39, 190, 217 bkz. bul ıt
  1141. BURBAG: işi uzatma, işi yarına bırakma, sürüncemede bırakma — I, 461 bkz. yurbag
  1142. BURBALMAK: karışmak, II, 228, 229
  1143. BURBAMAK: işi sallamak, savsaklamak, üzerine du şmemek — III, 275 bkz. buybamak, yubalmak, yubamak, yubanmak
  1144. BURBaşMAK: karışmak — II, 203, 227
  1145. BURBATMAK: karıştırmak ve geciktirmek — II, 327 bkz. yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak, yuplamak
  1146. BURÇAK: burçak — I, 466
  1147. BURÇAK: ter taneleri — I, 466
  1148. BURÇAKLANMAK: burçaklanmak; (akar hakkında) tane tane akmak, burçak burçak olmak, l, 466; II, 273, 279
  1149. BURDUZ: bahçe, bostan — I, 457 (öz Türkçe de ğil)
  1150. BURXAN: put, buda — I, 343, 436, III, 84 bkz. beder burhan, bedez burhan, furhan
  1151. BURIŞ: deride ve elblsedeki buruşukluk, I, 367 bkz. burkug
  1152. BURKI: ekşi yüz, kırışık I, 18, 427
  1153. BURKITMAK: (yüz) buruşturmak, ekşitnnek — II, 339
  1154. BURKUG: deri ve deri gibi şeylerin büzülmesi — I, 461 bkz. bur ış
  1155. BURKURMAK: buruşmak, büzülmek. II, 171, 188
  1156. BURMAK: kokmak (iyi), buğusu yükselmek, buğulanmak — II, 6; III, 180
  1157. BURSLAN: aslında "bebür" denen hayvan; erkek ad ı — III, 418
  1158. BURT: kâbus, karabasan — I, 341; II, 10 § köti burt; kâbus, I, 341
  1159. BURTA: altın kırıntıları. I, 416
  1160. BURTALAMAK: altın varaklar veya kınntılar yapıştırmak — III, 351, 352
  1161. BURTALANMAK: altın kırıklan lle süslenmek — III, 200
  1162. BURUN: burun, öne doğru çıkınti yapan yer; önce — I, 375, 398, 412, 515. 518, 524, II, 85, 313; III, 107, 273 § kıval burun
  1163. BURUNDUK: /ular, buruna geçirilen yular, burunduruk, I, 501; II, 16 buru ışg ok atımı yer — llt, 370
  1164. BURUNLAMAK: buruna vurmak, III, 341, 342 buruşmak (yüz) buru; mak — II, 94 burutmak buğulandırmak, kokutarak yellenmek — II, 302
  1165. BUŞAK: içi sıkıntılı, mükedder I, 154, 378 bkz. buşgan, puşak
  1166. BUŞGAN: içi sıkıntılı, mükedder — I, 154 bkz. buşak, puşak
  1167. BUŞGUT: çırak — I, 451
  1168. BUŞGUTLANMAK: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. tu şgutlanmak
  1169. BUŞMAK: sıkılmak, can sıkılmak, usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. pu şmak
  1170. BUŞUG: can sıkıntısı. I, 373 bkz. puşug
  1171. BUŞULGAN: (ş) eli işe yatkın — III, 53
  1172. BUŞURMAK: can sıkmak — II, 78
  1173. BUT: but, I, 254; III, 120
  1174. BUT: değerli ve büyük peruze — III, 120
  1175. BUT: büyük bir adamın armağanını getirene verilen bahşiş, III, 120
  1176. BUTAK: budak, dal — I, 44, 159, 168, 277, 377; II, 264 bkz. but ık
  1177. BUTAKLAMAK: budamak — III, 336, 337 bkz. butıklamak, butımak
  1178. BUTAKLANMAK: budaklanmak, tomurcuklanmak, kollar ı ayrılmak. II, 264, 269
  1179. BUTANMAK: budanmak — II, 141
  1180. BUTAR: hasır dokumasında kullanılan ip, I, 360
  1181. BUTIK: budak, dal, ağaç — I, 377; III, 19, 55, 58, 78, 83, 95 bkz. butak
  1182. BUTIK: küçük testi, kırba, boduç — I, 377
  1183. BUTIK: atın ayak derisi çıkarılarak yapılan tulum, I, 377
  1184. BUTIKLAMAK: budamak — III, 336, 337 bkz. butaklamak, but ımak
  1185. BUTIMAK: budamak — III, 337
  1186. BUTLAMAK: buduna varmak; budunu ısırmak, III, 291
  1187. BUTLU: devenin burnuna geçirilen burunsal ık; (deve) burnundaki yumuşak yer, I, 430; II, 16
  1188. BUTMUL: karabibere benzer bir bitki, darü fülfül I, 481 bkz. batmul, bibli
  1189. BUTURGAK: pıtrak, fıstık biçlminde çengelli bir diken-I, 502 bkz. bitrik
  1190. BUYBAMAK: savsaklamak, yüz üstü bırakmak — III, 310 bkz. burbamak, yubamak
  1191. BUYUN: kavim, ulus — III, 169 bkz. budun, budun
  1192. BUYURMAK: buyurmak, emretmek III, 186 buz buz, I, 186, 353, 425; II, 214, 346; III, 123, 297
  1193. BUZAGU: buzağı I, 59, 446, 528; III, 91
  1194. BUZAGULAMAK: buzağılamak, buzağı doğurmak — III, 91
  1195. BUZLUK: buzluk, içerisine buz konularak yaz için saklanan yer, I, 466
  1196. BUZTILI: sıçan gibi küçük bir hayvan — I, 446
  1197. BÜDIK: oynayış, zıplayış, raks — I, 412 bkz. büdik
  1198. BÜDIK: oyun, raks, III, 259 bkz. büdik
  1199. BÜDIMEK: oynamak, raksetmek, III, 259
  1200. BÜDÜŞMEK: oyunda ve raksta yarışmak. II, 93
  1201. BÜDÜTMEK: oynatmak. II, 302
  1202. BÜGDE: hançer — I, 31, 418; III, 272 bkz. bükte
  1203. BÜGDELEMEK: hançerlemek, III, 352 bkz. bükdelemek
  1204. BÜGLÜNMEK: toplanmak, birikmek. II, 239
  1205. BÜGMEK: durdurmak, hareketine mani olmak; kapanmak, sed çekilmek, toplanmak; bükülmek, I, 100; II, 19 bkz. bükmek
  1206. BÜGRI: (bukri) eğri büğrü — I, 219. 420
  1207. BÜGÜ: bilgin, akıllı, hakim. I, 428; III, 228, 303 bkz. bükü
  1208. BÜGÜ: bilge akıllı — III, 228
  1209. BÜGÜLMEK: büğenmek, önü büğenerek toplanmak ve çoğalmak — II, 132
  1210. BÜGÜŞMEK: su büğemekte yardım ve yarış etmek, II, 105
  1211. BÜK: bük , sık ağaçlık — I, 245, 260, 333
  1212. BÜK: köşe, bucak, I, 333
  1213. BÜK: tomurcuk. I, 233
  1214. BÜKDELEMEK: hançerlemek. III, 352 bkz. bügdelemek
  1215. BÜKE: ejderha, büyük yılan — III, 227
  1216. BÜKEN: karpuz, hint kavunu — I, 399
  1217. BÜKIN: erliksiz, puluç, I, 399
  1218. BÜKLÜNMEK: kıvrılmak — II, 239
  1219. BÜKMEK: durdurmak, toplanmak, bükmek I, 100 bkz. bügmek
  1220. BÜKMEK: yere kapanmak, yemekten doyup, usanmak, doymak, kanmak, II, 18, 19 bkz. bökmek
  1221. BILKSEK: kadının göğsü ile boynu arasında gerdanlık takılan yeri. I, 476
  1222. BÜKSÜKLENMEK: kızda meme tomurmak — II, 277
  1223. BÜKSÜLMEK: çatlamak, yanlmak — II, 229
  1224. BÜKTE: hançer-I, 31 bkz. bügde
  1225. BÜKTEL: orta boylu (insan hakkında); yassı arkalı, oturamaklı (at hakkında). I, 481
  1226. BÜKTIR: dağlardaki çukur ve sert yerler; da ğların inişli çıkışlı yerleri, I, 455, 456
  1227. BÜKÜ: bilgin, akıllı, hakim. III, 228 bkz. bügü
  1228. BÜKÜ: bilge bilgin, akılli, hâkim. III, 228
  1229. BÜKÜLMEK: bükülmek; kesilmek — I, 437; II, 132, 285
  1230. BÜKÜM: etük kadın pabucu, I, 395 bkz. mükim, mükin
  1231. BÜKÜN: kör bağırsak — I, 399
  1232. BÜKÜŞMEK: bükmekte yardım etmek, II, 105
  1233. BÜL: zaman geçerek eskiyen herhangi bir şey, 1, 335 § bül at; ayakları sekili olan, ayaklarında aklık bulunan at — I, 335 § bül tarıg; üzerinden yıllar geçerek tadı bozulan tahıl — I, 335
  1234. BÜN: çorba, I, 31 bkz. mün
  1235. BÜRGE: pire — I, 427
  1236. BÜRGE: kişi bir yerde durmayan, zevzek, taşkın kimse I, 427
  1237. BÜRGELENMEK: öfkeden pire gibi sıçramak, pirelenmek. III, 202
  1238. BÜRME: don, torba gibi şeylerin ağı — II, 94
  1239. BÜRMEK: büzmek — II, 6
  1240. BÜRÜK: sofra başı, şalvar uçkuru gibı şeylerde bulunan yuvar-lak ip ve iplikler — I, 385
  1241. BÜRÜLMEK: buruşturulmak, bükülmek. II, 131
  1242. BÜRÜNÇÜK: bürüncük, kadın baş örtüsü — I, 510; II, 151
  1243. BÜRÜNMEK: bürünmek. II, 141
  1244. BÜRÜŞMEK: yuvarlak ; ey dikmekte yardım etmek, II, 94
  1245. BÜSKEÇ: çörek — I, 452 bkz. püşkel
  1246. BÜSTELI: kara pazı denen sebze, I, 493 bkz. püstüli
  1247. BÜŞINÇEK: üzüm salkımı, I, 506
  1248. BÜTE: çok anlamına bir kelime; kısa zaman, III, 217 bkz. kibe
  1249. BÜTKÜ: kaka, büyük abdest (çocuklara söylenir) — I, 430
  1250. BÜTMEK: ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alaca ğı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek — I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240
  1251. BÜTMEK: bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak — II, 294
  1252. BÜTMIŞ: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. yetmiş
  1253. BÜTRÜŞMEK: muhâkeme olmak ve şahit getirmek. II, 203
  1254. BÜTSEMEK: iyileşmeğe yaklaşmak — III, 284
  1255. BÜTÜGE: patlıcan, I, 447
  1256. BÜTÜN: doğru, dürüst, sahih; bütün — I, 224, 398
  1257. BÜTÜNLEMEK: gerçekliğini aramak, III, 341
  1258. BÜTÜRMEK: sağaltmak, sağlam hale koymak; alacağını tanıklamak, ispat etmek — II, 72, 73 bkz. pötürmek;
  1259. CILDAY: atların gögsünde çıkan bir hastalık. III, 240 bkz. çildek
  1260. CIGI: sağlam (dikişte) — III, 229 bkz. yi, yigi
  1261. CINCÜ: inci. I, 31, 417; III, 30, 229 bkz. yincü yinçü, yünçü
  1262. CUGDU:
  1263. DEVENIN: uzamış olan 10/11. I, 31 bkz.
  1264. YOGDU: yogru, yogruy,
  1265. CÜVÜT: boya, III, 16Î
  1266. ÇA: benzetme edatı — III, 207 bkz. çe çabak Türk gölünde bulunan ufak bir bal ık — I, 381
  1267. ÇABAK: er soysuz, mayası bozuk, sütsüz adam, I, 381
  1268. ÇAÇIR: çadır — I, 406 bkz. çaşır, çatır
  1269. ÇADAN: çiyan, kuyruğu örü, akrep — I, 409; III, 367
  1270. ÇAFLI: şahin — I, 431
  1271. ÇAG: çug gürültü, çar çur — III, 128
  1272. ÇAGI: gürültü — III, 225 bkz. çogı, çugı
  1273. ÇAGIG: kamçı, sırım II, 210 bkz. çavıg
  1274. ÇAGILAMAK: bağırmak, çağırmak. III, 324 bkz. çogılamak
  1275. ÇAGILAMAK: çağlamak. III, 324 bkz. jagılamak, şagılamak
  1276. ÇAGIR: şarap, şıra — I, 363; II, 336; III, 286, 385
  1277. ÇAGIR: dar yol, küçük yol, çığır — I, 363 bkz. çıgır
  1278. ÇAGIRLAMAK: şıra yapmak; şıra içmek — III, 331
  1279. ÇAGIRLANMAK: şıra veya şarap sahibi olmak — II, 267
  1280. ÇAGIRLIG: şaraplı, şarabı olan — I, 494
  1281. ÇAGLANMAK: börtmek; yarı pişmek (et) — II, 245
  1282. ÇAGMUR: şalgam — I, 16, 457 bkz. çamgur
  1283. ÇAGRI: doğan kuşu; çakır ku; u — I, 421; II, 343; III, 332
  1284. ÇAGRUK: sertleşen, katila; an — I, 469
  1285. ÇAXA: çakmak, I, 9
  1286. ÇAXŞAK: dağ tepelerindeki taşlık yer — I, 469
  1287. ÇAXŞAK: kurutulmuş kaysı, üzüm gibi meyveler, I, 469
  1288. ÇAXŞAMAK: çağıl çuğul etmek, takılan süs eşyası ses vermek — III, 286
  1289. ÇAXŞU: filiz herç çakses anlatan bir söz — I, 333
  1290. ÇAK: bir şeyin özunü, aynını bildiren kelime, "tam, işte, aynı" sözleri gibi — I, 333
  1291. ÇAK: çuk odun, ceviz, kemik gibi çeylerin k ırılmasından çıkan ses, I, 333
  1292. ÇAK: çuk etmek odun, ceviz, kemik gibi şeyler kırılırken ses çıkarmak — I, 333
  1293. ÇAK: etmek ses çıkarmak — I, 333
  1294. ÇAKILMAK: çakılmak; ateş çakmak; eri; tirilmek — II, 133
  1295. ÇAKINMAK: çakınmak, kendisi için çakmak — II, 149
  1296. ÇAKIR: gök gözlü, çakır gözlü, çakır — I, 363
  1297. ÇAKIŞMAK: çakmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  1298. ÇAKLANMAK: çalkamak — I, 513
  1299. ÇAKMAK: çakmak; erişmek, II, 17, 23; III, 26
  1300. ÇAKMAK: (kuş) aşağı inmek — III, 46 bkz. çokmak, çukmak
  1301. ÇAKMAK: çakmak (yakma aracı) — I, 469; II, 17, 104, 133, 149, 181; III, 26
  1302. ÇAKRAK: kel, daz, 1. 469
  1303. ÇAKRATMAK: gözü çakırlaştırmak — II, 334
  1304. ÇAKRIŞMAK: çağrışmak — II, 209
  1305. ÇAKTURMAK: çaktırmak; iki kişiyi kızı; tırmak — II, 181
  1306. ÇAL: alaca, kır — III, 156
  1307. ÇALAÑ: geveze, bağıran, çalçene — III, 371 § çalañ ba şı; çalçene, bağıran kişi — III, 371
  1308. ÇALAÑ: yanmış gibi siyah, ot bitmeyen, çorak yer — III, 371
  1309. ÇALDIR: çaldır ses ifade eden bir söz — I, 457
  1310. ÇALDIR: çaldır etmek çaldır çaldır etmek I, 457
  1311. ÇALDRAMAK: ; ağıl çuğul etmek, ses vermek, III, 447, 448
  1312. ÇALGAY: ku; kanadının uçları — III, 241
  1313. ÇALIG: yitik arama; bey|erln önemli bir işi çıktığında gelmeleri için köylere, obalara gönderdi ğl haber, I, 374
  1314. ÇALINMAK: kendini yere atmak; kulağına söz erişmek; anklannnak, zayıflamak — II, 149, 150
  1315. ÇALIŞ: çelme, güreş — I, 368
  1316. ÇALIŞMAK: bir şeyin çatlakları, ekleri, araları açılmak; güreşmek. II, 108, 114
  1317. ÇALKAN: yaranın bir yerden başka blr yere yürümesi veya 20^651. I, 441
  1318. ÇALK: çulk itmenin çıkardıgı ses, I, 349
  1319. ÇALK: çulk kılmak itmek, çarpmak — I, 349
  1320. ÇALMA: kerme, kemre, koyun ağıllarında veya deve ahırlarında toplanıp, kurutularak kışın yakmak Içln kesilen kesek, kuru tezek, I, 433
  1321. ÇALMAK: yere çalmak, vurmak, yenmek
  1322. ÇALPAK: kir, pislik — 1. 470 § çalpak i ş; karışık iş — I, 470
  1323. ÇALPAÑ: sıvık çamur — III, 385
  1324. ÇALPAŞMAK: çarpışmak, mücadele etmek; sertleşmek; bir şey kötüleşip pisleşmek — II, 207
  1325. ÇALPUŞLANMAK: yapışkan olmak, çelpeklenmek. II, 271
  1326. ÇALTURMAK: yere çeldirmek, yere çaldırmak; aratmak, aramasını emretmek; işittirmek için çağrılmak. II, 182
  1327. ÇAMGUK: koğucu, kovcu — I, 470
  1328. ÇAMGUR: şalgam, I, 457 bkz.
  1329. ÇAGMUR: çamı gürültü, bağırtı (yalnız kullanılmaz, "çogı" ile gelir). III, 234
  1330. ÇAMRAK: çoluk çocuk, I, 469 bkz. çar çarmak
  1331. ÇANAK: kekez kimse, korkak, gevşek, I, 358
  1332. ÇANAK: kap kacak, çanak, tuzluk ve tuzlu ğa benzer ağaçtan oyulmuş kap — I, 84, 381; III, 32, 109 bkz ayak
  1333. ÇANAKLAMAK: birini arık (zayıf) saymak veya bulmak; arıklığa, gevşekliğe, kekezliğe nispet etmek — III, 330 ça(n)aklık kekezlik, gevşeklik, perişanlık — I, 503
  1334. ÇANÇU: erişte hamuru açılan oklava — I, 417
  1335. ÇANDIŞMAK: birbirine sertleşmek, birbirinden kaçınmak, çekinmek — II, 207, 208
  1336. ÇAÑILAMAK: döğülerek çenilemek; kötü söyleyip ba ğırmak — III, 404
  1337. ÇANKA: bir çeşit tuzak — I, 427
  1338. ÇANTURMAK: caydırmak — II, 182 bkz. çındu — turmak
  1339. ÇAP: çap ses bildiren bir kelime, vurulan kamç ının ve dudağın şıpırdamasında çıkar — I, 318
  1340. ÇAP: çap yemek şapır şupur yemek — I, 318
  1341. ÇAPGUT: çaput, ; ilte — I, 451
  1342. ÇAPILMAK: Ince, iyi yumuşak çamurla sıvamak; boynu vurulmak — II, 119
  1343. ÇAPINMAK: kamçılamak; yüzmek, II, 149
  1344. ÇAPITGAN: çok saldıran — I, 513 çapıtgan er cellât, boyun vurnn, I, 513 çap ıtmak saldırmak, vurdurmak, II, 298 çapmak yüzmek; arı çamurla sıvamak; vurmak — II, 3, 149
  1345. ÇAPSAMAK: yüzmek istemek III, 284
  1346. ÇAPTURMAK: suda yüzdürmek; çamurla sıvatmak; boyun vurdurmak, II, 180
  1347. ÇAR: çar herhangi bir akarın çıkardıgı ses, I, 324 bkz. şar şar
  1348. ÇAR: çarmak çoluk çocuk — I, 469; II, 148, bkz. çamrak
  1349. ÇARÇUR: abur cubur — I, 323
  1350. ÇARÇUR: yemek eline geçeni yemek, bir şey bırakmamak, I, 323
  1351. ÇARLAMAK: cırlamak, ağlamak, bağırmak — III, 295 bkz. çoglamak
  1352. ÇARLAŞMAK: ağlaşmak, bağrı; mak, kükremek — II, 210
  1353. ÇARLATMAK: cırlatmak, ağlatmak — II, 344
  1354. ÇARS: çars ses ifade eden bir kellme — I, 348
  1355. ÇARS: çars urmak çat çat dövmek — I, 348
  1356. ÇART: parça, I, 341
  1357. ÇART: çurt her şeyln ufağı, döküntusü — I, 341
  1358. ÇARUK: çarık — I, 318
  1359. ÇARUKLAMAK: çarıklamak, Türk çarığı giymek; çaruk boyuna nispet etmek, III, 337, 338
  1360. ÇARUKLANMAK: çarıklanmak — II, 266
  1361. ÇARUKLUG: çarıklı. I, 497
  1362. ÇARUKLUK: çarık yapılmak üzere yapılmış deri — I, 503
  1363. ÇARUN: çınar agacı — I, 414 bkz. çünük, şünük
  1364. ÇAŞIR: çadır — I, 406 bkz. çaçır, çatır
  1365. ÇAT: kuyu — III, 146
  1366. ÇAT: çat bir şeyin düştüğü zaman çıkardığı sesi anlatır — I, 320
  1367. ÇATLLAMAK: şaklamak. III, 323
  1368. ÇATIR: çadır, I, 406 bkz. çaçır, çaşır çatır nı; adır — I, 406
  1369. ÇATMAK: kuzuyu koyuna katmak, II, 294
  1370. ÇATPA: köy muhtarının ırmak, çeşme sularının yollarını kazmaya gitmeyen kimseterden aldığı tutu, I, 416
  1371. ÇATUK: Çin'den getirilen bir balık boynuzu — III, 218
  1372. ÇAV: şöhret, ; an; ses, I, 45; II, 250
  1373. ÇAVA: delikanlılara verilen adlardan — III, 225
  1374. ÇAVAR: ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak, I, 17, 411
  1375. ÇAVAR: çuvar ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak — I, 411
  1376. ÇAVARLIG: yer yavşan gibi tuturak yapmaya yarar odun bulunan yer — I, 495
  1377. ÇAVIG: kamçı, kamçı ucu, I, 374; II, 231 bkz. çagıg
  1378. ÇAVJU: dalı, budağı, meyvesi kırmızı bir ağaç olup meyvesi acıdır — Kadınların parmağı kırmızılıkta buna benzetilir, I, 422
  1379. ÇAVLANMAK: sanlanmak, şöhretlenmek, ün sahibi olmakII, 245; III, 200
  1380. ÇAVLI: ateş yakılan meyve kabukları, III, 442
  1381. ÇAVUŞ: çavuş, savaşta safları düzelten ve askeri zulüm etmeğe bırakmayan kimse. I, 368 çaydam yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan Ince keçe — III, 176 bkz. çiydem
  1382. ÇE: benzetme edatı, III, 207 bkz. ça
  1383. ÇEÇEK: çiçek I, 119, 179, 193, 233. 388 437; II, 122, 285
  1384. ÇEÇEKLENMEK: çiçeklenmek II, 266
  1385. ÇEÇEKLIK: çiçeklik, I, 508
  1386. ÇEÇGE: çulha tarağı, I, 429
  1387. ÇEFŞEÑ: koyun kırpılan makas, kırkı — III, 385
  1388. ÇEK: çizgili, kumaş gibi bir pamuk dokuma — III, 155
  1389. ÇEK: çük malın en değersizi, kıvır zıvır, I, 334
  1390. ÇEKEK: çiçek hastalığı, I, 388
  1391. ÇEKIK: nokta — II, 149, 181, 287 bkz. çikik
  1392. ÇEKIK: küçük çocuk çükü — II, 287 bkz. çübek
  1393. ÇEKIK: serçeye benzer alacalı bir kuş ki siyah kayalıklarda bulunur — II, 287
  1394. ÇEKILMEK: kitap (10^^111^. II, 133, 134
  1395. ÇEKLNMEK: kendisi için kitaba nokta koymak — II, 149
  1396. ÇEKINMEK: bohça bağlamayı üzerine almak, kendi kendine ba ğlamak, II, 149
  1397. ÇEKIŞMEK: nokta koymakta yardım ve yarışetmek — II, 107
  1398. ÇEKLEŞMEK: kur'a çekmek — II, 210
  1399. ÇEKMEK: kitap noktalamak; attan kan almak; s ıkılan oku çekmek — II, 21
  1400. ÇEKMEK: çekerek bağlamak — II, 21 bkz. çıkmak
  1401. ÇEKREK: kapa yünden yapılan kölelerin giydigi cepsiz blr kaftan — I, 477
  1402. ÇEKTÜRMEK: noktalatmak; kan aldırmak — II, 181
  1403. ÇEKÜK: çekiç — II, 287
  1404. ÇEKÜN: ada tavşanı yavrusu, göcen — I, 402
  1405. ÇEKÜRGE: çekirge — I, 490
  1406. ÇELIÑ: çini; Çin'den gelme — III, 371 § çeliñ ayak; Çin kâsesi, III, 371
  1407. ÇELPEK: göz çapağı — I, 477
  1408. ÇELPEKLENMEK: çapaklanmak, II, 277, 279 çeuğ zil, çalpara — III, 357 çeñel er şer adam, şerli adam — II, 290 çeışğlik sarmaşık otu, III, 383
  1409. ÇEÑLI: merigli birçocukoyunu; salıncak — III, 379
  1410. ÇEÑŞÜ: küçük hırka — III, 378
  1411. ÇEPIŞ: altı aylık keçi yavrusu, çepiç — I, 368
  1412. ÇEPIŞLENMEK: çepiç olmak, çepiç haline gelmek, II, 266
  1413. ÇER: vücudun ağırlığını bildiren bir kelime, I, 322
  1414. ÇER: savaşta karşılıklı duran saflar — I, 323
  1415. ÇER: vakit, I, 323
  1416. ÇERIG: asker, asker dizisi, ordu, I, 123, 128, 323, 388, 442, 519; II, 97, 103, 209; III, 332
  1417. ÇERIK: her şeyin karşısı; her şeyin vakti, sırası, I, 388
  1418. ÇERKEŞMEK: saf haline gelmek, sıralanmak, dizilmek, düzelmek. I, 179, 442; II, 209, 210, 283, 303
  1419. ÇERLENMEK: vücut ağırlaşmak, agrımak, hastalanmak — I, 322; 11. 244, 245
  1420. ÇERLETMEK: bozmak; ajrıtmak; ağırlık vermek — II, 345
  1421. ÇERLIK: karşı, I, 323
  1422. ÇERLIK: vakit — I, 323
  1423. ÇERMELMEK: bir ; eyln ucu kıvrılmak, bükülmek — II, 231
  1424. ÇERMEŞMEK: bükmekte yardım ve yarış etmek — II, 210
  1425. ÇERMETMEK: bir şey fltil gibi bükülmek; ördürülmek. II, 349
  1426. ÇERTILMEK: yok edilmek; ortadan yok olmak, ölmek, kaybolmak, uzakla şmak, elden çıkmak — I, 103; II, 148, 229; III, 41
  1427. ÇEŞ: perüze, firuze — I, 330; II, 79, 192
  1428. ÇEŞKEL: çanak çömlek — I, 482
  1429. ÇETGEN: gem dizgini — I, 443
  1430. ÇETÜK: kedi — I, 388; III, 127 bkz. muş § küvük
  1431. ÇETÜK: ; erkek kedi — I, 388
  1432. ÇEVRÜLMEK: çevrilmek, döndürülmek. II, 230
  1433. ÇEVRÜŞMEK: çevrlşmek. II, 208
  1434. ÇEVŞEÑ: gözü sulu, gôzü her zaman akan ki şi — III, 385
  1435. ÇEVÜRGEN: her zaman çevlren, I, 522
  1436. ÇEVTIRMEK: çevirmek, bir şeyi sol elin baş parmagı üzerinde çevirmek — II, 82
  1437. ÇETMEK: eri; mek — II, 314 bkz. yetmek, yetmek
  1438. ÇIBIK: çubuk, yaş olan dal, I, 318
  1439. ÇIBIKLAMAK: taze çubukla vurmak. III, 337
  1440. ÇIBIRTMAK: çırpıçtırmak, taze ; ubukla döğmek — III, 430
  1441. ÇIÇALAK: serçe parmak, sırça parmak, I, 487
  1442. ÇIÇAMUK: yüzük parmağı — I, 487
  1443. ÇIF: hurma ve üzüm gibi şeylerin şırasının çömlek veya benzerlerinde kaynamas ından çıkan ses — I, 332
  1444. ÇIFILAMAK: çığıl çığıl ses verı — nek, şıra kaynarken ses vermek. III, 325
  1445. ÇIG: göçebelerin sele sazı (çığ otu) lle yaptıkları çadır örtüsü — III, 128
  1446. ÇIG: bir Türk arşını, Arap arşının üçte ikisi kadardır, göçebeler bununla bez ölçerler — III, 128
  1447. ÇIGAN: fakir, yoksul — I, 31 bkz. çıgay
  1448. ÇIGAY: fakir, yoksul — I, 31, 214, 248, 349; III, 238, 239 bkz. ç ıgan
  1449. ÇIGIL: tıgıl ses bildiren bir söz — I, 393
  1450. ÇIGIL: tıgıl kılmak çığıl çığıl etmek, I, 393
  1451. ÇIGILVAR: okı bir çeşlt küçük ok — I, 493, 494
  1452. ÇIGIR: daryol, küçükyol, çığır, I, 363 bkz. çagır
  1453. ÇIGIRLAMAK: çığır açmak; çığır açmağa yönelmek; karda ayağıyla yol açmak — III, 331
  1454. ÇIGIRLANMAK: çığırlar peyda olmak — II, 267
  1455. ÇIGLAMAK: Türk arşını ile ölçmek — III, 296
  1456. ÇIGLANMAK: ölçülmek — III, 198 çıglatmak uzunluk ölçtürmek — II, 345
  1457. ÇIGMAK: dürmek, çıkınlamak, bağlamak, II, 14, 15
  1458. ÇIGRI: çıkrık, değirmen, çark, dolap gibi şeylerin çıkrığı, ip çıkrığı ve her türlü makara; değre, felek — I, 421, II, 82, 230, 241, 255. 303 § kök ç ıgrısı; felek, gök değresi- I, 421
  1459. ÇIGRITMAK: çiğnetmek; çiğneterek sertleştirmek; işte pişirmek (insan için) — II, 333
  1460. ÇIGRUMAK: gevşek şey sertleşmek, III, 280
  1461. ÇIXANSI: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
  1462. ÇIXŞANSI: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
  1463. ÇIJMAK: binilmek veya yüklenmek istenen yag ırlı hayvan eğinmek. II, 9 bkz. çijtürmek
  1464. ÇIK: inciten ve korkutan kişiye karşı koyamayacak adama söylenen bir korkutma deyimi — III, 130
  1465. ÇIKAN: yiğen, hala ve teyze oğlu — I, 402
  1466. ÇIKARMAK: çıkarmak — II, 83
  1467. ÇIKILMAK: çıkılmak, II, 133
  1468. ÇIKI: ; menfaat, çıkar — I, 368
  1469. ÇIKIŞMAK: çıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  1470. ÇIKMAK: çıkmak — I, 81, 305, 343, 362, 420, 424; II, 17, 18, 116, 246; III, 16, 120, 144, 161 bkz. taşıkmak, tışıkmak
  1471. ÇIKMAK: çekerek bağlamak, II, 21 bkz. çekmek
  1472. ÇIKMAK: nemlenmek — III, 183, 184
  1473. ÇIKRAMAK: gıcırdamak. III, 280
  1474. ÇIKRAŞMAK: çokça gıcırdamak, çıkırdamak — II, 209
  1475. ÇIKRATMAK: gıcırdatmak (diş, kapı, kalem gibi şeyler), II, 334
  1476. ÇIKRIŞMAK: çıkarmakta yardım ve yarış etmek (bir şeyi çıkarmak, meydana çıkarmak gibi). II, 208, 209
  1477. ÇIKTURMAK: çıkartmak — II, 181
  1478. ÇIKTURMAK: ıslatmak, ıslak yere koymak — II, 181
  1479. ÇILANMAK: yaşlıktan ıslanmak; at terlemek — II, 150
  1480. ÇILAŞMAK: ıslatmakta yardım etmek, II, 108
  1481. ÇILATMAK: ıslattırmak, atı terletmek — II, 310 bkz. çıylatmak
  1482. ÇILDAMAK: çıldır çıldır etmek — III, 281 bkz. çılramak
  1483. ÇILRAMAK: çıldır çıldır etmek, III, 281 bkz. çıldamak
  1484. ÇILRATMAK: seslendirmek, çığıl çığıl ettirmek — II, 333
  1485. ÇIMGUKLANMAK: koğcu (dedikoducu) olmak — II, 275
  1486. ÇIN: doğru, gerçek, sahih, I, 86. 339; III, 138 § ç ın bütün kişi; kendine güvenilebilen, do ğru dürüst kişi, I, 398
  1487. ÇINAXSI: nakışlı bir Çln ipeklisi, I, 489 bkz. ç ıxansı, çıxşansı
  1488. ÇINDAN: sandal ağacı — I, 436; 11 , 122
  1489. ÇINDAN: at kula renkli at — I, 436 çınduturmak caydırmak — II, 182 bkz. çanturmak
  1490. ÇIÑARMAK: araştırmak, tahkik etmek — II, 182
  1491. ÇINIKMAK: gerçekleşmek — II, 117
  1492. ÇINLAMAK: tahkik etmek, gerçekliğini araştırmak — III, 296
  1493. ÇINLATMAK: gerçekleştirmek, tasdik ettirmek — II, 345
  1494. ÇIÑ: çınlama, çan ve leğen gibi ; eylerln verdiği ses, III, 357 bkz. çirig
  1495. ÇIÑ: etmek çınlamak — III, 357
  1496. ÇIÑIL: çıñıl bir şeyin çingil çingil ses ç ıkarması, III, 366
  1497. ÇIÑIL: çıñıl etmek çingil çlngil etmek — III, 366
  1498. ÇIÑRAK: gür ve pürüzsüz ses, III, 383
  1499. ÇIÑRAMAK: çınlamak III, 402
  1500. ÇIÑRATMAK: çınlatmak — II, 358
  1501. ÇIP: her ince ve yumuşak dal — I, 318
  1502. ÇIPIKAN: innap, vücutta çıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpkan
  1503. ÇIPKAN: innap, Zizyphus vulgarls; vücutta ç ıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpıkan
  1504. ÇIR: elbise yırtmakta, yırtılmakta çıkan ses — I, 323
  1505. ÇIRGUY: ok temreninin şişkince olan yeri — III, 241
  1506. ÇIRGUY: elbise kuşağının geçeceğl iki taraflı köprücük — III, 241
  1507. ÇIVI: cinlerden blr bölük — III, 225
  1508. ÇIYLATMAK: ıslattırmak, at terletmek, II, 310 bkz. çılatmak
  1509. ÇI: toprakta yaşlık, yaş — III, 207
  1510. ÇIBEK: karguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1511. ÇIBEK: karkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1512. ÇIBEK: kırguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1513. ÇIBEK: kırkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1514. ÇIFŞEÑ: ekşi, ekşimiş III, 385
  1515. ÇIGILLEMEK: Çiğil*lerden saymak, Çigil'lere nisbet etmek — III, 345
  1516. ÇIGILLENMEK: Çiğil kılıgına girmek, II, 269
  1517. ÇIGILMEK: düğüm sıkıştırılmak, ip düğümlenmek — II, 134 bkz. çiklişmek, çiktürmek
  1518. ÇIGIR: çigir ekmek içerisinde taş kırıntıları olduğu zaman di; in ezemeyerek çıkardığı ses, I, 363
  1519. ÇIGIT: pamuk çekirdeği — I, 356
  1520. ÇIGNE: mala, çiftçilerin "sürgü" dedikleri aygit — I, 435 bkz. çikne
  1521. ÇIJ: demir çivi, zırh çivileri ucu — III, 123, 214
  1522. ÇIJTÜRMEK: hayyan yükten belini çökertmek — II, 180 bkz. ; ıjmak
  1523. ÇIK: bök aşığın sırtının tüseğinin yukarı gelmesi — III, 130 bkz. bök
  1524. ÇIK: çik oğlağı çağırmak ve gütmek için kullamlan bir söz — I, 334 bkz. çilik çilik
  1525. ÇIKIK: nokta — II, 107 bkz. çekik
  1526. ÇIKIN: ibrişim. I, 414
  1527. ÇIKIN: üzüm bağlarında biten hayvanların yediği başaklı bir ot — I, 414
  1528. ÇIKLIŞMEK: sıkışmak, düğüm sıkışmak — II, 210 bkz. çigilmek, çiktürmek
  1529. ÇIKNE: çiftçilerin "sürgü" dedikleri ayg ıt — III, 301 bkz. çigne
  1530. ÇIKNEMEK: sıkı dikmek, altın tellerle (yani kılaptan denen altın sarılı tellerle) ipek kumaş üzerine nakış işlemek; yere sürgü çekmek, I, 414; III, 301
  1531. ÇIKREMEK: bir şeydekl yabancı şey gıcırdamak — III, 280, 281
  1532. ÇIKTEN: eğer örtüsü — I, 435
  1533. ÇIK: turmak aşık oyununda aşık yan yatınca çukur tarafı yukarı gelmek — I, 334
  1534. ÇIKTÜRMEK: sıkıştırmak, düğüm sıkıştırmak, II, 180 bkz. çigilmek çikli şmek —
  1535. ÇIL: çokluk bildiren sıfat edatı — III, 56, 57
  1536. ÇIL: bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz — I, 336; III, 134
  1537. ÇIL: çirkinlik, çil — III, 134
  1538. ÇILDEK: atın göğsünde çıkan bir çıban — I, 477 bkz. cılday
  1539. ÇILE: öğrekteki atın yaş gübresl, III, 233
  1540. ÇILEMEK: yaşartmak, ıslatmak — III, 271
  1541. ÇILGÜ: at al at — I, 430
  1542. ÇILIK: çilik oğlağı çağırmak için kullanılan bir söz-I, 388 bkz. çik çik
  1543. ÇIM: bir şeyin çiğ veya ya; olmasında obartma istenildiği zaman kullanılan bir edat — I, 338 §çim yig et; çim çig et — I, 338 § çim öl ton; çip ıslak elbise — I, 338
  1544. ÇIM: ayrık otu — I, 338
  1545. ÇINIŞTÜRÜK: bir ağaç meyvesi (fındığa benzer, kırmızımsı beyazı olur, ilk yazda yetişir, yenir), I, 530
  1546. ÇINÜŞTÜRÜKSEMEK: canı "cinüştürük" istemek — I, 280
  1547. ÇIÑ: iyice, büsbütün. III, 357 § çiñ tolu; iyice dolu, büsbütün dolu — III, 357
  1548. ÇIÑ: leğen ve benzeri şeylerin çıkardığı ses — III, 370 bkz. çıñ
  1549. ÇIR: yag — I, 323
  1550. ÇIRT: ses ifade eden bir söz — I, 341 §çirt sudmak; di şler arasından "çirt" diye tükürük ç ıkamak — I, 341
  1551. ÇIŞ: çiş kadın çocuğu işetmek istediği zaman söyler; at hakkında da böyledlr, I, 331
  1552. ÇIŞEMEK: çişemek, çiş etmek, pislemek (çocuklarda) — III, 267
  1553. ÇIŞETMEK: çiş ettirmek, abdest bozdurmak — II, 307
  1554. ÇIT: kamıştan veya dikenden yapılmış duvar veya hüğ, çardak, I, 320
  1555. ÇIT: üzeri alaca nakışlı Çin ipeklisl, III. 120
  1556. ÇIVGIN: yağlı, doyurucu, besleyici — I, 443 bkz. kevgin § çivgin a ş; besleylci yemek — I, 443 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — I, 443
  1557. ÇIVGÜNLENMEK: vücuda yararlı besleyici bulmak — II, 278
  1558. ÇIYDEM: yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan ince keçe — III, 176 bkz. çaydam
  1559. ÇOBULMAK: elmanın yarısı, blr ; akı, elma kakı, 1, 503
  1560. ÇOCUK: domuz yavrusu; herşeyin küçüğu — I, 381 çodın tunç ve çözülmüş bakır, bakır — I, 409 § çoğın esiç; bakır tencere — I, 409
  1561. ÇOG: eşya konan heybe, bohça — III, 128
  1562. ÇOG: ateş alevi, ateş yalını, güneşin yalını, saçaklarL III, 128
  1563. ÇOGI: savaş — I, 41
  1564. ÇOGI: gürültü, bağırtı. III, 225, 234 bkz. çagı, çugı
  1565. ÇOGILAMAK: bağırmak, çağırmak — III, 324, 325 bkz. çagılamak
  1566. ÇOGLAMAK: fil bağırmak — III, 295 bkz. çarlamak
  1567. ÇOGLAMAK: bağlamak, bohçalamak, III, 295, 296
  1568. ÇOGLANMAK: ateş yalınlanmak, güne; yalını yere düşmek — II, 245
  1569. ÇOGLANMAK: toplanmak, akışarak toplanmak — II, 245
  1570. ÇOGLANMAK: bağlanmak, heybelenmek — III, 198
  1571. ÇOGLATMAK: bohçalatmak, sardırmak, II, 345
  1572. ÇOGMAK: sarmak, sıkı bağlamak — I, 210
  1573. ÇOGULMAK: bağlanmak, bohçalanmak — II, 133 çok kötü, alçak — III, 130
  1574. ÇOKMAK: süzülüp inmek, konmak — Il, 17; III, 46 bkz. çakmak, çukmak
  1575. ÇOKMAKLANMAK: yılan çöreklenmek II, 275, 279
  1576. ÇOKRAMAK: (pınarda su ve tencerede bir şey) kaynamak — III, 280
  1577. ÇOKRAMA: yul suyu çok olan, fışkıran kaynak; fışkırma I, 492; III, 4
  1578. ÇOKRAŞMAK: çoğalmak ve dalgaIanmak. II, 208
  1579. ÇOKRATMAK: kaynatmak. II, 333, 334
  1580. ÇOKTURMAK: saldırtmak, üzerine indirtmek II, 181
  1581. ÇOLAK: çolak — I, 381
  1582. ÇOMAK: asâ, çomak, I, 381
  1583. ÇOMAK: üygurlar'ca ve bütün Müslüman olmayan halk taraf ından Müslümanlar'a verilen ad, Müslüman . I, 381; II, 3 § çomak eri; Müslüman. I, 381
  1584. ÇOR: avret yeri bitişik olan kadın, sarılgan bitki — III, 121, 122
  1585. ÇOVLI: tutmaç süzgeci, III, 442
  1586. ÇÖGEN: topu çekmek için kullanılan ucu eğri bir değnek, çevgen — I, 187, 223, 242, 402
  1587. ÇÖJÜLMEK: gevşek ip gerilmek; uzayıp silnmek — II, 132 bkz. çüjülmek
  1588. ÇÖK: çök deveyi ıhtırmak için kullanılır bir söz — I, 334
  1589. ÇÖKDI: kulağın altında "kafa baltası" denen yer — I, 418
  1590. ÇÖKMEK: diz çökmek, dibe çökmek — II, 21, 33
  1591. ÇÖKTÜRMEK: çöktürmek, maden ayırıp çök-türmek — II, 181, 182
  1592. ÇÖKÜRMEK: çökermek, ıhtırmak — II, 84
  1593. ÇÖKÜT: kısa — I, 356 çökütlük kısalık, cücelik. I, 506
  1594. ÇÖMÇE: kepçe, çömçe — I, 417
  1595. ÇÖMGEN: her zaman dalan, I, 401
  1596. ÇÖMMEK: dalmak, çimmek I, 401
  1597. ÇÖÑEK: çömçe, kutu — II, 290
  1598. ÇÖP: tutmaç parçası — I, 318
  1599. ÇÖP: şarabın tortusu, her şeyin çöküntüsü, çöp, çör çöp; herhangi bir şeyin çökeli I, 318; III, 119
  1600. ÇÖP: çep kişiler değersiz kimseler. I, 318
  1601. ÇÖPIK: meyve yenildikten sonra atılan şey, çör çöp — I, 390 bkz. şöpik
  1602. ÇÖREK: çörek — I, 388
  1603. ÇÖREKLEMEK: çörek yapmak — III, 340
  1604. ÇUBARTMAK: çalıp, soyup çıplak bırakmak, cıbırlatmak — III, 429, 430 bkz. çubartus ımak
  1605. ÇUBARTUSIMAK: çalıp soymak ve çıplak bırakmak, III, 430 bkz. çubartmak
  1606. ÇUFGA: çabuk gitmek isteyen bir postac ının, yoldan alıp başkasını buluncuya değin binip gittigi at — 1. 424
  1607. ÇUFGA: kılavuz, başbuğ — I, 424
  1608. ÇUGI: gürültü — III, 128 bkz. çagı, çogı
  1609. ÇUGLAN: Karluk büyüklerinnin adlarından — I, 444
  1610. ÇUGURDAN: uçurum, yar — I, 512
  1611. ÇUH: çuh atı yürütnnek ve azarlamak için ç ıkarılan ses — III, 117, 118
  1612. ÇUKMAK: süzülüp inmek, konmak — bkz. çakmak, çokmak
  1613. ÇUKMIN: kurabiye blçlminde yapılan bir ekmek, çömlekte su buğusunda pişirillr — I, 444
  1614. ÇUKUBARI: pota yapılan çamur, lüleci çamuru — III, 243 bkz. hukubar ı
  1615. ÇULBUŞ: elbiseye ve ele yapi{an meyve yap ı; kanlığı — I, 460
  1616. ÇULIK: çulluk, öveyik büyüklugünde alacal ı bir su kuşu — I, 381
  1617. ÇULIMAN: su birikintisi — I, 448
  1618. ÇULUMAN: ış içinden çıkılamayan iş, çepreşik iş — I, 448
  1619. ÇULK: cılk, büsbütün, dibelik. I, 349 § çulk esgürük (esrük); c ılk sarhoş, bütün bütün sarhoş — I, 349
  1620. ÇULKUY: bir tarafa çarpılmı; — III, 242 § çulkuy elig; eli çolak, III, 242 § çulkuy etük; topu ğu çarpık papuç — III, 242
  1621. ÇUMALI: karınca — I, 448
  1622. ÇUMGUK: ayağı ve başı kızıl, kanadında ak tüy olan karga, ala karga — I, 33, 470 bkz. çumuk
  1623. ÇUMILI: bolmak sıcaktan göz kararmak, I, 448
  1624. ÇUMMAK: insan suya dalmak — II, 26
  1625. ÇUMRUŞMAK: dalmakta yardım ve yarış etmek — II, 208
  1626. ÇUMTURMAK: çimdirmek II, 182 çumuk ala karga — I, 33, 470 bkz. çumguk
  1627. ÇUMURMAK: suya daldırıp batırmak — II, 85
  1628. ÇUMUŞLUK: aptesane, ayakyolu — I, 503
  1629. ÇUMUŞMAK: suya dalmakta yarış etmek, I, 441; II, 111
  1630. ÇUNMAK: yıkanmak, II, 314 bz
  1631. ÇUPAN: köy büyüğünün (muhtarının) yamağı, gizir. I, 402
  1632. ÇUPRA: eski elbise — I, 421
  1633. ÇURAM: diğerlerinden daha uzağa glden yegnl bir ok atılı; ı — I, 412 § çuram okı; dlğerlerinden daha uzağa gidecek ; ekilde atılan ok, l, 413
  1634. ÇUR: çur hayvan sagılırken sütün kapta çıkardığı ses, I, 485 bkz. çür çür § tevl emgi çur çur; hayvan sağılırken sütün kapta çıkardığı ses (deve için), I, 485
  1635. ÇURNI: Türk hekimlerinin yaptikları sürgünlük ilâcı — 1. 435
  1636. ÇUTUR: huyu kötü, I, 363
  1637. ÇUVAŞ: çadır — I, 195; II, 7. 190; III, 60
  1638. ÇUVI: Hotan töresince hakandan iki derece a şağı kimselere verilen ungun — III, 225
  1639. ÇUVLAMAK: börtmek, iyi pişmemek — III, 296
  1640. ÇUVŞAMAK: kaynamak ve köpüklenmek; karn ı yanmak ve ekşimek — III, 286
  1641. ÇUVŞATMAK: ekşitmek, II, 336, 337
  1642. ÇUZ: yaldızlı kırmızı renkli bir Çin kumaşı — I, 325
  1643. ÇÜ(ÇU): emirde (olumlu ve olumsuz) pekitme bildiren bir edat-III, 207 bkz. şu, şü
  1644. ÇÜBEK: çocuk çükü — I, 388 bkz. çekik
  1645. ÇÜBÜR: keçi kılı-I, 363
  1646. ÇÜBÜR: çebür abur cubur, malın kötüsü ve değersizi — I, 363
  1647. ÇÜBÜRLENMEK: keçi kıllanmak, keçinin kılı bitmek — II, 266 bkz. çüpürlenmek
  1648. ÇÜJMEK: çekerek uzatmak, uzunluğunaçekmek. II, 9
  1649. ÇÜJTÜRMEK: gerdirmek, çektirmek, II, 180
  1650. ÇÜJÜLMEK: gerilmek, gevşek ip gerilmek, sakız veya macun gibi şeyler uzayıp sünmek — II, 132 bkz. çöjülmek ;
  1651. ÇÜKREKLENMEK: yün elbise sahibi olmak ve giymek. II, 277
  1652. ÇÜLÜKMEK: bozulmak, perişanlaşmak. II, 118, 119, 166
  1653. ÇÜMERÜK: kişi her zaman gözü sulanan, gözü az gören adam — I, 488
  1654. ÇÜMGEN: çimenlik, ayrıkotu, Panlcum dactylon —
  1655. ÇÜMMEK: ördek suya iylce dalmak — II, 26
  1656. ÇÜMTÜRMEK: suya daha derin daldırmak, II, 182
  1657. ÇÜMÜRMEK: suya derin daldırmak — II, 85
  1658. ÇÜMÜŞMEK: suya daha derin daldırmakta yarış etmek — II, 111
  1659. ÇILNÜK: çınar ağacı, I, 388 bkz. çarun, şünilk
  1660. ÇÜPÜRLENMEK: keçi kıllanmak II, 266 bkz. çübürlenmek
  1661. ÇÜR: menfaat — I, 323
  1662. ÇÜR: çür süt sağılırken kapta çıkardığı ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 323 bkz. çur çur
  1663. ÇÜRKÜ: çiş (çocuklar için). I, 430
  1664. ÇÜRLEMEK: menfaat elde etmek, I, 323
  1665. ÇÜRLENMEK: faydalanmak — II, 245 çürletmek aşırtmak. II, 345
  1666. ÇÜŞEK: ot, çayır — I, 389
  1667. ÇÜVÜT: boya. III, 162 bkz. çüvüt § kızıl çüvüt; kızıl boya, zindfre, sülüğen — III, 162 § alçüvüt; al boya — 111. 162 § kök çüvüt; lacivert boya — III, 162 § ya şıl çüvüt; yeşil boya — III, 162 § sarıg çüvüt; sarı boya, zırnık. III, 162
  1668. ÇÜVÜT: boya — III, 162 bkz. — çüvüt
  1669. DAG: atlara ve başkalarına vurulan dağ, dağlamak — III. 153
  1670. DAG: yok, değil III, 153 bkz. dag ol, dag, tegül
  1671. DAG: ol değil — I, 393, III, 153 bkz. dag, dag, tegül
  1672. DAKI: dahi, II, 195 bkz. takı
  1673. DAÑ: dan diye ses verme. II, 357
  1674. DANGAL: saman kesmiği — III, 384
  1675. DAÑ: duñ etmek "dan dun" diye ses vermek — III, 357 bkz. tañ tuñ etmek-daş (-deş) iştirak, yakınlık gösteren bir ek — I, 407
  1676. DAVA: ılgın ağacı meyvesi. III, 237
  1677. DAVA: yün sümeği — III, 237
  1678. DEDE: baba, III, 220
  1679. DEVE: deve — II, 195; III, 225 bkz. devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  1680. DEVEY: deve — I, 31 bkz. deve, teve, tevey, teve, tevey, tev!, tivi
  1681. DIDEK: gelin giderken yat kimselere görünmemek için örtülen örtü — I, 408
  1682. DIDIM: geline gerdek gecesi giydirilen taç — I, 397
  1683. DIK: dik — I, 334
  1684. DIK: turmak dik durmak — I, 334
  1685. DÜK: şu kadar, birkaçI, 334; III, 367 § dük miñ
  1686. DÜK: urmak yumruğu ile yavaşçavurmak — I, 334
  1687. DÜLEK: ağzı kırık saksı ve testi, I, 389
  1688. DÜNÜŞGE: sülüklü pancar denen sebze — I, 490
  1689. DAG: yok, değil, III, 153 bkz. dag, dag ol, tegül
  1690. EBEK: (çocuk dilinde) ekmek — I, 68
  1691. : eç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak için çıkarılan ş65. II, 282 bkz. heç heç
  1692. EÇE: büyük kız kardeş — I, 86 bkz. eke, eze
  1693. EÇI: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. açı
  1694. EÇKÜ: keçi — I, 95, 128; II, 14, 117, 266 bkz. keçi
  1695. EDERMEK: aramak — III, 11 bkz. edermek
  1696. EDIN: başka, dışında. III, 11 bkz. adın, adın, adruk, ayruk
  1697. ED: ipekli kumaş ve benzeri gibi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79 bkz. ad
  1698. EDER: eğer, hayvan eğeri — II, 224, 253, 283, 327; III, 300
  1699. EDERGEN: çok arıyan; hakkını arayan — I, 157
  1700. EDERLEMEK: eğerlemek — I, 300 ederlig eğerli, eğeri olan, I, 151
  1701. EDERLIK: üzerine eğer konulan ağaç — I, 151
  1702. EDERMEK: aramak, takip etmek, kovalamak — I, 447 bkz. edermek
  1703. EDGERMEK: iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak — I, 227, 237; II, 29
  1704. EDGÜ: iyi. I, 34, 64, 79 , 114. 128 177, 221, 319, 386, 428, 432, 458, 523. 524; II, 153; III, 43. 155, 161, 214, 367, 374, 384, 435 § edgü yavlak; iyi kötü — I, 432
  1705. EDGÜLÜG( — K): iyiIik. I, 44, 129, 158, 420; II, 26, 91, 112
  1706. EDIRMEK: ayırıp seçmek, ayırmak, I, 177, 178 bkz. adırmak, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
  1707. EDIZ: yüksek, yüksek yer, her şeyin yükseği — I, 55, 94, 122 § ediz tag; geçit vermeyen da ğ — I, 55
  1708. EDIZLENMEK: engel ve sarp saymak — I, 292, 293
  1709. EDIZLIK: yükseklik. I, 152
  1710. EDLELMEK: ıslah olunmak; araştırılmak. I, 295
  1711. EDLEMEK: ülkü yapmak, değer vermek, ehemmiyet vermek, aklına getirmek; tesir etmek, I, 86. 286; III, 155
  1712. EDLENMEK: bir şey bir dllek için kullanılmak, bir şey dilek edinilmek. I, 257
  1713. EDLEŞMEK: saygı dolayısıyle birbirini aramak, I, . 239
  1714. EDLETMEK: iyileştirmek, ıslah ettirnıek — I, 264
  1715. EDLIG: faydalanılan, faydalı. I, 103
  1716. EĞMEK: ( — admak) yaradılış gösteren isimlerden fiil yapma edat ı — II, 340
  1717. EDNETMEK: değişmek, bulunduğu halden başka bir hale girmek. I, 266,
  1718. EF: ev, III, 207, 212, 266, 313, 314 bkz. ev, ev, öv, üv, üv
  1719. EGET: gerdek gecesi gelin içln gönderilen hizmetçi kad ın — I, 51
  1720. EGETLEMEK: cariye göndermek, birisi ile birlikte güveyin evine hizmetçi göndermek — I, 299 egetlenmek gelin kendisi ile birllkte gönderllen cariye sahibi olmak, I, 291
  1721. EGETLIG: cariye sahibi gelin — l — 151
  1722. EGETLIK: kara baş gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın — I, 150
  1723. EGILGEN: daima eğilen, eğilebllen — I, 159
  1724. EGILMEK: eğilmek I, 198; III, 215
  1725. EGIN: eğin, sırt — I, 77, 110
  1726. EGIN: eni bir buçuk karış, uzunluğu dört arşın gelen bir bez — I, 78
  1727. EGIR: karın ağrısını sağaltmak için kullanılan bir kök (ilâç), Acorus calamus — I, 53
  1728. EGIRGEN: çok eğiren — I, 158
  1729. EGIRMEK: sevketmek; döndürmek, eğirmek, çevirmek; bir yeri kuşatmak, sarmak. I, 178, 179; II, 13, 137
  1730. EGIRSEMEK: egir (ilâç) kullanmak ıstemek — I, 302
  1731. EGIRSEMEK: eğirmek istemek, (çevirmek, bir yeri ku şatmak) istemek — I, 302
  1732. EGIRTMEK: eğirtmek; kalenin etrafını kuşatmayı emretmek — III, 428
  1733. EGIŞ: maden eritildiği zaman çıkan pislik, I, 122
  1734. EGIŞMEK: çevgen eğmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1735. EGIT: nazar değmennesi için çocukların yüzüne sürülen bir ilâç, bu ilâç safrana blrtak ım şeyler katılarak yapılır. I, 51
  1736. EGLEŞMEK: birbirine uyup durmak; bir şeyi ayakla çlğnemekte birblrine yardım etmek. , I, 241 bkz. iklemek, ikleşmek, yiklemek
  1737. EGME: evin kemeri. I, 130
  1738. EGMEK: eğmek I, 100, 168
  1739. EGRI: eğri, I, 127, 458
  1740. EGRIK: egirtilen ip, egrilmiş ip — I, 105
  1741. EGRILMEK: kale ku; atılmak, sarılmak; ip eğrilmek, I, 248
  1742. EGRIM: düden, suyun toplanıp kaynıyarak dönerek aktığı yer — I, 107
  1743. EGRIMLENMEK: (su göllerde) eğreklenmek, kaynayarak ve akarak dönmek, düdenlenmek I, 314
  1744. EGRINMEK: kendi için eğirmek, kendini eğirir gibi göstermek — I, 253
  1745. EGRIŞMEK: bir yeri sarmakta, kuşatmakta yar-, dım etmek, ip eğirmekte yardım ve yarış etmek — I, 186, 236
  1746. EGSEMEK: eğmek istemek — I, 277
  1747. EGTÜRMEK: eğdirmek, I, 223
  1748. EGÜRGEN: taneleri olan bir bitki, Karluklar bunu yerler — I, 158
  1749. EKDI: sığır, koyun gibi hayvanların kesildiği yer, mezbaha — I, 125
  1750. EKDÜ: kılıç kını ve benzeri şeyleri oymakta kullanılan ucu eğri bıçak, I, 125
  1751. EKE: büyük kız kardeş, koca vey» karının kendinden büyük kız kardeşi, I, 68, 90; III, 7 bkz. eçe, eze
  1752. EKEÇ: akıllı küçük kız, büyüklük eseri gösteren küçük k ız, I, 52
  1753. EKEK: ortaya düşmüş. I, 78 § ekek işler; ortaya düşmüş kadın — I, 78
  1754. EKEK: işlerlik kadının arsızlığı, yüzsüzlüğü — I, 153
  1755. EKEKLEMEK: söğmek, "ortaya düşmüş karı"demek, kötülüğe nispet etmek — I, 306, 307
  1756. EKELEMEK: abla diye aytamak, "büyük k ızkardeş, abla" demek, I, 310
  1757. EKEME: bir çeşit çalgı, III, 174 bkz. ikeme
  1758. EKILMEK: ekilmek I, 198
  1759. EKIM: bir kez ekilecek kadar olan yer — I, 75
  1760. EKIN: çiftlik, ekin ekilen yer, I, 78
  1761. EKINDI: öbürü, öteki — III, 75, 103 bkz. ikindi
  1762. EKINDI: tarıg ekilen tohum, I, 140
  1763. EKINMEK: ekinmek, kendisi için ekmek — I, 203
  1764. EKIŞMEK: ekmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1765. EKITMEK: ektirmek — I, 212, 213
  1766. EKLEMEK: çiğnemek, basmak — III, 443 bkz. erklemek
  1767. EKMEK: bir şey ekmek — I, 64, 168
  1768. EKSÜK: eksik, I, 105 § eksük yarmak; eksik para — I, 105
  1769. EKSÜMEK: eksilmek. I, 278, 326
  1770. EKŞIG: ekşi, I, 105
  1771. EKTÜRMEK: ektirmek, I, 223
  1772. ELDIRI: oğlak derisi, I, 127 bkz. elri
  1773. ELDRÜK: üzerlik otu ve tohumu; Peganum harmala — III, 12, 412, bkz. ilrük, y ıdıg ot, yüzerllk
  1774. ELGELMEK: elenmek — I, 250
  1775. ELGEMEK: elemek — I, 284
  1776. ELGENMEK: kendisi içln elemek — I, 255
  1777. ELGEŞMEK: elemekte yardım ve yarı; etmek, I. 238
  1778. ELGETMEK: eletmek — I, 264
  1779. ELIG: el — I, 72, 82, 134, 164, 197, 202, 242, 253, 288, 410, 448; II, 44, 78, 82, 105, 123, 134, 135, 147, 158, 231, 237, 238, 271, 292, 328, 346; III, 53, 62, 63, 79, 124, 134, 142, 154, 193, 242. 297, 307, 425 § oñ elig; sag el — I, 72 § sag elig; sa ğ el — I, 72 § sol elig;
  1780. ELIGLIG: elli, eli olan — I, 336
  1781. ELIGLIK: eldiven, elcik — I, 153
  1782. ELIKLEMEK: alay etmek, I, 307 bkz. elük —
  1783. ELKIN: yelici, koşan; konuk, misafir, yolcu, seyyah — I, 31, 44, 102; II, 242; III, 37, 85 bkz. yelkin, yelkin
  1784. ELRI: oğlak derisi. I, 127 bkz. eldiri
  1785. ELŞEMEK: acıkmaktan dolayı göz kararmak — I, 283 bkz. ölşemek
  1786. ELŞETMEK: açlıktan gözünü karartmak, I, 263 bkz. öl şetmek
  1787. ELÜK: alay etme, maskaraya alma — I, 122 bkz. eliklemek
  1788. ELVIRMEK: sıçramak, atılmak — I, 226 bkz. alvırmak
  1789. EM: kadının dişilik aygıtı, am — I, 38, 335
  1790. EM: ilaç. I, 38, 95, 407; II, 363; III, 157
  1791. EMÇI: ilâç yapan adam, eczacı, I, 38; III, 252
  1792. EMDI: şimdi. I, 36, 37, 41, 46, 74, 125, 192, 200, 367, 380, 442, 498; II, 110, 209, 264; III, 356, 372 bkz. imdi emeçlemek
  1793. EMEK: olmak I, 494; II, 29
  1794. EMET: evet — I, 51; III, 8 bkz. evet, evet, yemet
  1795. EMGEK: emek, zahmet, I, 110, 205, 420; II, 121, 130, 228, 233, 288; III, 372
  1796. EMGEKLENMEK: zahmetli saymak, I, 315
  1797. EMGEMEK: emek çekmek, zahmet çekmek — I, 284, 362
  1798. EMGENMEK: emenmek, zahmet çekmek — I, 255
  1799. EMGEŞMEK: birbiri yüzünden zahmet çekmek — I, 238
  1800. EMGETMEK: yordurmak, emek çektirmek — I, 264
  1801. EMIK: (emig) meme — I, 72, 407; II, 70 § tevi emiki; deve memesi, I, 485 emik ılık, soğuduktan sonra ısınıp sıcaklığı artmayan — I, 72 § emik kün; ılık gün. I, 72
  1802. EMIKDEŞ: bir memeden emen iki çocuk, süt karde ş, I, 407
  1803. EMIKLEMEK: memesine vurmak, I, 308
  1804. EMIGLIG: işler emzikli kadın — I, 153
  1805. EMIR: kırağı, sis — I, 54 bkz. amır, imir, iñir
  1806. EMIRÇGE: kıkırdak, III, 442
  1807. EMITMEK: eğilmek, meyletmek — I, 69, 214; II, 312. 325
  1808. EMLELMEK: ilaçlanmak I, 296
  1809. EMLEMEK: ilâçlamak, sağaltmak (yalnız kullanılmaz, "samlamak" ile beraber gelir), I, 287, 380; III, 85, 295, 298
  1810. EMLENMEK: kendine ilâç etmek — I, 259
  1811. EMLEŞMEK: ilâçlanmak — I, 242
  1812. EMLETMEK: ilâçlatmak, ilâç ettirmek — I, 266; II, 363
  1813. EMMEK: emmek I, 169
  1814. EMRIMEK: kaşımak — I, 275
  1815. EMRIŞMEK: uyuz vb — şeylerden dolayı kaşınmak, deri karıncalanmak — I, 236, 463
  1816. EMRITMEK: kaçıma ve gidiştirme yüzünden gıdıklaniTiak — I, 261, 262
  1817. EMRÜLMEK: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. amrulmak
  1818. EMRÜLMEK: yatıştırmak, dindirmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, amrutmak
  1819. EM: sem ilãç — I, 407 bkz. samlamak, sem
  1820. EMSEMEK: emmek istemek — I, 278
  1821. EMŞEN: (amşan) kuzu derisi, kürk yapılan deri, I, 109
  1822. EMÜRMEK: emzirmek — III, 264 bkz. emilzmek
  1823. EMÜZMEK: emzirmek I, 180; II, 264 bkz. emürmek
  1824. ENDEK: satıh, bir nesnenin üst yanı; dam — I, 105
  1825. ENDIK: şaşkın — I, 106 § endik er; budala adam — I, 105
  1826. ENÜÇ: göze inen perde — I, 52
  1827. ENÜÇLEMEK: göze inen perdeye ilâç koyn ıak, I, 299, 300
  1828. ENÜÇLENMEK: göze perde inmek, I, 291
  1829. ENÜK: hayvan yavrusu, enik, arslan, s ırtlan, kurt, köpek yavruları. I, 72
  1830. ENÜKLEMEK: eniklemek, yavrulamak — I, 308; III. 92
  1831. ENÜKLENMEK: eniklemek, enik sahibi olmak, I, 294
  1832. ENÜKLÜG: yavrulu — I, 153
  1833. EÑEK: ağzın iki yanında, azıların bittiği yer, avurt — I, 135
  1834. EÑEK: kadınların baş örtülerini bağladıklan ip — I, 135
  1835. EÑITMEK: şa; ırtmak — II, 274 bkz. angıtmak
  1836. EÑLIK: kadınlann yanaklarına sürdükleri allık — I, 115
  1837. EÑGMEGÜ: imtihan, sınav — I, 252
  1838. EÑMEK: şaşmak — I, 174, 252
  1839. EÑREŞMEK: canı sıkılmak, inlemek, mızmızlanmak (çocuk hakkında) — I, 258, 289; III, 39
  1840. EÑTÜRMEK: işinde şaşırtmak, dandırnnak — I, 290
  1841. EP: pekitme ve obartma edatı — I, 34
  1842. EPMEK: ekmek — I, 101
  1843. ER: er, erkek, adam — I, 16, 21, 24, 33, 34, 35, 36. 37, 38, 49, 54, 63, 71, 99, 104, 124, 128, 139, 146, 147, 148, 152, 154, 155, 156, 157, 158, 160, 162, 164. 166, 167, 168, 169, 170, 172, 174, 178, 181, 190, 191. 192, 194, 195, 196. 198, 199, 200, 201, 205, 216
  1844. ERDEM: fazilet, edep, terbiye; hüner — I, 51, 89, 103, 107, 252; 336, II, 97, 229, 243, 343; III, 41, 133, 143, 211, 303, 440 bkz. erdem
  1845. ERDINI: iri 100. I, 71, 141
  1846. ERDEM: fazilet, edep, terbiye; hüner. I, 482 II, 8 bkz. erdem
  1847. EREĞMEK: erkekleşmek, I, 208 bkz. arıtmak, eretmek
  1848. EREN: erin kural dışı çoğul şekli, I, 45, 74, 76, 85, 149, 183, 187, 210, 229, 230, 247, 359, 362. 370 384, 518; II, 17, 83, 101, 104, 220; III, 119. 155 230, 378, 393, 406 § kurç eren; dayanıklı, yiğit adam — I, 343
  1849. ERENTÜZ: Terazi yıldızı; Müşteri yıldızı — I, 76; III, 40 bkz. Karakuş, Karakuş yulduz
  1850. ERETMEK: taşağı çıkarmak, iğdiş etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek. I, 208 bkz. arıtmak, eredmek
  1851. ERGÜRMEK: eritmek. I, 227; II, 198
  1852. ERGÜRMEK: erişmek, vaktinde yetişmek — I, 227, 228
  1853. ERIK: yağ ve yağa benzer eriyen şey, erimiş. I, 70
  1854. ERIK: yüğrük. I, 139 § erik yılkı; yorga hayvan — 1, 70 § erik at; yürüyen at — I, 70 § erik er; becerikli, yürekli adam — I, 70
  1855. ERIKLIK: hayvanın istekliliği, I, 152
  1856. ERIMEK: erimek III, 367 bkz. erilmek
  1857. ERINÇ: olur ki, belki — I, 132; III, 65, 245, 309, 449
  1858. ERINÇIL: günah, bkz. I, 134 arınçu
  1859. ERIÑEN: ergen, bekâr — I, 117
  1860. ERINMEK: erinmek, üşenmek — I, 201
  1861. ERITMEK: eritmek. I, 208 bkz. erütmek
  1862. ERK: saltanat, sözü ve buyruğu geçerlik, kudret, iktidar, gücü yeterllk, I, 43
  1863. ERKEÇ: erkeç, genç teke — I, 95
  1864. ERKEK: her hayvanın erkeğl — I, 111; II, 102; III, 6, 178 § erkek takagu
  1865. ERKEN: iken anlamına hal bildiren edat — I, 108, 121, 376, 526; II, 68, 249, 301, 333; III, 168, 317
  1866. ERKEN: erken — I, 389
  1867. ERKI: şüphe ve sorgu bildlren edat — I, 129
  1868. ERKLEMEK: çiğnemek, basttiak. III, 443 bkz. eklemek
  1869. ERKÜZ: suv ilkbahara doğru karların ve buzların erimesinden hasıl olan su — I, 96
  1870. ERLENMEK: kadın evlenmek, er sahibi olmak — I, 257
  1871. ERLEŞMEK: erkeklikte yarış etmek, I, 239
  1872. ERLIK: erkeklik. I, 104
  1873. ERMEGIL: tembel, eringen — I, 42, 70, 138
  1874. ERMEGÜRMEK: tembelleşmek — III, 349
  1875. ERMEK: olmak, imek — I, 24, 25, 74, 89, 109, 164, 215, 384, 399, 418, 430, 458, 516; II, 56, 57, 74, 169, 256. 257, 297, 320, 361; III, 38. 44, 168, 218, 219, 315. 333, 385 bkz. ermek
  1876. ERNEK: parmak — I, 104 bkz. errigek
  1877. ERÑEK: parmak. I, 104, 121, 248; III, 130, 443 bkz. ernek
  1878. ERÑEYÜ: altı parmaklı adam — I, 136
  1879. ERÑEYÜ: çok kısa boylu, cüce — I, 136
  1880. ERRE: sidik; eşek kaşandırılmak istendiği zaman iki üç kere bu söz söylenir — I, 38
  1881. ERSEK: ortaya düşmüş azgın kadın, orospu — I, 104; II, 56
  1882. ERSEKLENMEK: kadın azgınlığından erkek isternek — I, 314
  1883. ERSIG: ere benzeyen, erkek gfbı, III, 128
  1884. ERSINMEK: erkekleşmek I, 253
  1885. ERTIK: işlek yol, I, 103
  1886. ERTIŞMEK: geçmekte yarış etmek — I, 231
  1887. ERTMEK: geçmek-III, 233, 425, 427
  1888. ERTTINI: özük bedeni inci gibi kadın, I, 141
  1889. ERTÜRMEK: vazgeçmek, bağışlamak, kabullenmek; geçirmek — I, 220
  1890. ERÜK: kendisiyle deri sepilenen nesne — I, 70
  1891. ERÜK: ; eftali, kaysı, erik gibi meyvelere verilen genel ad — I, 69, 318; II, 282 § tülüg erük
  1892. ERÜKLEMEK: sepilemek. I, 70, 306
  1893. ERNKLENMEK: eriklenmek, erik meyvesi vermek, I, 294; III, 348
  1894. ERÜKLÜK: eriklik, erik bahçesi I, 152
  1895. ERÜKSEMEK: eriksemek, canı erik istemek — I, 303
  1896. ERÜMEK: erimek. II, 198; III, 252 bkz. erimek
  1897. ERÜŞMEK: erimek; erişmek — I, 182, 186 bkz. aruşmak
  1898. ERÜTMEK: eritmek — I, 208 bkz. eritmek
  1899. ES: fenalık, kötülük, ayıp şey; avret yeri. I, 210
  1900. ES: yırtıcı, vahşş hayvanların avı, payı — I, 17, 36; III, 46
  1901. ESBERI: külde pişirilen bir çeşit ekmek — I, 141
  1902. ESEN: sağ, salim — I, 62, 77
  1903. ESENLEMEK: selamlamak I, 308
  1904. ESGÜRÜK: sarhoş, I, 349 bkz. esrük
  1905. ESILMEK: uzamak, uzatılmak. I, 196 bkz. asılmak
  1906. ESIN: esinti, rüzgâr, I, 77, 165, 266, 288; II, 223; III, 147
  1907. ESINMEK: bir şeyi çekmek, germek, uzatmak, I, 201 bkz. as ınmak
  1908. ESIRGEMEK: acımak, eseflenmek — I, 306
  1909. ESIRGENMEK: acınmak — i, 291
  1910. ESIŞMEK: ip ve benzeri şeyleri (çekmek, germek ve uzatmakta) yard ım ve yarış etmek — I, 185
  1911. ESITMEK: uzatmak — I, 209
  1912. ESIZ: yazık, esef, III, 51 bkz. essiz, ısız, ıssız, isiz
  1913. ESIZLIG: fenalık, kötülük, haşarılık — III, 161 bkz. ısızlık, ıssızlık, isizlik
  1914. ESKI: eski, I, 129
  1915. ESKIRMEK: eskimek, I, 228
  1916. ESKÜ: kalbur, elek, I, 129
  1917. ESLINMEK: bir şey bir şeye takılmak — I, 258, 259 bkz. aslınmak
  1918. ESMEK: esmek; kalburlayarak savurrnak; uzatmak — I, 165
  1919. ESNEMEK: esmek; esnemek, I, 288; II, 223; III, 147
  1920. ESNETMEK: estirmek; esnetmek — I, 266, 267
  1921. ESRI: kaplan; tekir renk, kaplan rengi — I, 126 bkz. asr ı § esri yışık; alaca, iki renkli ip — I, 126
  1922. ESRILEMEK: nakışlamak, süslemek — I, 316
  1923. ESRÜK: sarhoş — I, 105, 194; II, 213, 289; III, 281 bkz. esgürük
  1924. ESSIZ: acınmaa — nlatır, yazık, vah — I, 143; II, 188 bkz. esiz, ısız, ıssız, isiz
  1925. ESTÜRMEK: uzattırmak, çektirmek, gerdirmek; elettirmek, I, 221
  1926. ESÜRTMEK: sarhoş etmek — III, 427
  1927. : eş, arkadaş — I, 47, 458
  1928. EŞEK: eşek — II, 246 bkz. eşgek, eşyek
  1929. EŞGEK: eşek — I, III, 114 bkz. eşek, eşyek
  1930. EŞGEKLENMEK: eşek sahibi olmak — I, 315
  1931. ESIÇ: tencere, çömlek — I, 52, 166, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178. 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142. 191, 206, 249, 280, 409, 430 bkz. a şaç, aşıç § eşiç bukaç; tencere, bardak, tas — I, 357, 411
  1932. EŞIÇLENMEK: tencere sahibi olmak — I, 291
  1933. EŞIK: eşik- I, 42
  1934. EŞIKLIK: eşiklik I, 152 § eşiklik yıgaç; eşik yapmak için hazırlanan ağaç — I, 152
  1935. EŞILGEN: daima eşilen — I, 158
  1936. EŞILGEN: her zaman uzayan, çekılen — I, 158
  1937. EŞILMEK: eşilmek I, 197
  1938. EŞILMEK: uzamak — I, 158
  1939. EŞIŞMEK: toprak eşmekte yardım ve yarış et-mek, I, 185
  1940. EŞITMEK: eştirmek, araştırmak — I, 211 bkz. üşetmek
  1941. EŞITTÜRMEK: işittirmek — I, 222 bkz. eştlirmek
  1942. EŞKIN: uzun yol — I, 109
  1943. EŞKINCI: koşa koşa glden at postası — I, 109
  1944. EŞKIN: toprak akıp inen, üğünen toprak — I, 109
  1945. EŞKÜRTI: ipekli, nakı; lı Çin kuma; ı — I, 145
  1946. EŞLIG: genç kadından eşi bulunan kimse, eşli, eş sahibi I, 47
  1947. EŞMEK: eşmek; taşmak; (at hakkında) yorga yürümek — I, 166
  1948. EŞTILMEK: işitilmek; I, 246
  1949. EŞTÜRMEK: eştirmek — I, 222
  1950. EŞTÜRMEK: işittirmek — I, 221 bkz. eşittürmek
  1951. EŞÜK: büyüklerin ölümünde mezarları üstüne serilmek üzere gönderilen ıpek kumaş; bu kumaş sonra parçalanarak fakirlere da ğıtılır, I, 72
  1952. EŞÜK: bürgü, örtü, üste giyinilen, bürünülen her nesne — I, 14, 72
  1953. EŞÜKLIG: bürgülük kumaş sahibi. I, 153
  1954. EŞÜKLIK: barçın bürgu yapılmak için hazırlan-mış olan ipekli kuma; — I, 153
  1955. EŞÜLMEK: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. aşulmak
  1956. EŞÜMEK: örtmek, bürümek, I, 14; III, 253, 254
  1957. EŞÜTMEK: örttürmek — I, 210 bkz. aşutmak
  1958. EŞYEK: eşek, I, III, 114, 244, 311, 492; III, 62, 326, 330 bkz. e şek, eşgek
  1959. ET: et, I, 35. 36, 95, 169, 173, 177, 184, 196, 209, 220, 223, 236, 323, 338, 348, 379, 397, 401, 429, 444, 479, 485, 495; II, 4, 15, 78, 102, 120, 126, 129, 141, 156, 157, 174, 211, 217, 222, 230, 240, 243, 245, 248, 252, 254, 281, 282, 292, 293, 342, 348; III, 7, 16. 23,
  1960. ETÇI: kasap, II, 48, 49
  1961. ETEÇ: çocukların ceviz oynadığı çukur, I, 52 bkz. etiç
  1962. ETEÇLIK: ceviz oynamak için çukur aç ılmış yer — I, 151
  1963. ETEK: etek — I, 68
  1964. ETEKLENMEK: eteklenmek — I, 294
  1965. ETEKLIG: etekli, eteği olan, I, 122
  1966. ETEKLIK: eteklik I, 152
  1967. ETETMEK: sıkıntıya koymak — I, 207
  1968. ETIÇ: çocukların ceviz oynadıkları çukur — I, 52 bkz. eteç
  1969. ETIK: pabuç, mest — III, 283 bkz. etük
  1970. ETIKMEK: (çocük) yetişmek, tombullaşmak, büyümek. I, 192
  1971. ETILGEN: her zaman düzelen — I, 158
  1972. ETILGEN: atlarda bulunan bir hastalık — I, 158
  1973. ETILGEN: sayılgan birçok işlere giren, çıkan, I, 158
  1974. ETIZ: iki dere arasındaki su geçecek sed — I, 54 bkz. at ız
  1975. ETIZLEMEK: ark açmak, set yapmak, topragı parçalara ayırmak, evlek yapmak — I, 301 bkz. atızlamak
  1976. ETIZLENMEK: parçalara ayrılmak, (tarla hakkında) maşalaya ayırnnak — I, 292 bkz. atızlanmak
  1977. ETLELMEK: et yapılmak — I, 295
  1978. ETLEMEK: etlik yapmak, et yapmak, I, 284, 285
  1979. ETLENMEK: etlenmek, şişmanlamak — I, 256, 285
  1980. ETLETMEK: kestirip et haline getirtmek, I, 264
  1981. ETLIG: kişi etli, şişman. I, 101
  1982. ETLIG: ki ; i et sahibi olan kimse — I, 101
  1983. ETLIK: et asılacak çengel, I, 101
  1984. ETLIK: kesilmek için hazırlanan koyun — I, 101 § etlik koy; etlik koyun, I, 101
  1985. ETMEK: (etmek) yenecek ekmek I, 102, 166, 197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; II, 28, 30, 98, 112, 138, 197, 235; III, 93, 223, 280, 287, 304, 352, 426, 428
  1986. ETMEKÇI: ekmekçi — II, 48, 49
  1987. ETMEKLENMEK: ekmek sahibi olmak — I, 314
  1988. ETREK: rengi kızıla çalan sarı adam — I, 101
  1989. ETSEMEK: canı et istemek — I, 275, 279
  1990. ETSETMEK: ete istek getirtmek, I, 262
  1991. ETÜK: pabuç, edik, I, 68, 218, 395; II, 49, 315; III, 97, 242, 426, 430 bkz. etik § büküm
  1992. ETÜK: ; kadın ayakkabısı — I, 395
  1993. ETÜKÇI: pabuççu, kavaf — II, 49
  1994. ETÜKLENMEK: ayakkabı, edlk sahibi olmak, I, 294; III, 348
  1995. ETÜKLÜK: sagrı ayakkabı yapmak için ayrılan sahtiyan I, 152
  1996. ET: yer yumuşak yer — I, 35
  1997. ETYIN: vücut — I, 463
  1998. EV: ev, I, 32, 211, 516 bkz. ef, ev, öv, üv, üv § ev k ızı; aile kızı — I, 326
  1999. EVET: evet, peki — I, 51 bkz. emet, evet, yemet
  2000. EVIN: tane, I, 84 bkz. evin
  2001. EVLEŞMEK: evini ortaya koyup kumar oynamak, I, 240, 241
  2002. EVLIG: ev sahibi. II, 106, 176
  2003. EVLÜK: kadın, I, 251
  2004. EV: ev — I, 24, 25, 32, 33, 37, 38, 85, 104, 124, 147, 148, 169, 191, 197, 214, 225, 226, 227, 231, 251, 253, 257, 281, 283, 293, 298, 323, 343, 370, 375, 377, 378, 384, 422, 435, 446, 447, 464, 495, 496, 498, 499, 501, 504, 507, 514, 515; II, 3, 4, 6, 8. 17, 1
  2005. EVDILMEK: ele geçirilmek, toplanmak — I, 246
  2006. EVDIMEK: toplamak — I, 273
  2007. EVDINMEK: toplamak, toplamayı üzerlne al — mak, kendi kendisine toplamak — I, 251; II, 254
  2008. EVET: evet, peki, I, 51 bkz. emet, evet, yemet
  2009. EVIN: tane — I, 77, 84 bkz. evin
  2010. EVLENMEK: hâlelenmek; kendine ev edinmek — 1. 258, 259
  2011. EVLENMEK: evlenmek — III, 87
  2012. EVLEŞMEK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak
  2013. EVMEK: bir şeyin etrafına koşuşmak I, 167
  2014. EVRIŞMEK: uğraşmak, çabalaşmak, bir işin üstüne düşmek; çevirmekte ve bir şeyin altını üstne getirmekte yardım etmek, I, 235, 248
  2015. EVRÜLMEK: yönelinen yerden çevrilmek. I, 248
  2016. EVSEMEK: evini özlemek. I, 277, 279
  2017. EVSETMEK: evini özletmek, Istetmek, I, 262
  2018. EVSINMEK: evi benimsemek, kendi evi saymak. I, 253, 258
  2019. EVŞÜK: bir adama sonradan gelen hal, hastal ık ve benzeri, arıza; evin merteği, direği — I, 105
  2020. EVŞÜKGEN: tevürgen her zaman evirip çeviren, güç işleri başaran — I, 157, 521
  2021. EVÜRGEN: tevürgen her zaman evirip çeviren — I, 521
  2022. EVÜRMEK: çevirmek, evirmek, döndürmek, altını üstüne getirmek, I, 178; II, 82
  2023. EVÜSGÜ: savurma aygıtı — I, 13
  2024. EVÜŞMEK: savurmak — I, 13
  2025. EVZEMEK: koğlamak, müzevirlik etmek I, 275
  2026. EYEGÜ: her hayvanın eyeğisi, eye kemiği, kaburga; yan; çadırın yanı, I, 137; III, 174, 425
  2027. EYEGÜ: yer dağın ortası — I, 137
  2028. EYLE: öyle — I, 113, 166; III, 186
  2029. EYMENMEK: utanmak; çekinmek — I, 270; III, 377
  2030. EZE: buyük kız kardeş, I, 90 bkz. ece, eke
  2031. EZIK: uzunlamasına çizik, tırnak yarası — I, 71 bkz. az, iz
  2032. EZITMEK: uzunluğuna yirmek, I, 209
  2033. EZMEK: kazımak, sıyırmak — I, 165
  2034. EZTÜRMEK: yirdirmek-I, 220
  2035. EL: i1, vilâyet — I, 48, 106, 168, 219, 354; II, 9, 10, 18, 25. 29, 238
  2036. EL: atı anlatır bir isim — I, 48 el açıklık, boşluk — I, 48
  2037. EL: kötü, değersiz. |, 49 el iki bey arasında barışıklık — I, 49
  2038. EL: başı ata bakan, seyis — I, 49
  2039. EL: bolmak sulh olmak, banşmak — I, 49
  2040. EL: kuş kartala benzeyen alacalı bir kuş — I, 49
  2041. EN: çukur; iniş. I, 49; III, 4 bkz. in § en yer
  2042. EN: en, yan tarafa olan genişlik, yan — I, 49
  2043. ENEMEK: enemek; kulaktan bir parçasını keserek imlemek III, 256
  2044. ENETMEK: enetmek; kulağın bir parçasını keserek imletmek — I, 215
  2045. ER: delik açmak için kullanılan aygıt, delgiç, I, 45
  2046. ER: yer — I, 45 bkz. yer
  2047. ER: yerin güneye bakan güneşli tarafı — I, 464 bkz. ir
  2048. ERILMEK: gedilmek, gedik açılmak; eksikleşmek — I, 270
  2049. ERIN: dudak, I, 70, 77 bkz. ir(i)n
  2050. ERINÇ: iyi ya; ayı; , nimet içinde geçiniş, nimet, bolluk, I, 46, 132; III, 449 bkz. erinj
  2051. ERINÇÜ: günah — I, 134 bkz. arınçu
  2052. ERINJ: nimet, bolluk, I, 132; III, 449 bkz. erinç
  2053. ERLE: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. irle
  2054. ERMEK: i. rkilmek, yalnızlık duymak; (duvar) yarmak — I, 172, 173
  2055. ERMEK: olmak, imek, I, 24 bkz. ermek
  2056. ERTE: erte — I, 124
  2057. ERTELEMEK: erken başlamak — I, 316 bkz. ırtalamak
  2058. ESILMEK: eksilmek. I, 270
  2059. EŞITMEK: işitmek. I, 212, 508, bkz. işitmek
  2060. ETILMEK: düzelmek; edilmek, yapılmak — I, 53, 442; II, 209
  2061. ETINMEK: edlnmek, hazırlanmak — I, 82
  2062. ETIŞMEK: bariştırmak, beraber yapmak — I, 76
  2063. ETMEK: (yardımcı fiil) yapmak, etmek, eylemek, kılmak — I, 171, 324, 332, 333. 342 361. 456, 457, 486; 11. 25; 111. 128 129, 130, 357, 366, 370
  2064. ETTÜRMEK: büktürmek — I, 267, 268 bkz. iytürmek
  2065. ETTÜRMEK: onartmak, düzeltmeyi emretmek. I, 217, 218
  2066. EVEK: acele, ivme; aceleci, iven — I, 77, 104, 387; II, 13, 19 § evek er; aceleci adam, I, 122
  2067. EVEKLIK: işlerde ivme, acelecillk — I, 153
  2068. EVET: acele, ivnne — III, 26
  2069. EVILMEK: ivilmek, acele edilmek. I, 271
  2070. EVIŞMEK: koşu; mak, acele edl; mek — I, 186
  2071. EVMEK: acele etmek, I, 167 . 168; II, 12; III, 26, 183
  2072. EVSEMEK: ivmek, acele etmek (lstemek) — I, 277
  2073. FURXAN: put — I, 343 bkz. burxan, beder burxan bedez burxan —
  2074. FURHAN: evi put evi, puthane — I, 343,
  2075. GE: zarf (mefulüileyh) edatı — III, 212, .
  2076. GERÜ: . . . doğru III, 251
  2077. GEŞÜR: havuç, I, 431 bkz. gezer, gizri, sar ıg, turma
  2078. GEZER: havuç, I, 431 bkz. geşür, gizri, sarıg turma
  2079. GIZRI: havuç. I, 431 bkz. geşür, gezer, sarıg turma
  2080. GINE: küçültme eki — III, 359 bkz. — kıya, -kiye
  2081. GU: fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve ayg ıt ismi yapan edat — III, 211
  2082. HANA: ana, I, 32 bkz. ana
  2083. HATA: ata, I, 32 bkz. ata
  2084. HEÇ: heç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak çıkarılan ses I, 321; II, 282 bkz. eç eç
  2085. HOÇ: hoç keçilergüdülüp sürülürken söylenen, — II, 282
  2086. HUKUBARI: pota yapılan çamur, lülecl çamuru — için ç ıkarılan ses, III, 243 bkz. çukuban
  2087. XAFSI: hokka — I, 423
  2088. XAKAN: Afrasyab'a verilen ungun, III, 157
  2089. XAMIR: emir, bey — I, 112
  2090. XAN: han, Türkler'in en büyük başbuğu, Afrasyab oğullarına verilen ungun — I, 63, 82, 199, 255, 271, 410, 427, 459; II, 3, 7, 190, 273, 288; III, 60, 127, 141, 157, 266. 327, 368
  2091. XANDA: nerede — I, 46, 418; III, 69, 173, 218 bkz. kanda, kayda, kayuda
  2092. XASNI: çocukları semirtmek için bir kese içine konularak a ğızlarına verilen bir deva, Hin-distan'dan gelir — I, 435
  2093. XAYU: hangi, hani, I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. kanu, kayu
  2094. XIYAR: maraz ücretle çalışan adam, ırgat — I, 411 bkz. maraz
  2095. XIZ: kız — III, 218 bkz. kırkın, kırnak, kız
  2096. XULIÑ: Çin'den getirilen birçok renkleri olan ipek kuma ş, III, 371
  2097. XUMARU: andaç olarak verilen mal, ölen büyük bir adam ın malından hakana ayrılan güzel parça, uzağa giden adamın hısımlarına bıraktığı mal I, 445
  2098. XUMARU: miras I, 445; III, 440
  2099. XUMARULANMAK: mirasa konmak; dostunun veya ba şkasının malından kendine azık edin-mek, III, 205
  2100. XUN: kaba, faydasız. III, 138
  2101. XUN: xara ışlamak kaba, faydasız iş i; lemek — III, 138
  2102. XÜÇÜNEK: kırlangıç dahi denilen benekli, güzel kokulu küçük kavun, y ılkıç — I, 488
  2103. IÇGIN: kaçırmak; kaybedilmek, yok edilmek, elden gitmek; yellen^iek. I, 253, 254; III, 307
  2104. IDILMAK: salıverilmek, boşanmak — I, 194
  2105. IDINÇU: saç erkeğin sonradan bırakılan saçı — I, 133
  2106. IDINÇU: yılkı yük vurulmayarak bırakılan hayvan — I, 134
  2107. IDIŞMAK: birbirine armağan vermek, armaganlaşmak ve bunda yarış etmek — I, 182
  2108. IDMAK: salmak, gôndermek, serbest bırakmak, I, 210, 421; III, 172, 230, 343, 438 bkz. tonatmak, tonıdmak
  2109. IDSAMAK: göndermek istemek — I, 276
  2110. IDU: zaruret, zahmet — I, 110
  2111. IDUK: kutlu ve mübarek olan; aslında sahibininyaptığı bir adak için saklanarak yünü k ırkılmayan, sütü sagılmayan, yük vurulmayarakbaşıboş bırakılan, salıverilen her hayvana bu ad verilir. I, 65
  2112. IDUK: tag geçitsiz sıra dağlar — I, 65
  2113. IGLAMAK: ağlamak — I, 286, 287 bkz. yıglamak
  2114. IGLAŞMAK: ağla; mak — I, 240 bkz. yıglaşmak
  2115. IJMAKLANMAK: bir yerde veya bir şeyde çok şap bulunmak; kelliği artmak, azmak — I, 313bkz. ajmuk
  2116. IK: soğuk su içilerek üzerine ekmek yenildikte gögsü kabartarakç ıkan bir hıçkırık, hık — I, 37
  2117. IKILAÇ: asil, yüğrük at — I, 139
  2118. IK: tutmak hıçkırık tutmak, hık tutmak — I, 37
  2119. ILDURMAK: indirmek I, 224
  2120. ILIG: ılık, I, 31, 64 bkz. yılıg
  2121. ILIMGA: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. al ımga
  2122. ILINMAK: ilişmek, tutulmak, uğramak, takılmak — I, 204; II, 288; III, 358 bkz. ilinmek
  2123. ILIŞMAK: inmekte yarış etmek, ini; mek — I, 190
  2124. ILIŞMAK: blrbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım etmek I, 188, 190 bkz. ilişmek
  2125. ILMAK: inmek — 1. 169, 175; III, 69, 220 bkz. inmek
  2126. ILSAMAK: inmek istemek — I, 278 bkz. insemek
  2127. IMGA: malmüdürü, tahsildar, hazinedar. I, 128
  2128. INAL: anası hatun (kökten), babası ortalık adamı olan bütün gençlere verilen ungun, I, 122
  2129. INANÇ: güvenilen, inanılan, I, 133; III, 450 § ınanç beg; inanılan, güvenilen bey — I, 133, 206
  2130. INANMAK: inanmak, güvenmek — I, 206; III, 161
  2131. INIŞMAK: inişmek I, 190
  2132. IÑAN: dişi deve — I, 120, 289 bkz. iñen
  2133. IÑRAMAK: deve inlemek — I, 120
  2134. IÑRANMAK: inlemek — I, 289
  2135. IÑRAŞMAK: inleşmek III, 398
  2136. IÑRATMAK: inletmek, II, 357, 358
  2137. IR: ır, ırlama — III, 4 bkz. yır
  2138. IR: utanma bildiren bir söz — I, 36 bkz. ıra, ırra, ir
  2139. IRA: utanma — I, 39 bkz. ır, ırra, ir
  2140. IR: bulmak utanmak. I, 36
  2141. IRGAG: donmu; olan buzu, buzluga çeklp getirmek için kullan ılan kanca, I, 141
  2142. IRGALMAK: sallanmak, ırgalanmak. I, 249
  2143. IRGAMAK: sallamak, ırgalamak, I, 283; III, 316, 321
  2144. IRGANMAK: ırgalanmak — I, 254
  2145. IRGAŞMAK: ırgalamakta yardım ve yarış etmek — II, 322
  2146. IRGATMAK: ırgalatmak, sallatmak — I, 263
  2147. IRK: kâhinlik, fal, yürektekini d ı; arı çıkarma, I, 42
  2148. IRKLAMAK: kâhinlik etmek, ırk (fal)a bakmak — III, 443
  2149. IRRA: utanma — I, 39 bkz. ır, ıra, ir
  2150. IRTALAMAK: erken başlamak — I, 316 bkz. ertelemek
  2151. ISINMAK: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. isinmek
  2152. ISIRGAN: ısırgan, çok tsıran — I, 156
  2153. ISIRMAK: ısırmak, sokmak — I, 178; II, 329
  2154. ISIRTMAK: ısırtmak — III, 428
  2155. ISIŞMAK: ısınmak, bir nesnenln bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak, I, 185 bkz. isişmek
  2156. ISIZ: ele, avuca sığmayan, haşarı çocuk, utanmaz, arsız, ırsız, fena, kötü — I, 122, 386; II, 117 bkz; esiz, essiz, ıssız, isiz
  2157. ISIZLIK: fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ıssızlık, isizlik ıslanmak ; islenmek — I, 298 bkz. işlenmek
  2158. ISRIK: çocukları perilere ve göz dokunmasına karşı afsunlamak için ilâç yapıldığı zaman tekrarlanarak söylenir. I, 99
  2159. ISRILMAK: ısırılmak, I, 247
  2160. ISRIM: kişi suratsız, sıkıntilı adam — I, 107
  2161. ISRINMAK: öfkelenip derlenmek, toplanmak, çekilmek, büzülmek — (Bu kellme sebzelere iyice pi şmeden soğuk su konmasıyle pişme yerek çiğ kalması, sinirsek olması halinde 50/10^. Yumuşak huylu bir kimsenin ser-telmesi de bôyledir) — I, 251, 252
  2162. ISRIŞMAK: ısırışmak — I, 234, 285
  2163. ISRUMAK: ısırmak — I, 163
  2164. ISSIZ: kişi yüzsüz, lyilik bilmez adam — I, 142 bkz. esiz, essiz, ısız, isiz
  2165. ISSIZLIK: , fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ısızlık, isizlik
  2166. : iş — I, 47, 53, 64, 141, 146, 147, 155, 156, 157, 158, 168, 171, 179, 186, 187, 190, 193, 197, 201, 204, 209, 217, 220, 221. 230, 235, 238. 244, 255, 270, 271, 272, 295, 300, 307, 313, 315, 316, 320, 348, 368, 376, 391, 410, 428, 448, 459, 462, 470, 494, 52
  2167. IŞÇI: işçi — I, 468 § tarfak ışçı; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
  2168. IŞGUNMAK: Fársça'sı "aşhun" Arapçası el-rşbâs olan bitki — I, 18, 109
  2169. : küdük iş güç — I, 391
  2170. IŞLAMAK: işlemek — III, 138 bkz. işlemek
  2171. IŞLAR: kadın — II, 150, . 171 bkz. işiler, işler
  2172. IŞLIG: i; sahibi olan (kimse). I, 495, 509 § ışlıg küdüglüg; işli, güçlü — 1. 509
  2173. IT: it, köpek — I, 35. 116, 156, 157, 164, 178, 228, 294, 308, 336, 346, 363, 365. 375, 483; II, 7, 8. 10, 16, 24, 73, 84, 177, 221. 292, 298, 305; III, 23. 70, 73, 214. 232, 255, 262, 291, 294, 300, 324, 353, 404, 405, 410, 429
  2174. ITLAMAK: köpekletmek, söğmek- I, 285, 286
  2175. ITLIG: itli, köpekli I, 98
  2176. ITLIG: yılı Türkler'ln on Ikill yıllarından biri — I, 346
  2177. IVIK: kırlarda, taşlı yerlerde yaşıyan geyik — I, 67, 239, 265
  2178. IVRIK: ibrik I. 99, 100; III, 131
  2179. IYINMAK: ıkınmak, I, 269
  2180. ÎÇ: iç — I, 35, 91, 225, 245; II, 208
  2181. IÇEGÜ: kaburga kemiklerinin iç tarafında bu — lunan şeylerin adı, II, içirik I, 137
  2182. : et ciğere bitişik olan ince et — I, 35
  2183. IÇGERMEK: içeriye koymak; suçlarını sôylemek, koğlamak — I, 227
  2184. IÇI: yaşça büyük olan erkek karde ş; kocanınyaşça büyük erkek kardeşL I, 87; III, 7
  2185. IÇIKMEK: savaşta kendi dileğiyle teslim olmak — I, 192; II, 118
  2186. IÇILMEK: içilmek . I, 194
  2187. IÇIN: ara, iç anlamını bildiren birek, I, 76, 230
  2188. IÇIŞMEK: içişmek, içmekte yardım ve yarış etmek, I, 181 içkin er düşmanlardan iken bu yana geçen, kendisine dokunulmayan, baysall ık verilen kişi, mülteci — I, 108
  2189. IÇKUR: iç kuşağı, uçkur, I, 35, 324
  2190. IÇKÜ: içki, içilen şey, I, 128 içlemek iç geçirmek, astarlamak, I, 286
  2191. IÇLENMEK: içlenmek, tanelenmek, içi olmak — I, 256, 257
  2192. IÇLIK: eger keçesi, içlik, I, 102, 104
  2193. IÇMEK: içmek, bir şeyi içmek veya sorup içine çekmek. I, 35, 47, 142, 164, 192; II, 6
  2194. IÇMEK: kuzu derisinden yapılmış olan kürk — I, 102
  2195. IÇMEKLENMEK: kuzu kürkü giymek 've buna sahip olmak, I, 314
  2196. IÇRE: de, içinde, içerisinde. I, 223, 367, 393; II, 83, 250; III, 235, 247, 339, 448
  2197. IÇRÜŞMEK: içirişmek, içı'rmekte yardım ve yarış etmek, I, 233
  2198. IÇSEMEK: içmek 1516010^I, 20, 276
  2199. : söz yürekteki gizli şey, sır — I, 35
  2200. IÇTONLAMAK: iç donu giymek — I, 314 bkz. iştonlanmak
  2201. IÇTÜRMEK: içirmek, su içirmek, I, 218; II, 173
  2202. IÇÜK: samur, tegin gibi hayvanların derisinden yapılan kürk, I, 69
  2203. IÇÜKLEMEK: samur, teğin gibi hayvanların kürkünden urbasına iç geçirmek, iç kaplatmak, I, 305
  2204. IÇÜRGEN: çok içiren — I, 157
  2205. IÇÜRMEK: içirmek I, 47, 177. 218; II, 173
  2206. IDIŞ: kadeh, tas, bardak, tencere gibi her nevi kap — I, 61 bkz. idi ş
  2207. IDI: sahip, efendi; Tan^ı. I, 87. 320, 330, 410; II, 243
  2208. IDIŞ: kadeh, kap; mal mülk, III, 61, 131, 232 bkz. idi ş
  2209. IDRIK: katı nesne — I, 102 bkz. irik
  2210. IG: iğ, I, 48, 85 bkz. ik, yig, yik
  2211. IG: hastalık. I, 48, 296; III, 30, 224, 278, 281
  2212. IGÇIL: hasta, III, 57
  2213. IGEMEK: eğelemek, gıcırdatmak, III, 254, 255
  2214. IGEMEK: inat etmek, III, 255
  2215. IGENMEK: benimsemek; (kısrak) gebe kalmak; çamışlaşmak, harınlaşmak; çekinmek — I, 104, , 200, 203
  2216. IGEŞMEK: arka olmak, güvenmek — I, 187
  2217. IGEŞMEK: eğelemekte yardım ve yarı; etmek; çarpışmak, ısırı; mak, boğufmak — I, 187, 188; II, 287
  2218. IGIŞ: harınlaşan, inatlaşan hayvan, at — I, 122
  2219. IGLELMEK: hastalanmak, I, 296
  2220. IGLEMEK: hasta olmak — I, 287, 380
  2221. IGLENMEK: bir parça hastalanmak
  2222. IGLEŞMEK: hastalaşmak — I, 241
  2223. IGLETMEK: hastalandırmak — I, 266
  2224. IGLIG: hasta — I, 79, 196, 273; II, 351
  2225. IK: iğ — III, 144 bkz. ig, yig, yik
  2226. IKDILMEK: terbiye edilmek, eğitllmek; beslenlenmek — I, 246
  2227. IKDI: ; anaları bir olan — III, 382
  2228. IKDÜK: peynlr gibi süt ve yoğurttan yapılıp yenen bir azık, I, 105
  2229. IKEME: bir çeşit saz, kubuz gibi çalınan bir çalgı — I, 137; III, 174 bkz. ekeme
  2230. IKI: sayıda iki; ikisi I, 49, 131, 233, 256; II, 45, 251; III, 45, 101, 244, 363, 382 bkz. ikki
  2231. IKIDMEK: terbiye etmek, eğitmek, yetlştirmek, I, 213 bkz. ikitmek
  2232. IKINÇ: sayıda 1^1110. I, 131, 132; III, 449
  2233. IKINDI: bazısı, öteki, ikinci — I, 140, 185, 186, 231, 238. 239; II, 89, 103, 203, 214, 217 bkz. ekindi
  2234. IKINDI: ikindi, I, 140
  2235. IKIRÇKÜN: tereddüt, ikircim; tereddütlü, ikircimli. III, 419
  2236. IKIT: yalan — I, 51
  2237. IKITMEK: terbiye etmek, yetiştirmek . I, 213 bkz. ikidmek
  2238. IKKI: iki, birblri, ikisi, iklden her biri — I, 182, 187, 188. 189, 234, 237, 239. 268, 270, 308, 317, 410, 519; II, 17, 88, 89, 93, 98, 99, 101, 102, 104, 105, 107, 108, 109, 112, 196, 203, 206, 207, 209. 211, 215, 217, 218, 220, 221, 222, 224, 258, 287; III, 71,
  2239. IKKIZ: ikiz, I, 143 § ikkiz oglan; ikiz çocuk — I, 143
  2240. IKLEMEK: çiğnemek, basmak — I, 287, 380; III, 310 bkz. egle şmek, ikleşmek, yiklemek
  2241. IKLEŞMEK: birbirine uyup durmak, bir şeyi ayakla çiğnemekte birbirine yardırn etmek, I, 241 bkz. egleşmek, iklemek, yiklemek
  2242. IKLETMEK: çiğnetmek, bastırmak — I, 265
  2243. IKTÜ: ekti, elde beslenen hayvan, I, 114
  2244. IKTÜLEMEK: ot vermek; beslemek — I, 317
  2245. ILEL: (beylere ve hanlara cevap verilirken) evet — I, 78
  2246. ILENÇ: düşüncesinin yanlışlığı belli olan bir ki-şinin bir iş üzerine sözsöy]emesini kınama; ayıplama, tekdir, çıkışma — I, 133, 204; III, 450
  2247. ILENMEK: kötü dua etmek, ilenmek; ayıplamak, tekdir etmek, I, 204, 205
  2248. ILERMEK: göze ilişmek, belirmek, gôrünmek — I, 179; II, 283
  2249. ILERSÜK: şalvar uçkuru — I, 152
  2250. ILERTMEK: iliştirmek, iliştirtmek. III, 427, 428
  2251. ILETMEK: iletmek, götürmek — I, 214, 369; II, 263
  2252. ILIK: ilik I, 72. bkz. yilik
  2253. ILI: kapug iliştirilivermiş, anahtarsız açılabilen kapı — I, 92
  2254. ILINMEK: tutulmak, yakalanmak — I, 204, 205, 206; II, 288; III, 358 bkz. ılınmak
  2255. ILIŞMEK: birbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım ve yarış etmek — I, 188, 190 bkz. ılışmak
  2256. ILK: ilk, her şeyin evveli — I, 43
  2257. ILMEK: ilişmek I, 169
  2258. ILRÜK: üzerlik tohumu, Peganum harmala — I, 105 bkz. eldrük, y ıdıg ot, yüzerlik
  2259. ILTÜRMEK: iliştirtmek, astirtmak — I, 224
  2260. IM: parola, orduda başbuğun askerler arasına silâh veya kuş adlarından birini belge olarak koyduğu kelimeler — I, 38
  2261. IMDI: şimdi. I, 36, 37, 41 bkz. emdi
  2262. IMIR: aydınlıkla karanlığın birbirine karışması — I, 94 bkz. emir, imir, iriğir
  2263. IMLELMEK: gôz kırpmakla ve buna benzer şeyle işmar olunmak — I, 296
  2264. IMLEMEK: işmar etmek, işaret etmek, göstertmek — 1. 82, 287, 288; III, 84, 295, 310 bkz. yimlemek
  2265. IMLEŞMEK: işaretleşmek — I, 242
  2266. IMLETMEK: işaret ettirmek — I, 266
  2267. IMREN: yurttaşlardan toplanan her yığnak — I, 88, 107
  2268. IMTILI: düşünüp taçınılmadan birdenbire yapılma. I, 141
  2269. IN: çukur — I, 49 bkz. en
  2270. IN: yırtıcı hayvan ini. I, 49, 55 bkz. yın, yin
  2271. IN: koyun pisliği — I, 49 bkz. yin
  2272. INÇ: rahat, içi sakin, yüreği dölek — I, 74; III, 437
  2273. INÇIKMEK: duygusu gitmek, bayılmak, büzülmek, titremek — I, 243, 244
  2274. INEGIL: vücut içerisinde, göbek kar şısında kulunca benzer bir hastal ık — I, 137
  2275. INI: yaşça küçük kardeş, kocanın küçük erkek kardeşi — I, 93; III, 7
  2276. INILMEK: inilmek. II, 130
  2277. INMEK: inmek I, 169; II, 204; III, 61 bkz. ılmak
  2278. INSEMEK: inmek istemek — I, 278 bkz. ılsamak
  2279. IÑEK: 1116^I, 111; III, 91 iñek kaplumba ğanın dişisi — I, 111
  2280. IÑEK: küçi küçü otu tohunnu — III, 121
  2281. IÑEN: dişi deve, I, 120, 289 bkz. ıñan
  2282. IÑES: kişi yabancı gibi sağına, soluna bakan adam — I, 94
  2283. IÑIR: aydınlıkla karanlığın birblrine karışması, alaca karanlık. l, 94 bkz. amır, emir, imir
  2284. IÑLIÇ: kebapla yenir, sarımsağa benzer blr dağ otu — I, 115
  2285. IPRÜK: içerisine pekllk gelene (içlni sürdürmek için) yo ğurt ile süt karıştırılarak verllen ilâç — I, 101
  2286. IR: yerin güney, güneşli yanı — I, 464 bkz. er
  2287. IR: utanma bildiren bir söz, I, 36 bkz. ır, ıra, ırra
  2288. IR: bolmak utanmak, I, 36
  2289. IRDEMEK: aramak — III, 228
  2290. IRIK: katı olan nesne — I, 71, 102 bkz. idrik
  2291. IRIK: kel ve uyuzun kafası — I, 71
  2292. IRIK: erpik ve eski olan her nesne, I, 70
  2293. IRIK: otuñ odun kırıkları, kıymık I, 70
  2294. IRILMEK: kaygıdan titremek, kendi kendini yermek — I, 196 bkz. ar ılmak
  2295. IR(I)N: dudaklar, ağız — III, 74 bkz. erin iririg 11-10. I, 135; III, 59
  2296. IRK: dört yaşına girmek üzere bulunan koyun — I. 43
  2297. IRKEKLENMEK: dalgalanmak; erkek olmaki ür-permek — I, 315 bkz. erkeklenmek
  2298. IRKEŞMEK: topla; mak. I, 144 bkz. irkişmek
  2299. IRKILMEK: toplanmak, çoğalmak I, 249
  2300. IRKIN: irkilen, iriken şey — I, 108 § irkin yagmur; günlerce süren ya ğmur, I, 108 § irkin suv; irkinti su — \, 108
  2301. IRKINMEK: irkmek, mal irkmek, kendisi için toplamak — I, 254, 255
  2302. IRKIŞMEK: irkmekte yardım ve yarış etmek, toplaşmak — I, 238, 325 bkz. irkeşmek
  2303. IRKMEK: toplamak — III, 420
  2304. IRLE: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. erle
  2305. IRPELMEK: bıçkı ile biçilmek, bo2ulmak — I, 244
  2306. IRPEMEK: bıçkılamak, biçmek, bozmak — I, 271
  2307. IRPETMEK: bıçkı ile biçtirmek, bozdurmak. I, 260
  2308. IRTELMEK: aranmak, araştırılmak; istenmek. I, 245
  2309. IRTEMEK: arkasına düşmek; istemek — I, 245, 272; III, 356 bkz. istemek
  2310. IRTEŞ: araştırma, irdeme; isteme; iş hususunda vaki olan bahis, dögü ş, kavga, I, 97, 402; II, 214; III, 416
  2311. IRTEŞ: kopmak bahis kızı; mak — I, 97
  2312. IRTEŞMEK: araştırmak. I, 230
  2313. IRTETMEK: istetmek, aratmak, I, 260
  2314. IRÜK: duvar ve duvara benzer şeylerdeki gedik — I, 70
  2315. IRVI: Hindistan'dan gelir bir ilâç — I, 128
  2316. IRVI: ince uzun — I, 128 § irvi kulak; ince uzun kulak — I, 128
  2317. ISIG: sıcak — 1. 72; III, 400
  2318. ISIGLEMEK: çok sıcakta gitmek — I, 306
  2319. ISIGLENMEK: bir şeyi sıcak bulmak — I, 294
  2320. ISIGLIK: sıcaklık. I, 152
  2321. ISIGLIK: sevda — I, 152
  2322. ISIG: yer uzayıp giden bozkır — I, 72
  2323. ISIMEK: ısınmak — III, 253
  2324. ISINMEK: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. ısınmak
  2325. ISIRGENMEK: sıcak yüzünden isiriklenmek — I, 290
  2326. ISIŞMEK: ısınmak, bir nesnenin bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak — I, 185 bkz. ısışmak
  2327. ISITMEK: ısıtrnak; ısıtmaya tutulmak — I, 209, 210
  2328. ISIZ: kötü, fena — II, 91 bkz. esiz, essiz, ısız, ıssız,
  2329. ISIZLENMEK: sevimsizleşmek, yaramazlaşmak — I, 293
  2330. ISIZLIK: şer, kötülük I, 152 bkz. esizllg, ısızlık, ıssızlık, isizlik
  2331. ISKEMEK: ditmek — I, 284
  2332. ISKENMEK: (kıl, ot vb — hakkında) koparmak, yolmak, ditmek — I, 255
  2333. ISRE: aşağı; sonra, I, 126
  2334. ISTEK: istek; ara; tırma — I, 120
  2335. ISTEK: kopmak istek gelmek, I, 120
  2336. ISTELMEK: istenmek, aranmak, I, 246 i
  2337. STEMEK: istemek, arkasına düşmek, aramak — I, 272 bkz. irtemek
  2338. ISTETMEK: istetmek, aranması için arkasından adam göndermek. I, 260
  2339. : is, kandil dumanı — I, 37
  2340. : iş — I, 132, 253, 265; II, 166, 315; III, 68 bkz. ış
  2341. : bolmak islenmek, klrlenmek — I, 37
  2342. IŞENMEK: güvenmek, inanmak I, 202
  2343. IŞILER: kadın — I, 117 bkz. ışlar, işler
  2344. IŞILMEK: işe yatmak, işe yordam hasıl etmek — I, 197 bkz. yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2345. IŞITMEK: işküm saraylarda hanlar 1çin kurulan, büyük çanak gibi ayaks ız sofra — I, 107
  2346. IŞLELMEK: işlenmek — I, 295
  2347. IŞLEMEK: işlemek, I, 286 bkz. ışlamak
  2348. IŞLENMEK: Islenmek, dumanla örtülmek, tütsülenmek; kendini i ş yapar göstermek — I, 297. 298; II, 72 bkz. ıslanmak
  2349. IŞLER: kadın — I, 117, 153, 158, 314, 330, 477; III, 18, 57, 205, 432 bkz. ışlar, işiler
  2350. IŞLEŞMEK: iş yapmakta yarış ve yardım etmek, I, 240
  2351. IŞLETMEK: işletmek I, 265
  2352. IŞTONLANMAK: iç donu giymek, I, 314, 315 bkz. içtonlanmak
  2353. ITEGÜ: değirmende dönen taşın üzerlne bindirilen ağaç parçası, ünun biraz kalın olması istenirse taş, bununla biraz yukarı kaldırılır, ince olması istenirse aşağı indirilir, I, 137
  2354. ITILMEK: itilmek, defedilmek; serpilmek, büyümek; imeklemek; sürünmek I, 193; II, 139
  2355. ITINÇÜ: nerig itilen nesne, I, 133
  2356. ITINDI: neñ itilmiş nesne, itik — I, 140
  2357. ITINMEK: itilmek, sürünmek II, 139
  2358. İTİŞ: itişme, iki kişi arasında elle müdafaa — I, 61
  2359. ITIŞMEK: itişmek, bir şeyi müdafaada yardım ve yarış etmek I, 180
  2360. ITLINMEK: itilmek — I, 256
  2361. ITLIŞMEK: itilmek, itilişmek, I, 239
  2362. ITMCK: itmek. , I, 171; III, 137, 251
  2363. ITSEMEK: itmek istemek, itsemek — I, 276
  2364. IYTÜRMEK: büktürmek — I, 267, 268 bkz. ettürmek —
  2365. IZ: yerde ve deride uzunlamasına olan çizik, 80 bkz. az, ezik
  2366. IZDERIG: balık avlanan bir çeşit ağ, I, 116
  2367. IZI: öbür yıl, gelecek yıldan sonrakl yılı, 89
  2368. IZLIK: kesilen hayvanların derisinden yapılan Türk çarığı. I, 104
  2369. JAGILAMAK: çağlamak, III, 324, 325 bkz. çagılamak, şagılamak